23 Temmuz 2023 Pazar

AYÖO HAZIRLIK LİSESİ 3.GÜN

18 Eylül 1963 Çarşamba, Atatürk Lisesi...

Bugünkü ders programında Kimya, Geometri, İngilizce ve Türkçe dersleri var.

Kimya dersimize Lütfiye Çakmakçıoğlu geldi. Necati Eğitim Enstitüsü Kimya Öğretmeni iken Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'ne tayini çıkmıştı.

Kısaca kendini tanıttıktan sonra ders yılı boyunca işleyeceğimiz konuları özetledi.

Buna göre; elektroliz olayları, karbon kimyasına giriş, organik bileşikler, hidrokarbonlar, alkoller, eterler, asitler, enerji kaynakları ve bilimsel gelişmeler üzerinde durulacaktı.

Kimya müfredat programını oldukça yüklü buldum. Zorlanacağımızı düşündüm.

İlk iki saatlik dersin sonunda edindiğim izlenim; deneyimli bir öğretmendi Lütfiye öğretmenimiz. Çapa Öğretmen Okulu'ndaki Kimya Öğretmenim olan Münevver Baç gibi...

Üçüncü ve dördüncü saatlerde Geometri dersimize gelen Necdet Onur da, kısaca kendini tanıttıktan sonra; iki boyutlu düzlem üzerindeki çember, elips gibi kavramların olgunlaştırılmasından sonra üç boyutlu uzay geometri üzerinde çalışacağımızı anlattı.

İki boyutlu çalışmalarda pek sorunumuz olmayacaktı ama üç boyutlu uzay geometride zorlanabileceğimizi hissettim.

Beşinci ve altıncı saatteki İngilizce dersimize, aynı zamanda Milli Kütüphane Müdürü olan, Abdülkadir Salgır geldi.

Hazırlık lisesine gelinceye kadar İngilizce görmemiştik. Oldukça yoğun Fen Programının uygulandığı sınıfımızda, haftada 2 saatlik İngilizce dersi ne kadar sağlıklı olabilirdi. Sürekli tekrar isteyen İngizce kelimelerine ne kadar zaman ayırabilirdik,

Farkına vardım ki İngizce Programı, yok denilmesin diye konulmuştu. Hazırlık Lisesi ve sonrasında gireceğimizi düşündüğüm Fen Fakültesi bize İngilizce öğretemezdi.

Son iki saatimize gelen Türkçe Öğretmeni Hediye Hanım, kısaca kendini tanıttıktan sonra, yıl boyunca işleyeceğimiz konuları özetledi.

Buna göre; Edebiyat-Felsefe İlişkisi, Dilin Tarihi Süreç İçerisindeki Değişimini Etkileyen Sebepler, Cumhuriyet Dönemi’nde Hikayelerimiz, Cumhuriyet Dönemi Saf Şiir Anlayışı, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı ve Türk Romanı, Dünya Edebiyatında Roman işlenecekti.

Türkçe dersini
ve öğretmenini sevmiştim. Sorun olmayacaktı.

21 Temmuz 2023 Cuma

AYÖO HAZIRLIK LİSESİNDE 2.GÜN

 

17 Eylül 1963 Salı, Atatürk Lisesi Ankara

Saat 06.30 kalkıp, tuvaletlerimizi yaptıktan sonra 07.00'deki sabah etütüne yetiştik. Henüz ödev verilmediği için, diğer arkadaşlarımızı rahatsız etmeyecek şekilde, İvrizliler dışındaki arkadaşlarımızı tanımaya, kendimizi tanıtmaya çalıştık.

Sabah etüdünün 07.45'te bitmesiyle kahvaltıya gidildi. Kalem ve not defterlerimizle birlikte 08.30'dabaşlayacak ilk dersimiz için Fen B sınıfında yerimizi aldık.

Dün, son dersten sonra sınıf başkanı Tülay arkadaşımız yoklama ve ders defterini idareye götürdüğünde haftalık ders programını alarak sınıf giriş kapısının arkasına asmıştı.

Bugünkü programda Cebir, Coğrafya, Fizik ve Müzik Dersleri vardı.

Öğrenci ziliyle birlikte sınıfımızda yerimizi alarak Cebir öğretmenimizi beklemeye başladık. Öğretmen ziliyle birlikte sınıfa giren cebir öğretmenimiz hakkında İlk izlenimim çok dakik ve disiplinli biri olduğuydu

Ayakta bekleyen sınıfı bir süre süzdü, ''oturun lütfen'' deyip ders defterini imzaladı.

Cebir Öğretmeni Mehmet Aslantürk...

Tahtaya ''Mehmet Arslantürk'' yazdıktan sonra öğretmen kürsüsünden inip, sıralar arasında dolaştı bir süre. Ardından,

''İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu mezunuyum. İstanbul Üniversitesi'nde Matematik-Astronomi eğitimi aldım. Ankara ve İstanbul'un önemli okullarında öğretmenlik ve yöneticilik yaptım. Halen Milli Eğitim Bakanlığı'nda Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapıyorum.

Sizin anlayacağınız zaman fukarası olan biriyim. Yine de, çok önem verdiğimiz Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi öğrencilerine zaman ayırıp en iyi bir biçimde yetiştirme çabasındayız.

Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde oldukça önemli görevleri olan benim gibi arkadaşlarım özveride bulunarak derslerinize geldiğine göre, sizlerden de aynı özveriyi bekliyoruz. Bu arada, tenefüse çıkmadan iki saat aralıksız ders yapacağız Sorusu olan var mı?''

Mehmet Arslantürk söylenmesi gereken her şeyi söylerken oldıkça disiplinli olduğunu hissettirdiği gibi, zamanı iyi kullanmamız gerektiği, ödevleri eksiksiz yapmamız, çok çalışmamız gerektiğini de hatırlatmıştı. Sorumuz olamazdı.

Kimseden soru gelmeyince derse başladı. Ders anlatışından oldukça deneyimli olduğunu, sonraki derslerimizde de Talim Terbiye Kurulunca kabul edilip, ders kitabı olarak okutulan Cebir kitapları olduğunu öğrenecektik.

Neredeyse nefes almaktan bile çekinerek dinledik ve not aldık. Anlatacağı konu bittikten sonra, konuyla ilgili ilk ödevini verdi.

Haftada 4 saat Cebir Dersi vardı. Sonraki 2 saat Cebir Dersi Perşembe günü 3. ve 4. saatte yapılacaktı. Ödevler Perşembe gününe kadar yapılmalıydı.

İkinci saatin sonunda tenefüs zili çaldığında hep birlikte ayağa kalkarak uğurladık kendisini.

Teneffüste 4 İvrizli bir araya gelip Mehmet Arslantürk hakkında konuştuk biraz. İlgili bakanın yerinde olmadığı zamanlarda bakan yetkisini kullanabilen yetkili kişi müsteşar olduğuna göre yardımcısı olan Mehmet Arslantürk de oldukça yetkili biri olmalıydı. Haliyle işi başından aşkındı. Buna rağmen dersimize gelmiş olmasını şans olarak değerlendirdik.

