Çapa Müzik Semineri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çapa Müzik Semineri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Eylül 2023 Pazartesi

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM


15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul...

Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a gittim. Perili Köşk olarak tanımladığım okulumu, arkadaşlarımı ve öğretmenlerimi özlediğimi hissettim.

Her yarım saatte bir kalkan Kamil Koç otobüslerinden birine bindim saat 09:00'da. Yaklaşık 9 saatlik bir yolculuktan sonra, saat 18:00'de Sirkeci Garı civarında otobüsten inip, çevreyi gözden geçirdim.

Anadolu ve Trakya'dan gelen bütün şehirlerarası otobüslerin son durağı Sirkeci ve Gar çevresindeki ara sokaklardı.

Ara sokaklardan boynuzlu otobüslerin kalktığı Sirkeci Garı Meydanı'na geldim. Bindiğim otobüste içim içime sığmıyordu. Çapa'ya ulaşmak istedim bir an önce.

Otobüsten indiğimde, Millet Caddesi'nin karşısına geçerek, 2 yıl okuma şansımı yarattığım Çapa Öğretmen Okulu anıtsal binasına, Perili Köşkümüze, hasret giderircesine uzunca bir süre baktım.

İlk kez 11 Eylül 1961 Pazartesi günü böyle bakmıştım bu anıtsal yapıya. İvriz Öğretmen Okulu'ndan gelmiştim Müzik Semineri giriş sınavları için.

''Öyle sanıyorum ki, benim gibi birçoğunuz, girmekte olduğunuz bazı binalara hayran hayran bakarken bulursunuz kendinizi.'' Demiştim içimden. İstanbul Çapa Öğretmen Okulu binası da bunlardan biriydi.

*****

Cephesindeki göz alıcı çinileri ve anıtsal giriş kapısıyla hayranlık uyandıran bu anıtsal yapıya bu kez, sevgilisine kavuşan biri edasıyla girdim. Yine kırmızı halılar ve büyük yaldızlı Venedik Aynaları karşıladı beni…

Bir süre muhteşem Venedik Aynalarını ve kendimi seyrettikten sonra Müdür odasına yöneldim. Giriş kapısının sol tarafında ''Müdür: Canip AKIN'' yazıyordu. Niyazi Akşit'in yerini almıştı demek.

Kapısını tıklatarak girdiğimde, okul müdürü Canip Akın ile yardımcılarından Muzaffer Danışman masa üzerine eğilmişler bir konuyu tartışıyorlardı.

Önce algılayamadılar beni. Doğrulup alıcı gözle baktıklarında Muzaffer Danışman tanıdı beni. Çok sevdiği öğrencilerinden biriydim. Eksiklerim olsa da yazılı kağıtlarıma tam not, 10 verirdi.

-Oooo. Gözlerime inanamıyorum. Akıncı sen misin, Hoş geldin.

-Hoşbulduk öğretmenim.

Dedikten sonra Canip Bey'in de ellerini öptüm. Kim bu öğrenci der gibi Muzaffer Hanıma baktığında,

-Müdür Bey, tanıştırmayı unuttum. Mehmet Akıncı çok sevdiğim öğrencilerimden biri olup, iki yıl Müzik Semineri öğrencisi olarak bu çatının altında eğitim gördü. Geçen yıl Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'ne göndermiştik.

-Hoşgeldin evladım. Anlat Bakalım Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'ni. Lise Diploması alabildin mi?

-Oldukça zorlanmama rağmen, iyi derece ile Lise Diploması aldım Müdür Bey. Böylece Üniversite sınavlarına girme şansını yakaladım. Ardından da, yaşamımda çok önemli bir yeri olan Çapa Öğretmen Okulu'nu, Peri Köşkümüzü, ziyaret ederek öğretmenlerime ve idareye olan vefa ve minnet duygularımı ifade etmek için geldim.

Bu arada Canip Akın, hizmetli düğmelerinden birine basmıştı. Bir süre sonra gelen okul görevlilerinden Mustafa Beye,

-Mehmet Akıncı eski öğrencilerimizden biridir. Yatakhanede boş yataklarından birini hazırla lütfen.

-Ben de tanıdım kendisini. Hemen hazırlarım Müdür Bey. Yarım saat sonra hazır olur.

Uzunca bir süre Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi ve uygulamalarından söz ettim. Yatak hazırlayan görevlinin gelmesi üzerine, izin isteyerek en üst kattaki yatakhaneye çıktım.

