pöçük eti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
pöçük eti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Temmuz 2022 Perşembe

OSMANİYE KARAÇAY MAHALLESİ

 


17 Ağustos 1954 Salı, Osmaniye…

Osmaniye’nin Karaçay Mahallesi; Karaçay Deresi kıyısında kendi halindeki insanların huzur içinde yaşadığı, komşusuna güvenip evinin kapılarını açık bıraktığı, dayanışmanın öneminin bizlere aktarıldığı yoksul fakat yoksun olmayan bir mahalleydi.

Ev sahibimiz Halil amca gönlü zengin insanlardan biriydi. Alınmayalım ve ezilmeyelim diye ayda 15 Lira ev kirası almıştı babamdan.

Unutulmazlarım arasına girecekti Halil amca ve ve ailesi. Diğer taraftan pamuk tarlalarında toprağa verdiğimiz Halil dedemi anımsatıyordu bana.

Rahmetli Dedem gibi kültürlü birisiydi.

1951 yılının Mart ayında Bulgaristan’ın Karagözler Köyünden başlayan göç maceramızı da öğrenince bize daha bir sevecen davranmış, korunması gereken bir aile muamelesi yaptı Halil Amca ve eşi Ayşe Teyze.

Ayşe Teyze, bahçesinde yetiştirdiği sebzelerden domates, biber, salatalık veriyordu bize.

Verdikleri sebzelerden biri de ilk kez gördüğümüz mor renkli Patlıcandı.

Anam patlıcanları dilimler halinde kesip, kızarttıktan sonra bize biftek niyetine yediriyordu.

1954’lü yıllar koyun, kuzu ve danaların sokaklarda kesilerek satıldığı dönemlerdi. Kesilen hayvanların sakatatları isteyenlere bedava verilirdi.

Sakatat deyip geçmeyin...

Sakatat, kesimi yapılan hayvanların kasları dışında kalan yenebilir kısımlarına verilen isimdi.

Küçük ve büyükbaş hayvanların yenilebilir tüm iç organları sakatat sınıfına giriyordu. Bunlar yürek, ciğer, böbrek, dalak, işkembe, koç yumurtası, kuzu gömleği, ince ve kalın bağırsaktı.

Ayrıca hayvanın baş kısmından elde edilen kelle, dil ve beyin de sakatat sınıfına girerdi.

Bunların dışında koyunlardan elde edilen kuyruk yağı, sığır kuyruğundan elde edilen pöçük eti, koyun ve sığırların ayaklarından elde edilen paça da sakatat çeşitlerindendi.

Sakatat protein açısından zengin olmanın yanı sıra, başta D vitamini olmak üzere, tüm yağda eriyen vitaminleri ve yağ asitlerini içermesi bakımından da önemli birer besin seçeneğidir demişti ev sahibimiz.

Küçükbaş hayvanların arka ayakları daha büyük ve etli oluyordu.

Sakatat yönden oldukça zengindik…

Protein ihtiyaçlarımız bedava sakatatlarla karşılanıyordu.

Sakatatların her parçasını çok iyi değerlendiren anam sabah kahvaltılarında ayak paça çorbası hazırlardı.

Küçükbaş hayvanların, özellikle kuzunun ayaklarının özel işlemlerden geçirildikten sonra kaynatılıp terbiye edilmesiyle hazırlanan ayak paça çorbası, sabahları şifa niyetine içiliyordu.

İçerdiği jelatin sayesinde sağlığa faydalı olduğunu öğrenmiştik.

Paça çorbası tüketilmez ve bekletilirse, içindeki jelatin soğudukça katılaşıyor ve donuk bir kıvam alıyordu.

Bu oluşum hayvanın doğal beslendiğine dair önemli bir ipucuydu.

Çünkü doğal beslenen hayvanların kolajen yapısı gelişmiş oluyor ve bu da ondan elde edilecek ürünlerin suyunda jelatin oranının yüksek olmasını sağlıyordu.

Ev sahibimizin ikram ettiği sebze ve meyveler ile Karaçay Deresi adacıklarıyla kıyılarındaki yabani meyve ağaçlarından edindiklerimizin dışında diğer zorunlu giderlerimiz için paraya da ihtiyacımız vardı.

Babam dışında Aile bireylerine de iş bulunmalıydı.

Bulundu da...




BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...