Coğrafya Öğretmeni Meliha Beret...

Öğrenci ziliyle birlikte toparlanıp Coğrafya Öğretmeni Meliha Beret'i beklemeye başladık. Öğretmen ziliyle birlikte kapıda göründü, hep birlikte ayağa kalktık. ''Oturun lütfen'' dedikten sonra ders defterini imzaladı.

Bir süre sınıfı alıcı gözüyle süzdükten sonra ''Küresel Isınma'' kavramını duyan var mı içinizde?

Küresel Isınma ve Coğrafya !..

Duymuşluğumuz yoktu. Genelde yeryüzü şekilleri, dağlar, ovalar, tarım, enerji kaynakları gibi kavramlar olarak algılamıştık daha önceki derslerimizde.

Kimseden ses çıkmadığını görünce,

''Yerküre yüzeyimizin ve bağlı olarak atmosferin düzenli olarak sıcaklığının artması olayına ''Küresel Isınma'' denilmektedir çocuklar.

Yürküremizde, ortalama sıcaklığın 2 ya da 3 derece artması çölleşmesine neden olabileceği gibi, tersi durumlarda da buzul devrine girmesi olasıdır.''

Dedikten sonra bizlere baktı. Böylece ''Küresel Isınma'' kavramıyla tanışmış olduk...

İki saat süreyle ''Küresel Isınma'' kavramı üzerinde konuşarak, olası olumsuz etkilerine karşı halkımızı bilinçlendirme görevinin büyük ölçüde öğretmenlere düştüğünü vurguladı.

Tenefüse çıkmadan işlenen ''Küresel Isınma'' kavramına saat 12.15'te çalan ders bitim ziliyle son verildi.

Coğrafya dersi de ilginç olmaya başlamıştı.

Fizik Öğretmeni Necati Geçkinli...

Öğretmen ziliyle birlikte sınıfa giren Fizik Öğretmenimiz Necati Geçkinli'yi de ayakta karşıladık. Güler yüzlü, halim selim bir öğretmen karşımızda duruyordu. ''Oturun lütfen'' dedikten sonra ders defterini imzaladı. Ardından,

''Çocuklar, günlük yaşamda karşılaştığımız olayların en mantıklı açıklamasını, temel bilimlerden biri olan Fizik ve Fizik yasalarıyla açıklayabilmekteyiz.

Araçlarda neden emniyet kemeri kullanmalıyız ya da viraja hızlı giren bir araç neden savrulmaktadır, dönme yoluyla öteleme nasıl gerçekleşmektedir, buz tutmuş bir ortamda yürümekte neden zorlanırız, binlerce km uzaklıktaki bir radyo istasyonundaki yayını nasıl duyarız, Evren nedir, nasıl oluşmuştur? Sorularının yanıtlarını Fizik derslerinde öğreneceğiz.

Temel Bilimlerin bir kolu olan Fizik dersinin Kimya, Biyoloji, Yer bilimleriyle olan bağlantılarını da birlikte keşfetmeye çalışacağız...''

Necati Geçkinli'nin derse başlangıcını sevmiştim. Ezberci bir eğitimden uzak olduğunu algılamıştım.

Diğer öğretmenlerimizde olduğu gibi Fizik Dersinde de tenefüse çıkmamıştık. Öyle ki ikinci saat dolduğu gibi tenefüs zamanı da dolmuş olmalıydı ki sınıf kapısı tıklatılarak açıldığında elindeki mandolinle Müzik Öğretmenimiz duruyordu.

Müzik öğretmeni Mümtaz kaya...

Sınıfça ayakta karşıladığımız Mümtaz Kaya ''Oturun lütfen'' deyip ders defterini imzaladı.Bir süre bizleri izledikten sonra,

''Çocuklar, buraya fen ve sosyal bilimlerde yetiştirilmek üzere geldiniz. Geldiğiniz öğretmen okullarında zaten müzikle haşır neşir oldunuz. Her biriniz, en azından mandolin çalmasını biliyorsunuz.

Müzik Öğretmeni olarak benim görevim sizleri, müzisyen olarak yetiştirmekten ziyade, bedeniniz ve beyninizde hoş sedalar yaratacak kavramlar oluşturmak olacaktır.

Müzik evrensel olduğu kadar yerel bir dildir de. Öyledir çünkü Müzik hayatın ta kendisidir.

İnsanoğlunun kendini anlatması için bulunmuş olan muhteşem ve en harika bir araçtır. Doğumumuzda var, düğünümüzde var, günlük hayatımızda var, inançlarımızda var, ölümümüzde var… 

Sevinç, mutluluk, acı ve hüzünlerin ifade edilmesine ve bunların yeniden hatırlanmasına eşlik etmekte, toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası ve kültürün aktarılmasında da önemli bir rol üstlenmektedir...

Müzik dersini ve öğretmenini sevmiştim...

AYÖO HAZIRLIK FEN B İLK GÜN ÖĞRETMENLERİ

 

16 Eylül 1963 Pazartesi, Ankara...

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi Fen B sınıfımızın ilk günü ders programında Astronomi, Felsefe,Resim ve Beden Eğitimi dersleri var.

*****

Astronomi Öğretmeni Mustafa Sarıcalı

Aynı zamanda okul müdürümüz olan Mustafa Sarıcalı Astronomi öğretmenimizdi. Ders defterini imzalayıp sınıfımızı bir süre süzdükten sonra,

''Astromi her ne kadar Gök Bilimi olarak anılıyorsa da, aslında Evren Bilimidir. Bir başka deyişle, başta karşımda duran sizler olmak üzere, üzerinde bulunduğumuz Yerküre, içinde bulunduğu Güneş Sistemi, Samanyolu Galaksisi ya da Gökadası ve milyarlarca Galaksiyi ve oluşumlarını inceleyen bilim dalıdır.

Bu nedenle felsefe dahil olmak üzere matematik, fizik, kimya, biyoloji, antropoloji de benzeri bilim dallarıyla çok yakın ilişki içindedir.''

Mustafa Sarıcalı'yı dinler ve not alırken birden zamanda geriye giderek, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu Kimya Öğretmenim Münevver Baç aklıma geldi. O da ilk dersinde tahtayı boydan boya kaplayan periyodik cetvel tablosunu astıktan sonra, tablodaki simgeleri göstererek ''evrenin sırlarını öğrenmeye hazır mısınız?'' demişti.

Mustafa Sarıcalı da Evrenin oluşumu konusunda, bilim dünyasında kabul gören, Sıcak Büyük Patlama (Big Bang)'dan söz ediyordu. Başlangıçta evreni oluşturan Hidrojen İmparatorluğundan, kütle çekimi nedeniyle bir araya gelen milyar kere milyar Hidrojenin bir araya gelmesiyel gerçekleşen ''Çekirdek Kaynaşması'' ve sonuçlarında ortaya çıkan bizlerin yapı taşlarını anlatıyordu.