Bavulumu yerleştirip, elimi yüzümü yıkadıktan sonra, pencereden Millet Caddesi'ne baktım bir süre. Millet Caddesi'nden gözümü ayırıp saate baktığımda ''yemek saati olmalı'' diyerek aşağı indim.

Yemekhanede sınıf arkadaşlarımı aradı gözlerim. İbrahim Kazan, Erol Güven, Ergül Yıldırım, Muammer Tomris, Kadir Karkın, İvriz'den arkadaşım Akif İken, Nezahat vardı. Önce İbrahim Kazan gördü beni. Ayağa kalkarak,

-Arkadaşlaaar...Gözlerime inanamıyorum. Mehmet Akıncı burada.

Deyince hepsi ayaklandı. Sarmaş dolaş ve hasret giderdikten sonra, her kafadan bir ses çıkarken yemeklerimizi yedik. Ardından ders yaptığımız eski sınıfımıza giderek, eski anılardan söz ettik uzunca bir süre.

Şekip Oğuz ile Lütfiye evlenmişlerdi. Lütfiye İstanbullu olduğundan, varlıklı sayılabilecek ailesi, çifte kumrulara ayrı bir ev açmışlardı.

Zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmamıştık. Gece yarısını geçerek yataklarımıza girebildik.

Rüyamda yine keman çalıyordum...

15 Temmuz 2023 Cumartesi

NACİYE TEYZE VE ÜLKÜ'YE VEDA ZAMANI


 1 Haziran 1963 Cumartesi, Çapa İstanbul...

Son kez indiğim çinili kütüphanemizin sessizliğini uzun süre dinledim. Özleyecektim bu sessizliği...

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'ne öğrenci olarak seçildiğimden, ''elveda İstanbul ver elini Ankara'' demem gerekiyor...

Saatime bakıyorum 20:30...

Bir süre düşündükten sonra anı defterimi açarak, günün özetini yazmaya başlıyorum.

*****

Sabah kahvaltısına indiğimde, arkadaşlarımın bir bölümü yoktu. Ailelerinin yanlarına gitmişlerdi.

Kalanlarla vedalaştım. Ne de olsa önümüzdeki yıl Çapa Öğretmen Okulu'nda olmayacaktım. Duygulananlar oldu. Yetiştirme yurdundan gelmiş olan İbrahim Kazan sarıldı bir süre. Ayrılmak zor oldu.

Kahvaltıdan sonra yatakhaneye çıkarak yol hazırlıklarımı tamamladım. Ardından, söz verdiğim gibi, dert ortağım Gülay Medetgillerin evine gittim.

Gülay'la birlikte annesi Mehtap Teyze coşku ile karşıladılar beni. Dün akşam Gülay annesine, benim ziyaretimden ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na seçilmemden söz etmiş.

Mehtap Teyze beni alnımdan öpüp, tebrik ettikten sonra sofraya davet etti. Adeta bir şölen hazırlamış benim için...

Hazırlanan demli çaylara eşlik eden değişik kurabiyeleri atıştırırken, tatlı bir sohbet oldu aramızda. Bu arada platonik aşkım Betül'den de söz edildi.

Mehtap Teyze ve Gülay'a teşekkür ettikten sonra Naciye Teyzelere gittim. Evlerine girmeden önce, bir süre, ayaklarım geri geri gitti. Önümüzdeki yıl birlikte olamayacağımızı anlatmak, özellikle Ülkü'ye, zor olacaktı.

Her zamanki gibi coşku ile karşılandım Naciye Teyze ve Ülkü tarafından.

Hoşbeşten sonra, daha önceleri kısaca sözettiğim, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hzırlık Lisesi'ne öğrenci olarak seçildiğimi, liseyi bitirdikten sonra da üniversite sınavlarına girme hakkı kazanacağımı anlattım.

Naciye Teyzenin gözleri ışıldadı. Oğlu yerine koyduğu benim başarımı coşku ile karşıladı. Ülkü mahzunlaştı ama tebrik etmekten de geri durmadı.

Dışarıdan katıldığı Ortaokul birinci sınıf sınavlarını başarıyla tamamlamış olan Ülkü üzgündü Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na gidecek olmamdan.

Ülkü'yü anlayışla karşıladım. Beni ve ders anlatım tarzımı sevmişti. En azından, bana karşı mahcup olmamak için var gücüyle çalışmış ve başarılı olmuştu.

Teselli ettim. Ankara'da olsam da, mektupla Matematik ve Fen Derslerini takviye edeceğimi söyleyerek gönlünü aldım.

