fosforlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fosforlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Haziran 2022 Çarşamba

TARLALAR EKİM DİKİME HAZIRLANIYOR

 


25 Ağustos 1952 Pazartesi, Misli…

Tarım için birinci dereceden önemli olan Ekmek Teknemizi yaklaşık 10 gün önce edinmiştik.

Dün de tarlaları sürmek için gerekli tarım araçlarından saban sağlandı.

Buğday tarlasından doyurucu verim alabilmek için, ekimden önce toprağın işlenmesi en önemli aşamaydı.

Toprağı ekim dikime hazırlamak, yani sürmekten amaç, toprağın altını üstüne getirerek havalanmasını sağlamaktı.

Tarlayı ya da toprağı sürmek için kullanılan saban M.Ö. 5. ve 6. yüzyıllara tarihlenmekteydi. Sabanın en eski çeşitlerine Mezopotamya’da rastlanmıştı.

İlk sabanlar ağaçtan yapılmış olup, iterek ya da çekerek, insanlar tarafından kullanılmıştı.

Eski Mısırlılar bu durumu biraz daha geliştirdiler. Esirleri, sabana benzer aletlerin önüne geçirip çektirerek toprağı sürerlerdi.

Daha sonraki yıllarda, ehlileştirilmiş hayvanlar bağlanarak çekilen sabanlar yapıldı. Bu ilerleme ve gelişme, Eski Romalılarda bir adım daha ileri götürülerek, toprağı süren kısmı, bıçağı demirden olan saban yapmayı başardılar.

İyi sürülmüş bir tarladaki toprak, hem havayı, hem de yağmur sularını yeter derecede derinlere gönderebilirdi. Böylece tarla da sürülmemiş bir topraktan daha çok ürün verirdi.

Misli'deki tarlalarımız yüksek verime uygun değildi. Değildi çünkü buğday tarlasından yüksek verim elde etmek için tarlanın derin topraklı, killi, tınlı, fosforlu, biraz kireçli ve humuslu topraktan oluşması gerekirdi.

Oysa bizim tarlalarımız kumul ağırlıklıydı.

Tarlamıza Kaplıca buğday olarak da bilinen Karabuğday ile ekmeklik buğday ekimi yapılabilir. Dedi babam.

Karabuğday atadan kalma bir tür olup, İnsanoğlunun ilk yediği buğdaydı. Görüntüsüne baktığınız zaman biraz arpayı da andıran bir yapısı vardı. Kalın kabuklu ve işlenmesi zordur.

Demişti babamız. Bulgaristan’da su değirmenlerinin yanı sıra el değirmenleriyle de öğütüldüğünü söylemişti.

Buğdayda yaklaşık 30 farklı tür protein bulunmasına karşın bunlardan sadece ikisi, glutenin ve gliadin, suyla birleştiğinde gluten olarak bilinen sakıza benzer sert ve esnek maddeyi oluşturmaktaydı.

Buğday unu suyla karıştırılıp yoğrulduğunda, bu iki protein suyu tutmakta ve esnek gluten zincirlerini oluşturmak üzere birbirine bağlanmaktaydı.

Gluten olmadan ekmek mayalanmaz ve kabarmaz. Demişlerdi bu konuda oldukça bilgili olanlar.

Bazı insanların glutene karşı özel bir hassasiyeti varmış bende olduğu gibi. Gluten alerjisi bulunan kişilere Çölyak Hastası dendiğini öğrenmiştim yıllar sonra.  

Çölyak hastaları glutenli gıdaları sindiremedikleri için, zamanla ince bağırsaklarındaki minik çıkıntıların silinmesiyle, besin emilimi bozulmakta ve başta bağırsaklarda önemli miktarda gaz birikmesinin yanı sıra diğer rahatsızlıklar ortaya çıkmaktaydı.

Karabuğday glutence fakir, diğer proteinlerce zengin bir tahıldı.

Sonraki yıllarda, İvriz İlköğretmen Okulu’nda tarım öğretmenimiz Salih Ziya Büyükaksoy bu durumu ayrıntılı olarak anlatacaktı.

Köylerde yenen karabuğday ekmeğinin aslında yenmesi gereken ekmek olduğunu, beyaz ekmekten uzak durulması gerektiğini öğrenecektik.



BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...