93 Harbi Muhacereti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
93 Harbi Muhacereti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Mart 2022 Pazar

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA BULGARİSTAN

 


Bulgaristan İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yanında yer almıştı. Almanya’nın savaşı kaybetmesiyle Rus Orduları 8 Eylül 1944 tarihinde Bulgaristan’a girmiş, Bulgaristan’daki Alman yanlısı hükümet görevden uzaklaştırılmış ve Alman karşıtı Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) iktidara gelmişti.

Kendisini Enternasyonalist, Marksizm-Leninizm’in örnek uygulayıcısı, ülkedeki azınlıkların koruyucusu olarak gösteren Bulgaristan Komünist Partisi’nin (BKP) Türklere, Müslümanlara ve diğer azınlıklara ilişkin politikası, zamana ve olaylara göre değişiklik göstermişti.

Parti, Türkler dâhil tüm azınlıkların desteğine ihtiyaç duyduğu zamanlarda ılımlı politikalar güderken, ihtiyacı kalmadığı zamanlarda sert bir siyaset izlemişti. İkinci Dünya Savaşı yıllarında faşizme ve kapitalizme karşı silahlı mücadeleye giriştiği dönemde Türklere, Yahudilere, Ermenilere, Rumlara ihtiyacı olmuştu.

İktidara geldiklerinde siyasi, sosyal ve ekonomik haklarda tam eşitlik, birlik, beraberlik, kültürel alanda ise özerklik ve serbestlik vaat etmişlerdi. Aralık 1944’te Türk azınlığın temsilcileri ile yaptıkları görüşmelerde Azınlık temsilcileri, devrimden sonra bile, faşist dönemden kalma ayrımcılığın devam ettiğini ifade etmişlerdi. BKP'de ayrımcılığın sona ereceği konusunda söz vermişti.

BKP yöneticilerinin Şubat 1948’de yaptığı kongrede kabul edilen program sayesinde, azınlıklarda, tam bir özgürlük havası esmişti. Sözkonusu programa göre Bulgaristan’daki azınlıklara ana dillerinde eğitim yapma hakkı verilecekti.

BKP yönetimi, bir yandan peş peşe özgürlükler ilan ederken diğer taraftan, Rusya'nın telkinleriyle ülkedeki Türklerin dışladı. Güven duyulmayacak azınlık olduğuna, bir bölümünün Bulgaristan’dan gönderilmesine karar verdi. BKP Milli Şurasına bağlı Azınlık Komisyonu kuruldu. 1949’dan itibaren de Türklerin, Bulgaristan’dan gönderilmesine yönelik somut adımlar atılmaya başlandı.

10 Ağustos 1950’de Bulgar Hükümeti bir nota ile Türkiye’ye göç etmek isteyen 250.000 Türk’ün üç ay içerisinde Türkiye’ye kabul edilmesini istemişti. Gerekçe olarak da, Demokrat Parti yönetiminin Bulgar düşmanlığı, Bulgaristan Türklerine olumsuz şekilde yansıdığını, tarımda Bulgaristan’ın yıllık üretiminin düştüğü öne sürülmüştü.

Türkiye’nin Sofya Elçisi Şefkati İstinyeli, yaptığı açıklamada 250 bin kişinin 3 ayda, pasaport ve vize işlemlerinin yetişmeyeceğinden, Türkiye’ye gitmesi olası değildi. Bulgarların askerî kamyonlarla sınıra getirdikleri göçmenlere, eziyet olsun diye Kapıkule-Edirne yolu yaya yürütülmekteydi. Türkiye tarafından protesto edildi. 

Bulgar Hükümeti, 22 Eylül 1950 tarihinde Türkiye’ye ikinci bir nota vererek Türk azınlığa kötü davranıldığını reddederek, Türklerin Türkiye’ye kayıtsız şartsız kabul edilmelerini istedi.

İktidarda bulunan Demokrat Parti, göçmenleri yerleştirme problemleri ile uğraşırken, Türk yasalarına ve özellikle 2510 sayılı yasaya göre, ancak Türk soyundan insanlar Türkiye’ye göçmen olarak alınabiliyordu. Çingeneler Türk soyundan sayılmıyordu. Türk Dışişleri Bakanlığı, 6 Ekim 1950’de, Çingenelere giriş ve transit vizesi verilmemesini konsolosluklara bildirdi. Çingenelerle birlikte Bulgar ajanlarının da Türkiye'ye giriş yaptıkları duyumu alınmıştı.

Ekim 1950'de Türkiye-Bulgaristan sınırı giriş ve çıkışlara kapatıldı. Bulgar Hükümeti de Türklere ülkeyi terk etmeleri için 48 saat verdi. Bu süre sonunda sınırı geçemeyen Türkleri hayvan taşımada kullanılan tren vagonlarına bindirerek göç etmeye zorladı.