Soğuk bir ders olarak görülen Astronomi hepimizin ilgisini çekmiş ve can kulağı ile dinlerken bir taraftan da not tutmaya çalışıyorduk.

Astronomi Dersinden sonra programda Felsefe Drsi vardı.

Kim gelecekti acaba?

Felsefe Öğretmeni Selman Erdem

Öğretmen zili çalar çalmaz, elindeki birkaç kitapla birlikte Felsefe öğretmenimiz girdi insanın içini açan bir gülümsemesiyle. Kendisini ayakta karşılayan bizlere ''oturun lütfen'' dedi, oturduk.

Elindeki kitapları öğretmen masasına bıraktı, ders defterini de imzalayıp tahtaya ''Selman Erdem'' adını yazdıktan sonra bize dönerek,

''Kendimi tanıtayım çocuklar. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu mezunuyum. Halen Öğretmen Okulları Genel Müdürü olarak görev yapmaktayım.

Yüksek Öğretmen Okulları, ülkemize nitelikli öğretmenler yetiştireceği için Milli Eğitim Bakanlığı katında özel bir yeri var. Bu nedenle, bakanlıktaki görevimin yanı sıra dersinize girmeyi de görev saydım.

Özgür düşünceli öğretmenler, ki özgür düşünceli bireyler yetiştireceklerinden, felsefe ve bağlı bulunduğu diğer bilim dalları oldukça önem kazanmaktadır.

Felsefe, köken olarak Yunanca “seviyorum”, “ardından gidiyorum”, “arıyorum” gibi anlamlara gelen “phileo” sözcüğü ve “bilgi”, “bilgelik” anlamlarına gelen “sophia” sözcüğünün birleşiminden oluşan bir sözcüktür.

Bu nedenle felsefenin anlamı, “bilgelik sevgisi” ya da “bilgi sevgisi”dir.

Bir başka deyişle felsefe bilgeliğe ve bilgiye değer vermek, bilgiyi önemsemek, bilgiyi aramak, bilgeliğe erişebilme çabasıdır.

Bütün bunlara erişebilmek için sunulan her bilgiyi hemen kabul etmemek, tartışmaya açmak, yeni kuramlar üretmek gerektiğini de bilmektir.

Daha genel bir deyimle, düşünceyi tutsak olmaktan kurtarmak ve özgür düşünceli bireyler ve toplumlar yetiştirmektir.

Bu yönüyle felsefe ve özgür düşünce tarihin her döneminde yasaklanma yoluna gidilmiştir ama herşeye rağmen özgürlük ve özgür düşünce gelişmiştir.

Kazanılan özgür düşünce evreni ve kökenimizi sorgulamamızı sağladığı gibi fen bilimlerinde de önümüzü açmıştır.''

Selma Erdem öğretmenimizi dinlerken zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmamış, tenefüse bile çıkmadan dinlemiştik. Sevmiştik Selman Erdemi...

Resim Öğretmeni Saim Onan

Öğle yemeğinden sonra, ilk 2 saat Saim Onan'ın Resim Dersi vardı. İvriz'deki Mehmet Karaman ile Çapa Öğretmen Okulu'ndaki Selahattin Taran'ın yerini tutmasa da güler yüzlü, empati kurmasını bilen biriydi.

Kendini tanıttıktan sonra; Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'nin temel amacı Fen ve Sosyal bilimlere öğretmen yetiştirmek olduğunu vurguladı. Resim derslerinde bizlerden fazla bir şey beklenmediğini, yapabileceklerimizin yeterli olacağını ve geçerli not vereceğim dedi.

Atatürk Devrim ve ilkelerinin Anadolu'da kalıcı olması amacıyla, ünlü Türk Ressamlarının Anadolu'ya dağılarak yerel resimler yaptıklarını uzunca bir süre anlattı. Güzel sanatların öneminden söz etti. Her ne kadar Fen dalında uzmanlaşacak olsanız da güzel sanatların önemini hiçbir zaman unutmayın lütfen...

Son iki saatimiz Mümtaz Conker'in Beden Eğitimi dersiydi.

Beden Eğitimi Öğretmeni Mümtaz Conger

Uzun boylu, atletik yapılı olan Mümtaz Bey kendini tanıttıktan sonra, ''spor salonunda uygulamalı dersten çok, kuramsal derslere önem verilecektir.'' Diye başladı derse

''Avcı ve meyve toplayıcı'' atalarımızın yaşam biçimlerini bilmemiz sağlığımız açısından sonderece önemlidir.

Bedenemizin hareket üzerine kurulduğunu, hareketsizliğin bedenimiz tarafından kara kış ya da kıtlık ve kuraklık olarak algılanacağını, bu nedenle de enerji tasarrufu yapabilmek için hayati organlarımızın bir bölümünün kapatabileceğini vurguladı.

Yaklaşık 2 saat ders çalıştıktan sonra ara vererek, en az 15 dakika yürümenin hem bedenimize hem de beynimize oldukça yararlı olacağını hatırlattı.

Mümtaz Conker'in saat 14.45'te biten dersiyle Hazırlık lisesinin ilk gününü tamamladık.

Saat 18.00'de ilk akşam etüdü girdik Ardından akşam yemeği ve ikinci akşam etüdü derken gün tamamlandı. Saat 21.00'de yataklarımıza girmiştik...



19 Temmuz 2023 Çarşamba

AYÖO HAZIRLIK LİSESİ FEN B İLK GÜN

16 Eylül Pazartesi 1963, Ankara...

Atatürk Lisesi Tören Alanındaki bayrak merasiminden sonra Okul Müdürü Mustafa Sarıcalı'nın, günün anlam ve önemi üzerindeki konuşmasıile birlikte 1963-64 Eğitim ve Öğretim Yılı resmen başladı. 

Böylece, daha 1951 yılında, Ceyhan pamuk tarlalarında ''Üniversiteli olmak'' hayalime bir adım daha yaklaşmış oldum.

Öğrenci ziliyle birlikte sınıflarımızda yerimizi aldık. 24 kişilik Fen B sınıfında İvrizli Yaşar Samyeli, Ali Koçyiğit, Hidayet Durucan ve diğer öğretmen okullarından gelenler içinde Halil Biga, Mazlum Sevinç, Mehmet Koyuncu, Mehmet Kabalcı, Ayla Soykan, Tülay Toker, İbrahim Turgal, Şevket Ceylan, Vakkas Tekin, Hilmi Zilbeyaz, Ahmet Işık ve diğerleri vardı.

İlk dersimiz Astronomi idi. Öğretmen ziliyle birlikte okul müdürümüz Mustafa Sarıcalı sınıfımıza girdi. Sınıfça ayağa kalkarak karşıladık.

''Günaydın çocuklar, oturun lütfen.'' Deyip bir süre hepimizi gözden geçirdi. Ders defterini imzaladıktan sonra bizlere dönerek,

''Ülkemizin değişik Öğretmen Okullarından seçilerek buraya gönderildiniz. Bir başka deyişle, ülkenin en başarılı ve zeki öğrencileri sınıfına giriyorsunuz. Ne var ki öğretmen okullarının ders müfredatı ile liselerin müfredat proğramları oldukça farklıdır.