Önümüzdeki yıl mektupla öğrenim dönemi başlayacaktı verdiğim sözlere göre. Oldukça uzun bir sohbet sırasında, önümüzdeki yıl neler yapabileceğimizi karalaştırdık.

Ardından veda zamanı geldi, duygulu anlar yaşandı. Gözleri nemlenmiş olan Ülkü ağlamamak için kendini zor tuttu. Naciye Teyzenin ellerinden öperken o da beni alnımdan öptü. Ülkü'ye, hem öğrencim hem de çok sevdiğim bir kız kardeşim gibi sarılıp, alnından öptüm.

Tam kapıdan çıkmak üzereyken Naciye Teyze cebime bir zarf koydu önümüzdeki yılın ilk dersi ücreti diyerek...



11 Temmuz 2023 Salı

NACİYE TEYZE VE ÖĞRENCİM ÜLKÜ

 

5 Kasım 1962 Pazar saat 19:30, Çapa İstanbul...

Az önce geldim Osmanbey'den. Notlarımı dolabıma koyup, elimi yüzümü yıkadıktan sonra yemeğe indim. Her an birlikte olmanın yolunu bulan Şekip ile Lütfiye yemeklerini bitirmişler, gidiyorlardı. Yanında yer bulunan İbrahim Kazan el sallıyordu yanıma gel diye.

Yemek esnasında İbrahim'le tatlı bir sohbetimiz oldu. Yemeğini bitirmiş olan ''iyi akşamlar'' diyerek yanımızdan geçti. İzzet Mehmet Nezahat ile tatlı bir sohbete dalmıştı.

Yemekten sonra İbrahimden izin isteyerek, sakin kafayla haftalık olayları yazmak için kütüphanemize iniyorum. Kütüphanenin sessizliğine bayılıyorum. Kütüphaneye inen her öğrenci bu sessizliğe saygı duyuyor olmalı ki bugüne kadar bozulduğunu görmedim.

Bir süre sessizliğini dinledikten sonra anı defterimi açıyor ve izlenimlerimi yazmaya başlıyorum tarihe tanıklık etmek için.

*****

Ülkü ile özel derse başlayalı iki aydan fazla oldu. Matematik ve Fen Bilgisi verdiğim Ülkü harika bir öğrenci. Beni mutlu ediyor.

Frekanslarımız tuttuğu için, önce annesine sonra da bana karşı mahçup olmamak için, işlediğimiz konuları tekrarlamış ve işleyeceğimiz konuları da gözden geçirmiş olarak bekliyor beni. Mutlu oluyorum bu davranış ve çabasından.

Diğer bir mutluluk kaynağım da Ülkü'nün annesi Naciye Teyze...

Naciye Teyze beni adeta kanatları altına alan bir anne gibi davranıyor. Hal hatır sormanın yanı sıra ailemi de tanımaya başladı.

1 Mart 1951 tarihindeki, Bulgaristan yetkililerine pasaport başvurusuyla başlayan Türkiye’ye göç ve Türkiye’deki göç yıllarının hikayesini öğrendi Naciye Teyze.

Maraş Elbistan köyleri, Çukurova pamuk tarlalarındaki mevsimlik işçilik dönemi, Osmaniye Yeşilova, Miğde Misli Köyü, ilkokulu beş değişik il ve ilçede okuyarak bitirmiş olmak, ilkokul 3. sınıfa geçtiğimiz Mersin'de simitçilik, ayakkabı boyacılığı, yalınayak başladığımız ilkokul günlerini öğrenince de benim için ikinci bir anne oldu. Üzerime titremeye başladı.

Ben de ailenin bu ilgi ve şefkatini hak etmek için üzerime düşenden fazlasını yapmaya çalışıyorum. İki saat ders yapmak yerine, sınırlamayı kaldırarak, konular bütünüyle kavranıncaya kadar kalıyorum.

*****

Geçen yıl cumartesi pazar günleri, başta Bizans olmak üzere Doğu Roma'nın başkentliğinin yanı sıra, 600 yıl süreyle Osmanlı İmparatorluğu'nun da başkentliğini yapmış olan İstanbul ile önceki adıyla Konstantinopolis'i tanımak için Tarihi Yarımada-Suriçi'ni geziyordum adım adım.

Bu yıl ara vermek zorunda kaldım...

Okul dersleri ve ödevlerimi aksatmamanın yanı sıra özel ders konularını da hakkıyla hazırlayabilmek için cumartesi-pazar günlerim doldu.

Bu durumdan şikayet etmek bir tarafa, çok memnunum. Öğretmenliğe ilk adım olan özel derslerimden büyük keyif almamın yanı sıra ekonomik özgürlüğümü de kazanmış durumdayım.

