Niğde Misli Köyü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Niğde Misli Köyü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ekim 2022 Cumartesi

NİĞDE İLÇESİ BOR KASABASINA TAŞINMA KARARI



29 Haziran 1957 Cumartesi, Mersin…

Dün gece doğru dürüst uyuyamadım. Adeta birer kâbus olan rüyalarımda kendimi Bulgaristan’daki köyümüz Karagözler ’de buluyor ve Kerim dayımla Sakar Balkan’a tırmanıyorduk…

Derken birden Maraş’tan Elbistan’a gitmek için, üstü açık bir kamyon kasasında, diğer göçmenlerle birlikte Gâvur Dağlarına tırmanmaya başlamıştık.

Üzerinde bulunduğumuz kamyon birden stop edip geri kaymaya başlayınca, kamyon kasasından hooop diye atladığımda kendimi Ceyhan pamuk tarlalarında mevsimlik işçi olarak buldum.

Bulut gibi çevremi sarıp beni apansız bırakan Akçasaz Bataklıklarının sivrisinekleriyle başa çıkmaya çalışıyordum…

Sarsılarak alaca karanlıkta uyandırıldım…

Bir an için nerede bulunduğumu anımsayamadım. Gözlerimi ovuşturarak şaşkınlıkla etrafıma bakınırken, başımda dikilmiş olan kardeşim Mustafa’yı gördüm. Mustafa,

-Kalk artık birader, simitçi fırınına geç kalacağız.

Dedi. Yorgun ve sersemlemiş olarak doğruldum. Gözlerimi ovuşturarak şaşkınlıkla,

-Sivrisinekler ne oldu Mustafa?

Dedim. Ayakta hayretle bana bakmakta olan Mustafa,

-Hangi sivrisinekler birader, onlar da nereden çıktı?

Dedi ve simit tablasını alarak dışarı çıktı. Birden ayıldım. Mersin Göçmen barakalarındaki sazlardan yapılmış evimizdeydik. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra, simit tablalarımı alarak ben de dışarı çıktım.

Simit fırınına doğru yürürken bir taraftan da karabasan haline gelmiş olan rüyalarımı anlattım Mustafa’ya…

Kendimi oldukça yorgun hissediyordum bütün gece beni uğraştıran karabasanlardan ötürü. Karabasanların nedeni de, dün akşam Niğde Misli Köyü’nden dönen babamın anlattıklarıydı.

İki gün önce babam Niğde Misli Köyüne gitmek zorunda kalmıştı aldığı bir haberden ötürü. Hazinenin bize sadece kullanım hakkını verdiği Misli ’deki mülkiyetsiz tarlalarla ilgi olduğunu söylemişti gitmeden önce. Biz de ‘’hayırdır inşallah’’ Demiştik.

Dün simitlerimizi sattıktan sonra eve döndüğümüzde babam evdeydi. Anamla sessiz ve çaresizce konuşuyorlardı. Elini öperek,

-Hoş geldin baba, hayır mı?

Dedik…

Hayırlı bir sonuçla dönmemişti…

1952 yılında iskân edildiğimiz Misli ’deki, sadece kullanım hakkı verilen mülkiyetsiz tarlaları, bize sunulan yasal süreç içinde kullanmadığımız, köye dönüp ekim dikim yapmadığımız takdirde kullanım haklarını kaybedeceğimiz bildirilmişti babama…

Mülkiyetsiz tarlalarımızın kullanım haklarını kurtarmak için Misli ’ye dönmemiz gerekecekti.

Misli ‘ye dönebilmek için, konaklayacağımız ev dışında, ekili dikili ve hasat edilmiş ürünlerimizin olması gerekiyordu.

Oysa evimiz dışında, yakacak saman ve tezeğimiz bile yoktu…

Evimiz diyordum ama Misli ’den ayrılalı üç yıl olmuştu.

Ev, ev olmaktan çıkmış da olabilirdi…

Babam beni doğruladı. Evin ve avlusunun yeniden yapılanması gerekiyordu. Evi biraz derleyip, toparlamış ve kapısına bir de kilit vurarak gelmişti.