Öğretmen Okullarında temel kültür ve fen derslerinin yanı sıra Köy Enstitüleri çiftliklerinde de oldukça zaman harcıyordunuz. Bu nedenle, hazırluk sınıflarımızdaki Fen Dersleri sizleri zorlayacaktır. Geldiğiniz okulların en başarılı ve zeki öğrencileri olduğunuza fazla güvenmeyin. Sistemli çalışır ve sizlere ayrılan zamanları uygun ve verimli parçalara ayırarak başarılı olursunuz.''

Mustafa Sarıcalı bir süre sustuktan sonra ''sınıfınızı idare katında temsil edecek ve bir ölçüde sınıfın düzeninden de sorumlu olacak bir başkan seçmelisiniz. Başkan olmak isteyen ya da önermek isteyen var mı? '' Sorusuna yanıt veren çıkmadı.

Kimse başkan olmak istemiyor mu? Sorusundan bir süre sonra kız arkadaşlarımızdan Tülay Toker parmak kaldırdı. Oy birliği ile başkan seçildi.

Sınıf başkanı sorunu çözüldükten sonra, ''şimdi dersimize dönebiliriz.'' dedi Mustafa Sarıcalı.

18 Temmuz 2023 Salı

TAŞ MEKTEPTEN ANKARA ATATÜRK LİSESİNE

 


1886 yılında, Taş Mektep olarak bilinen ülkenin en köklü lisesi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu yürürlüğe girdikten sonra Ankara Erkek Lisesi adını almıştı.

Atatürk; Tevhid-i Tedrisat kanunundan sonra, Öğrenim Birliği'nin yanı sıra, olmazsa olmazlardan biri olan ortak dil Türkçe ve Türkçe'yi istila etmiş Arapça, Farsça ve diğer dillerden kurtulmanın alt yapısını oluşturmaya başlamıştı. 

Dilimizi ve bağlı olarak kültürümüzü korumak ve yeniden oluşturmak zorundaydık. Zorundaydık çünkü Kültür, bir toplumun tarihinde oluşturduğu bütün maddi ve manevi değerleriydi.

Kültürü oluşturmak ve yaygınlaştırmak söz konusu olduğunda da ilk akla gelen şey DİL idi. Hem düşüncenin hem de kültürün bir aracı olan Dil, eğitim açısından da çok önemliydi.

Düşünce, ancak dille aktarılmak suretiyle bilgiye dönüşebilir ve bilgi de sadece dilin aracılığıyla öğretilebilirdi.

Atatürk; Uluslaşmanın gerçekleşmesinde Türk Dili Türkçe'nin rolünü,

"Millet; Dil, Kültür ve Mefkûre birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir siyasî ve İçtimaî heyettir"

Sözleriyle belirtmiş, Türk milleti üzerindeki Türk Dili'nin yerini ise 1931 yılında Afet İnan'a dikte ettirdiği Vatandaş İçin Medenî Bilgiler kitabının yedi ve sekizinci sayfalarında şöyle açıklamıştı.

Türk milletinin dili Türkçe' dir. Türk dili dünyada en güzel ve en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve yükseltmek için çalışır. Bir de, Türk Dili Türk milleti için mukaddes bir hazinedir.

Dil'in kültür ve eğitim için olmazsa olmazlardan biri olduğunu anlatmanın en iyi yolu ve yöntemi, başlangıç olarak, Ankara'nın en köklü liselerinden biri olan Ankara Erkek Lisesi'ni ziyaret etmekten geçiyordu.

Ankara Erkek Lisesi Dil ve Harf Devrimi için başlangıç noktalarından biri olacaktı.

Harf Devrimi ile birlikte, konuşulan dilin anlaşılmasının en temel oluşumunun okuma ve yazmayla orantılı olduğunu gören Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Latin Alfabesine geçilmesini gerekli olarak görmüştü.

1 Kasım 1928'de, Türkçe yazmak için kullanılan Arap harfleri yerine, Latin Alfabesi'ne geçildi. Türk dilinin özelliklerini belirten işaretlere de yer verilmek suretiyle, Türk Harfleri adı ile 1353 sayılı Kanunla kabul edilmiş oldu.

Harf Devrimi uygulamaya konulduğunda okuma yazma seferberliği de başlatılmış oldu. Ardından, 4 ay süreli ve zorunlu Millet mektepleri açıldı.

Atattürk, Cumhuriyet kurulmadan önce, 30 Aralık 1919'da Ankara Erkek Lisesi'ni ziyaret etmiş, öğretmen ve öğrencilerle sohbet ederek Dil ve Eğitim konusunda düşüncelerini yoklamıştı.

Ayrılmadan önce de lisede ''Gazi Oymağı'' adı altında bir izci birliği kurulmasını onaylamıştı.

1921 senesinde, Milli Mücadele'nin o günkü şartları gereğince, diğer resmi dairelerle birlikte, Kayseri'ye nakledilen Ankara Erkek Lisesi, bir yıl sonra, 1922'de tekrar Ankara'ya alınarak eski binasında hizmetine devam etmişti.

Milli Mücadele'nin hüküm sürdüğü yıllarda okulun öğretmen ve öğrencileri cephelerde savaşlara katılmış, gazilik ve şehitlik mertebesine yükselmişlerdi.

Vatan savunmasında gösterdikleri üstün gayretleri ve vatanperver çalışmaları sebebiyle de okula, Milli Mücadele sonunda, bizzat Atatürk tarafından ay yıldızlı bir sancak hediye edilmişti.

Bu Sancak lisenin 75. Yıl Eğitim Müzesi'nde sergilenmektedir.

Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk 28 Haziran 1933´te liseyi ikinci kez ziyaret ederek Tarih - Coğrafya - Yurt Bilgisi sınavlarını yakından izlemiş ve 6/F sınıfının not cetvelini imzalamıştı.

Bu arada, 1938 yılında, Çankaya Sezenler Sokak ile Strazburg Caddesi kesişim noktasındaki arazide lisenin yeni binasının inşaat başlanmıştı.

İnşaat devam ederken, Orta Tedrisat Genel Müdürü H. Avni Yukaryuç, Ankara Maarif Müdürü Salim Atalık ve Okul Müdürü İhsan Üngüt'ten oluşan bir heyet, Erkek Lisesi olan adının Atatürk Lisesi olmasını Cumhurbaşkanı olan Atatürk'e teklif etmişler, onaylanınca da adı Ankara Atatürk Lisesi olmuştu.

Ankara Atatürk Lisesi, 10 Ekim 1940 tarihinde inşaatı tamamlanan yeni binasına taşınmıştı.

Başlangıçta bir bloktan oluşan yapıya zamanla iki blok daha eklenmiş, ayrıca toplantı salonu ve kapalı spor salonları yapılmıştı.

İvrizlilerle, Atatürk Lisesi'nin tarihçesi hakkında yaptığımız uzun söyleşiden sonra akşam yemeği için alt kattaki yemekhaneye indik.