Ayrıca Bulgarlar; Kırcalı, Mestanlı, Darıdere, Kuşkovak ve Çorbacılar’dan topladıkları 70 vagon dolusu Türk’ü Bulgaristan’ın kuzeyine ve batısına sürdü.

Türkler, Bulgar Hükümeti’ne, henüz taşınmaz mallarını ve hayvanlarını satamadıklarını, pasaportlarını çıkaramadıklarını bildirdilerse de, Bulgar Hükümeti göçmenleri göçe zorlamaya devam etti. 100 bin leva değerindeki bir araba satılığa çıkarıldığında, birkaç bin levaya dahi alıcı bulunamamaktaydı. Yeni alıcının mallıa bir bahane ile hükümetin el koyması daima mümkündü. Müşterisizlikten satılamayan ve götürülemeyen Emek Kooperatiflerine aktarılmaktaydı.

Türkler, tren istasyonlarında günlerce aç bırakıldıktan sonra, tüm göçmen kafilelerinin trene binmesi için 20 dakikalık zaman bırakılmaktaydı. Üstelik, insanları ve eşya katarlarını ayrı zamanlarda nakletmekteydi. Diğer taraftan, göçmenler nakliaye için Bulgaristan’a ücret ödemek zorundaydılar. Bütün bunlar Bulgaristan’dan göçenlere yapılan işkenceler olup, hastalıkların yayılmasına göz yumuluyordu. 

Türk Hükümeti, Bulgar Hükümeti’nin yayınladığı notanın devletlerarası yazışma nezaketinden uzak olduğunu, Türklerin taşınabilir mallarının Türkiye’ye ücretsiz getirilmesine izin verilmesini istedi. 

İzin verilmediği gibi, Bulgaristan komünist yönetimi bölgede yaşayan Türklerden ağır vergiler almaya, köyde üretim yapan Bulgar Türklerinin ürettikleri ürünlerin önemli bir bölümünü devlete vermesi için baskı yapmaya, Türk çocuklarını Truduvak adı verilen işçi asker taburlarına alınarak ağır işlerde çalıştırmaya, okul çağındaki çocukları alıp Brigadir adı verilen kısa süreli işçi taburlarında çalıştırmaya başladılar.

1951 yılı Şubat ayı ortalarına geldiğinde, Türkiye’ye gelen göçmen sayısı 86 bin civarına ulaşmıştı. Her gün en az 800 göçmen Türkiye’ye giriş yapmaktaydı. Yaşanan en büyük sıkıntılardan biri Türkiye sınırına Bulgaristan tarafında yapılan yığınaklardı. Bulgaristan, Türkiye ile yaptığı anlaşma gereğince her gün en fazla 800 göçmen göndermeyi taahhüt ettiği hâlde Svilengrad hududuna 20-25 bin göçmen yığılmıştı.

Bulgaristan’da yaşayan Türklerin nüfus oranlarını azaltmak için, planlı bir şekilde başlatılan Bulgarlaştırma politikaları 20. Yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar da devam etti.

1984 yılından itibaren, Türk azınlığa şiddetli bir asimile politikası uygulayan komünist rejim, amacına ulaşamayınca 1989 yılında zorunlu göçe karar verdi. Bu büyük zulmün mimarı dönemin Bulgaristan devlet başkanı Todor Jivkov ’du.

Jivkov devri kapandıktan sonra açıklanan belgeler, Bulgaristan Devleti’nin asimilasyon politikasını doğrudan komünist parti eliyle uyguladığını ortaya koydu. Belgelere göre, 1984 yılı sonlarından itibaren Komünist Parti’nin en üst karar alma birimi olan politbüro, Türklere yönelik “Yeniden Doğuş-Uyanış Süreci” adı altında sistematik bir asimilasyon siyaseti başlatmıştı.

Bulgaristan, Todor Jivkov liderliğindeki rejimin Türk ve Müslüman azınlığa yönelik 1984 ve 1989 yılları arasında uygulanan asimilasyon politikalarını 11 Ocak 2012’de kabul etti.

Ayrıca, asimilasyona uğrayan Türklerden özür dileyerek, çifte vatandaşlık hakkını tanıdı. Özellikle, 1989 yılı sonrasında Türkiye'ye göç edenleri Bulgar vatandaşlığına aldı. Önceki yıllarda asimilasyona uğrayan Bulgar vatandaşları ve çocuklarını tekrar Bulgar vatandaşlığına alacağını söyledi gerekli evrakları toplayanlar için. 

Asimilasyona uğrayarak gelen Türkler, demokratik haklar sıkıntısı nedeniyle, Avrapa Birliği üyesi olan Bulgaristan vatandaşlığı için sıraya girdiler.


BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...