akıncı944 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
akıncı944 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Eylül 2023 Pazartesi

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM


15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul...

Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a gittim. Perili Köşk olarak tanımladığım okulumu, arkadaşlarımı ve öğretmenlerimi özlediğimi hissettim.

Her yarım saatte bir kalkan Kamil Koç otobüslerinden birine bindim saat 09:00'da. Yaklaşık 9 saatlik bir yolculuktan sonra, saat 18:00'de Sirkeci Garı civarında otobüsten inip, çevreyi gözden geçirdim.

Anadolu ve Trakya'dan gelen bütün şehirlerarası otobüslerin son durağı Sirkeci ve Gar çevresindeki ara sokaklardı.

Ara sokaklardan boynuzlu otobüslerin kalktığı Sirkeci Garı Meydanı'na geldim. Bindiğim otobüste içim içime sığmıyordu. Çapa'ya ulaşmak istedim bir an önce.

Otobüsten indiğimde, Millet Caddesi'nin karşısına geçerek, 2 yıl okuma şansımı yarattığım Çapa Öğretmen Okulu anıtsal binasına, Perili Köşkümüze, hasret giderircesine uzunca bir süre baktım.

İlk kez 11 Eylül 1961 Pazartesi günü böyle bakmıştım bu anıtsal yapıya. İvriz Öğretmen Okulu'ndan gelmiştim Müzik Semineri giriş sınavları için.

''Öyle sanıyorum ki, benim gibi birçoğunuz, girmekte olduğunuz bazı binalara hayran hayran bakarken bulursunuz kendinizi.'' Demiştim içimden. İstanbul Çapa Öğretmen Okulu binası da bunlardan biriydi.

*****

Cephesindeki göz alıcı çinileri ve anıtsal giriş kapısıyla hayranlık uyandıran bu anıtsal yapıya bu kez, sevgilisine kavuşan biri edasıyla girdim. Yine kırmızı halılar ve büyük yaldızlı Venedik Aynaları karşıladı beni…

Bir süre muhteşem Venedik Aynalarını ve kendimi seyrettikten sonra Müdür odasına yöneldim. Giriş kapısının sol tarafında ''Müdür: Canip AKIN'' yazıyordu. Niyazi Akşit'in yerini almıştı demek.

Kapısını tıklatarak girdiğimde, okul müdürü Canip Akın ile yardımcılarından Muzaffer Danışman masa üzerine eğilmişler bir konuyu tartışıyorlardı.

Önce algılayamadılar beni. Doğrulup alıcı gözle baktıklarında Muzaffer Danışman tanıdı beni. Çok sevdiği öğrencilerinden biriydim. Eksiklerim olsa da yazılı kağıtlarıma tam not, 10 verirdi.

-Oooo. Gözlerime inanamıyorum. Akıncı sen misin, Hoş geldin.

-Hoşbulduk öğretmenim.

Dedikten sonra Canip Bey'in de ellerini öptüm. Kim bu öğrenci der gibi Muzaffer Hanıma baktığında,

-Müdür Bey, tanıştırmayı unuttum. Mehmet Akıncı çok sevdiğim öğrencilerimden biri olup, iki yıl Müzik Semineri öğrencisi olarak bu çatının altında eğitim gördü. Geçen yıl Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'ne göndermiştik.

-Hoşgeldin evladım. Anlat Bakalım Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'ni. Lise Diploması alabildin mi?

-Oldukça zorlanmama rağmen, iyi derece ile Lise Diploması aldım Müdür Bey. Böylece Üniversite sınavlarına girme şansını yakaladım. Ardından da, yaşamımda çok önemli bir yeri olan Çapa Öğretmen Okulu'nu, Peri Köşkümüzü, ziyaret ederek öğretmenlerime ve idareye olan vefa ve minnet duygularımı ifade etmek için geldim.

Bu arada Canip Akın, hizmetli düğmelerinden birine basmıştı. Bir süre sonra gelen okul görevlilerinden Mustafa Beye,

-Mehmet Akıncı eski öğrencilerimizden biridir. Yatakhanede boş yataklarından birini hazırla lütfen.

-Ben de tanıdım kendisini. Hemen hazırlarım Müdür Bey. Yarım saat sonra hazır olur.

Uzunca bir süre Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi ve uygulamalarından söz ettim. Yatak hazırlayan görevlinin gelmesi üzerine, izin isteyerek en üst kattaki yatakhaneye çıktım.

Bavulumu yerleştirip, elimi yüzümü yıkadıktan sonra, pencereden Millet Caddesi'ne baktım bir süre. Millet Caddesi'nden gözümü ayırıp saate baktığımda ''yemek saati olmalı'' diyerek aşağı indim.

Yemekhanede sınıf arkadaşlarımı aradı gözlerim. İbrahim Kazan, Erol Güven, Ergül Yıldırım, Muammer Tomris, Kadir Karkın, İvriz'den arkadaşım Akif İken, Nezahat vardı. Önce İbrahim Kazan gördü beni. Ayağa kalkarak,

-Arkadaşlaaar...Gözlerime inanamıyorum. Mehmet Akıncı burada.

Deyince hepsi ayaklandı. Sarmaş dolaş ve hasret giderdikten sonra, her kafadan bir ses çıkarken yemeklerimizi yedik. Ardından ders yaptığımız eski sınıfımıza giderek, eski anılardan söz ettik uzunca bir süre.

Şekip Oğuz ile Lütfiye evlenmişlerdi. Lütfiye İstanbullu olduğundan, varlıklı sayılabilecek ailesi, çifte kumrulara ayrı bir ev açmışlardı.

Zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmamıştık. Gece yarısını geçerek yataklarımıza girebildik.

Rüyamda yine keman çalıyordum...

4 Ağustos 2023 Cuma

HAZIRLIK SINIFLARI KÖŞK GAZİNOSU KARŞISINDA


8 Aralık 1963 Pazar, Ankara...

Kızılay'dan Tandoğan Meydanı'na uzanan Gazi Mustafa Kemal Bulvarı'nın sağ tarafında, Demirtepe'deki havagazı fabrikasına komşu 4 katlı yapı hazırlık sınıflarının yeni yerleşkesi.

Yeni yerleşke binamız Polis Bakım ve Yardım Sandığı'ndan kiralanmış. Hazırlık lisesi sınıfları yaklaşık 2 hafta önce eğitim, öğretim ve etütler için Gazi Mustafa Kemal Bulvarı'ndaki bu 4 katlı binaya taşındı. Yemekhane ve yatakhaneler yine Atatürk Lisesi yerleşkesinde bulunuyor.

4 katlı binanın 2. katındaki sınıfımızda 2. akşam etüdündeyiz. Pencereden dışarı bakıyorum. Gazi Mustafa Kemal Bulvarı ışıl ışıl...

Bulvardaki ışıltının ana nedeni, bulvarın karşı tarafında, biraz sağda bulunan ünlü Köşk Gazinosu ışıklarıyla bulvar kaldırımlarındaki rüzgarın etkisiyle oynaşan kar taneleri. 

