3 Tekerlikli Bisiklet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
3 Tekerlikli Bisiklet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Mayıs 2023 Pazar

ÇEMBERLİTAŞ ŞAFAK SİNEMASI'NDA 3 TEKERLEKLİ BİSİKLET


22 Ocak 1962 Pazartesi, Çapa İstanbul…

Çapa Öğretmen Okulu yarıyıl tatilinin üçüncü günü akşam yemeği sonrası, huzur bulduğum çinili kütüphanedeyim. Anı defterimi açtım, günün özetini yapmak istiyorum. Huzur bulduğum kütüphanedeki sessizliği bir süre dinledikten sonra yazmaya başlıyorum.

*****

Sabah kahvaltısına indiğimde, yarıyıl tatilinde okulda kalan Ali Özocak, Şekip Oğuz, İbrahim Kazan, Eşref Aykan ve Halit Armutlu  kahvaltılarını bitirmek üzereydiler. Yanlarına oturdum. Muhabbeti koyulaştırdık bir süre. 

Ardından arkadaşlar özel uğraşları için dağıldılar. Ben de müzik odasına inerek piyano ve keman çalışmalarımı sürdürdüm.

Öğleden sonra okulda kalan arkadaşlarımla, sanatsal bir etkinlik olsun diye, ''3 Tekerlekli Bisiklet'' filmini izlemek için, Çemberlitaş Şafak Sinemasına gittik. 

Sinema salonu girişindeki tanıtım afişlerini gözden geçirdikten sonra, içeri girdiğimizde geniş bir dinlenme alanı bizi karşıladı. Merdivenlerden indiğimiz sinema salonu, okulumuzdaki gibi, yüksek tavanlı ve geniş ve ferahtı. 1350 kişilik kapasitesi olan sinema salonu, okulların tatil olması nedeniyle,  bütünüyle dolmuştu.

Işıklar kapandı, gelecek filmler özeti verildikten sonra Üç Tekerlekli Bisiklet Filmi başladı.

1950’li yıllara değin tiyatrocuların egemenliğinde kalmış olan Türk sinemasının, tiyatrodan bağımsız hale gelmesini sağlayan en önemli isimlerden biri Ömer Lütfi Akad’ın ‘’Üç Tekerlekli Bisiklet’’ adlı filmi, köyden kente göçü ve olumsuz sonuçlarını anlatan bir baş yapıttı.

Başrollerinde Ayhan Işık ve Sezer Sezin vardı. Filmin son bölümleri Memduh Ün tarafından tamamlanmış olsa da daha çok Ömer Lütfi Akad’a mal edilen bir film olduğunu duymuştum.

Bir cinayet sebebiyle aranan bir adamın, sığındığı evde sünnet çağındaki çocuğuyla yaşayan kadınla yakınlaşmalarını ve giderek aşka dönüşen ilişkilerinin  hikâyesinin anlatıldığını söylemişlerdi filmi daha önce izleyenler.

Filmin başlamasıyla birlikte karşımıza çıkan mahalle, 1962 yılı İstanbul’unun çeperinde kalmış bir gecekondu semtiydi.

Birbirinin içine geçmiş, belirli bir planı olmayan tek katlı evlerin kümelendiği bir yer görülüyordu. Yaşayan halkı da Zeytinburnu’nda olduğu gibi, İstanbul’a yeni göç etmiş taşralılardı.

Mersin’de iki yıl süreyle yaşadığımız, Teneke Mahallesi olarak da bilinen Göçmen barakaları da böyle değil miydi?

Filmin geçtiği mekân, 1950-1960’lı yıllarda hızla göç alıp, plansız şekilde büyüyen İstanbul’un bir semtiydi.  

1950’li yıllarla başlayan kırdan kente göç etkisini en çok İstanbul’da göstermişti.

Bu göç kervanına katılan ailelerden biri de, Zeytinburnu gecekondularından birinde yaşayan Dayım Mustafa Uslu, kız kardeşleri, halam ve eniştemdi.

İstanbul’un nüfusu hızla artarken bu yığını içine alabilecek konut arzı yoktu. Hızlı ve çarpık bir gecekondulaşma başlamıştı.

Bu gecekondulardan birinde yaşayan, Sezer Sezin’in oynadığı, Diyarbakırlı Hacer ile sünnet çocuğu oğlu Hasan'dı. Beyaz perdedeki görüntüler beni iyiden iyiye perdenin içine çekmişti. Perdenin içinde olayları izleyen bir gözlemciye dönmüştüm.

Hava kararmış, el ayak çekilmişti. ortalık sakinleşti derken, kendisini öldürmek isteyen, peşindeki adamlardan kurtulmak amacıyla sığınacak bir yer arayan  yaralı bir adam, Ayhan Işık tarafından canlandırılan Ali, kim olduğunu bilmeden Hacer’in kapısına dayanır.

Başı inşaat mafyasıyla derde girmiş olan sütçü Ali, satmak istemediği mandırasının kundaklanması üzerine, inşaat patronlarından birini öldürmüş olup, kaçmaktadır.

Hacer, örfünün gereği, dara düşüp evine sığınan Ali’ye kapısını açar.

Gurbete çalışmaya giden kocasından bihaber Hacer, küçük çocuğu Hasan'la birlikte yaşayan yalnız bir kadındır.  Çamaşırcılık yapıp hayata tutunmaya çalışan Hacer'in  başı da, kiracısı olduğu ev sahibiyle derttedir.  

Hacer, yaşadığı evin, bir süredir, kira borcunu ödeyememiştir. Art niyetli bir adam olan ev sahibi, kocasının yokluğunda Hacer’i elde etmek ister.

Hacer’in, baba özlemi çeken sünnet çağındaki oğlu Hasan, kazara gördüğü Ali’yi babası sanır ve olaylar bu şekilde gelişir. Hacer, oğlu üzülmesin diye, korumaya aldığı Ali'nin erçek babası olmadığını söyleyemez.

İnşaat Mafyası adamlarının aradığı Ali, hacer ve oğluna sahip çıkar. Ev sahibine borcunu öder, üstelik Hacer'in çevresinde dolaşmaması için oyuncak tabanca ile tehdit eder. 

Hacer'in evinde dirlik düzen kurulmuş, oğlunun sünnet düğünü yapılmış, sünnet çocuğu Hasan'a hediye olarak üç tekerlikli bir bisiklet alınmıştır Ali tarafından. 

Filmin de adını belirleyen bisiklet, Ali İle Hacer arasındaki bağları iyice kuvvetlendirir.

Hacer'in, başta tereddüt ederek evine kabul ettiği adam Ali ile aralarındaki ilişki, zamanla bir aşka evrilir. 

Melodram kalıpları içinde başlayan film, giderek toplumsal dokuya sahip bir eser haline gelmiştir.

Orhan Kemal’in edebi metni Vedat Türkali ve Lütfi Akad’ın toplumcu bakış açısıyla birleşerek dönemin hızla taşralaşan İstanbul gerçekliğini yansıtan belge nitelikli bir uyarlamaya dönüşmüştü.

Filmi izlerken biraz da, kendi yaşam hikayemizi gördüm Üç Tekerlikli Bisiklet'te...





BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...