Kıralan Köyü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kıralan Köyü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mart 2023 Çarşamba

BABAMIN TURAN EMEKSİZ AĞAÇLAMA SAHASI


 24 Mayıs 1961 Çarşamba, Tarsus …

Sanki karyola demirlerine vuruluyormuş duygusuyla erkenden uyandım. İvriz’deki alışkanlıklar devam ediyordu ve yaşadığım sürece de devam edecekti.

Yer yatağındaydım. Gözlerimle ortamı taradım. Nihayet Tarsus Turan Emeksiz Ağaçlama Sahası'nda, ailemin yanındaydım.

Dün gece Hacıkırı (Kıralan) Köyü'nde Musa Emminin Tanrı Misafiri konumundaydım.

22 Mayıs Pazartesi günü ayrıldığım İvriz Öğretmen Okulu’ndan, unutulmazlarım arasına girecek olan, maceralı bir yolculuktan sonra dün akşam geç vakitlerde ailemin yanına gelebilmiştim.

Gelebilmiştim ama Torosların eteklerindeki Hacıkırı-Kıralan Köyü ve Alman Köprüsü hala aklımdan çıkmıyordu.

Ne yolculuktu ama dedim kendi kendime…

Bir süre daha Alman Köprüsü maceramı düşündükten sonra, gün ışırken kalktım.

Anamla babam benden önce kalkmışlardı. Dışarı çıktım. Başta sardunyaların yer aldığı bir çiçek bahçesiyle karşılaştım. Dün akşam karanlıkta dikkatimi çekmemişti.

Kumul fırtınalarının olduğu bu yerde, babam nasıl oluşturmuştu çiçek bahçesini derken, sazlardan örülmüş rüzgar önleme duvarları dikkatimi çekti.

Birden anımsadım. Önümüzden geçen Berdan Nehri kıyısındaki sazlıklardan kestikleriyle, yaşadığı ortamı kumullardan koruma duvarlarıyla çevirmişti. Adeta kendi cennetini yaratmıştı babam.

Evin arka tarafına geçtiğimde de gözlerime inanamadım. Karşımda kavun, karpuz tarlası duruyordu. Kavun karpuzun yanı sıra domates, biber, kabak, patlıcan ve salatalık da ekmişlerdi.

İçim gurur ve sevinçle doldu. Babamın becerikli olduğunu biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum.

Tulumbada elimi yüzümü yıkayıp, giyindikten sonra Berdan Nehri kıyısında yürüdüm. Yaklaşık 100 metre ileride Babam yine saz biçiyordu.

-Kolay gelsin Baba.

-Allah razı olsun oğlum. İyi uyuyabildin mi?

-Uyudum baba, anam nerede? Göremedim.

-İneği sağmaya gitmiştir, gelir biraz sonra.

Birden anımsadım. İki ay önce yazdığı bir mektubunda, doğurmasına az kalan bir inek satın aldığını yazmıştı. Süt sağıldığına göre inek buzağılamıştı. Bir danamız var demekti.

Doğru dürüst okuma yazması olmayan babam süt, yoğurt, peynir ve tereyağı gibi ihtiyaçlarını görmenin yolunu görmüş ve çözmüştü. Geçen yıl ağaçlama sahasına koyduğu arı kovanlarından ilk bal hasadını da yapmıştı.

Evi ve çevresini kumullardan temizlemiş ve hatta çimlenmesini sağlamıştı. Gerekli gördüğü yerlere yaptığı rüzgâr ve kumulları önleme duvarlarının yanı sıra, yazın kardeşimle benim yatacağım bir de çardak yapmıştı.

Kısaca konakladığı bölgeyi insanca yaşanacak bir hale getirmişti.

Geri döndüğümde, elindeki süt bakracıyla anam eve girmek üzereydi.

-Kalktın mı Mehmet?

-Kalktım anacığım. Babam saz biçiyor.

-Ben de kahvalyıyı hazırlayayım öyleyse. Sen de git biraz domates, salatalık ve biber topla.

Dedikten sonra kahvaltı hazırlığına başladı. Ben de isteneni yapmak için evin arkasına dolandım.

Ekmek sorununu babamın aldığı bir çuval un ve yaptığı küçük bir ekmek fırınıyla çözmüşlerdi. Ayrıca anamın bazlama yapabileceği tandır için de uygun bir ocak yeri yapılmıştı.