Ankara'nın gece alemi denilince ilk akla gelen yer Köşk Gazinosuydu. Reklam broşürlerinden, 1960 yılından bu yana, dönemin ünlü sanatçılarını bünyesinde bulundurduğunu öğrenmiştim. 

Bazı akşamlar uzun kuyruklar oluşuyor ünlü sanatçıları dinleyebilmek için.

Gözlerimi pencereden ayırıp, sınıfa çeviriyorum. Bazı arkadaşlar alçak seslerle problemleri tartışırken bazı arkadaşlarım da kitap okuyorlar.

İlk etüdde ödevlerimi bitirmiş olarak anı defterimi açıyor, zamanda geriye, 14 Eylül Cumartesi gününe gidiyor ve yazmaya başlıyorum.

*****

Elimdeki tahta bavulla, 14 Eylül Cumartesi günü, Sezenler Sokağı'ndan girmiştim Atatürk Lisesi'nin bahçesine. Ardından gelen bir saatlik sürede Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi Fen B sınıfı öğrencisi olmuştum.

Hazırlık Lisesi öğrencisi olalı yaklaşık 4 ay geçmiş. Oldukça zorlandığım Lise Fen programında zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmamıştım.

Hafta sonlarında, banyo sorunlarımız yoksa, bütün zamanlarımız okulda ders çalışmakla geçiyor. İçimizde en çok çalışan, bazı arkadaşlarımın deyimiyle inekleyen, Mazlum Sevinç arkadaşımızdı.

Cebir ve Geometri kitaplarındaki soruları çözerken, sorulardan birini okurken mırıldanan biri olursa ''falan sayfada, falan numaralı soru, cevabı da şöyle...'' diye konuşmaya başlardı.

Birinci dönemin bitmesine yaklaşık bir ay kaldı. Cebir -Geometri derslerini bir türlü toparlayamadım. Diğer derslerde not ortalamam 10 üzerinden 8 civarında ama Cebir-Geometri oldukça canımı sıkıyor.

Hazırlık Lisesine gelinceye kadar geçen yılların hemen hepsinde not ortalaması 10 ve sınıf birincisi olan Mehmet Akıncı burada aynı başarıyı tutturamadı.

Kendime fazla güvenmiş olmalıydım. Hata yapmıştım. Toparlamam gerekiyordu.

Anı defterime içimi dökmüş ve biraz da olsun rahatlamış olarak defterimi kapattım. Zaten etüt bitiş zili de çalmak üzereydi...




19 Temmuz 2023 Çarşamba

AYÖO HAZIRLIK LİSESİ FEN B İLK GÜN

16 Eylül Pazartesi 1963, Ankara...

Atatürk Lisesi Tören Alanındaki bayrak merasiminden sonra Okul Müdürü Mustafa Sarıcalı'nın, günün anlam ve önemi üzerindeki konuşmasıile birlikte 1963-64 Eğitim ve Öğretim Yılı resmen başladı. 

Böylece, daha 1951 yılında, Ceyhan pamuk tarlalarında ''Üniversiteli olmak'' hayalime bir adım daha yaklaşmış oldum.

Öğrenci ziliyle birlikte sınıflarımızda yerimizi aldık. 24 kişilik Fen B sınıfında İvrizli Yaşar Samyeli, Ali Koçyiğit, Hidayet Durucan ve diğer öğretmen okullarından gelenler içinde Halil Biga, Mazlum Sevinç, Mehmet Koyuncu, Mehmet Kabalcı, Ayla Soykan, Tülay Toker, İbrahim Turgal, Şevket Ceylan, Vakkas Tekin, Hilmi Zilbeyaz, Ahmet Işık ve diğerleri vardı.

İlk dersimiz Astronomi idi. Öğretmen ziliyle birlikte okul müdürümüz Mustafa Sarıcalı sınıfımıza girdi. Sınıfça ayağa kalkarak karşıladık.

''Günaydın çocuklar, oturun lütfen.'' Deyip bir süre hepimizi gözden geçirdi. Ders defterini imzaladıktan sonra bizlere dönerek,

''Ülkemizin değişik Öğretmen Okullarından seçilerek buraya gönderildiniz. Bir başka deyişle, ülkenin en başarılı ve zeki öğrencileri sınıfına giriyorsunuz. Ne var ki öğretmen okullarının ders müfredatı ile liselerin müfredat proğramları oldukça farklıdır.

Öğretmen Okullarında temel kültür ve fen derslerinin yanı sıra Köy Enstitüleri çiftliklerinde de oldukça zaman harcıyordunuz. Bu nedenle, hazırluk sınıflarımızdaki Fen Dersleri sizleri zorlayacaktır. Geldiğiniz okulların en başarılı ve zeki öğrencileri olduğunuza fazla güvenmeyin. Sistemli çalışır ve sizlere ayrılan zamanları uygun ve verimli parçalara ayırarak başarılı olursunuz.''

Mustafa Sarıcalı bir süre sustuktan sonra ''sınıfınızı idare katında temsil edecek ve bir ölçüde sınıfın düzeninden de sorumlu olacak bir başkan seçmelisiniz. Başkan olmak isteyen ya da önermek isteyen var mı? '' Sorusuna yanıt veren çıkmadı.

Kimse başkan olmak istemiyor mu? Sorusundan bir süre sonra kız arkadaşlarımızdan Tülay Toker parmak kaldırdı. Oy birliği ile başkan seçildi.

Sınıf başkanı sorunu çözüldükten sonra, ''şimdi dersimize dönebiliriz.'' dedi Mustafa Sarıcalı.

12 Temmuz 2023 Çarşamba

TAKDİRNAME ALARAK TATİLE GİRMEK

 20 Ocak 1963 Pazar, Çapa, İstanbul...

Akşam yemeğinden sonra, huzur bulduğum ve unutulmazlarım arasına giren çinili kütüphanemize inerek anı defterimi açıp, geçmiş günlerin özetini yazmaya başlıyorum.

*****

Dün öğleden sonra birinci yarıyıl tatiline girdik. Yine takdirname aldım.

Özel ders verdiğim Ülkü için hazırlanırken, bir ölçüde, okuldaki Fizik, Kimya ve Biyoloji derslerini de pekiştirmiş oldum.

Demem o ki Ülkü'yü yetiştirirken kendimi de yetiştirmiş oldum.

Meziyet Çağlayan özel derslerimi yakından takip ediyor ve beni teşvik etmenin yanı sıra diğer fen ve matematik öğretmenlerine de öğrenci öğretmenliğimi gururla anlatıyor.

Daha önceki anılarımda da anlattığım gibi Ülkü harika bir öğrenci. Derslerimi dört gözle beklediğini hissettiriyor. Bu durumdan, Meziyet Çağlayan'ın yanı sıra Naciye Teyze de çok memnun.

