24
Mayıs 1961 Çarşamba, Tarsus …
Sanki
karyola demirlerine vuruluyormuş duygusuyla erkenden uyandım.
İvriz’deki alışkanlıklar devam ediyordu ve yaşadığım sürece
de devam edecekti.
Yer
yatağındaydım. Gözlerimle ortamı taradım. Nihayet Tarsus Turan
Emeksiz Ağaçlama Sahası'nda, ailemin yanındaydım.
Dün
gece Hacıkırı (Kıralan) Köyü'nde Musa Emminin Tanrı Misafiri
konumundaydım.
22
Mayıs Pazartesi günü ayrıldığım İvriz Öğretmen Okulu’ndan,
unutulmazlarım arasına girecek olan, maceralı bir yolculuktan
sonra dün akşam geç vakitlerde ailemin yanına gelebilmiştim.
Gelebilmiştim
ama Torosların eteklerindeki Hacıkırı-Kıralan Köyü ve Alman
Köprüsü hala aklımdan çıkmıyordu.
Ne
yolculuktu ama dedim kendi kendime…
Bir
süre daha Alman Köprüsü maceramı düşündükten sonra, gün
ışırken kalktım.
Anamla
babam benden önce kalkmışlardı. Dışarı çıktım. Başta
sardunyaların yer aldığı bir çiçek bahçesiyle karşılaştım.
Dün akşam karanlıkta dikkatimi çekmemişti.
Kumul
fırtınalarının olduğu bu yerde, babam nasıl oluşturmuştu
çiçek bahçesini derken, sazlardan örülmüş rüzgar önleme
duvarları dikkatimi çekti.
Birden
anımsadım. Önümüzden geçen Berdan Nehri kıyısındaki
sazlıklardan kestikleriyle, yaşadığı ortamı kumullardan koruma
duvarlarıyla çevirmişti. Adeta kendi cennetini yaratmıştı
babam.
Evin
arka tarafına geçtiğimde de gözlerime inanamadım. Karşımda
kavun, karpuz tarlası duruyordu. Kavun karpuzun yanı sıra domates,
biber, kabak, patlıcan ve salatalık da ekmişlerdi.
İçim
gurur ve sevinçle doldu. Babamın becerikli olduğunu biliyordum ama
bu kadarını beklemiyordum.
Tulumbada
elimi yüzümü yıkayıp, giyindikten sonra Berdan Nehri kıyısında
yürüdüm. Yaklaşık 100 metre ileride Babam yine saz biçiyordu.
-Kolay
gelsin Baba.
-Allah
razı olsun oğlum. İyi uyuyabildin mi?
-Uyudum
baba, anam nerede? Göremedim.
-İneği
sağmaya gitmiştir, gelir biraz sonra.
Birden
anımsadım. İki ay önce yazdığı bir mektubunda, doğurmasına
az kalan bir inek satın aldığını yazmıştı. Süt sağıldığına
göre inek buzağılamıştı. Bir danamız var demekti.
Doğru
dürüst okuma yazması olmayan babam süt, yoğurt, peynir ve
tereyağı gibi ihtiyaçlarını görmenin yolunu görmüş ve
çözmüştü. Geçen yıl ağaçlama sahasına koyduğu arı
kovanlarından ilk bal hasadını da yapmıştı.
Evi
ve çevresini kumullardan temizlemiş ve hatta çimlenmesini
sağlamıştı. Gerekli gördüğü yerlere yaptığı rüzgâr ve
kumulları önleme duvarlarının yanı sıra, yazın kardeşimle
benim yatacağım bir de çardak yapmıştı.
Kısaca
konakladığı bölgeyi insanca yaşanacak bir hale getirmişti.
Geri
döndüğümde, elindeki süt bakracıyla anam eve girmek üzereydi.
-Kalktın
mı Mehmet?
-Kalktım
anacığım. Babam saz biçiyor.
-Ben
de kahvalyıyı hazırlayayım öyleyse. Sen de git biraz domates,
salatalık ve biber topla.
Dedikten
sonra kahvaltı hazırlığına başladı. Ben de isteneni yapmak
için evin arkasına dolandım.