Yemekhanedeki masalara doldurma yöntemiyle oturduk. Her masaya 10 kişi oturduktan sonra diğer masaya geçiliyordu.

Yemekler karavanalarla, yemekhanedeki görevliler tarafından getiriliyor, masadaki en kıdemli tarafından paylaştırılıyordu.

Akşam yemeğinden sonra Fen B için ayrılan sınıfta bir araya gelerek sohbetimizi sürdürdük.

ANKARA'DA BİR TAŞ MEKTEP

Ankara Atatürk Lisesi, Türkiye'nin en seçkin okullarından biri olmasının yanı sıra, Türk Milli Eğitim çatısı altındaki liselere öğretmen, üniversitelere akademisyen yetiştiren Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'nun kuruluşunda önemli bir yer edinmişti.

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'nun kuruluş aşamasında önemli bir yeri olmasının yanı sıra benim de yaşamımda unutulmaz anılarımın bulunduğu Atatürk Lisesi yerleşkesi, üniversitelere giriş kapısını açan Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi için sıcak bir yuva olmuştu.

Ankara Atatürk Lisesi'nden önce, Ankara'da bir Taş Mektep vardı. 3 Mart 1924’te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra Ankara Erkek Lisesi olarak değiştirilmişti.

Ankara Erkek Lisesi'ne sonra da içinde bulunduğumuz yerleşkeye taşınan okul 1938'de, Atatürk'ün de onayı ile Ankara Atatürk Lisesi adını almıştı.

1886 yılında zamanın Ankara Valisi Sırrı Bey tarafından temeli atılan okul binası, bugünkü Yüksek İhtisas Hastanesi’nin bulunduğu saha üzerine kurulmuştu.

Ankara halkı arasında “Taş Mektep” ismiyle tanınmış olan yapı 1889 yılında tamamlanmıştı.

O yıllarda Ankara’da taş bina yapabilecek usta bulunamadığından Trabzon Lisesi'ni inşa eden kalfalar Ankara’ya getirtilerek, yapımına başlanan Taş Mektep, iki katlı olarak yontma taştan yapılmıştı.

II. Meşrutiyet döneminde, öğrenim görülen yatılı ve gündüzlü liselerde (idadilerde) eğitim kalitesi yeterli bulunmadığı gibi Avrupa’daki liselere (kolejlere) nazaran yetersiz de kalıyordu.

1910 yılından itibaren idadiler adıyla bilinen ortaöğretim kurumlarının, Lise düzeyindeki Sultaniyelere dönüştürülmesi kararlaştırılmıştı.

Sultânilerin, eğitim kalitesi Avrupa liselerinin seviyesine eriştirmek üzere, ortaokul düzeyindeki Rüşdiye sınıflarından başka, her devresi üçer yıllık iki devreden ibaret olması ve mükemmel bir eğitim vermesi planlanmıştı.

Alınan bu kararla birlikte 14 Ekim 1910 tarihinde, on iki İdadi okulun yapısı Sultaniye'ye dönüştürülmüştü.

1886 yılında beş yıllık Lise (İdadi) olarak eğitim ve öğretime başlayan Ankara'daki Taş Mektep 1908'de Sultani olarak eğitim vermeye başlamıştı.

Sultanilerin (ortaöğretim kurumlarının) öğretim süresinin, altı yıl olması kararlaştırılmışsa da ilk etapta sultani yapılan okulların öğretim süresi değiştirilmemiş ve eskiden olduğu gibi yedi yıl olarak bırakılmıştı.

İdâdilere Sultani ismi verilerek, onların hem yapısında hem de eğitim kalitesinde gerçekleştirilmek istenen değişimin nedenleri arasında, Osmanlı Devleti’nin, toprakları üzerinde eğitim faaliyetinde bulunan ve rakip olarak gördüğü yabancılarla girişmiş olduğu rekabeti de saymak gerekirdu.

Bu nedenledir ki, gerçekleştirilmek istenen bu değişimle, mükemmel Sultaniler oluşturulacak ve Müslüman çocuklarının yabancı okullara müracaat etme mecburiyetleri ortadan kaldırılacaktı.

Hatta Gayrimüslim ve yabancıların çocukları da bu yeni Sultanilere girmek isteyecekti.

Bu amaç doğrultusunda yeni Sultaniler için Avrupa’dan öğretmenler getirilmesi planlanmıştı. Ancak, yabancı ülkelere olan borçlarının faizlerini bile ödemekten aciz Osmanlı İmparatorluğu'nun eğitim konusundaki girişimleri başarısız kalmıştı.

1886 yılında zamanın Ankara Valisi Sırrı Bey tarafından temeli atılan okul binası, bugünkü Yüksek İhtisas Hastanesi’nin bulunduğu saha üzerine kurulmuştu.

Ankara halkı arasında “Taş Mektep” ismiyle tanınmış olan yapı 1889 yılında tamamlanmıştı.

O yıllarda Ankara’da taş bina yapabilecek usta bulunamadığından Trabzon Lisesi'ni inşa eden kalfalar Ankara’ya getirtilerek, yapımına başlanan Taş Mektep, iki katlı olarak yontma taştan yapılmıştı.

II. Meşrutiyet döneminde, öğrenim görülen yatılı ve gündüzlü liselerde (idadilerde) eğitim kalitesi yeterli bulunmadığı gibi Avrupa’daki liselere (kolejlere) nazaran yetersiz de kalıyordu.

1910 yılından itibaren idadiler adıyla bilinen ortaöğretim kurumlarının, Lise düzeyindeki Sultaniyelere dönüştürülmesi kararlaştırılmıştı.

Sultânilerin, eğitim kalitesi Avrupa liselerinin seviyesine eriştirmek üzere, ortaokul düzeyindeki Rüşdiye sınıflarından başka, her devresi üçer yıllık iki devreden ibaret olması ve mükemmel bir eğitim vermesi planlanmıştı.

Alınan bu kararla birlikte 14 Ekim 1910 tarihinde, on iki İdadi okulun yapısı Sultaniye'ye dönüştürülmüştü.

1886 yılında beş yıllık Lise (İdadi) olarak eğitim ve öğretime başlayan Ankara'daki Taş Mektep 1908'de Sultani olarak eğitim vermeye başlamıştı.

Sultanilerin (ortaöğretim kurumlarının) öğretim süresinin, altı yıl olması kararlaştırılmışsa da ilk etapta sultani yapılan okulların öğretim süresi değiştirilmemiş ve eskiden olduğu gibi yedi yıl olarak bırakılmıştı.

İdâdilere Sultani ismi verilerek, onların hem yapısında hem de eğitim kalitesinde gerçekleştirilmek istenen değişimin nedenleri arasında, Osmanlı Devleti’nin, toprakları üzerinde eğitim faaliyetinde bulunan ve rakip olarak gördüğü yabancılarla girişmiş olduğu rekabeti de saymak gerekirdu.