Naciye Teyze, nefeslenmek için ara verdiğimiz ders aralarında harika börek, çörek ve tatlılar sunuyor çaylarla beraber.

Dersimiz bittikten sonra da tatlı bir muhabbetimiz oluyor. Güncel yaşamdaki deneyimlerini anlatıyor sıkmadan, nereden çıktı dedirtmeden.

Sıkça ailemle ilgili soruları ve önerilerinin yanı sıra selamlarını iletmemi rica ediyor yazacağım mektuplarımda. Adeta ailemin bir parçası oldu Naciye teyze ve Ülkü.

Yarın Zeytinburnu'na, Mustafa Dayımlara gitmek istiyorum bir engel çıkmazsa. Ülkü'ye verdiğim Matematik ve Fen Bilgisi hazırlıklarımdan zaman bulup uğrayamadım neredeyse 4 aydır.

Geçen hafta çarşamba günü dayım aradı telefondan. Neden uğramadığımı sordu. Özel derslerimden ötürü zaman bulamadığımı söyleyince anlayışla karşıladı. Yarıyıl tatilinde bekliyoruz. Dedi.

Geçen yıl Tarihi Yarımada'yı, neredeyse adım adım gezmiş, zamanda 1600 yıl geriye giderek Bizans, Batı Roma, Doğu Roma'nın Konstantinopolisi'ini, 600 yıl hüküm süren Osmanlının İstanbul'unu tanımaya çalışmıştım.

Ne var ki yeterli param olmadığı için Boğaziçi Turlarından birine katılamamıştım.

Artık özel derslerimden biriktirdiğim param da var. Dayımlara uğrayıp birkaç gün kaldıktan sonra hayalimdeki Boğaziçi Turlarından birine katılmak istiyorum.

Ekonomik Özgürlük harika bir duygu.

Sadece benim için mi?

Elbette değil...

Özellikle kızlarımızn ve kadınlarımızın ekonomik özgürlükleri birincil öncelik olmalı.

Kadın öğretmenlerimizin yanı sıra Naciye Teyze de bunun örneklerinden biri.

Öğrencim Ülkü de ekonomik Özgürlüğünü kazanmak için Ortaokul Diplomasına ihtiyaç duyuyor.

Özellikle kadınlarımızın ekonomik özgürlükleri için, Ulu önderimiz Atatürk, ilk adımları 1930 yılında attı.

1930 yılından itibaren çıkarılan bir dizi yasa ile önce Belediye seçimlerine katılma, sonra köylerde muhtar olma ihtiyar meclislerine seçilme hakkı tanındı.

Kadınlarımızn milletvekili seçme ve seçilme hakları da 5 Aralık 1934'te, Anayasa ve Seçim Kanunu'nda yapılan yasa değişiklikleriyle ile tanındı.

*****

Bir an için anı defterinden kafamı kaldırıyorum. Karşımda oturan İbrahim Kazan işaret diliyle birşeyler anlatmaya çalışıyor.

Defterimi kapatıp kütüphaneden beraber çıkıyoruz.

İbrahim, biraz da utanıp sıkılarak, 10 Lira borç verip veremeyeceğimi soruyor.

Elbette verebilirim diyerek çıkarıp veriyorum.

İçimden de İbrahim borç istedi ama hediyem olsun. Diyorum.

Yetiştirme yurtlarından gelen arkadaşıma, bir nebze de olsa, katkım olur dugusuyla yatakhaneye çıkıyorum.

Yıllarca yardım almak zorunda kalan ben, yardım eder duruma geldiğimi görüyor ve kendimle gurur duyuyorum.



11 Temmuz 2023 Salı

NACİYE TEYZE VE ÖĞRENCİM ÜLKÜ

 

5 Kasım 1962 Pazar saat 19:30, Çapa İstanbul...

Az önce geldim Osmanbey'den. Notlarımı dolabıma koyup, elimi yüzümü yıkadıktan sonra yemeğe indim. Her an birlikte olmanın yolunu bulan Şekip ile Lütfiye yemeklerini bitirmişler, gidiyorlardı. Yanında yer bulunan İbrahim Kazan el sallıyordu yanıma gel diye.

Yemek esnasında İbrahim'le tatlı bir sohbetimiz oldu. Yemeğini bitirmiş olan ''iyi akşamlar'' diyerek yanımızdan geçti. İzzet Mehmet Nezahat ile tatlı bir sohbete dalmıştı.

Yemekten sonra İbrahimden izin isteyerek, sakin kafayla haftalık olayları yazmak için kütüphanemize iniyorum. Kütüphanenin sessizliğine bayılıyorum. Kütüphaneye inen her öğrenci bu sessizliğe saygı duyuyor olmalı ki bugüne kadar bozulduğunu görmedim.

Bir süre sessizliğini dinledikten sonra anı defterimi açıyor ve izlenimlerimi yazmaya başlıyorum tarihe tanıklık etmek için.

*****

Ülkü ile özel derse başlayalı iki aydan fazla oldu. Matematik ve Fen Bilgisi verdiğim Ülkü harika bir öğrenci. Beni mutlu ediyor.

Frekanslarımız tuttuğu için, önce annesine sonra da bana karşı mahçup olmamak için, işlediğimiz konuları tekrarlamış ve işleyeceğimiz konuları da gözden geçirmiş olarak bekliyor beni. Mutlu oluyorum bu davranış ve çabasından.

Diğer bir mutluluk kaynağım da Ülkü'nün annesi Naciye Teyze...

Naciye Teyze beni adeta kanatları altına alan bir anne gibi davranıyor. Hal hatır sormanın yanı sıra ailemi de tanımaya başladı.

1 Mart 1951 tarihindeki, Bulgaristan yetkililerine pasaport başvurusuyla başlayan Türkiye’ye göç ve Türkiye’deki göç yıllarının hikayesini öğrendi Naciye Teyze.

Maraş Elbistan köyleri, Çukurova pamuk tarlalarındaki mevsimlik işçilik dönemi, Osmaniye Yeşilova, Miğde Misli Köyü, ilkokulu beş değişik il ve ilçede okuyarak bitirmiş olmak, ilkokul 3. sınıfa geçtiğimiz Mersin'de simitçilik, ayakkabı boyacılığı, yalınayak başladığımız ilkokul günlerini öğrenince de benim için ikinci bir anne oldu. Üzerime titremeye başladı.

Ben de ailenin bu ilgi ve şefkatini hak etmek için üzerime düşenden fazlasını yapmaya çalışıyorum. İki saat ders yapmak yerine, sınırlamayı kaldırarak, konular bütünüyle kavranıncaya kadar kalıyorum.

*****

Geçen yıl cumartesi pazar günleri, başta Bizans olmak üzere Doğu Roma'nın başkentliğinin yanı sıra, 600 yıl süreyle Osmanlı İmparatorluğu'nun da başkentliğini yapmış olan İstanbul ile önceki adıyla Konstantinopolis'i tanımak için Tarihi Yarımada-Suriçi'ni geziyordum adım adım.

