Mersin Göçmen Barakaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mersin Göçmen Barakaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Ocak 2023 Cuma

YARIYIL TATİLİNDE MERSİN 1960

 

24 Ocak 1960 Pazar, Mersin…

Sanki karyola demirlerine vuruluyormuş gibi bir duygu ile gözlerimi araladım ama, ses karyola demirlerine vurulan anahtar sesine benzemiyordu.

Biyolojik saatim İvriz’deki düzene endekslenmişti. Saat sabahın 06:30 civarı olmalıydı.

Etrafımı dikkatlice gözden geçirdiğimde, Mersin Göçmen Barakalarında, ailemin yanındaydım. Zamanda geriye, iki gün öncesine gittim.

22 Ocak 1960 Cuma öğleden sonra karnelerimiz dağıtılmış, birinci yarıyıl tatiline girmiştik.

İkinci sınıfa başladığım 1959-60 Eğitim ve Öğretim yılında da ilk bir ay, bütün derslerde parmaklarım havada olmuş, bütün sorulara doğru yanıtlar vermiştim.

Gerisi de kendiliğinden gelmişti. Ufak tefek hatalarım görmezden gelinmiş, birinci dönem bütün sözlü ve yazılı sınavlarda tam not vermişti öğretmenlerim.

Karnemdeki bütün notlarım 10 üzerinden 10’du.

21 Ocak Cumartesi günü, Ereğli'den, Konya-Adana arasında düzenli seferleri olan Toros Ekspresi’ne saat 18:00 de binmiştim. Adana-Mersin arasındaki Yenice İstasyonu'nda aktarma yapacaktım.

Ereğli-Yenice arasındaki yolculuğum süresince zamanda geriye, 29 Haziran 1957 Cumartesi gününe gittim. Mersin Kuvayi Milliye İlkokulu’nda 4. sınıfı başarıyla tamamlamış, beşinci sınıfa geçmiştik.

Yaz tatiline girer girmez de aile bütçesine katkı için simit satmaya bile başlamıştık kardeşimle.

Mersin’den ayrılabileceğimiz hiç aklımıza gelmemişti.

Ne var ki Misli'den çalışmak üzere gelen tanıdıklardan biri babama, mülkiyeti zaten devlete ait olan, tarlalarımızın hazineye devredildiğini söylemesi üzerine Niğde'ye gitmişti.

Cuma günü Niğde’den dönen babam, mülkiyeti hazineye ait olan, ekim dikim yapamadığımız tarlalarımızı, belki kurtarabiliriz umuduyla, Misli’ye geri dönmemiz gerektiğini söylemişti.

Babamın Bor’da, emekli öğretmen Necati Bey’in elma bahçesinde mevsimlik işçi olarak işe başlaması nedeniyle Misli’ye gitmemiş, Bor Künkbaşı Mahallesi’nde kiralanan bir eve taşınmıştık.

Bor 29 Ekim İlkokulu beşinci sınıfa başlamış, üç ay sonra da zorunlu olarak Misli’ye dönmek zorunda kalmış, ilkokulu Misli'de bitirmiştik.

Misli’den, 1958’de İvriz Ailesine katılırken kardeşim de bir yıl sonra Konya Maarif Koleji ailesine katılmıştı. Kardeşimin de okullu olması üzerine babam anamı Mersin’e almış, göçmen barakalarında yaşamaya başlamışlardı.

Ailem yaklaşık 3 yıl sonra yine Amanosların öteki yüzüne, Çukurova’ya inmek ya da geri gelmek zorunda kalmıştı. Göçler birbirini kovalıyordu. Yerleşik düzene ne zaman geçebileceğimiz konusunda bir ışık görünmüyordu.

Koridorda dolaşmakta olan kondüktörün Yenice İstasyonu'nda inecekler hazırlansın. Uyarısı üzerine toparlandım. Saat 22:00'yi gösteriyordu. Toros Ekspresi'nden inerek Adan-Mersin arasında çalışan banliyö trenini beklemeye başladım.