Bu nedenledir ki, gerçekleştirilmek istenen bu değişimle, mükemmel Sultaniler oluşturulacak ve Müslüman çocuklarının yabancı okullara müracaat etme mecburiyetleri ortadan kaldırılacaktı.

Hatta Gayrimüslim ve yabancıların çocukları da bu yeni Sultanilere girmek isteyecekti.

Bu amaç doğrultusunda yeni Sultaniler için Avrupa’dan öğretmenler getirilmesi planlanmıştı. Ancak, yabancı ülkelere olan borçlarının faizlerini bile ödemekten aciz Osmanlı İmparatorluğu'nun eğitim konusundaki girişimleri başarısız kalmıştı.


YERLEŞKEMİZ ANKARA ATATÜRK LİSESİ


 15 Eylül 1963 Pazar, Ankara...

Dün, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'nu ''Konuk Okul'' olarak bağrına basan Ankara Atatürk Lisesi öğrenci işlerinde, Hazırlık Lisesi Fen B öğrencisi olarak kaydım yapılıp yatakhaneye yerleştikten sonra, sınıflarımızın bulunduğu B Bloktaki kantine giderek, hazırlık lisesine gelen arkadaşlarla tanışmak istedim.

Lisenin B Bloktaki sınıflaara, kantine ve zemin kattaki yemekhaneye ana giriş holünden ulaşılabildiği gibi, tören alanından, sekizgen saçak ile vurgulanmış bağımsız bir girişten de ulaşılmaktaydı.

Hazırlık Lisesi öğrencileri bu girişten girip, çıkacaklardı.

Doğu-batı doğrultusunda uzanan B Blok koridorunun güneyinde, Tören Alanına bakan cephesinde, doğu uçtan başlayarak sırasıyla iki kollu merdiven, eş büyüklükte altı derslik, dersliklerden daha büyük olan bir büro ve kantin yer almaktaydı.

Girişten hemen sonraki kantinde üçer beşer kişilik gruplar koyu bir sohbete dalmışlardı. Aralarında tanıdık birileri ver mı? Diye dolaşırken tanıdık bir ses ''Akıncı, Akıncııı'' diye sesleniyordu.

Sesin geldiği tarafa yöneldiğimde şaşkına döndüm. Seslenen İvriz Öğretmen Okulu'ndan can dostum Yaşar Samyeli idi. Masaya yaklaştığımda şaşkınlığım biraz daha arttı.

Masada Ali Koçyiğit, Hidayet Durucan da vardı. Sarmaş dolaş olduktan sonra masaya oturduk. Yaşar'ın söylediği çaylardan sonra, zamanda geriye, 3 yıl öncesine giderek İvriz Anılarıyla koyu bir sohbete daldık.

İvriz anılarından sonraki sohbet konumuzu, konuk okul olarak bulunduğumuz, Ankara Atatürk Lisesi oluşturdu. Ankara'ya gelmeden önce bu konuda biraz araştırma yapmıştım.

1886 yılında, Yüksek İhtisas Hastahanesi'nin bulunduğu, Develik denilen boş alanda yapımına başlanan Taş Mektep içinde bulunduğumuz Atatürk Lisesi'nin ilk çekirdeği olmuştu.

Taş Mektep'ten Ankara Erkek Lisesi'ne ve nihayetende Ankara Atatürk Lisesi'ne dönüşmüştü konuk olduğumuz yerleşke...



17 Temmuz 2023 Pazartesi

ANKARA YÜKSEK ÖĞRETMEN OKULU KAYDIM FEN B SINIFINA

 


14 Eylül 1963 Cumartesi, Ankara...

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu öğrencilerinin konuk edildiği Atatürk Lisesi bahçesine Sezenler Sokak'tan giriş yapıyorum.

İçim içime sığmıyor...

Sığmıyor çünkü Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi ve sonrasında gireceğim Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi günlerim bütün geleceğimi belirleyecekti.

Elimdeki tahta bavulu yere bırakarak nefeslenirken, bir taraftan da karşımdaki üç bloktan oluşan 25 yıllık anıtsal bir yapıya bakıyorum.

Sağımdaki futbol sahasında oynayan öğrencileri bir süre seyrettikten sonra tahta bavulumu alarak hafif eğimli yolda ilerliyor ve tören alanına ulaşıyorum.

Tam karşımda, okulun bütün bölümleriyle bağlantılı, özellikle idari bölümlerin bulunduğu A Blok bulunuyor. Sağ tarafında A Blokla 90 derecelik açı yaparak uzanan B Blok, solunda da C Blok yer alıyordu.

Geniş bir saçakla örtülmüş, üç basamak yüksekliğindeki taş zemin üzerine oturan iki sıra sütunun arasından geçerek A Blok girişindeki kapılara ulaşıyorum.

Açık olan ana kapıdan geçtikten sonra yapının bütün bölümlerine ulaşımı sağlayan geniş ve aydınlık hol karşıma çıkıyor.

Giriş holünün zeminindeki farklı renkte dökme mozaikle oluşturulan kare yüzeyler beni içine çekiyor adeta. Giriş holü mermerle kuşatılarak, holü zenginleştirdiği gibi holü diğer mekanlardan ayıran bir görünüm de sağlamıştı.

Kapıdaki görevliye kendimi tanıttıktan sonra kaydımı yapacak görevlilere nasıl ulaşacağımı soruyorum. B Blok tarafını göstererek, birinci kattaki yönetim bürolarına yönlendiriliyorum.

Teşekkür ettikten sonra çevreme alıcı gözle bakıyorum. Giriş holünün sağında (kuzeyinde) iki kollu merdiven, batısında konferans salonu ve dersliklerin bulunduğu koridor yer alıyordu.

Sağımdaki merdivene doğru yürüyorum. Merdiven lisenin yönetim ve derslik katlarına ulaşımı sağlamanın yanı sıra B Blok geçisini de sağlıyor.

Merdivene ulaştığımda, derslikler ve yemekhanenin bulunduğu B Blok’a ulaşılan holün olduğunu görüyorum.

Merdivenleri tırmanarak birinci kata ulaşıyorum. Karşıma çıkan 2 koridordan biri B Blok tarafına, diğeri de C Blok tarafına yönelmişti. Yönetim büroları C Blok tarafındaydı.

C blok tarafına yöneliyorum. Koridora açılan yönetim büroları tören alanı tarafında sıralanırken, koridorun diğer tarafında konferans salonunun pencereleri görülmekteydi.

Koridorda karşılaştığım görevlilerin yönlendirmeleriyle Hazırlık Lisesi yönetiminin bulunduğu büroya giderek kendimi tanıtıyor ve gerekli evrakları müdür yardımcılarından birine veriyorum.

Kayıt işlemlerim yarım saatte tamamlanıyor, Hazırlık Lisesi Fen B sınıfı öğrencisi oluyorum.

Görevli bir öğrencinin nezaretinde C Blok zemin katta bulunan, askeri koğuş tipindeki, yatakhaneye gönderiliyorum. Boş ranzalardan birinin üst katını seçiyorum.

