İvriz Öğretmen Okulu Sözlü Sınavları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İvriz Öğretmen Okulu Sözlü Sınavları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Kasım 2022 Cumartesi

İVRİZ ÖĞRETMEN OKULU SÖZLÜ SINAVLARI


 17 Eylül 1958 Çarşamba, İvriz…

Sözlü sınavların başlayacağı önemli ve heyecanlı bir gün bugün…

İvrizli olabilmek için biraz sonra başlayacak olan sözlü sınavlarda başarılı olmamız gerekiyor.

Aday öğrencilerin sorumluluğunu almış nöbetçi öğrencilere göre heyecanlanacak bir durum yok, rahat olmamız ve kendimize güvenmemiz gerekiyor.

Denilse de heyecanımız doruk noktasında.

Aday öğrencilerle velileri ayrı zamanlarda yemekhaneye alınarak sabah kahvaltısı verildi.

Kahvaltıdan sonra bayrak merasiminin yapıldığı alanda aday öğrenciler toplandı. Velilerimiz de alanın yanlarına konulmuş olan sıralara oturtuldu.

Sınavları organize etmekle görevli Müdür Yardımcılarından biri,

-Sevgili çocuklar, öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Bugün saat 10,00’da başlayacak olan sözlü sınavlarımız için üç komisyon oluşturuldu. Ayrıca sizlere yol göstermek ve yardımcı olmak üzere de üç öğrencimizi görevlendirildi. İlk öğrencimiz 20 kişinin adını okuyacak ve adı okunanları birinci sınav komisyonuna götürecek. Ad okunuş sırasına göre de sınava girilecek.

Ben ikinci sınav komisyonunda ve birinci sırada yer almıştım. 

Böylece, fazla heyecanlanmama gerek kalmadan saat 10,00’da sınava alındım.

Sonraki günlerde öğrendiğime göre, üç kişilik sınav komisyonunda Türkçe Öğretmeni Mehmet Ali Aladağ, Matematik Öğretmeni Ömer Canbazoğlu ve Fen Bilgisi Öğretmeni Mehmet Baş vardı.

Diğer aday öğrencilerden farklı bir yapım ve özgüvenim vardı 5 farklı il ve ilçede ilkokulu bitirdiğim için. 

Üstelik kitap kurdu olmanın yanı sıra günlük tutmuş  biriydim.

-Günaydın öğretmenlerim…

Diyerek oturdukları masaya iyice yaklaştım. Komisyon Başkanı olduğunu sandığım babacan görünüşlü Mehmet Ali Aladağ önündeki notları bir süre karıştırdıktan sonra bana dönerek,

-Günaydın evladım. Heyecanlı mısın?

-Biraz heyecanlıyım öğretmenin.

-Mehmet, elimdeki notlara göre Bulgaristan doğumlusun... Bir süre önündeki notları karıştırdıktan sonra,

-Üstelik Türkiye vatandaşısın. İvriz Öğretmen Okulu’nda bir ilksin. Bize de oldukça ilginç geldi. Kendini biraz tanıtır mısın? Türkiye’ye geldiğiniz tarih ve nerelerde ilkokulu okuduğunla ilgili olarak başlayabilirsin.

Dedikten sonra diğer komisyon üyelerine bakarak onaylamalarını istedi. Onaylandığı anlaşılınca, Ömer Canbazoğlu,

-Anlat bakalım Mehmet. Öncelikle Akıncı Soyadı nereden geliyor.

-Efendim, biz Bulgaristan’da 5 kişilik Ahmet Mustafa Durgud ailesiydik. Babam, babasının adı Mustafa Durgud’ u soyadı olarak kullanılıyordu. 26 Nisan 1951’de Edirne Karaağaç İstasyonu ile Türkiye’ye giriş yaptıktan bir gün sonra yeni soyadlarımızla birlikte yeni doğum kağıtlarımız verildi. Yeniden doğmuştuk Türkiye’de…Babam ”Akıncı” Soyadını uygun görmüş. Ahmet Mustafa Durgud ailesi olarak girdiğimiz Edirne’de Ahmet Akıncı Ailesi olmuştuk.

