Babamın Turan Emeksiz Ağaçlama Sahası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Babamın Turan Emeksiz Ağaçlama Sahası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Temmuz 2023 Cuma

İLK BİR HAFTADA NASIRLAŞAN ELLER

 

9 Haziran 1962 Cumartesi, Tarsus...

Turan Emeksiz Ağaçlama Sahasında işe başlayalı 5 gün oldu. Diğer işçilerden geri kalmamak için var gücümüzle çalışıyoruz.

İlk iki günde avuçlarım iltihaplandı, yakında nasırlaşacaktır.

Oysa İstanbul Çapa Öğretmen Okulu Müzik Semineri öğrencisiyim. Başka bir deyişle, keman ve piyano eğitimi alan bir öğrenciyim,

Keman ve piyano eğitimi alan öğrencilerin parmaklarının korunması, en azından özen gösterilmesi gerekiyor. Ancak ekonomik koşullar elvermiyor.

Kendime ait bir mandolinim bile olmamıştı İvrizde.

Mandolin alacak paranız yoksa ya da para ayıramıyorsanız, kemanı hiç alamazsınız. Hoş, kemanım olsa bile, avuçları ve parmakları nasırlaşmış mevsimlik işçi olarak başarısız olurdum.

Perşembe günü kardeşim Mustafa da geldi Konya'dan. Üçüncü sınıfa geçmişti. Takdirname alamadıysa da karne notları oldukça iyiydi.

Bir gün dinlendikten sonra, bugün o da işe başladı.

Ailemize ekonomik katkıda bulunmanın yanı sıra okul dönemi harçlığı da biriktirmek zorundayız.

Tek tesellim Derviş Çavuş'un kardeşimle beni kollaması ve teşvik etmesi.

1960 yaz aylarında olduğu gibi, bu yaz da, fidan dikme konusunda bizi örnek gösteriyor diğer çalışanlara.

İvriz'deki Tarımbaşı Öğretmenimiz Salih Ziya Büyükaksoy çok beceri kazandırmıştı bana.



1 Mart 2023 Çarşamba

BABAMIN TURAN EMEKSİZ AĞAÇLAMA SAHASI


 24 Mayıs 1961 Çarşamba, Tarsus …

Sanki karyola demirlerine vuruluyormuş duygusuyla erkenden uyandım. İvriz’deki alışkanlıklar devam ediyordu ve yaşadığım sürece de devam edecekti.

Yer yatağındaydım. Gözlerimle ortamı taradım. Nihayet Tarsus Turan Emeksiz Ağaçlama Sahası'nda, ailemin yanındaydım.

Dün gece Hacıkırı (Kıralan) Köyü'nde Musa Emminin Tanrı Misafiri konumundaydım.

22 Mayıs Pazartesi günü ayrıldığım İvriz Öğretmen Okulu’ndan, unutulmazlarım arasına girecek olan, maceralı bir yolculuktan sonra dün akşam geç vakitlerde ailemin yanına gelebilmiştim.

Gelebilmiştim ama Torosların eteklerindeki Hacıkırı-Kıralan Köyü ve Alman Köprüsü hala aklımdan çıkmıyordu.

Ne yolculuktu ama dedim kendi kendime…

Bir süre daha Alman Köprüsü maceramı düşündükten sonra, gün ışırken kalktım.

Anamla babam benden önce kalkmışlardı. Dışarı çıktım. Başta sardunyaların yer aldığı bir çiçek bahçesiyle karşılaştım. Dün akşam karanlıkta dikkatimi çekmemişti.

Kumul fırtınalarının olduğu bu yerde, babam nasıl oluşturmuştu çiçek bahçesini derken, sazlardan örülmüş rüzgar önleme duvarları dikkatimi çekti.

Birden anımsadım. Önümüzden geçen Berdan Nehri kıyısındaki sazlıklardan kestikleriyle, yaşadığı ortamı kumullardan koruma duvarlarıyla çevirmişti. Adeta kendi cennetini yaratmıştı babam.

Evin arka tarafına geçtiğimde de gözlerime inanamadım. Karşımda kavun, karpuz tarlası duruyordu. Kavun karpuzun yanı sıra domates, biber, kabak, patlıcan ve salatalık da ekmişlerdi.

İçim gurur ve sevinçle doldu. Babamın becerikli olduğunu biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum.

Tulumbada elimi yüzümü yıkayıp, giyindikten sonra Berdan Nehri kıyısında yürüdüm. Yaklaşık 100 metre ileride Babam yine saz biçiyordu.

-Kolay gelsin Baba.

-Allah razı olsun oğlum. İyi uyuyabildin mi?

-Uyudum baba, anam nerede? Göremedim.

-İneği sağmaya gitmiştir, gelir biraz sonra.

Birden anımsadım. İki ay önce yazdığı bir mektubunda, doğurmasına az kalan bir inek satın aldığını yazmıştı. Süt sağıldığına göre inek buzağılamıştı. Bir danamız var demekti.

Doğru dürüst okuma yazması olmayan babam süt, yoğurt, peynir ve tereyağı gibi ihtiyaçlarını görmenin yolunu görmüş ve çözmüştü. Geçen yıl ağaçlama sahasına koyduğu arı kovanlarından ilk bal hasadını da yapmıştı.