22:15'te gelen banliyö treni ile 22:45'te Mersin Garı'na ulaşmış ve 23:00 civarında da Göçmen barakalarının çamurlu sokaklarına dalmıştım.

Barakalar arasındaki dar, çamurlu ve karanlık sokaklardan geçerek ailemin oturduğu barakanın kapısını tıklattığımda anam ”Kim O…” diye seslendi. ”Ana ben Mehmet…” deyince kapı açıldı. Babam bir köşede, kazaya kalmış, yatsı namazını kılıyordu.

Anama sarıldım, ellerini öptüm…

Babamın namazını bitirmesini bekledim. Namazını bitirip selam veren babam,

-Hoş geldin Mehmet…Hayır mı oğlum ?

-Hayırdır Baba. Yarıyıl tatiline girdik. Sizleri görmek, hayır duanızı almak için geldim.

-Karne notların nasıl oğlum?

-Bütün derslerden tam not, 10 üzerinden 10 aldım Baba.

Deyince Babamın gözleri ışıldadı, yüzüne büyük bir tebessüm yayıldı.

-Beni ve ananızı çok mutlu ettin oğlum.

Dedi ve yaklaşık bir, bir buçuk saat süreyle Bulgaristan’dan ayrıldığımız 24 Nisan 1951’den başlayarak, destansı bir şekilde göç hikayemizi anlattı bir kez daha.

Sözünü bitirdiğinde gözlerimden uyku akıyordu. Anamın hazırladığı yer yatağına kafamı koyar koymaz uyumuştum.

Babamın destansı göç hikayemiz gece rüyalarımın konusu oldu.

Dondurucu ve karlı bir nisan sabahı Karagözlerden açık bir kamyon üzerinde başlayan yolculuğumuz, yolculuk boyunca anamın şiddetlenen öksürükleri, Edirne Karaağaç Tren Garı, Muhacirhane, ince hastalık teşhisiyle Muhacirhane Hastanesine yatırılan anamdan ayrılmak istemeyen 2 yaşındaki kardeşim Şaban’ın feryatları…

Kan ter içinde bir tarafımdan diğer tarafıma dönerken bu kez kendimi Maraş-Afşin arasındaki Gavur Dağlarına tırmanan bir kamyon kasasında Halil Dedemlerle birlikte buldum.

Halil Dedem ”çocuklar kamyon geriye doğru kayıyor. Uçuruma yuvarlanacağız.” diye feryat ediyordu. Kamyondan atlamıştım ki bu kez de kendimi Ceyhan pamuk tarlalarında buldum.

Pamuk tarlasındaki korunaksız çadırımızda bir sivrisinek bulutu içindeydim. Her yanımı sarmış olan bu arsız sinekler adeta bütün kanımı emmek istiyorlardı.

Dolmuş olan sidik torbamı boşaltmak için çadırdan çıktım. Ama pamuk tarlasında değil, mersin Göçmen Barakalarında, ailemin kaldığı barakadan çıkmıştım.

Sidik torbamı boşalttıktan sonra yine yattım rüyalarımdan uzak kalmak umuduyla…

7 Kasım 2022 Pazartesi

MİSLİ KÖYÜNDE DİNGİN BİR AĞUSTOS GÜNÜ

 


18 Ağustos 1958 Pazartesi, Misli…

Nasıl olduysa kendimi Bulgaristan’daki köyümüz Karagözler ’de bulmuştum. Gerlova alçağını görmek için Kerim dayıma, 

-Hadi Sakar Balkan'a çıkalım dayı dedim..

-Olur yeğenim.

Dedi. Yaklaşık 15 dakikada eteklerine ulaştığımız Sakar Balkan'a tırmanmaya başladık. 

Yarım saat sonra Sakar Balkan yamaçlarında mola verdik. Verdik çünkü kan ter içinde kalmıştım tırmanmaktan…

Tekrar tırmanmaya başladığımızda ayağım kaydı, tam bir uçutuma düşüyordum ki elimden tutan Yusuf dayımdı, çekti yukarı. 