Bu yıl ara vermek zorunda kaldım...

Okul dersleri ve ödevlerimi aksatmamanın yanı sıra özel ders konularını da hakkıyla hazırlayabilmek için cumartesi-pazar günlerim doldu.

Bu durumdan şikayet etmek bir tarafa, çok memnunum. Öğretmenliğe ilk adım olan özel derslerimden büyük keyif almamın yanı sıra ekonomik özgürlüğümü de kazanmış durumdayım.

Hayat güzel be ''Akıncı'' diyerek anı defterimi kapatıyorum.


ÖZEL ÖĞRENCİM ÜLKÜ İLE GÜNEŞ SİSTEMİ


6 Ekim 1962 Cumartesi, Çapa İstanbul...

Bugün Osmanbey'deki öğrencim Ülkü ile Fen bİlgisi konularına giriş yaptık.

İlk konu Güneş Sistemi ve gezegenlerdi. Ülkü de hazırlıklı olarak beni beklemişti.

-Güneş Sistemi hakkında neler bildiğini öğrenebilir miyim Ülkü?

-Enerji ve yaşam kaynağımız olan Güneşin çevresinde bulunan gezegenler, gezegenlerin uyduları, gök taşları ve kuyrulu yıldızlar Güneş Sistemini oluştururlar Mehmet Hocam.

-Harika Ülkü... Güneş Sistemi, Samanyolu Gökadası içinde yer alan milyarlarca yıldızdan ya da güneşten biri olup, gökadanın kıyısında yer alır.

-Mehmet Hocam, Güneş Sisteminin yaklaşık dört buçuk milyar yıl önce oluştuğunu öğrendim fen Bilgisi kitabından. Ayrıca, beş milyar yıllık ömrü kaldığını yazıyordu. Neden bir ömür biçilmiş Güneş ve Güneş Sistemi için? Kafam karıştı. Anlatırmısınız lütfen.

-Elbette...Sıcak Büyük Patlama olarak tanımlanan Evrenin Oluşum Modelinde sadece Hidrojen atomları vardı ortamda. Bir bakıma evrende Hidrojen İmparatorluğu vardı.

-Demek istiyorsunuz ki Güneş Sistemleri ve içinde bulundukları Gökadalar yoktu.

-Aynen dediğin gibi Ülkü. Yerçekimi olarak bildiğimiz Kütle Çekim Kuvvetleri devreye girerek, milyar kere milyar Hidrojen çekirdeklerini bir bölgede topladı. Ortaya çıkan milyonlarca derecelik sıcaklık ve basınç sonrasında sıcak füzyon olarak adlandırılan çekirdek kaynaşması başladı ve iki Hidrojen atomu kaynaşarak Helyum Atomunu oluşturdular.

-Dersimiz oldukça ilginç olmaya başladı Mehmet Öğretmenim.

-Elbette ilginç...Çekirdek kaynaşması Periyodik Tablo üzerindeki bütün elementlerin yanı sıra bizleri oluşturan yapı taşlarını da oluşturdu.

Gerçekten de Fen Bilgisi dersimiz oldukça ilginç hale gelmişti Ülkü açısından. Gözlerinin parlaması ve can kulağı ile beni dinlemesi ders anlatım tarzımı sevdiğini gösteriyordu.

İki saatlik dersin nasıl geçtiğini anlamamıştık.

Arada bir çay servisi yapan Naciye Teyze'nin de durumdan çok memnun kaldığını davranışlarından anlamıştım.

Ders bitiminde teşekkür eden Naciye Teyze bir zarf içinde 15 Lira vermişti Pazar günü yapacağım dersi de hesaba katarak.

Harikasın Akıncı...Dedim kendi kendime. Parasal sorunumu çözmüştüm. Ailemden harçlık almak zorunda kalmayacaktım.





10 Temmuz 2023 Pazartesi

ÜLKÜ'YE ÖZEL DERS VERMEYE BAŞLIYORUM

 
30 Eylül 1962 Pazar, Çapa İstanbul...

Birinci akşam etüdünde ödevlerimi tamamladım. İkinci akşam etütünün son dakikalarında anı defterimi açarak, önemli olayların özetini yazmaya başlıyorum.

Dün, ekonomik sorunumu kökünden çözebilecek önemli bir günün başlangıcı oldu.

Fizik Öğretmenim Meziyet Öğretmenim, ''Akıncı, sana bir öğrenci buldum.'' Demişti perşembe günü. Dün de beni ders vereceğim öğrenci ve annesiyle tanıştırmak üzere Osmanbey'e götürdü.

İlkokul Mezunu Ülkü ve annesi Naciye Teyze ile tanıştım.

Aile beni oldukça sıcak karşıladı, kendimi evimde hissetmemi sağladı ve ayrılırken bugün yapacağım dersin ücretini de verdi.

Dün Naciye Teyzelerden ayrıldıktan sonra Aksaray'daki kitapçılardan Ortaokul 1. sınıf Matematik ve Fen Bilgisi kitaplarını aldım ve bugünkü ders için hazırlık yaptım.

*****

Bugün öğle yemeğinden sonra, anlatacağım konuların notlarıyla birlikte, saat 13:30'da yola koyuldum.

Her ne kadar saat 15:00'de bekliyorlarsa da ben saat 14:30'da kapılarını çaldım.

Naciye Teyze, biraz da heyecanımı gidermek ve rahatlamamı sağlamak amacıyla olsa gerek, yanında peynirli börek ile çay ikram etti. Ardından da,

-Mehmet evladım. Vakit ayırabilecek misin bilmem? Pazar günü de gelmeni istiyoruz.

-Elbette zaman ayırabilirim Naciye Teyze. Meziyet Öğretmenim de söylemiştir. Oldıkça displinli biriyim. Cumartesi ve pazar günlerine ödev bırakmam.

-İyi o zaman. Cumartesi günleri Fen Bilgisi, pazar günleri Matematik yapabilir miyiz?

-Elbette yapabiliriz Naciye Teyze.

-Teşekkür ederim evladım...

Öğrencim Ülkü şirin mi şirin, güler yüzlü bir kız. Çalışma masası üzerinde defter, kalem ve silgisini hazırlamış derse başlamamızı bekliyordu.

Öncelikle çarpım tablosu ile ilgili bilgilerini yokladım. Dört işlem için hayati önemdeydi çarpım tablosu.

Ülkü'nün çarpım tablosu ile ilgili sorunu yoktu.

Tam sayılarla başladık derse. Üslü ve köklü çokluklarla sürdürdüm dersimizi. Neden üslü ve köklü çokluklara gereksinmemiz vardır üzerinde konuştum bir süre.

Üslü sayılar ya da üslü çokluklar, bir sayının kendisiyle defalarca çarpımın kısa yazılışıydı. Matematikte önemli bir yeri vardı.