Bazlama sevdiğimi bilen anam kısa sürede birkaç bazlama pişirdikten sonra sofrayı domates, salatalık ve biberle donatmıştı. Süt pişirmeye başladığında,

-Git babanı çağır da kahvaltımızı yapalım.

Babam kahvaltı ve yemek sırasında pek konuşmayı sevmezdi. Günlük ve mevsimlik işçilik dönemlerimizde yemek esnasında konuşmak zaman kaybı olarak bilinirdi. Oralardan kalma bir alışkanlıktı. Sessizce kahvaltımızı yaptıktan sonra,

-Anlat bakalım oğlum, okul nasıl gidiyor? Geri dönecek misin? Dönmeyeceksen Derviş Çavuşa söyleyelim sana uygun bir iş bulsun.

-Bayramdan sonra okula geri döneceğim baba. İstanbul Çapa Öğretmen Okulu sınavları için bütün yaz okulda kalacağım.

-İstanbul da nereden çıktı oğlum?

Dediyse de sen bilirsin oğlum diyerek sohbeti sonlandırıp, ağaçlama sahasını biraz dolaşayım diyerek dışarı çıktı.

Bugün Arefe. Yarın Kurban Bayramı başlıyor. Konya Maarif Kolejinde parasız yatılı okumakta olan kardeşim Mustafa’nın da gelmesi gerekiyordu.

Nitekim akşamüzeri Şoför Mahmut abi dönemeçte görününce Mustafa’yı getiriyor diye düşünmüştüm. Gerçek de Mustafa’yı getirmişti.

Mustafa ile sarmaş dolaş olduktan sonra Mahmut Abiye sarılarak teşekkür ettim. Dere kenarında saz biçmekte olan babam da gelip, Mahmut Abiye teşekkür ettikten sonra,

-Hoş geldin Mustafa.

-Hoşbulduk baba.

Deyip babamın elini öpen kardeşim elindeki tahta bavulla, kapı eşiğinde bekleyen anamın yanına giderek elini öptü.

Babamın kestiği soğuk karpuzu yerken nefeslenen Mahmut Abi izin isteyerek Karabucak fidanlığına geri döndü. Babam,

-Akşam namazını birlikte kılalım çocuklar. Mehmet, sen müezzin olarak ezan oku.

Babam dini bütün ve samimi inananlardan biri olarak kul hakkı yemekten korkardı. Çalışmanın ibadet olduğuna inananlardan biriydi. Bu dünyanın geçici olduğunu, asıl öbür dünyaya hazırlanılması gerektiğine inanırdı.

Ahrete, cennet ve cehenneme samimi olarak inandığı içindir ki haram yemekten korkan biriydi. Allah nezdinde iyi bir kul olduğuna inandığı içindir ki karşılaştığı her zorlukta Allah’ın takdiri böyleymiş der, tevekkül gösterirdi.

İnançlarının hayatına anlam kazandırdığını düşünenlerden biriydi. Hayata böyle tutunduğunu görmüştüm. Babam ve babam gibilerin inançlarına saygı duyuyordum.

Akşam namazından sonra yemeğimizi yedik. Anam çay demlemişti. Çaylarımızı içerken okullarımızdaki başarılarımızı anlattık babama.

Bizi dinledikten sonra,

-Okullarınızın ve eğitimin size kazandıracaklarını sakın aklınızdan çıkarmayın. İkiniz de parasız ve yatılı olarak okuyorsunuz. Sizlere sağlanan bu imkanları hayatınız boyunca aklınızdan çıkarmayın. Fakir fukara çocuklarını koruyun.

Dedikten sonra Bulgaristan, Karagözler Köyü, Sakar Balkan, askerlik anıları ve göç yolculukları üzerinde uzunca bir süre destansı bir konuşma yaptı. Kardeşimle ben de sabır ve sessizce dinledik.

Dinledik çünkü, bize bir kez daha ‘’kurtuluşunuz eğitimde’’ demek istemişti uzun hikâyesinde.

28 Şubat 2023 Salı

TOROSLARIN ETEKLERİNDE BİR ALMAN KÖPRÜSÜ

 

23 Mayıs 1961 Salı, Hacıkırı Karaisalı...

Dün akşam, Yenice Tren Garı'nda, Tarsus'a gidiyorum diye, yanlışlıkla bindiğim Toros Ekspresi'nden Adana'nın Karaisalı İlçesine bağlı Hacıkırı istasyonunda inmiş ve Kıralan Köyü'ndeki kahvehaneye girerek yatacak bir yer için beklemeye başlamıştım.

