Konaklı Niğde etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Konaklı Niğde etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Aralık 2022 Pazar

İVRİZLİ OLARAK MİSLİ (KONAKLI) KÖYÜNDE

 

17 Ocak 1959 Cumartesi, Misli(Konaklı)…

Tanyeri ağarırken, sidik torbam dolmuş olarak uyandığımda dışarıdan rüzgârın uğultusu geliyordu.

Rahat kalkmak için ranzanın demirini yokladım ellerimle. Tutunarak rahat kalkacaktım ama demiri bulamadım bir türlü.

Tekrar ellerimi gezdirdim, ranzalı karyolada değil yer yatağındaydım çünkü… 

Nasıl olmuştu da yer yatağına girmiştim?

Bir an için nerede olduğumu anımsayamadım. Arkadaşlarımı aradım ama onlar da yoktu. Kardeşim Mustafa yanımda yatıyordu.

Misli Köyündeydim. Evdeydim…

Gözlerimi ovuşturarak yattığım odayı gözden geçirdim. Ortama uyum sağlayınca odamızdaki tek pencerenin camının buz tutmuş olduğunu gördüm. Dışarısı görünmediği gibi odamızda yarı karanlıktı.

Sırtıma bir hırka geçirdikten sonra el yordamıyla kapıyı buldum, evden dışarı çıktım. Tuvalet evin dışında, yaklaşık 10 metre uzaktaydı.

Dışarıdaki rüzgâr uğultusunun nedeni, kar fırtınasının başlamış olmasıydı.

Birden İvriz’deki kar fırtınaların anımsadım, bereket köyde o kadar şiddetli değildi.

Bembeyaz bir yorganla örtülmüş avluda, neredeyse 40-50 cm’yi bulmuş kara bata çıka tuvalete ulaştım.

Tahtadan yapılmış, nöbetçi kulübesi gibi tuvalette de kar fırtınasının izleri kendini göstermiş, aralıklardan giriyordu.

Tuvaletimi yaptıktan sonra hızla eve girdim, kendimi tekrar yorganın altında buldum. Biraz daha uyumak istiyordum ama beynim zamanda geriye, İvriz'de karneleri aldığımız Cuma gününe gitti.

                                            *****

İvriz’de, cuma günü öğleden sonra tahta bavulumu hazırladıktan sonra saat 15,00’de Ulukışla yönünde gidecek olan trene yetişmeliydim. Ayağımdaki Beykoz kunduralarıyla,  yaklaşık 12 km uzaklıktaki Ereğli’ye kadar yürümüş, bir saat bekledikten sonra da Ulukışla’da aktarma yapacak olan kara trene binmiştim.

Yaklaşık 75 km uzaklıktaki Ulukışla’ya bir buçuk saatte ulaşmış, aktarma yapmak için Adana’dan gelecek olan Toros Ekspresini beklemiştim.

Bir saat sonra gelen Toros Ekspresiyle Kayseri’ye doğru hızla yol almaya başlamıştık. Yaklaşık 120 km uzaklıktaki Hüyük İstasyonu’na da iki saatte ulaşmıştı Toros Ekspresi.

Hüyük tren istasyonu ile Misli Köyü arasında yaklaşık 6 km uzaklık vardı. Üstelik benden başka köye gidecek olan da yoktu.  

Güneş batmış, üstelik kar yağıyor ve kuvvetli bir rüzgâr esiyordu. Bir, bir buçuk saatte köye ulaşırım diyerek yola koyuldum.

Köye yaklaştıkça kar kalınlığı ciddi oranda artmıştı. Bata çıka ilerliyordum. Şiddetli rüzgâr yüzüme kamçı gibi vuruyorsa da Beykoz kunduraları ayaklarımın üşümesini engellemişti. 

Önemli olan ayakların üşümemesiydi.

İlerledikçe üşümek şöyle dursun, zorlu çabalarımdan ötürü terlemeye bile başlamıştım. Kar ve kar fırtınalarına karşı şerbetliydim. Bunda İvriz’deki kar ve kar fırtınalarından şerbetli olmamızın etkisi de olmuştu.

Normal şartlarda bir saatte ulaşmam gereken köye iki saatte ulaşmıştım. Köy karanlıktı, tek tük bazı evlerden ışık sızıyordu.

Köyün köpekleri de havlamaya başlamıştı. Bereket köpeklerle aram iyiydi. Evimizin köpeği de beni tanımıştı.

Evimizin kapısını çalmıştım kan ter içinde. Karda kışta, hele o saatte, kimseyi beklemedikleri için kapı bir süre açılmadı. Tekrar kuvvetlice çalınca ‘’Kim o bu saatte?’’ Diyen kardeşimin sesini duymuştum. ‘’Ben Abin Mehmet…’’ Deyince kapı açılmıştı.