Yatağımın da belirlenmesinden sonra, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi Fen B sınıfı öğrencisi olarak, diğer arkadaşlarımla tanışmak üzere, B Blok'taki bize ayrılan dersliğe gidiyorum...



ANKARA YÜKSEK ÖĞRETMEN OKULU DÖNEMİ

 

Yaşamımda ve sosyalleşmemde önemli bir yeri olan Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi ve sonrasında eğitimimi sürdürdüğüm Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi'nin büyük bir yeri vardır.

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'ne başladığımda okulumuzun kendine ait bir yerleşkesi yoktu.Ankara Atatürk Lisesi bünyesinde konuk okul olarak bulunuyorduk.

Beşevler'deki yerleşkemiz kuruluncaya kadar, okulumuz ve öğrencilerini 2 yıl konuk eden Ankara Atatürk Lisesi yöneticilerine, vefa borcum gereği, teşekkürlerimle başlamak istedim.

Ankara'daki bir Taş Mektep'ten, önce Ankara Erkek Lisesi'ne sonra da konuk olduğumuz yere taşınan Ankara Atatürk Lisesinin 77 yıllık bir geçmişi vardı.

Ankara Atatürk Lisesi, Türkiye'nin seçkin okullarından biri olmasının yanı sıra, Türk Milli Eğitim çatısı altındaki liselere öğretmen, üniversitelere akademisyen yetiştiren Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'nun kuruluşunda önemli bir yer edinmişti.

1950’li yıllarda sanayileşmenin hız kazanması ve köyden kente hızlı bir göçün başlamasıyla lise ve lisedeki öğrenci sayısında önemli bir artış olmuştu. Bu nedenle Lise öğretmenlerine ihtiyaç vardı.

Temel kaynak olan İlköğretmen okullarından gelecek öğrencilerin liseyi bitirmeleri gerekiyordu. Öyleydi çünkü İlköğretmen Okulu mezunları Lise mezunu sayılmıyordu.

İstanbul Yüksek Öğretmen Okulunu 1945 yılında bitiren, 1950’li yılların ortalarından itibaren Millî Eğitim Bakanlığı’nda Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi olarak görev alan Nuri Kodamanoğlu adlı genç bir eğitimci soruna çare bulmuştu.

Yüksek Öğretmen Okulu bünyesinde lise bitirme kursları ve sonrasında da hazırlık liseleri açılacak, İlköğretmen okullarından gelen seçme öğrenciler bu liseleri bitirerek üniversitelere girmeye hak kazanacaklardı.

Dönemin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, kendisine açıklanan bu modelden etkilenmişti. Bakanın çabaları ile hükümet de projeyi benimsemişti.

Nuri Kodamanoğlu ve ekibi 1959 yılında yeni projeyi yürürlüğe koymayı kararlaştırmış, 03.07.1959 tarih ve 209 Sayılı Talim Terbiye Kurulu Kararı ile Ankara Yüksek Öğretmen Okulu fiilen açılmıştı.

Henüz bir mekânı bile bulunmayan okulun kurucu müdürlüğüne de eski yıllarda İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’ndan mezun olan Hasan Erk atanmıştı.

Lise bitirme sınavları için düzenlenecek kurslar 10 Ağustos 1959 ile 5 Ekim 1959 tarihleri arası düzenlenecekti.

Henüz kendine ait bir binası bile bulunmayan Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nun açılış töreni, 12 Ağustos 1959 günü eğitimin yapılacağı Atatürk Lisesi bahçesinde yapılır.

Törene, Millî Eğitim Bakanlığını vekâleten yürütmekte olan Tevfik İleri, Millî Eğitimin üst kademe yöneticileri ve İlköğretmen okulu müdürleri katılır.

Böylece Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nun doğumu gerçekleşir.

İlklerden biri olan İstanbul Yüksek Öğretmen Okulunun tarihi, Dârülmuallimîn ya da Öğretmenevi adıyla okulun açılış tarihi 16 Mart 1848’e kadar uzanmaktadır.

1964-65 yılında İzmir Yüksek Öğretmen Okulu’nun açılmasıyla birlikte sayı üçe çıkar.

Model tutmuştur...

Köylerden, kasabalardan seçilen zeki, yetenekli, kavrayışlı, sorgulayan, irdeleyen, eleştiren, birey-toplum çıkarlarında önceliği daima topluma verecek şekilde yetiştirilmiş idealist topluluk bu yeni modelle üniversite ortamına dâhil edilmişlerdir.

İşte bu olgu Yüksek Öğretmen Okulları gerçeğidir.

ELVEDA TARSUS VER ELİNİ ANKARA


 13 Eylül 1963 Cuma, Tarsus...

1963-64 Eğitim ve Öğretim yılının başlayacak olması nedeniyle, dün traktör şoför muavinliği görevimi sonlandırdım. Bugün öğleden önce, fidanlıktaki muhasebe şefi İsmet Ağabeye uğrayarak, hem vedalaştım hem de 12 günlük ücretimi aldım.

Turan Emeksiz Ağaçlandırma Sahasında görevli Orman Mühendisleri Muzaffer Bey ile Yaşar Beye de uğrayarak, kardeşimle bana gösterdikleri anlayış ve yardımlarından ötürü teşekkür ettim.

Öğleden sonra, halen sahada çalışmakta olan iş arkadaşlarımın yanı sıra Derviş Çavuş'a uğrayarak, hem teşekkür hem de veda ettim. Adem Usta ile Derviş Çavuş alnımdan öperek uğurladılar.

Her ne kadar başkent Ankara'yı tarih kitaplarının yanı sıra dergi, gazete ve diğer yayınlardan tanıyorsam da, fiziki olarak görmüşlüğüm yoktu. Kayıtlardan bir iki gün önce gitsem iyi olacaktı.

Babam dün Tarsus'a inerek Ankara otobüs biletimi almıştı. Bugün saat 21:00'de bineceğim otobüsle Cumartesi günü saat 07:00 saatlerinde Ankara'da olacağım inşallah.

Tahta bavulum hazırlandı. Babam ''aman oğlum yüklenme senedini unutma'' dedi. Yüklenme senedi ile dönem harçlığım olan 200 Lirayı güvenli bir yere yerleştirdim.

Sahadaki işçilerin paydos etmesiyle birlikte, anamla babamın hayır dualarını alıp, fidanlık servis aracıyla önce Karabucak sonra da Tarsus'a indim. Tam zamanında Ankara otobüsüne binerek Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Dönemini başlatmış oldum.

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'nde bir yıl okuyarak Lise mezunu olacaktım. Ardından Üniversite giriş sınavlarıyla birlikte, hayallerimden birini daha gerçekleştirmiş olacaktım.

Otobüsüm Tarsus'u terkederken zamanda geriye, 1951 yılına, Ceyhan pamuk tarlalarına gittim. Kantarda mevsimlik işçi olarak çalışan üniversiteli Muzafer Abiyi anımsadım. ''Üniversiteli olmak istiyorsan, her gittiğin yerde ilk uğrak yerin kütüphaneler olsun'' sözleri kulağımda yankılandı.