Bu koşullarda köye dönemezdik…

Köye dönmemek için babam kendince bir çözüm üretmişti.

Niğde ili sınırları içinde olmamızın yeterli olacağını düşünmüş, köyümüzün yaklaşık 40 km güney-batısında ve Niğde’nin de 14 km güney-batısında olan Bor kazasında mevsimlik iş bularak, Sokubaşı (Künkbaşı) Mahallesinde Rumlardan kalma cumbalı bir ev kiralamıştı.

Bize yine göç görünmüştü…

Yeni bir mekân, yeni bir ev, okul, arkadaşlar ve tanımadığımız yeni öğretmenler…

Başka seçeneğimiz yoktu…

1957 yılı Temmuz ayı ortalarında Bor’a taşınma kararı aldık Akıncı Ailesi olarak…

Bakalım zaman neler gösterecekti, Bor’a taşınıp görecektik…

19 Haziran 2022 Pazar

ESKİ BİR RUM KÖYÜ MİSLİ NİĞDE

 

7 Temmuz 1952 Pazartesi, Misli Köyü…

5 Temmuz Cumartesi günü, Yeşilova’nın 7 km güneybatısında bulunan Yarbaş Tren Garından bindiğimiz trenle, yaklaşık iki günde, 320 km yol alarak Hüyük Tren Garına ulaştık. Hüyük’ten temin edilen öküz ve at arabalarıyla da, yaklaşık 6 km kuzey batısındaki Misli ‘ye geldik.

Amanos Dağlarının batı yamaçlarındaki Düziçi ovasındaki Yeşilova Köyü’nden sonra, üzerimde terkedilmiş duygusu bırakan, kum ve altındaki mağaralardan oluşan Misli Köyü beni hayal kırıklığına uğrattı.

Köye girdiğimizde, Elbistan köylerinde karşılaştığımız mezra tipi bir yerleşim beni şaşkına çevirdi. Elbistan köylerinden farkı, ortalarından geçen dereler ve çevresindeki ağaçlar yerine burada kum ve mağaralar vardı.

Tek bir dikili ağaç yoktu köyde, haliyle akarsu da yoktu.

Bir süre çevreyi dikkatlice taradığımda, Rumlardan kalma olduğunu öğrendiğim devasa bir yapı, Rum Kilisesi gözüme çarptı.

Akarsuyun olmadığı, kumlarla kaplı bu köyde çiftçilik yapabilir miydik?

Sorusu kafamı kurcalamıştı, kurcalamaya da devam edecekti.

Çiftçilik yapabilmek önemliydi. Okuma yazması olmayan aile reislerinin çiftçilikten başka bir becerileri yoktu çünkü.

Ben bunları düşünürken, Aile reisleri, kendilerince uygun yerleri geçici konaklama yeri olarak seçti. Babam bir mağara girişinin olduğu yeri seçmişti.

Eşyalarımızı indirip, yerleştirdikten sonra, kavurucu güneşten korunmak için, öncelikli olarak bir tente yaptı babam. Anam ve diğer ailelerin anaları da karnımızı doyurma sorununu çözmeleri gerekiyordu.

Un çuvalları ve tandırlar ortaya çıktı. Ateş yakmak için de, bizi görmeye gelen Mislilerden yardım istedik. Bir süre sonra da yakacak olarak hayvan dışkısı ve saman karışımından yapılmış olan tezeklerden geldi.

Sonraki yıllarda unutulmazlarım arasına girecek Osman ve annesi Hatice Teyze ile yanıştık bu arada.

Güler yüzlü, her halinden insancıl, yardım sever bir izlenim bırakan Hatice Teyze bir taraftan anama yardım ediyor bir taraftan da köy ve köydekilerle ilgili bilgiler aktarıyordu. Ben de anlattıklarının hiçbirini kaçırmamak için, can kulağıyla dinliyordum.

Köyün sakinlerinin büyük bir bölümünü 1924 yılı Nüfus Mübadelesinde Selanik’ten gelen Türkler oluşturuyordu.