Kerim  dayım kaybolmuş, üstelik önümüzdeki kamyon tam gaz tırmanıyordu bir tarafı dağ silsilesi diğer tarafı uçurum olan daracık ve virajlı bir yolda.

-Kerim Dayımla Sakar Balkan'a tırmanıyorduk. Kerim Dayım nerede, kamyon da nereden çıktı, nereye gidiyoruz dayı?

-Maraş-Göksun Felaket yolundayız yeğenim. Az önce kamyonun motoru stop etti, kamyon geriye kaymaya başladı. Az daha uçuruma yuvarlanacaktı hep birlikte. Sen de atladın kamyondan. Az daha düşüyordun uçuruma. Kerim dayın kamyonun peşinden gitti. Hadi, biz de hızlanalım ve kamyona yetişelim.

Yusuf dayımla kamyona yetişmek için hızlıca yürümeye başladık. 

Hızlı ve büyük adımlarla ilerleyen dayım gözden kaybolmaya başlamıştı ki gittikçe yaklaşan anamın sesini duydum,

-Mehmet, Mehmeeet…

Diye çağırıyordu beni. Oysa anam, ince hastalık teşhisi konulduğundan, Edirne Muhacir Misafirhanesi Hastanesinde kalmamışmıydı babamla?

Gavur Dağları eteklerinde tek başına kalmış olmanın korku ve telaşıyla, Yusuf Dayımı bulmaya çalışırken aynı sesi bir kez daha ve çok yakından duydum.

Anamın sesi bu kadar uzaklara nasıl gelebiliyordu. Kulak kabarttım, bekledim. Anamın sesi bu kez daha da yakından geliyordu.

Geri döndüm, anamı aradım. Aradım ama tırmanırken çok terlemiştim. Göremiyordum.

Durdum, kollarımı aşağı yukarı kaldırarak terimi soğutmak istedim. Kollarımı havaya kaldırdığımda nereden çıktığını anlayamadığım bir örtü savruluverdi üzerimden. Ellerimle gözlerimi silip araladığımda anam başucumda duruyordu. Bu kez iyice afallamış, inanmaz gözlerle anama bakıyordum.

-Hadi kalk. Suyumuz bitmiş,  kuyudan bir kova su çek de gel. Osman’ın anası Hatice Teyze geldi, bir bardak su istedi…

İnanmaz gözlerle baktım ve doğruldum…

Bir an için nerede olduğumu anımsamaya çalıştım. Sahi neredeydim ben, neredeydik biz? Karagözler de mi? Osmaniye de mi? Yeşilova da mı? Mersin Göçmen barakalarında mı? Niğde Bor kazasında mı, yoksa Misli de mi?

Çevreme baktığımda Niğde Misli de olduğumun ayırdına vardım. Meğer karabasan rüyalar görüyormuşum. Geçmiş yıllarda başımdan geçen oldukça kötü ve beni derinden yaralayan olayların bir görüntüsü olarak ortaya çıkıyordu zaman zaman.

Kuyudan su çekmek için çıktığımda iyice kendime geldim. Sürekli yer değiştirmenin yanı sıra bilim kurgu kitaplarında okuduklarımla kendimi özdeşleştirince böyle oluyordu. Hayal dünyam oldukça zengindi.

*****

İlkokul bitmişti, yaz tatilindeyiz. Tatil ama ne tatil… 

1958 yılı Ağustos ayının üçüncü haftasındayız Hava sıcak mı sıcak, çevremiz kum ve kum, evlerimizin altı ise ucu bucağı olmayan mağaralar.

Sıcaklardan çok bunaldığımızda evin altındaki mağaraya giriyorum bazen. Mağaralarda ortalama sıcaklık 18-22 derce arasında…

Yaklaşık iki ay önce ilkokul diplomalarımızı aldık. İvriz İlköğretmen Okulu sınavları için hazırlık yapıyoruz kardeşimle.