İlgiyle beni dinleyen komisyon üyelerinden Mehmet Baş,

-İlginç…Sonra nasıl gelişti olaylar Mehmet?

-Öğretmenim, ince hastalık teşhisi konulan anamın tedavi edilmesi amacıyla hastaneye yatırdılar, babamı da refakatçi olarak Edirne’de alıkoydular. Yedi kişilik Halil dedem, ki Bulgaristan’dan kurtulduğu için, Kurtuldu Soyadını almıştı. Yedi yaşında olan ben, 5 yaşındaki kardeşim Mustafa ve 2 yaşındaki kardeşim Şaban Halil Kurtuldu dedemin ailesine katılarak, kuş uçmaz kervan geçmez bir konaklama yeri, Elbistan Karahasanuşağı köyüne gönderildik bin bir macera ile.

Anlattıklarım komisyon üyelerinin iyice dikkatini çekmişti. İki ay sonra anamla babamıza kavuştuğumuzu, en küçük kardeşim Şaban’ı Hasanköy’ de toprağa verdiğimizi, aç kalmamak için Çukurova pamuk tarlalarında mevsimlik işçi olarak çalıştığımızı, ilkokulu beş değişik il ve ilçede bitirdiğimi, ayakkabı boyacılığı, simitçilik, halka tatlısı satıcılığı yatığımı anlattım.

Oldukça ilgilerini çekmiştim. Mehmet Ali Aladağ,

-Bravo Mehmet… Desene, feleğin çemberinden geçerek, büyümek zorunda kaldın kısa sürede. Söyle bakalım, İvriz Öğretmen Okulu nereden aklınıza geldi.

-Efendim… Babam, geçen yıl yaz döneminde Bor’da emekli Türkçe Öğretmeni Necati Bey’in meyve bahçesinde mevsimlik işçi olarak çalışıyordu. Köy Enstitüsü kökenli olan Necati Bey bize hem yardımcı oldu hem de Bor 29 Ekim İlkokulu 5.sınıfına yazdırdı.

-Dur bakalım Mehmet…Sen Niğde Misli İlkokulu mezunu değil misin?

Dedi Mehmet Ali Aladağ.

-Misli İlkokulu mezunuyum öğretmenim. Bor’da yaklaşık 3 ay okuduktan sonra, zorunluluktan ötürü Misli’ye gitmek zorunda kaldık. Birinci sınıfa da Misli’de başlamıştım zaten.

-Bor’daki emekli Türkçe öğretmeni, öve öve bitiremediği İvriz Öğretmen Okulu’nu yere göğe sığdıramamıştı. Diğer taraftan Misli Köyü İlkokulu Başöğretmeni Bayezid Tuna Öğretmenim de bir yıl boyunca İvriz sınavlarına hazırladı. İvriz’in kurtuluşumuz olacağını söylemişti. Aydınlık Türkiye’nin yolu Köy Enstitüleri ve ardılları olan Öğretmen Okullarından geçer demişti.

Biraz daha anlatacaktım ki komisyon başkanı olduğunu sandığım Mehmet Ali Aladağ, diğer arkadaşlarına ”başka sorusu olan var mı?” dercesine bakınca, her ikisi de başka soruları olmadıklarını söylediler.

-Çıkabilirsin Mehmet. Hayat hikayen oldukça zorlu ve hüzünlü ama başarıyla atlatmışsın. Bundan böyle de aynen sürdür. Ülkemize yararlı, aydınlık Türkiye’nin kuruluşuna katkıda bulun.

Çıktığımda, kesinlikle kazandığıma inancım tamdı. Bulgaristan doğumlu oluşum nedeniyle, sadece hayat hikayemi dinleyen komisyon üyeleri başka soru sorma gereğini duymamışlardı. Başarılı olacağıma inanmışlardı. Öyle algılamıştım.

Komisyon salonu çevresinde oturmakta olan babamın yanına giderek, ”kazandığımı sanıyorum baba.” dedim. 

Gözleri ışıldadı, gülümsedi, sevgi ve gururla baktı bana…

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...