Akarsunun olmadığı, sulu tarımın yapılamadığı köyde yeterli üretim ve gelir yoktu.

Bu nedenle köydeki gençler yaz aylarınad mevsimlik işçi olarak, başta Çukurova olmak üzere, diğer illere gidiyorlardı. Zaten, 1924 Mübadelesi ile gelenlerin bir bölümü de Yunanistan’a geri dönmüştü.

Yaşamlarını yerüstünden çok yeraltında geçiren Ortodoks Rum ve Türklerden kalmıştı Misli.

Geçmişteki Rumlar ile Ortodoks Hristiyanların varlığının en belirgin kanıtı Misli Rum Kilisesiydi.

Ben heyecanla Hatice Teyzeyi dinlerken oğlu Osman da beni çekiştirip duruyordu yakından tanımak ve oyun arkadaşı olarak görmek için.

Her ne kadar 7 yaşında büyümek zorunda kaldıysam da, oyun çocuklarıydık yine de. Üstelik altımızda keşfedilecek yepyeni bir dünya, mağaralar vardı. Yeni tanıştığımı Osman ile mağaraları keşfetmeye çıktım.

Sevmiştim Osman arkadaşımı. İlkokul ve sonrasında hep hatırlayacağım bir arkadaşım olmuştu.

Yıllar sonra, yaptığım araştırmalar ve birkaç kez gezdiğim Kapadokya’nın giriş kapısının Niğde olduğunu öğrenecektim.

Hava iyice kararmaya başladığında çıktık mağaralardan. Anamla babam gecelemek için hazırlık yapıyorlardı.

Osman ile anası Hatice Teyze anama ”birşeye ihtiyacınız olursa Osman’a söylemeniz yeter, elimizden geleni yaparız.” dedikten sonra gittiler.

Yorgun olan bedenlerimizi dinlendirmek ve enerji toplamak için, ileride harman yeri yapmayı düşündüğümüz, yere yataklarımızı serip yattık. Anında uyumuşum.

Gece boyunca rüyalarımda, bazen Ceyhan pamuk tarlalarında pamuk toplarken, bazen Karagözler Köyümüzün karşısındaki Sakar Balkan’a tırmanırken, bazen de kendimi Gavur Dağları’nın virajlarını dönmeye çalışan kamyon kasasında buldum…

18 Haziran 2022 Cumartesi

ANILAR ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

 

Nisan 1951’de, Bulgaristan Karagözler Köyünden gönüllü ve serbest göçmen olarak başlayan göç yolculuğumuzda;

Edirne Göçmen Misafirhanesinde yapılan dağıtımda şansımıza Elbistan köylerinden biri düştü. Gerek ekonomik gerekse sosyolojik olarak uyum sağlayamayınca mevsimlik işçi olarak Çukurova yöresine gitmek zorunda kaldık.

Ceyhan pamuk tarlalarında 3 ay, Osmaniye yerfıstığı tarlaları ve hangarlarında 2 ay çalıştıktan sonra Haruniye Yeşilova’da kışladık.

Yaşar Kemal’in Çukurova’sında mevsimlik işçi olarak çalışırken, 17.10.1951 tarih ve 3-13828 sayılı Bakanlar kurulu kararıyla Türk vatandaşlığına kabul edildiğimizi öğrendik Yeşilova Köyünde yaza girerken. 

Ne var ki bu karardan yaklaşık 8 ay sonra haberimiz oldu. 

Bu kez, günümüzde adı Konaklı beldesi olan, Niğde Misli Köyü’ne yerleşmemiz istenmişti.

İlk çiftçilik denememizin hüsranla sonuçlandığı, ilkokul birinci sınıfa başladığımız Misli'de de tutunamayacaktık.

Sırasıyla Osmaniye'de ilkokul ikinci sınıf, Mersin'de üçüncü ve dördüncü sınıf, Niğde Bor'da beşinci sınıfa başlangıç ve tekrar Misli'de ilkokulu bitiriş gerçekleşecekti.

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...