Ceyhan pamuk tarlasında gündeüz gece oldu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ceyhan pamuk tarlasında gündeüz gece oldu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Mayıs 2022 Perşembe

PAMUK TARLASINDA GÜNDÜZ GECEYE DÖNDÜ


 5 Eylül Çarşamba 1951,Ceyhan…

Sabahın Eylül serinliğinde, Rumeli Türküleri eşliğinde ve güzel bir günde pamuk toplamaya başlamıştık. Öğleye kadar her şey çok güzel gitti. Toplanan pamuklar göz doldurdu ve kantarda tartılarak, Muzaffer Abi tarafından hanelerine işlendi.

Allah ne verdiyse öğle yemeğinde yenildi, saat 15:00’e kadar dinlenildi.

Saat 15:00’de pamuk toplamaya başladıktan bir süre sonra hava karardı. Masmavi gökyüzünde gezinirken Çukurova’yı örtüp, serinlik veren kar beyazı bulutlar bir anda yok oldu.

Gökyüzünün, Şimşeklerin, Gök gürültüsü ve yağmurların da tanrısı olan tanrılar tanrısı Zeus, bir başka tanrıya çok sinirlenmiş olmalıydı ki gökyüzünü karıştırmıştı. Kar beyazı bulutların yerini kapkara bulutlar almış, sanki güneş bir anda yok olmuştu. Gündüz geceye dönmüştü.

Öyle söylemişti mevsimlik işçi olarak kantarda çalışan üniversite öğrencisi Muzaffer Abi. Hızla yanımıza gelerek, topladığınız pamukları emniyete alın, ıslanmasın da demişti.

Rüzgâr şiddetini arttırırken gökyüzü gürlüyor, şimşekler çakıyordu.

Rüzgârın artan şiddetiyle birlikte, yağmur da hızını arttırmış, derme çatma çadırlarımız da sallanmaya başlamıştı. Gittikçe hızını arttıran rüzgarın etkisiyle bazı çadırlarımız sürüklenmeye başlamış, bazı çadırların çatılarındaki koruyucu örtüler ve sazlar uçmuştu.

Pamuk toplamakta olan mevsimlik işçilerin hepsi çadırlarını koruma ve kurtarma derdinden önce, büyük emeklerle topladığımız pamukları  yağmurdan koruma derdine düşmüştü.

Toplanan pamuklar çuvallara konulup, yağmurdan korunacak şekilde üstleri örtüldükten sonra çadırlarımızın korunması önlemlerine dönülmüştü. Babam önde, anamla Mustafa ve ben de arkasında çadırımıza koşmuştuk.

Babam oldukça becerikli biri olmanın yanı sıra yaptıklarının işlevsel ve dayanıklı olmasına da özen gösterirdi. Konut olarak kullandığımız çadırımızın eksikliklerini her geçen gün biraz daha gidermiş, hatta içine bir yüklük bile yapmıştı.

Yataklarımızı sermek için çadırımızın tabanına da hasır serilmişti. Sabahları kalktığımızda ilk görevlerimizden biri yatakları toplamak ve yüklükteki yerlerine yerleştirmekti.

Kısaca çadırımız oldukça korunaklıydı. Bütün bunlara rağmen şiddetini arttıran rüzgâra ve yağmura dayanabilecek miydi? Bekleyip, görecektik…

Eylül ayının ilk günlerinden itibaren Çukurova’da Sonbahar yağmurları başlardı. Bazen oldukça şiddetli olurdu. Ancak böylesi ilk kez görülmüştü.

Yaklaşık yarım saat süren yağmurdan sonra oldukça büyük hasarlar ortaya çıkmıştı. Çadırların bir bölümü şiddetli rüzgârda yıkılmış ve sürüklenmişti. Sürüklenen çadırlardaki yataklar hem ıslanmış hem de çamura bulanmıştı. Halil dedemlerin çadırı da oldukça büyük hasar görenlerden biriydi.

Çukurova’daki aşırı nemin ve Sivrisineklerin büyük hasar verdiği Halil dedem yağmurdan da nasibini almış, şiddetli öksürük nöbetlerine tutulmuştu.

En az hasar bizim çadırda olmuştu. Çadırın çatısından giren yağmur önemsiz olmakla birlikte, yataklarımızı serdiğimiz hasırın altından ve üstünden neredeyse sel geçmişti. Çatı görevini gören sazlıkların arasından giren yağmur yataklarımızı ıslatmıştı ama hiç olmazsa çamurlanmamıştı. Ekmeklik unumuzun da bir bölümü ıslanmış, hamur haline gelmişti.

Gökyüzündeki olayları yöneten Zeus’un öfkesi geçmiş olmalı ki gökyüzü  yağmur sonrasında tekrar masmavi görünümünü kazanmış, kapkara bulutlar yok olmuş, güneş Çukurova’yı yakmaya başlamıştı.

Toprak kısa sürede kurumuştu. Çamurlanan yatak ve yorganlarla birlikte çadırdaki diğer eşyalar yıkanmış, kurumaya bırakılmıştı.

Sürüklenen ve hasar gören çadırlar da imece usulüyle tekrar onarılmış ve yerlerine konulmuştu.

Sıra pamuk tarlasındaki hasarın tespitine gelmişti. Yağmur, pamuk içindeki çiğiti ıslatınca, ıslanan çiğit pamuğa sarı renk bırakıyordu. Sarı renk ürünün kalitesini ve fiyatını düşürür demişti elçi.

Yağmurlu günlerde hiç olmazsa toplananları ıslanmaktan korumak gerekiyordu. Bereket konakladığımız tarladaki pamuğun yüzde doksanı toplanmış bulunduğundan, ücretlerimizde çok fazla düşüşe neden olmayacaktı.

Çadırlarımızdaki hasarlara rağmen, ücretlerimizde fazla kaybın olmayacak olması sevindirici bir durumdu… Buna da şükür demişti büyüklerimiz.

Pamuklarını toplamakta olduğumuz tarla Ceyhan tren garından tahminen 3-4 km uzaklıktaydı. Çoğunlukla kapkara olan tren lokomotifin çıkardığı dumanlar bugün fazlaca dikkatimi çekmiş, olumsuz bazı şeyler olacağı duygusuna kapılmıştım. Öyle de olmuştu.

Şiddetlenen fırtına ve yağmura bu dumanların neden olduğu sanısına kapılmışım bir an. Sonraki günlerde de dumanları gördükçe fırtına ve şiddetli yağmur kaygısı baş gösteriyordu. Öyle algılamıştım 7 yaşındaki çocuk aklımla.

Oysa bugün korkulu saatler yaşatan şiddetli rüzgâr ve yağmurun mevsim gereği olduğunu söylemişti bizi Çukurova’ya getiren Elçi.

Bu tür açıklamalara rağmen ben  inatla tren garındaki lokomotifin çıkardığı kara dumanların yağmurlara neden olduğunu söylüyordum çocuk aklımla. Bu konuyu da kantardaki Muzaffer Abi ile konuşmalıydım.


BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...