Çarlar Şehri Preslav etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çarlar Şehri Preslav etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mart 2022 Pazartesi

BULGARİSTAN'DA DOĞDUĞUM KÖY KARAGÖZLER

1944 yılında, anamın mısır çapalarken beni doğurduğu Karagözler Köyü göç hikayemizin başlangıç konumudur.

Atalarımın doğup, büyüdüğü ve bu dünyadan göçtüğü Karagözler Köyü Bulgaristan’ın kuzeydoğusunda, bir bakıma Karadeniz Bölgesinde, Şumnu İlinin Preslav İlçesine bağlı en gelişmiş köylerden biri olarak bilinmektedir. 

Birbirine karıştırmamak gerekir. Bulgaristan'ın güneyinde Kırcaali İlinin merkezi köylerinden biri de diğer Karagözler Köyüdür.

Çandarlı Ali Paşa tarafından fethedilen Şumnu bölgesi, ki doğduğum köy Karagözler bu bölgededir, Bulgaristan’ın Deliorman Bölgesinde bulunmaktadır. 

Deliorman Bölgesi, adını eskiçağlardan beri sahip olduğu sık ve gizemli ormanlardan almaktadır. En eski sakinleri Traklar olan bölgenin önemli ve Türklerin yoğun olarak yaşadığı şehirleri Varna, Rusçuk, Şumnu, Razgrad ve Filibe’dir.

Deliorman bölgesi, coğrafi konum olarak, Balkan Dağları ve Tuna nehri arasında kalan geniş, düz ve verimli bir ovadır. Bölgede yaşayan Türkler çoğunlukla kırsal kesimlerde yaşamakta ve tarımla geçimlerini sağlamaktadır.

Bölgenin en gelişmiş köylerinden biri olan Karagözler, Karadeniz’e kıyısı olan Varna'ya 90 km, Şumnu'ya 50 km uzaklıktadır.

Bağlı bulunduğu ilçe Varbitsa yaklaşık 10 km doğusunda olup, Ekonomisi çoğunlukla tarım ve hayvancılığa dayanır. Sonbahar aylarında gerçekleştirilen Vırbitsa Panayırı az da olsa ekonomiye katkı yapar. Bulgar nüfusla birlikte Türkler çoğunluktadır.

Çarlar Şehri Preslav köyümüzün 40 km kuzey-doğusundadır. Preslav ya da Veliki Preslav Bulgar Krallığının ikinci başkentiydi. 893 yılında ana şehir olarak ilan edildikten sonra Bulgaristan’ın önemli önemli kültür ve edebiyat ocağı olarak gelişmişti.

Haliyle Karagözler de bu gelişmeye bağlı olarak Bulgaristan’ın en gelişmiş köylerinden biri olacaktı.

Vırbitsa kasabası ile bağlı 21 köyün bulunduğu Gerlova, alçak düzlükleri ve tarıma elverişli toprakları kapsıyordu. Dağların ortasında, nispeten küçük bir yüksek ovaydı.

Gerlova alçağından geçen Kamçı Suyu, kuzeydeki Preslav Pass olarak bilinen Derbent Boğazını aşıp, eski Başkent Preslav harabeleri yanından geçtikten ve 191 km doğuya aktıktan sonra Karadeniz’e dökülürdü.

Günümüzde kasaba statüsünde olan Vırbitsa, dağ sırtının “geri” tarafındaki, kuzey yamacında yer aldığı için ovaya hâkim konumda olunca, bu düzlüğe “Geri-ova, Geril-ova” denmiş, sonradan Gerlova olmuştur. Geniş anlamda “Gerlova bölgesi” ise, Vırbitsa’dan 60 km kadar kuzeye devam eden ovaları kapsar ve Deliorman sınırlarıyla bütünleşir.

Verimli topraklar üzerindeydi Karagözler Köyü. Evimizin penceresinden görülen, sık ormanlarla kaplı ve heybetli dağın Sakar Balkan olduğunu öğrenmiştim Kerim dayımdan.

Sakar Balkanın içinde görülmeye değer mağaralar olduğu gibi, çıplak tepe denen zirvesine çıkıldığında, Gerlova Alçağı denen bütün ovayı rahatlıkla görebileceğimizi anlatmıştı.

Dağ florası olarak bilinen bitki çeşitliliği Sakar Balkanın bilim adamları ve çevreciler tarafından ilgi odağı olduğunu öğrenmiştim sonraki yıllarda. Sakar Balkanı benimsemiş, bize ait duygusuyla yaşamıştım.

Tipik Balkan ikliminin özelliklerini taşımakta olan köyümüzde kış ayları sert ve yoğun kar yağışlı, yazları ise sıcaktı. Köyün geçim kaynağı hayvancılık ve tarımın yanında odun işçiliğiydi. Sakar Balkan’dan elde edilen odunlar geçim kaynaklarından biriydi.  Tarım olarak buğday ve arpanın yanında daha çok tütün ve çilek üretimi yapılmaktaydı.

Bölge kurşun, çinko, krom, manganez ve altın gibi madenler bakımından zengindi. Ülkeyi neredeyse baştanbaşa gezen sorumsuz ve haylaz amcamın anlattıklarına göre, Tuna ve Meriç nehirleri Bulgaristan’ın en önemli iki akarsuyuydu. Meriç nehri havzası Bulgaristan’ın neredeyse üçte birini kaplamaktaydı. 

*****

Evimizin yanından geçen bir dere ve dereden sonra yaklaşık 600 metre uzakta da ‘’Aşağı Mahalle’’ bulunuyordu. Karagözler Köyü iki mahalleden oluşmuştu.

Köydeki derenin bizden ayırdığı ”Aşağı Mahalle” olarak bilinen yerleşim biriminde anneannem Fatma, dedem Halil, dayılarım Hüseyin, Kerim, Yusuf ve Mustafa ile teyzem Cemile kalabalık bir aile oluşturuyordu.

Rahmetli babamın askere alındığı yaz aylarında kardeşlerim ve benimle Yusuf dayımla rahmetli Kerim dayım ilgilendiğini anımsıyorum. Rahmetli Kerim dayım çok şakacı biriydi, beni ve kardeşlerimi eğlendirir, oyalardı. Böylelikle anamın yükü azalır, tarlada çalışma fırsatı bulurmuş.

Babam askerdeyken ben üç, kardeşim Mustafa bir buçuk yaşındaymış. Kardeşimle beni bir heybenin gözlerine koyar öyle tarlaya gidermiş anam.

Köyümüzde Türkçe eğitim yapan okullar kapatılmış olduğundan, okuma yazma bilen yok denecek kadar azdı. Amcam dışında Bulgarca bilen de yoktu. Babamın ”Hayta” dediği Mustafa Amcam da, bütün yükü babamın üzerine bırakıp,  çok gezdiği için öğrenmişti biraz Bulgarcayı. 

Bir süre sonra, yüzyıllarca anavatan olarak bellediğimiz buraların anavatan olmadığını öğrenmek hayal kırıklığı yaratmıştı Karagözler Köyünde. Anavatanın Türkiye olduğu ve göçülmesi gerektiği konuşuluyordu.

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...