Hatice Teyze gelmeden önce sıkı bir çalışma yapmıştım. Tarih çalışırken gözlerim kapanmış ve ince bir yorganın altında uyuyakalmışım.

Bu sıcak, bunaltıcı ve can sıkıcı günde tek değişiklik okul arkadaşım Osman’ın anası Hatice teyzenin bize uğraması oldu.

Kuyudan çektiğim suyu getirdikten sonra Hatice teyzenin elini öpüp Osman’ı sordum. Ben gelirken uyuyordu. Dedi. İzin isteyip yan odada kitap okumaya başladım.

Hatice teyze bir taraftan koyunlarından kırktığı yapağıyı eğirirken, diğer taraftan da yaklaşan akrabalarından birinin düğünü üzerine anamla sohbet ediyordu.

10 lirasının olduğunu, köye uğramasını beklediği seyyar satıcıdan pantolonluk kumaş alarak Osman’a, yaklaşan bir akraba düğününde giysin diye, bir pantolon dikeceğini söylüyordu.

Hatice teyzenin annemle yaptığı bu sohbet her nasılsa aklımda kalmıştı. İyi ki kalmıştı…

Aklımda kalan bu konuşmanın hayatımı olumlu yönde nasıl değiştireceğini bilemezdim…

7 Ağustos 2022 Pazar

MERSİN GÖÇMEN BARAKALARI

 


20 Haziran 1955 Pazartesi, Mersin…

Saat 14:30…

Yarım saat önce Osmaniye’den geldik.

Mersin Tren Garında babamı bekliyoruz kardeşim Mustafa ile. Yük vagonundan indirdiğimiz eşyalarımızı Göçmen Barakalarına götürmek için araba bulmaya gitmişti.

Babam, Mersin Devlet hastanesinde yatmakta olan anamı her ziyarete geldiğinde, öncelikle barakalarda sazdan yaptığı eve uğradığı için, kuzeydeki Toros eteklerine doğru uzanmakta olan Çakmak Caddesi ve Göçmen Barakaları hakkında bilgi vermişti.

İstasyondan hareketle, Cadde üzerinden kuzeye, Toros Dağları eteklerine doğru, yaklaşık 800 metre yürünürse Çakmak Caddesi 4 ana bir yan sokak ile beşli bir kavşak oluşturuyordu.

Bu kavşağa giren ve çıkan 5 adet yol olduğundan, doğu ve kuzeye yönelen yolların köşesinde bulunan kahvehaneye, 1955’te ”Beşyol Kahvesi” denmişti.

Beşyol Kahvesi bilinen bir nirengi noktasıydı. Adreslerde dikkate alınan bir yerdi.

Beşyol Kahvesinin yaklaşık 7oo metre kuzeydoğusuna konuşlanmış olan gecekonduları muhacirler-göçmenler kurduğundan, Göçmen Barakaları olarak biliniyordu.

Mersin’in ilk gecekondu bölgelerinden biriydi Göçmen Barakaları.

Çakmak Caddesi üzerinde, Beşyol kavşağının hemen ilerisinde ve caddenin batısında, 1890’lı yıllarda Katolik Cemaatine ait bir mezarlık vardı. Aynı cemaatin, Mersin Garının yaklaşık 300 güneyindeki kiliseleri Aziz Antuan bulunmaktaydı.

Mersin Latin Katolik Kilisesi…

1874 yılında Katolikler tarafından satın alınan yüzlerce dönüm arazinin  2471 metrekaresi Katolik Mezarlığı olarak kullanılmıştı. Bu mezarlıkla Katolik Kilisesi arasındaki yol, ki Çakmak Caddesi’dir, o dönemde açılmış olup, Kapusien adı verilmişti.

Yaklaşık 60 yıl kullanılan Katolik Mezarlığı, Belediye Meclisinin kararıyla, 1936 yılında Mersin Şehir Mezarlığına taşınmıştı.