Dediğini yapmış, koşullarım ne olursa olsun, bulunduğum her yerde ilk uğrak noktalarım kütüphaneler olmuştu. Karşıma çıkan bütün fırsatlara hazırlıklı olduğum için, kendi şansımı yine kendim yaratmıştım. Yaratmayı da sürdürecektim.

Öyleydi çünkü '' hazırlıklı olarak fırsatla karşılaşmak şans denen'' olguyu sağlıyordu...


TRAKTÖR ŞOFÖR MUAVİNLİĞİNİ SEVDİM

 1 Temmuz 1963 Pazartesi, Turan Emeksiz...

İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'na, fiziksel olarak, elveda diyeli bir ay oldu olmasına da, duygusal olarak elveda diyememiştim.

İçimde bir yerlerde, hep istanbul'dayım. Sıkça zamanda geri giderek, iki yıl beni konuk eden sırça köşkümün, Çapa Öğretmen Okulu'nun koridorları, sınıflarında dolaşıyor ve sessizliğini dinlemek için kütüphanesine iniyorum.

Diğer taraftan, zamanda günümüze dönerek, ağaçlama sahasındaki görevime dönüyor ve odaklanıyorum. Mesai bitiminde, traktör şoförü Adem Ustanın yardımcısı olarak, traktörün hareketli parçalarına gres yağı basarken aklıma ısı ve sıcaklık kavramları geliyor.

Hareketli parçalara gres yağı basılmadığında, ortaya çıkan sürtünme, hareket enerjisinin ısıya dönüşmesine neden olacak ki verim düşecek. Haliyle bu durum Fizik Öğretmenim Meziyet Çağlayan'ı çağrıştırıyor.

Meziyet Çağlayan ile birlikte özel öğrencim Ülkü ile annesi Naciye Teyzeyi anımsamama neden oluyor. Naciye Teyzenin, vedalaşıp ayrılırken, elime tutuşturduğu zarftaki para bir aylık ders ücretime karşılık geliyordu. Bu tür anılar yaşama sevincimi arttırıyordu.

Hareketli parçalara gres yağı basarken, Traktör şoför muavinliğini sevdiğimi hissettim. Beni tırpan ve çapa kullanmaktan kurtarmıştı. İlk kez ellerim su toplamadı ve nasırlaşmadı.

Diğer taraftan, Adem Usta da kafa dengi bir ağabey oldu benim için. Her konuda yardımcı olmanın yanı sıra deneyimlerini de aktardı.

Sahanın ağaçlandırılmasında çalışanlar arasında, Mersin Kuvayi Milliye ilkokulu'ndan arkadaşlarım da vardı. İlkokuldan sonra okuma olanaklarından yoksun kalmışlardı ailelerine ekonomik katkıda bulunabilmek için.

Aklıma Misli İlkokulu Başöğretmeni Beyazıt Tuna geliyor sıkça. Sayesinde İvriz Öğretmen Okulu'na hazırlanmış ve sınavlarına girerek İvrizli olmuştum. Minetle andım kendisini.

Misli'de ilkokul arkadaşım Osman ile anası Hatice Teyzeyi de anımsadım bu arada. Osmanımın 10 Liralık pantolon parası Niğde'deki sınavlara katılmamızı sağlamıştı.

Zamanda geriye gidip, bir süre gezinti yaptıktan sonra kardeşim Mustafa'nın ünlemesiyle kendime geldim.

Mevsimlik işçiler ücretlerini alma günü nedeniyle bir günlük mola verilmişti. Karabucak Orman Fidanlığı Muhasebesine gidip ücretlerimizi almamız gerekiyordu. Ücretlerimizi aldıktan sonra, koşullar uygun olursa, Tarsus yazlık sinemalarından birine de gidebilirdik.

Geçen yıl 6 Lira olan günlük ücret bu yıl 7 Lira olmuş. Benim 25 günlük 175 Lira, kardeşim Mustafa'nın 20 günlük 140 Lira olmak üzere 315 Lira haketmişiz iki kardeş.

Babamın bisikletine binmiş olan Mustafa ''hadi brader, bin artık arkama da gidelim artık'' deyince bindim...


16 Temmuz 2023 Pazar

TRAKTÖR ŞOFÖR MUAVİNİ OLDUM

 

7 Haziran 1963 Cuma, Turan Emeksiz...

2 Haziran Pazar günü İstanbul Haydarpaşa'dan, Meram Ekspresi ile başlayan yolculuğum, aktarmalardaki gecikmeler nedeniyle, beklediğimden uzun sürdü. Salı günü akşamüzeri ailemin yanında olabildim.

Çarşamba günü hem dinlendim hem de mevsimlik işçilerin amiri durumundaki Derviş Çavuşla görüştüm.

Daha önceki paylaşımlarımda da anlattığım gibi, ilkokul mezunu Derviş çavuş filozof gibi bir kişi. Yıllardır Çavuş olarak yaptığı görevlerinde, ülkenin her yöresinden yüzlerce çalışanını ilgi ve sabırla dinlemiş, bilgi yönünden zenginleşmişti.

Özellikle okumakta olan benim gibi öğrencilere, hayranlık derecesinde saygı duyan birisiydi Derviş Çavuş.

Yanına vardığımda, okumuş bir dostla karşılaşmış gibi karşıladı beni. Hal hatır, okul, eğitim durumları ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na seçilmiş olmam çok sevindirdi Derviş Çavuşu.

Uzun bir sobbetten sonra bana nasıl bir iş vereceği konusuna geldik.

Ağaçlama sahasında görevlendirilmiş olan şoförlerden Adem Ustanın kullandığı traktörün bakımı ve korunması görevini kabul eder misin sorusuna olumlu yanıt verdim. Perşembe günü de traktör şoför muavini olarak göreve başladım.

Traktörün sürücüsü ve sorumlusu Adem Usta, yapacaklarım konusunda, çok yardımcı oldu. Derviş Çavuş gibi Adem Usta da okullulara saygı duyanlardan biriydi.

Traktörü kullanmamı öğretttiği gibi bakımın nasıl yapılacağını da öğretti. Ardından, fidan dikilecek sahalar sürüldü, yabani otlardan temizlendi.

Adem Usta mesai bitiminde servis arabalarıyla Karabucak Okaliptüs Ormanı Fidanlık Müdürlüğü'ndeki konutuna döndü.

Ben de, sahada işi biten traktörün baştan aşağı temizliğini yaptıktan sonra, hareketli eklemlerine gres yağı pompaladım. Gres yağı paslanmayı önlediği gibi, hareketli parçalar arasındaki sürtünmeleri de önlüyordu.

Sürtünmelerin ortadan kalkması sıcaklık artışını önlediği gibi, hareketli parçaların çalışmasını kolaylaştırarak yakıt tasarrufu da sağlıyordu.

Sevdim traktör şoför muavinliğini. Sevdim çünkü, fizik derslerinde öğrendiklerimizin bir bölümü uygulamalı olarak karşıma çıkmıştı.

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...