Hayat güzel be ''Akıncı'' diyerek anı defterimi kapatıyorum.


6 Temmuz 2023 Perşembe

KIŞIN KEMAN ÖĞRENCİSİ YAZIN MEVSİMLİK İŞÇİ

5 Haziran 1962 Salı, Tarsus...

İstanbul'dan Meram Ekspresi ile başlayan uzun bir yolculuktan sonra, pazar günü saat 19:00 civarında Tarsus Turan Emeksiz Ağaçlama sahasında, ailemin yanındaydım.

Babamın koruma memuru olarak göreve başladığı Turan Emeksiz Ağaçlama Sahası baştan başa kumuldu.

Kumullar; içerisinde humus, kil gibi bağlayıcı maddeleri olmayan, taneleri çok küçük kum taneleriydi. 

Çoğunlukla akarsularla denizlere ulaşan kumlar, dalgalarla sığ sahil şeritlerine taşınıyor,  kuruduktan sonra da kuvvetli rüzgârlar etkisiyle, içerilere doğru, sahil hattına paralel silsileler oluşturarak dalgalar halinde ilerliyordu.

Gerekli önlemler alınmadığında kumullar önlerine çıkan her şeyi istila edip, bölgeyi çöle çeviriyorlardı.

Berdan Nehri ve kollarıyla Akdeniz’e ulaşan kumullar, başta Kulak Köyü olmak üzere, kuzeyinde bulunan verimli tarım arazilerini istila ederek tarımsal üretimi kısıtladığı gibi yerleşim alanlarını da tehdit eder hale gelmişti.

Yöre köylerince mera olarak kullanılan hazine arazisinin Orman Genel Müdürlüğü’ne devredilmesiyle birlikte, kumulda ağaçlandırma çalışmalarına başlanmıştı.

Ormanın servis şoförü Mahmut Ağabeyin söylediğine göre, kıyıya paralel olarak 12 500 metre uzanan kumulun eni de 1 500 metre idi. 

Yaklaşık dikdörtgen şeklinde olan ağaçlandırma sahası boyutları (400 metre) x (400 metre) boyutlarındaki parsellere bölünmüştü.

Turan Emeksiz Ağaçlandırma sahası adı verilen kumullu sahaya da ilk dikim 23.11.1960 tarihinde yapılmıştı. Babam dikim sahasında Aralık ayı başında koruma memuru olarak görevlendirilmişti.

Dün, gerçekleşen uzun yolculuğun yorgunluğunu gidermiş olarak, Tarsuslu Derviş Çavuş'a uğrayarak bana uygun bir iş olup olmadığını sorduk.

İki yıl önce, yaz tatilinde, Karabucak Ormanı Fidanlığı dikim alanında mevsimlik işçi olarak çalışırken çavuşluğumuzu yapan Derviş Çavuş ilgi ve saygıyla karşıladı beni ve babamı.

Bir süre okul ve eğitim durumumuz üzerinde konuştuktan sonra, kış ayları harçlığımız için, bu yaz aylarında da çalışma zorunluluğundan söz ettik. Ardından,

-Yine fidan dikeceksin diğer mevsimlik işçiler gibi. Bu kez bazı parsellere okaliptüs fidanı dikerken bazılarına da fıstık çamı dikilecek.

-Teşekkür ederim Derviş Çavuş. Okaliptüs ağaçları çok su istemez mi, burada yeterli taban suyu var mı acaba?

-Berdan Nehri kıyısında yeterli taban suyu olacaktır. Zemin analizi yapılmıştır.

Dünkü konuşmamızdan sonra, haydi hayırlısı deyip, bugün işe başladım. 

Hem sevindim hem de üzüldüm.

Sen binbir uğraş sonucunda, İstanbul Çapa Müzik Semineri öğrencisi olarak, kemanda ustalaşmak gerekirken,
yaz tatilinde,Turan Emeksiz Ağaçlama Sahasında mevsimlik işçi olarak çalış.

İki yıl önce önemi yoktu çapa sallamanın ya da tırpanla ot biçmenin. Oysa, keman öğrencisi olarak, parmaklarımı korumam gerekiyor. Nasırlaşmış parmaklarınızla keman çalamazsınız.

Ne var ki koşullar böyle gerektiriyordu...