Evi ve çevresini kumullardan temizlemiş ve hatta çimlenmesini sağlamıştı. Gerekli gördüğü yerlere yaptığı rüzgâr ve kumulları önleme duvarlarının yanı sıra, yazın kardeşimle benim yatacağım bir de çardak yapmıştı.

Kısaca konakladığı bölgeyi insanca yaşanacak bir hale getirmişti.

Geri döndüğümde, elindeki süt bakracıyla anam eve girmek üzereydi.

-Kalktın mı Mehmet?

-Kalktım anacığım. Babam saz biçiyor.

-Ben de kahvalyıyı hazırlayayım öyleyse. Sen de git biraz domates, salatalık ve biber topla.

Dedikten sonra kahvaltı hazırlığına başladı. Ben de isteneni yapmak için evin arkasına dolandım.

Ekmek sorununu babamın aldığı bir çuval un ve yaptığı küçük bir ekmek fırınıyla çözmüşlerdi. Ayrıca anamın bazlama yapabileceği tandır için de uygun bir ocak yeri yapılmıştı.

Bazlama sevdiğimi bilen anam kısa sürede birkaç bazlama pişirdikten sonra sofrayı domates, salatalık ve biberle donatmıştı. Süt pişirmeye başladığında,

-Git babanı çağır da kahvaltımızı yapalım.

Babam kahvaltı ve yemek sırasında pek konuşmayı sevmezdi. Günlük ve mevsimlik işçilik dönemlerimizde yemek esnasında konuşmak zaman kaybı olarak bilinirdi. Oralardan kalma bir alışkanlıktı. Sessizce kahvaltımızı yaptıktan sonra,

-Anlat bakalım oğlum, okul nasıl gidiyor? Geri dönecek misin? Dönmeyeceksen Derviş Çavuşa söyleyelim sana uygun bir iş bulsun.

-Bayramdan sonra okula geri döneceğim baba. İstanbul Çapa Öğretmen Okulu sınavları için bütün yaz okulda kalacağım.

-İstanbul da nereden çıktı oğlum?

Dediyse de sen bilirsin oğlum diyerek sohbeti sonlandırıp, ağaçlama sahasını biraz dolaşayım diyerek dışarı çıktı.

Bugün Arefe. Yarın Kurban Bayramı başlıyor. Konya Maarif Kolejinde parasız yatılı okumakta olan kardeşim Mustafa’nın da gelmesi gerekiyordu.

Nitekim akşamüzeri Şoför Mahmut abi dönemeçte görününce Mustafa’yı getiriyor diye düşünmüştüm. Gerçek de Mustafa’yı getirmişti.

Mustafa ile sarmaş dolaş olduktan sonra Mahmut Abiye sarılarak teşekkür ettim. Dere kenarında saz biçmekte olan babam da gelip, Mahmut Abiye teşekkür ettikten sonra,

-Hoş geldin Mustafa.

-Hoşbulduk baba.

Deyip babamın elini öpen kardeşim elindeki tahta bavulla, kapı eşiğinde bekleyen anamın yanına giderek elini öptü.

Babamın kestiği soğuk karpuzu yerken nefeslenen Mahmut Abi izin isteyerek Karabucak fidanlığına geri döndü. Babam,

-Akşam namazını birlikte kılalım çocuklar. Mehmet, sen müezzin olarak ezan oku.

Babam dini bütün ve samimi inananlardan biri olarak kul hakkı yemekten korkardı. Çalışmanın ibadet olduğuna inananlardan biriydi. Bu dünyanın geçici olduğunu, asıl öbür dünyaya hazırlanılması gerektiğine inanırdı.

Ahrete, cennet ve cehenneme samimi olarak inandığı içindir ki haram yemekten korkan biriydi. Allah nezdinde iyi bir kul olduğuna inandığı içindir ki karşılaştığı her zorlukta Allah’ın takdiri böyleymiş der, tevekkül gösterirdi.

İnançlarının hayatına anlam kazandırdığını düşünenlerden biriydi. Hayata böyle tutunduğunu görmüştüm. Babam ve babam gibilerin inançlarına saygı duyuyordum.

Akşam namazından sonra yemeğimizi yedik. Anam çay demlemişti. Çaylarımızı içerken okullarımızdaki başarılarımızı anlattık babama.

Bizi dinledikten sonra,

-Okullarınızın ve eğitimin size kazandıracaklarını sakın aklınızdan çıkarmayın. İkiniz de parasız ve yatılı olarak okuyorsunuz. Sizlere sağlanan bu imkanları hayatınız boyunca aklınızdan çıkarmayın. Fakir fukara çocuklarını koruyun.

Dedikten sonra Bulgaristan, Karagözler Köyü, Sakar Balkan, askerlik anıları ve göç yolculukları üzerinde uzunca bir süre destansı bir konuşma yaptı. Kardeşimle ben de sabır ve sessizce dinledik.

Dinledik çünkü, bize bir kez daha ‘’kurtuluşunuz eğitimde’’ demek istemişti uzun hikâyesinde.

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...