Kardeşim boynuma sarılıp ‘’Hoş geldin Abi’’ demiş, anam da arkadan yetişerek hasretle bana sarılmıştı. Hasret giderdikten sonra anam  ‘’Karnın aç mı yavrum? Biraz çorba vardı, ısıtayım mı?’’ Demişti.

Sobaya yakacak olarak birkaç tezek atıldıktan sonra üzerine konulan çorba ısıtılarak açlığım bir nebze de olsa giderilmişti.

Evimiz İvriz’deki yatakhanelerimizi andırıyordu ısıtılma konusunda. Odun ve kömür yoktu. Yakacak olarak saman ve tezek kullanılıyordu. Üstelik yeterli miktarda tezek de yoktu.

Çok zorunlu olmadıkça soba yanmazdı. Anamla kardeşim alışmışlardı bu duruma. Ben de İvriz’den alışıktım yatakhane ve yemekhanemizde soğuklarla haşır neşir olmaya.

Bir süre sohbet ettikten sonra kendimizi daha korunaklı olan yorganların altında bulmuş ve kısa sürede de uyumuştuk.

                                      *****

Olanlar bir film şeridi gibi beynimde dalgalandıktan sonra, yarıyıl tatili için köye geldiğime inandım ve tekrar uykuya daldım anam beni uyandırıncaya kadar…

28 Ekim 2022 Cuma

BOR NİĞDE'DEN MİSLİ KÖYÜNE GÖÇ KARARI

 

23 Kasım 1957 Cuma, Bor...

Babamın Necati Bey’in elma bahçesindeki görevi için kasım ayının ortasına kadar anlaşmışlardı. Bahçedeki hasat da bitmişti zaten. Necati Bey, avanslarını kestikten sonra, ücretini öderken üzgündü. Nihayetinde O da emekli bir öğretmendi.

Babam 15 kasım günü bahçenin anahtarlarını teslim ettikten sonra, Bor ve çevresinde, hiç olmazsa günübirlik, iş bulabilir miyim diye araştırma yaptı. Yapılan araştırmalardan olumlu sonuç alamadı.

Bize gelince… Kardeşim de ben de ilk yazılılardan oldukça iyi notlar aldık. Okulda kendimizi kanıtladığımız gibi, okul öncesi ve hafta tatillerinde simit satışlarımız devam etti.

Sokubaşı Mahallesindekiler bizi tanımıştı, simitlerimizi bekler olmuşlardı. Bize göre her şey yolunda görünüyordu.

İki gün önce akşam yemeğinden sonra Babam,

-Çocuklar, yarın Misli Köyü’ne gideyim. Hem eve hem de mülkiyetsiz tarlalarımıza bakayım.

Dedi. Şunun şurasında yaklaşık 40 km uzaktaydı köyümüz. Önce 14 km uzaklıktaki Niğde Otogarına ulaşıp, akşamüzeri köyün külüstür arabasıyla Niğde’den 36 km uzaklıktaki köyümüze ulaşacaktı. Öyle de yapmıştı.

Köyden geri döndüğünde yüzü asık ve morali bozuktu.

-Hayrola Baba…

Dedik endişeyle. Kalbimiz sıkışmıştı… Uzun bir suskunluktan sonra, –

-Nasıl söylesem Bilmem?

Dedi. Sakalını karıştırarak uzun süre düşündükten sonra da,

-Misli’ ye geri dönmek zorundayız çocuklar. Hazine yetkilileri köye dönmemizi şart koştu tarlaların mülkiyeti için.

Başımızdan kaynar sular döküldü adeta. Birinci yarıyılın ortalarına geldiğimiz bir zamanda okul değiştirmek nasıl bir şeydi?. Nasıl olur du? Düşünemiyordum bir türlü. Gayrı ihtiyari,

-Yine mi göç Baba!..

Babam gözleri yerde, sakalını sıvazlayıp durdu. Gözlerini kaldırıp bizlere bakamadı. Çaresiz kaldığı, çaresizliğinin yanı sıra işsiz de kaldığı için adeta utanıyordu. Çocuklarına rahat ve yerleşik bir yaşam sunamamış olmasının ezikliği içindeydi.

Dışarıya vurmuş ruh halini, çaresizliğini ve bitmişliğini gördüm birden…

-Gideriz Baba, üzülme. Burada işsiz, aşsız kalmaktansa köye gitmemiz daha uygun olur. Sen de Mersin’e gidersin. Nasıl olsa orada sazdan da olsa bir evimiz var.

Dedim. Anamla kardeşim de onayladı sözlerimi. Gözleri yaşarmıştı Babamın. Sessizce minnet duygularını dile getiriyordu.

Biz bir aileydik. Ne badireler atlatmıştık, bunu da atlatır ve en iyi sonuçları çıkarmanın bir yolunu bulurduk.

Akıncı ailesi 23 kasım cumartesi günü Misli Köyü’ne göç etme kararı aldı…

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...