Ekmek
sorununu babamın aldığı bir çuval un ve yaptığı küçük bir
ekmek fırınıyla çözmüşlerdi. Ayrıca anamın bazlama
yapabileceği tandır için de uygun bir ocak yeri yapılmıştı.
Bazlama
sevdiğimi bilen anam kısa sürede birkaç bazlama pişirdikten
sonra sofrayı domates, salatalık ve biberle donatmıştı. Süt
pişirmeye başladığında,
-Git
babanı çağır da kahvaltımızı yapalım.
Babam
kahvaltı ve yemek sırasında pek konuşmayı sevmezdi. Günlük ve
mevsimlik işçilik dönemlerimizde yemek esnasında konuşmak zaman
kaybı olarak bilinirdi. Oralardan kalma bir alışkanlıktı.
Sessizce kahvaltımızı yaptıktan sonra,
-Anlat
bakalım oğlum, okul nasıl gidiyor? Geri dönecek misin?
Dönmeyeceksen Derviş Çavuşa söyleyelim sana uygun bir iş
bulsun.
-Bayramdan
sonra okula geri döneceğim baba. İstanbul Çapa Öğretmen Okulu
sınavları için bütün yaz okulda kalacağım.
-İstanbul
da nereden çıktı oğlum?
Dediyse
de sen bilirsin oğlum diyerek sohbeti sonlandırıp, ağaçlama
sahasını biraz dolaşayım diyerek dışarı çıktı.
Bugün
Arefe. Yarın Kurban Bayramı başlıyor. Konya Maarif Kolejinde
parasız yatılı okumakta olan kardeşim Mustafa’nın da gelmesi
gerekiyordu.
Nitekim
akşamüzeri Şoför Mahmut abi dönemeçte görününce Mustafa’yı
getiriyor diye düşünmüştüm. Gerçek de Mustafa’yı
getirmişti.
Mustafa
ile sarmaş dolaş olduktan sonra Mahmut Abiye sarılarak teşekkür
ettim. Dere kenarında saz biçmekte olan babam da gelip, Mahmut
Abiye teşekkür ettikten sonra,
-Hoş
geldin Mustafa.
-Hoşbulduk
baba.
Deyip
babamın elini öpen kardeşim elindeki tahta bavulla, kapı
eşiğinde bekleyen anamın yanına giderek elini öptü.
Babamın
kestiği soğuk karpuzu yerken nefeslenen Mahmut Abi izin isteyerek
Karabucak fidanlığına geri döndü. Babam,
-Akşam
namazını birlikte kılalım çocuklar. Mehmet, sen müezzin olarak
ezan oku.
Babam
dini bütün ve samimi inananlardan biri olarak kul hakkı yemekten
korkardı. Çalışmanın ibadet olduğuna inananlardan biriydi. Bu
dünyanın geçici olduğunu, asıl öbür dünyaya hazırlanılması
gerektiğine inanırdı.
Ahrete,
cennet ve cehenneme samimi olarak inandığı içindir ki haram
yemekten korkan biriydi. Allah nezdinde iyi bir kul olduğuna
inandığı içindir ki karşılaştığı her zorlukta Allah’ın
takdiri böyleymiş der, tevekkül gösterirdi.
İnançlarının
hayatına anlam kazandırdığını düşünenlerden biriydi. Hayata
böyle tutunduğunu görmüştüm. Babam ve babam gibilerin
inançlarına saygı duyuyordum.
Akşam
namazından sonra yemeğimizi yedik. Anam çay demlemişti.
Çaylarımızı içerken okullarımızdaki başarılarımızı
anlattık babama.
Bizi
dinledikten sonra,
-Okullarınızın
ve eğitimin size kazandıracaklarını sakın aklınızdan
çıkarmayın. İkiniz de parasız ve yatılı olarak okuyorsunuz.
Sizlere sağlanan bu imkanları hayatınız boyunca aklınızdan
çıkarmayın. Fakir fukara çocuklarını koruyun.
Dedikten
sonra Bulgaristan, Karagözler Köyü, Sakar Balkan, askerlik anıları
ve göç yolculukları üzerinde uzunca bir süre destansı bir
konuşma yaptı. Kardeşimle ben de sabır ve sessizce dinledik.
Dinledik
çünkü, bize bir kez daha ‘’kurtuluşunuz eğitimde’’ demek
istemişti uzun hikâyesinde.