Tekrarlanan sayı taban olarak alındıktan sonra, tekrar sayısı tabanın sağ üstüne yazılıyordu.

Üssü reel ya da gerçek olan bir sayı kök içine alınarak yapılan işlem, üslü sayıların tam tersi bir uygulamaydı.

Ülkü'ye,

-64 hangi sayının karesi olabilir?

-8 sayısını karesidir öğretmenin. 8X8=64'tür. 8 üzeri 2 bize 64 sayısını verir.

-Harikasın Ülkü. Bu kadar basit. Üslü ve köklü sayıları birleştirerek açıkladın sorumu.

Ülkü ile yaptığım 2 saatlik dersin nasıl geçtiğini anlamadık. Kavrama gücü oldukça yüksekti Ülkü'nün.

Sonuçtan herkes memnundu. Kendimle gurur duydum...

İSTANBUL'DA İLK ÖZEL ÖĞRENCİM ÜLKÜ


 29 Eylül 1962 Cumartesi, Çapa İstanbul...

Hafta sonu olması nedeniyle zorunlu etüd yok. Yinede, gürültülü olsa da, sınıfta çalışanlar var. Sessizlik istediğimde okulun ünlü çinili kütüphanesine iniyorum.

Akşam yemeğinden sonra kütüphaneye inip, bir süre sessizliğini dinledikten sonra anı defterimi açarak yazmaya başlıyorum.

*****

Bugün ilk özel ders parası 7,5 Lira aldım. İçim içime sığmıyor bu nedenle.

Perşembe günü Meziyet Çağlayan öğretmenim ''Akıncı sana bir özel öğrenci buldum, cumartesi günü bayrak töreninden sonra seni Osmanbey'e götüreceğim. Demişti.

Bayrak merasiminden sonra, işareti üzerine, Meziyet Çağlayan'ın yanına gittim.

-Akıncı, öğle yemeğini ye, 45 dakika sonra seni çıkış kapısında bekliyorum.

-Tamam öğretmenim. Sizi bekletmem

Dedikten sonra yemekhaneye inerek, çabucak yemeğimi yedim. Çıkış kapısında beklemeye başladım.

Çok beklemedim. Okuldan çıkarak, Millet Caddesi'nin karşı tarafındaki otobüs durağına gittik. Gelen boynuzlu otobüslerden biriyle Sirkeci'ye ulaştıktan sonra Pangaltı otobüslerinden birine bindik.

Pangaltı'da indiğimiz otobüsten Mecidiyeköy yönünde yaklaşık 50 metre gittikten sonra, sağ koldaki Şafak Sokak üzerinde giriş altı bir daireye ulaştık.

Kapıyı orta yaşlı bir hanım açtı. Meziyet Öğretmenimle samimi bir tokalaşmadan sonra,

-Naciye Hanım...Sana sözünü ettiğim öğrencim Mehmet Akıncı'yı tanıtayım. Arkadaşlarına derslerinde yardımcı olan çalışkan bir öğrenci. Kızım Ülkü'ye yardımcı olacağımı sanıyorum.

-Hoşgeldin evladım. Geçin oturun lütfen.

Bu arada Naciye Hanımın kız Ülkü de geldi.

-Hoşgeldiniz Meziyet Teyze... Hoşgeldiniz Mehmet Hocam.

-Hoşbulduk kızım. Nasılsın?

-Teşekkür ederim Meziyet Teyze. Sınavlara hazırlanıyorum.

-Tanıtayım. Sana yardımcı olacak olan Öğretmenin Mehmet Akıncı...

-İçeri geç Akıncı. Göreyim seni...Ülkü benim de kızım sayılır...Bu arada, ben gideyim Naciye Hanım. Siz Mehmet'le konuşun. İstediklerinizi kendisine iletin. Yardımcı olacağına ve Ülkü'yü başarıya ulaştıracağına inancım tam. Bana müsaade.

Diyerek Meziyet Çağlayan ayrıldı.

Meziyet Hanım ayrıldıktan sonra, Naciye Hanım heyecanımı biraz olsun gidermek için okulu, ailemi ve derslerimi sorguladıktan sonra,

-Öncelikle bana Naciye Teyze demelisin. Anladığım kadarıyla ailenden oldukça uzaktasın.

-Ailemden uzaktayım ama yıllar sonra kavuştuğum Halam ve oğlu Mustafa Dayım Zeytinburnu'nda oturuyor. Fırsat buldukça yanlarına gidiyorum.

-Buna memnun oldum evladım. Meziyet öğretmenim söylemiştir. Kızım Ortaokul bitirmelere dışarıdan hazırlanıyor. Ben banka memuruyum. Kızımın da banka memuru olmasını istiyorum. Ortaokul diploması gerekiyor.

-Benden istediğniz nedir Naciye Teyze?

-Matematik ve Fen Bilgisi derslerini sen vereceksin. Diğer dersler için de bir başkasından yardım alacağız.

-Olur Naciye Teyze. Hazırlıklı gelmek istiyorum. Yarın başlasak olur mu?

-Olur evladım.

Bir süre daha konuştuktan sonra izin istedim. Kapıdan çıkmadan önce Naciye Teyze bana bir zarfın içinde para verdi. Almak istemediysem de,

-Yarınki dersin parası. Buna ihtiyacın olacak. Öğleden sonra saat 15:00'te bekliyorum.

Diyerek beni uğurladı kızı Ülkü ile.

Evden ayrıldıktan sonra zarftaki paraya baktığımda, yedi buçuk lira olduğunu gördüm. Oldukça cömert davranmıştı Naciye Teyze.

Tarsus Ağaçlama Sahası'ndaki ailemden ayrılırken babam bir dönem harçlığı olarak 100 lira vermişti.

Ayda 4 hafta, cumartesi günleri, gelsem Naciye Teyze'den 30 lira alacaktım. İyi paraydı.

Meziyet Çağlayan Öğretmenimin güvenini boşa çıkarmamalıydım. Öncelikle Orta 1 Matematik ve Fen Bilgisi kitaplarını edinmeliydim...



MÜNEVVER BAÇ İLE CANLILARIN YAPITAŞLARI

27 Eylül 1962 Perşembe, Çapa İstanbul...

Bugün ilk iki dersimiz Kimya, ardından iki saat Fizik dersimiz var.

Öğrenci ziliyle birlikte, öğrenci arkadaşlarım yerlerine oturduktan sonra yoklama yapıp, günlük dersleri yazıyordum ki öğretmen zili çaldı.

Zille birlikte içeri giren öğretmen Münevver Baç idi...

''Geçen yıl ilk dersinde, elindeki periyodik tabloyu tahtaya astıktan sonra,

-Günaydın Çocuklar, bugün sizlerle evreni oluşturan maddenin, galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin ve doğal olarak yaşamın oluşumunun şifreleri üzerinde konuşmak istiyorum.''