11 Mart 2023 Cumartesi

KEMAN VE PİYANO HAZIRLIK ÇALIŞMALARI BİTTİ


 25 Ağustos  1961 Cuma, İvriz…

İmdat Halvaşi öğretmenimle yaklaşık bir buçuk aydır İstanbul Çapa Öğretmen Okulu Müzik Semineri seçme sınavına hazırlandım. O da benim kadar hevesli ve heyecanlıydı. Böyle olunca da her çalışma hem kolay hem de keyifli oldu.

Eğitim ve Öğretim yılı içinde beni çalıştıran Kemal Çuhalılar ile sınav için Vivaldi’nin Dört Mevsim keman konçertosunun giriş bölümü ‘’İlkbahar’’ seçilmişti. Bu seçimi İmdat öğretmenim de beğenmiş ve onaylamıştı. Keyifle çalıştığım güzel bir parçaydı.

İlkbahar ile girişi yapılan konçertonun birinci bölümünde dinleyicilerin içini huzurla dolduran kuşların ötüşü kemanla seslendiriliyordu. Kuşların konakladıkları ağaçların arasından geçen derenin şırıltısı ve meltem esintileri de bu coşkulu tempoya eşlik ediyordu. Doğa yeniden canlanıyor ve tüm canlılar umut doluyordu.

İvriz’de de doğa canlanmış, tüm canlılara umut ve yiyecek sunmuştu. Sunulan yiyeceklerin hasadı ve işlenmesi gerekiyordu.

“... Her Köy Enstitüsünün devlet tarafından verilen döner sermaye ile kurulup işletilen birer çiftliği vardı. Öğrenciler bu işletmelerin varlığı ile bulundukları çevrede uygulanan her türlü tarım işini yaparken, öğrenme olanağına da kavuşuyordu... İş eğitimi vermek amacıyla kurulmuş olan Enstitü çiftlikleri, öğretmen ve öğrenci emeğiyle işletilerek, kurumun gereksinimi olan maddelerin çoğunu sağlamaktaydı...’’

İvriz Öğretmen Okulu’nun da yaklaşık 3 000 dönüm çiftlik arazisi vardı. Biz bu arazinin bulunduğu alana ‘’Ziraat’’ derdik. Her yıl olduğu gibi bu yaz aylarında da işlerin yürümesi gerekiyordu. İşlerin yürümesi için gönüllü kalan öğrenciler vardı. Gönüllü olmalarına rağmen döner sermaye tarafından belli bir ücret verildiğini öğrenmiştim.

Keman ve piyano çalışmalarımdan ötürü okulda ziraat alanında hiç görevlendirilmedim. İmdat öğretmenim de izin vermezdi zaten. Parmaklarımın korunması gerekiyordu. 

İmdat öğretmenimin keman ve piyano ile ilgili kuramsal bilgileri çok işime yaradı. Keman kavrama, kemanı kavradığımız kolumuz, dirseğimiz, elimiz ve parmaklarımız üzerine uygulamalı bir sohbetler yaptık.

‘’Özellikle keman çalışanlar için parmakların esnekliği, kol ve omuz arasındaki iş birliği çok önemlidir. Keman çalmaya başlarken, önce sadece kemanı elinde tutma yöntemi bile, sonrasında iyi sonuçlar sağlayabileceği gibi, kötü sonuçlar da sağlayabilir.

Tüm diğer müzik aletlerinden farklı olarak, keman çalmayı tam benimsemek için eğitimin başlangıcında daha çok özen gösterilmesi gerekir. Bir öğrencinin geliştirilmesi için aletin gerektiği şekilde elde tutulması birinci ve en önemli meseledir.’’

Demiş ve devam etmişti.

Kemanda, kemanı kavradığınız sol el tekniği, parmak hareketleri ile omuz, önkol ve elin hareketlerini içerir. Bu hareketler birbiriyle çok sıkı bir biçimde ilişkilidir. Elin bir pozisyondan diğer bir pozisyona hareket etmesi, parmakların keman üzerindeki basma alanı, değişik kısımlarında keman teli üzerine doğal bir şekilde inmesini sağlamayı amaçlar. Bu bağımlılığın akılda iyice tutulması ve elin parmaklarının rahat bir şekilde hareket etmesini sağlayacak bir durumda tutulmasına gayret edilmesi gerekmektedir.’’

İmdat Halvaşi ’nin uyarıları ve canlı uygulamaları Çapa’da çok işime yarayacaktı.  Keman tutma ve sol el tekniği üzerinde çalışmamın yanı sıra piyano çalışmalarımı da sürdürmüştüm. 

İmdat Halvaşi ’nin rehberliğinde çalışmalarım olgunlaşmış, Sınavı kazanacağım konusundaki inancım iyice artmıştı. 


BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...