Beşyol kahvesinin kuzeydoğusunda, Çakmak Caddesi ile sağındaki 112. Cadde arasında kalan ve günümüzdeki Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’na kadar uzanan bölge 1955’lerde hazine arazisiydi.

Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’nın günümüzdeki yerinde küçük bir derenin de bulunduğu bu hazine arazisi, İş bulmak ümidiyle Mersin’e gelen göçmenlerin çadır kurduğu, sazlar ve tenekelerden kulübeler ve barakalar yaptığı uygun bir yerleşim alanı olmuştu.

Günümüzde Mersin Atatürk Anadolu Lisesi ve çevresinin yer aldığı bu hazine arazisinde portakal ağaçları bulunuyordu.

Mersin’in en bakir ve en çok fabrika işçisine ihtiyaç duyduğu zamanlarda gelmişti göçmenler buralara.

Bu yüzden gecekondulaşmaya ve göçmen barakalarına fazla ses çıkaran olmamıştı. Ne de olsa fabrikaların işçilere ihtiyacı vardı. Üstelik Mersin henüz bir köy havasından da kurtulamamıştı. 

Bir hafta önce Osmaniye’den Mersin Devlet Hastanesi’ndeki anamı ziyarete gelen babam konaklayacağımız yer konusunu, dayılarımın da yardımıyla, burada çözüme ulaştırmıştı.

Eski Mersin Devlet Hastanesinin yaklaşık 600 metre doğusunda, tren garının da yaklaşık 1500 metre kuzeyinde bulunan göçmen barakalarında, dayımlara komşu olmuştuk.

İyi de olmuştu. Babam, sazlardan bir baraka yaptığı gibi yaklaşık 200 metrekarelik bir alanı da sazlardan çitle çevirerek bir avlu oluşturmuştu.

Babam araba bulmaya gitmeden bu oluşumları anlatarak rahatlatmıştı Mustafa ile beni. Gittikten 20 dakika sonra bir atlı araba ile geldi. Çabucak eşyalar yüklendi.

Göçmen barakalarındaki yeni konaklama yerine ulaştığımızda anneannem ve dayılarım karşıladı bizleri.

Kardeşimle bendeki sevinci ve coşkuyu görmeliydiniz. Anneanneme sarılıp, hasret giderdikten sonra ellerini öptük. Dayılarımızla da sarılıp, öpüştükten sonra eşyalarımız avlumuza indirildi. Kısa sürede barakamıza yerleştik.

Yerleşip nenem ve dayılarımla hasret giderdikten bir süre sonra , meraklı bir çocuk olarak çevreyi tanımak istedim.

Barakalarla birlikte portakal ağaçlarının da bulunduğu bu hazine arazisinin kuzeyinde, günümüzdeki Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’nın yerinde, küçük bir dere vardı.

Dereden, az da olsa, su akmaktaydı. Bu iyiydi. Su ile ilgili sorunlarımızın bir bölümü çözülmüş olacaktı. En azından bulaşık ve çamaşır için suyu buradan temin edebilecektik. Diye düşündüm.

Güneye, tren garı tarafına baktığımda birkaç konut dışında hiçbir yapılanma göremedim. Mersin Tren Garı kolaylıkla görülüyordu.

Kuzeye, Toros Dağları eteklerine doğru baktığımda ise, şimdilerde Toroslar Belediyesinin bulunduğu bu bölgede, kent mezarlığı ile birkaç yapı bulunuyordu.

Kuzeydeki bu yapılardan birinin Kuvayi Milliye İlkokulu olduğunu öğrenecektim birkaç hafta sonra.  Sol tarafımızda, batı yönümüzde ise anamın yatmakta olduğu hastane vardı.

Birden anamı çok özlediğimi hissettim. Gözlerim doldu, hıçkırmamak için zor tuttum kendimi. Yarın ilk fırsatta anamı ziyaret etmeliydik…

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...