Diyen öğretmenimizdi. Ayağa kalkarak Münevver Baç'ı karşılayan sınıfımızdaki bütün arkadaşlarımın yüzü aydınlandı Münevver Baç'ı görünce. Geçen yıl çok sevmiştik kendisini.

Öğrencilerindeki aydınlık yüzleri görünce Münevver Baç'ın da yüzü aydınlandı. Sanki çocuklarına kavuşmuş bir ananın hali vardı üzerinde.

Yanında getirdiği periyodik cetveli yine tahtaya astıktan sonra,

-Oturun çocuklar. Sizleri karşımda görmekten çok mutluyum. Deslerimi yine evrenin şifreleriyle sürdüreceğim. Bu şifrelerin farkına varabilir ve öğrenebilirsek insanlığın ihtiyacı olan her türlü maddeyi üretebilecek hale gelebiliriz.

Dedikten sonra,

-Şimdi dikkatinizi periyodik tablonun sol üst köşesindeki, atom numarası 1 olan Hidrojen atomuna verin. Verdiniz mi? Tamam.

Evrende, sıcak büyük patlama ile oluşumunda ortamda, sadece Hidrojen atomu vardı. Bir başka deyişle, Hirojen imparatorluğu vardı.

Şimdi diyeceksiniz ki ''diğer elementler nereden çıktı?''

Güzel bir soru diye düşünüyorum. Tam da bu noktada yerçekimi olarak bildiğimiz kütle çekimi devreye girdi

Kütle çekimi nedeniyle milyar kere milyar adet Hidrojen çekirdeği bir araya geldi ki, bu da milyonlarca atmosferlik basınç ve sıcaklık oluşumunu sağladı.

Bu ortamda ''sıcak füzyon^^ olarak bilinen çekirdek kaynaşması gerçekleşerek, tablodaki 2 numaralı element Helyum ortaya çıktı

Sıcak füzyon, zamanla, tablodaki elementlerin büyük bölümünün oluşumunu gerçekleştirdi ki Karbon (C), Hidrojen (H), Oksijen (O), Nitrojen (N), Fosfor (P) ve Sülfür (S) elementlerinin belirli oranlarda birleşerek organik molekülleri oluşturdular.

Oluşan organik moleküller canlının yapı taşlarıdır.

Gördüğünüz gibi, insanların yanı sıra diğer bütün canlıları yaratan periyodik tablodaki organik elementlerdir.

Dedi ve bir süre bizleri izledi Münevver Baç öğretmenimiz.

Hepimiz şaşkındık. Periyodik Tablo ve elementlerinin önemini kavramaya başlamıştık.

Demek ki bizim yapı taşlarımız karşımızdaki periyodik tabloda duruyordu.

Münevver Baç elindeki sopasıyla Helyum elementini gösterirken sınıf kapısı bir hayli şiddetli çaldıktan sonra açılarak Meziyet Çağlayan göründü. Geçen yıl da böyle olmuştu.

-Münevver Öğretmenim, izin verirseniz çocuklarla biraz da Fizik Dersi yapalım.

Deyince Münevver Baç özür dileyerek sınıftan ayrıldı.

Meziyet Çağlayan ders defterini imzaladıktan sonra bana dönerek,

-Akıncı, anladığım kadarıyla, tenefüse çıkmadan Münevver Baç öğretmenimi dinlediniz.Çok mu ilginç buldunuz anlattıklarını?

-Evet öğretmenim...Periyodik Tablo üzerindeki elementleri tanımanın evren ve oluşum şifrelerini öğrenmek olduğunu anlattı önce. Sonra da sıcak füzyon kavramı ile canlıların oluşumu arasında bağlantı kurdu. Bizim için çok yeni ve olağanüstü olan bu bilgileri ağzımız açık olarak dinledik nefes almadan.

-Anlaşıldı. Münevver Hocam önemli bir konu ile ilginizi çekmek istemiş ve başarmış.

-Öğretmenim, sıcak füzyonu biraz da siz anlatabilir misiniz? Çok ilgimizi çekmenin yanı sıra aklımızı da karıştırdı.

-Elbette anlatırım çocuklar. Yeter ki siz istekli olun...

Kütlesel çekim ile birlikte ortaya çıkan milyonlarca atmosferlik basınç ve sıcaklık ilişkisi, ortaya çıkan çekirdek kaynaşması üzerinde iki saat konuşuldu.

Ders bitiminde,

-Akıncı öğle yemeğinden sonra bana uğra. Konuşacaklarım var seninle.

-Olur öğretmenim.

Dedikten sonra yemeğe gittim. Yemek boyunca Maziyet Çağlayan benimle ne konuşacak? Sorusuna yanıt aradım, durdum.

27 Eylül 1962 Perşembe, öğleden sonra...

Öğle yemeğinden sonra Meziyet Çağlayan'ı öğretmenler odasındaa buldum.

-Öğretmenim benimle konuşmak istemiştiniz?

-Dışarıda bekle Akıncı. Birkaç dakika sonra geliyorum.

Öğretmenler odasından çıkarak heyecanla beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra yanıma geldi.

-Akıncı, sana bir öğrenci vereceğim. Cumartesi pazar günleri onu çalıştıracaksın.

-Öğretmenim, öğrenci olan benim. Nasıl yaparım bilemiyorum.

-Yaparsın. Yaparsın...Arkadaşlarını çalıştırdığını biliyorum. Sözünü ettiğim öğrenci ilkokul mezunu olup, annesi bir yakınım. Ortaokul bitirmelere dışarıdan hazırlanacak. Cumartesi bayrak merasiminden sonra seni alıp, Osmanbey'de oturmakta oldukları eve götürüp, annesiyle tanıştıracağım. Ona göre kendini ayarla.

Dedi ve gitti Meziyet Öğretmenim.

Oldukça şaşırmıştm ama Meziyet öğretmenim haklıydı. Başta dert ortağım Gülay Medetgil olmak üzere, birçok arkadaşımı çalıştırmış ve başarılı olmalarını sağlamıştım.

Okul dışında bir öğrenci neden olmasındı?


9 Temmuz 2023 Pazar

HAYATIMIN ÖTEKİ YÜZÜ ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU


 17 Eylül 1962 Pazartesi, İstanbul Çapa...

Akşam, yemek sonrası etüdündeyiz. Bazı arkadaşlar yaz anılarını anlatırken bazı arkadaşlarım da sevgilileriyle hasret gideriyorlar.

Geçen haftaki olayları özetlemek için anı defterimi açıyorum . Ama ne mümkün. Sınıf sanki arı kovanı...

Ünlü çinili kütüphaneye iniyorum. Sessizliğini özlemişim. Geçen yılda olduğu gibi, sessizliğini dinliyorum bir süre. Tekrar defterimi açıyor ve yazmaya başlıyorum.

*****

Bu sabah gerçekleştirdiğimiz bayrak merasimi ile birlikte, 1962-63 Eğitim ve Öğretim yılına başlangıç yaptık.

Bayrak merasiminde platonik aşkım Betül'ü aradı gözlerim, yoktu. Belki ilk derse yetişir diye geçirdim içimden.

Bayrak merasiminden sonra, henüz yeni sınıf başkanı seçilmediğinden, geçen yılki sınıf başkanı olarak idareden sınıf defterini aldım.

İlk derste de yoktu Betül. Öğrenci zili çaldıktan bir süre sonra dert ortağım Gülay Medetgil ''Günaydın arkadaşlar'' diyerek sınıfa girdi ve en arka sıralardan birine oturdu 185 cm boyu engel olmasın diye.

Henüz öğretmen zili çalmadığından, günlük dersleri deftere yazdıktan sonra Gülay'ın yanına gittim.

Hoş beşten sonra Betül'ü sordum. Sınıfta kaldığını ve kaydını Çapa'dan aldığını söyledi. Üzüldüm.

Gülay yaz tatilinin nasıl geçtiğini sordu. Tarsus Turan Emeksiz Ağaçlama Sahası'nda fidan diktiğimi, özetleyerek, anlattım. Ellerime baktı, nasırlaşmış olduğunu görünce, ''keman öğrencisi olarak kötü olmuş Akıncı''. Dedi.

Matematik öğretmenimiz Tevfik Aras'ın ilk dersinde yine sınıf başkanı seçildim. Benden başka talip te yoktu zaten. Diğer arkadaşlar sınıf başkanlığını angarya olarak görürken, ben avantaj olarak değerlendiriyordum.

Anı defterimden başımı kaldırıp tekrar kütüphanenin sessizliğini bir süre dinledikten sonra tekrar yazmaya başladım.

   *****

14 Eylül Cuma günü Tarsus'tan bindiğimiz trenle, iki aktarmadan sonra Konya'ya ulaştık kardeşim Mustafa ile. Mustafa Konya Maarif Koleji öğrencisi olarak kalırken ben Meram Ekspresi ile İstanbul yolculuğumu sürdürdüm.

Toplam 24 saate yakın bir yolculuktan sonra, bir masal ülkesinde imişim duygusu veren Çapa Öğretmen Okulu'na geldim.

Okula bahçesine giriş yapmadan, Millet Caddesi üzerinden bir süre baktım anıtsal okulumuza. Okul bahçesine giriş yapınca da, bir yıl önceki duygularımı yeniden yaşadım.

Göz alıcı Çinileri ve anıtsal görünüşü ile, önündeki Millet Caddesi’nden geçen herkesin “bu heybetli bina hangi kuruluşun köşkü acaba?” diye mırıldanmalarına neden olan bu anıtsal yapıya tekrar gelmek harika bir duyguydu.

Çam ağaçlarının, güllerin, okulun kurucusu ile Atatürk büstünün bulunduğu bir bahçeden sonra mermer merdivenler, kocaman bir giriş kapısı ve sizi karşılayan kırmızı halılar ve büyük yaldızlı aynalar…

Anıtsal binanın kapısından girince kendimi Osmanlı dönemlerinden birindeki bir sarayda yaşıyormuş gibi hissettim tekrar.

İlkokuldan bu yana,son 4 yıldır, hayatımın iki yüzünü de gördüm.

Okul dönemi sanki dağın beriki yüzü. Hem İvriz'de hem de Çapa Öğretmen Okulu'nda; Bolluk, bereket, parlak bir gelecek.

Dağın öteki yüzüne gelince, tatillere girdiğimiz yaz ayları da sanki yokluk, yoksulluk, çaresizlikti. Bu nedenle yaz tatillerini sevmiyordum, sevemedim hiç.

''Kendi şansını kendin yarattın Akıncı. Yaratmaya da devam edeceksin''

Diye yazdıktan sonra anı defterimi kapatıyorum.

26 Haziran 2023 Pazartesi

KIRILAN KALBİMİ ONARMAM GEREKİYOR



30 Nisan 1962 Pazartesi, Çapa İstanbul…

Okulumuzun ünlü çinili kütüphanesindeyim yine. Yemekten önceki etütte ödevlerimi bitirmiştim. Akşam yemeğinden sonra, az da olsa, sınıfın gürültüsünden kurtulabilmek için ikinci etüt süresini kütüphanede geçirmek istedim.

Her gelişimde olduğu gibi, bir süre kütüphanenin sessizliğini dinledikten sonra anı defterimi açıp yazmaya başladım.

*****

Kalbi kırık, yaşama sevinci biraz kaybolmuş biri olarak uyandım bu sabah...

Gözlerimin içini güldüren, enerjime enerji katan, sürekli görme isteğiyle kalbimde tatlı bir çarpıntıya yol açan duyguydu Betül’ün kalbini çalma isteği. Yanlış bir hareketim, gönlünü çalma bir tarafa, arkadaşlığını da kaybetmeme neden olmuştu.

Sabah kahvaltısında kendime gelir gibi oldum biraz. ‘’Ne oluyorsun Akıncı? Ne badireler atlattın, bunu da atlatırsın…’’

Diyerek bayrak merasimi için okul bandosunda yerimi aldım. İstiklal Marşı, Andımızın okunması sonrasında, okul müdürümüz Niyazi Akşit’in başarılı bir hafta geçirmemiz dileklerinden sonra herkes sınıflarına gitti.

İdareden sınıf defterini aldım. Öğrenci zilinin çalmasıyla birlikte yoklama yapmaya başladım. Betül yoktu. Ders öğretmeni sınıfa girinceye kadar bekledim. Yoklama kağıdına yok yazdım.

Ders arasında Gülay yanıma yaklaşarak, Betül’ün çok üzgün olduğunu anlattıktan sonra devam etti.

Cumartesi günü kendilerini takip ettiğine çok sinirlenmiş olan Betül kendini kaybederek, istemeden, sana hak etmediğin bazı sözler söylemiş Akıncı. Dün görüştüm kendisiyle, üzüldüğünü söyledi, ben de üzüldüm. Seni uyarmıştım ama beni dinlemedin.

-Ben de üzgünüm Gülay. Aslına bakarsan, Betül’ün söylediklerini hak ettim. Söylediklerini hazmetmem zaman alacak. Betül ile bundan sonra konuşamam. Lütfen kendisine çok üzgün olduğumu, herhangi bir biçimde kendisini rahatsız etmeyeceğimi ilet. Arkadaşıyla kendisini takip etmem aslında bana yakışmayan bir davranıştı. Çok üzgünüm…

Gülay iyi bir arkadaş olmanın yanı sıra dert ortağım da oldu. Kırık kalbimi onarmam konusunda da bir hayli yardımcı oldu.

Son dersten sonra Müzikhaneye inerek bir süre keman çalıştım. İbrahim Kazan da oradaydı. Onunla dertleştim biraz.

İbrahim’in yetim yurtlarında kaldığı dönemleriyle benim Çukurova’daki mevsimlik işçilik dönemi konuşulunca, kalbimin kırık olmasının pek fazla bir önemi kalmadı.

İbrahim’le yaptığımız sohbette zaman su gibi aktı gitti.  

Derslerimde başarılı olmam, kaybolan aşkımın panzehiri olacaktı...

30 Nisan 2023 Pazar

MATEMATİK ÖĞRETMENİM TEVFİK ARAS

12 Ekim 1961 Çarşamba, Çapa…

Müzik dalındaki ilgi ve başarı şansımdan daha çok Fen Bilimlerinde başarılı olacağımı keşfeden öğretmenlerimden biriydi Matematik Öğretmenim Tevfik Aras.

Bir sonraki yıl sömestr tatili dönüşü idareden sınıf defterini almaya gittiğimde ‘’Akıncı Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’na gitmek ister misin?’’ Sorusunu sormuştu. İyi ki sormuştu…

Matematik ve rakamların dilinden sıkça söz ederdi derslerinde. Tıpkı Anadilimiz Türkçe ve diğer yabancı diller gibi…

Bazen daha da ileri gider, Matematiğin bütün dillerin üstünde olan evrensel bir dil olduğunu söylerdi.

Yıllar sonra farkına varacaktım. Anadili ve yardımcı dilleri ne olursa olsun bütün bilim adamlarının ortak ve evrensel dilinin matematik olacağını.

Büyük medeniyetlerin ve dünya kültür mirasının temellerini atan Sümerlerde bazı dehalar, M.Ö. 3500 ile 3000 yılları arasında, devasa bilgileri beynimizin dışında bir yerde tutmak için uygun bir sistem oluşturmuşlardı.

Özellikle mal ve akçeli işler için oluşturdukları somut işaretlerle, insan beyninin sınırlarından kurtulmamızı sağladılar. İmparatorluklarının önü açıldı. Tarih sahnesine diğer medeniyetlere nazaran daha erken çıkmaları sağlandı.

Sümerler tarafından oluşturulan bu veri işleme sistemine ‘’YAZI’’ denildi. Belki de Kısmi Yazı sistemi demek daha doğruydu…

İlk veri depolama ve işleme sistemi olan Sümerlerin oluşturduğu Kısmi Yazı matematiğin anası olarak işe başladı ve bu günlere gelindi. 

Kısmi bir yazı sistemi olarak kalmış olmasına rağmen dünyanın en baskın dilidir Matematik.

Neredeyse tüm ülkeler, şirketler, örgütler ve kurumlar, İngilizce ve Türkçe gibi, hangi tam dili konuşuyor olurlarsa olsunlar, veri kaydetmek ve işlemek için matematiksel yazı dilini kullanırlar.

Devasa bilgileri beynimizin dışında bir yerde depolamak ve işlemek için Sümerlerin oluşturdukları somut işaretler günümüzde ”0” ve ”1” işaretlerinden oluşan 1950’lerde bilgisayarların gelişmesi ile bilgisayar tabanlı ikili yazı sistemi harikalar yaratıyor ve yaratacaktı.

Devlet yönetimlerinin, şirketlerin ve kurumların kararlarını etkilemek isteyenler mutlaka Kısmi Yazı dili olan matematikteki rakamların dilini öğrenmek zorundaydılar.

Günlük yaşamda kullandığımız 10’luk sistemin işaretleri Arap rakamları olarak bilinse de aslında Hintliler tarafından oluşturulmuştu.

Hindistan, dünyanın en gelişmiş uygarlıklarından biriydi. Büyük uygarlıkların kurulması Arap Yarımadası ve Avrupa’dan çok daha önce gerçekleşmişti.

Araplar Hindistan’ı işgal ettiklerinde, veri depolama ve işlemek için kullanılan (0,1,2,3,4,5,6,7,8,9) sembolleriyle oluşturulan 10’luk sistemi oldukça yararlı bulmuşlar ve geliştirmişlerdi.

Hintlilerin rakamlarına toplama, çıkarma ve çarpma işaretlerini ekleyerek modern matematiğin temelini atmışlardı.

3 Şubat 2023 Cuma

MART KAPIDAN BAKTIRIR ÇAPA KÜREK SAPI YAKTIRIR

 

31 Mart 1961 Cumartesi, İvriz…

Nöbetçi öğretmenin ranzaların demirlerine anahtarlarıyla vurarak oluşturduğu madeni seslerle gözlerimizi ovuşturarak kalktık.

Bahar geldi, yaza giriyoruz derken sanki bir kar tipisi uğultusu çınlıyordu kulaklarımda. Yarı buzlanmış camdan baktığımda ortalık bembeyaz bir yorganla örtülmüştü.

Kulaklarımı çınlatan tipi kar tanelerini savuruyor, bazı yerlerde spiraller oluşturarak uğulduyor ve cama vuruyordu. Hava sıcaklığı eksiye düşmüş ve oldukça soğuk bir ortam oluşmuştu.

Hızla giyinip, yataklarımızı da düzelttikten sonra karlara bata çıka ve tipinin olumsuz etkilerinden kurtulmaya çalışarak sabah etüdü için sınıfımıza gittik.

Bahar geldi diye soba yakılmamıştı. Sınıf gürültülüydü, soğuktu ve ders çalışma olanağı yoktu. Ders çalışmaktan vazgeçip, kitap okumayı denedim. Ama olmadı.

Birden 1951 yılı nisan ayının üçüncü haftasına götürdü hafızam beni. Bulgar asimilasyonundan kurtulmak için böyle bir kış gününde Bulgaristan’ın Karagözler Köyünden, üstü açık bir kamyon kasası içinde, Şumnu Tren Garı'na doğru yıla koyulmuştuk.

Zorlu bir yolculuktan sonra ulaştığımız tren garında da, koyunlar gibi birbirimize iyice yaklaşarak ısınmaya çalışmış, yaklaşık 8 saat sonra da bindiğimiz kara vagonlarla Türkiye’ye girmiştik ki, zil sesiyle kendime geldim.

Etüt bitmişti. Sabah kahvaltısı için hızla sınıftan çıktık. Sıcak bir çay hepimize iyi gelecekti. Geldi de.

Birinci ders başladığında tipi durmuş, gökyüzü açılmış ve güneş ışınları pencerelerden sınıfa girmeye başlamıştı. Nefeslerimizin yanı sıra güneş ışınları da sınıfımızı ısıtmaya yetmişti. Yetmişti yetmesine ama çatıdaki karlar erimeye başlamış ve her nasılsa kırılmış bazı kiremitlerin boşluklarından sınıfa sulu kar akmaya başlamıştı.

İkinci ders zili çaldığında sınıfımız ıslak ve soğuktu. Sağlıklı ders yapma olanağı bulunamadı. Öğleye kadar ortam ve durum idare edildi ve hafta tatiline girildi.

Öğle yemeği ve Bayrak Merasiminden sonra kırık kiremitler değiştirildi, sınıf sobası yakıldı ve ders çalışılacak duruma getirildi.



BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...