Kahvehanede geceyi geçirebilir miyim? Sorusunun yanıtını, kahvehane sahibinden almak üzere beklerken, ortamı en son terkeden yaşlıca biri bana bir hayli baktıktan sonra, sonradan adının Musa olduğunu öğrendiğim köylü bana yaklaşıp; ''buralardan değilsin, hayrola?'' demişti. Ben de başıma gelenleri anlatmıştım.

Bana dönerek, ''senin yatacak yerin olmadığı gibi, karnın da açtır evlat.'' demişti. Kendisini onaylayınca, ''Haydi gidelim, bu akşam bende Tanrı misafirim ol.'' deyince, evinin yolunu tutmuştuk.

Musa emmi karnımı doyurmuş, bana kucak açmış ve yatak sermişti.

Rüyalarımda karabasanlar gördüğüm Torosların eteklerindeki Kıralan Köyünde, Çarşamba sabahı, erkenden gözlerimi açtım. Yabancısı olduğum bu evde ne yapacağımı bilemezken, odamın kapısını aralayan Musa Emmi ‘’kalk evlat, kahvaltı edelim.’’ Dedi.

Evde eli ayağı tutanlar çoktan bağ bahçeye gitmişlerdi. Musa Emmi beni uyandırmamıştı.

Kahvaltıdan sonra Musa emmiye teşekkür edip, elini öptükten sonra İstasyon hareket memurluğuna gittim.

Tahta bavulum ayak bağı olmasın diye emanet bürosuna bırakarak Tarsus için tekrar bilet aldım. Trenim 16,30’da gelecekti. Perona çıkıp, köyün çevresini gözden geçirmeye karar verdim...

Taşlık bir araziye sahip köyün kuzey, doğu ve güneybatı kısmında ilk göze çarpanlar makilik alanlardı. Bodur ağaçlar ve çalılardan oluşan makiler Akdeniz iklimi ağaç türleriydi.

Makilik alanlardan sonra çam ve ardıç ağaçlarıyla kaplı ormanlar kendini göstermekteydi.

Kalkerli taşlık alanlarda toprağın su bakımından zengin olduğunu tarım öğretmenimiz Salih Ziya Büyükaksoy söylemişti.

Coğrafya derslerinde öğrendiklerimi de hatırlamaya çalıştım. Birden Gülek Boğazı'nın yanı sıra Çakıt Vadisi ile içinden geçen Çakıt Çayını anımsadım.

Orta Toroslar, Hacıkırı (Kıralan) Köyü’nü üç taraftan bir hilal şeklinde çevirmiş durumdaydı.

Köyden yaklaşık 4 km uzaklıkta bulunan Çakıt Çayı, kuzeydoğudan başlayıp, Orta Torosların güney uzantısını takip ederek Kapız adı verilen boğazdan geçtikten sonra Seyhan Nehrine kavuşmak üzere yoluna devam ediyordu.

Öyle söylemişti hemen her gün Çakıt Vadisine paralel tren yolundan yolcu taşıyan Toros ekspresindeki kondüktör.

Gar peronundan ayrılarak güneye doğru ormanlık alanda patika gibi bir yoldan ilerledim. Hacıkırı tren istasyonundan yaklaşık 500 metre sonra bir gerdanlık gibi karşıma çıktı kanyon üzerindeki Alman Köprüsü.

Bir mühendislik harikası köprüyü uzun süre seyrettikten sonra çevremi gözdn geçirdim. Köprüye çok yakın bir konumda fotoğraf çeken genç biri vardı.

Sürekli fotoğraf çekiyordu. Bir süre sonra benim farkıma varan fotoğrafçı yanıma geldi. ‘’Ben Mustafa sen kimsin, ne arıyorsun buralarda?’’ Dedi. Ben de iki gündür başımdan geçenleri anlattım.

Bağdat Demiryolu üzerinde araştırma yapan bir üniversite öğrencisi olduğunu söyledi.

Öğrenmeye meraklı biri olduğumu sezen Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi öğrencisi Mustafa Abi köprüyü gösterip, Bağdat demiryolu gerdanlıklarından biridir. Dedi.

1800’lü yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkelerin hükümranlık kurduğu ülkelerde petrol kaynaklarına sahip olmaları Almanya’yı zor durumda bırakıyordu.

Alman İmparatoru Kayzer Wilhelm danışmanlarıyla yaptığı toplantılarda petrol konusun ele alıyor ve petrol ülkeleri olan Bağdat ve çevresine ulaşılamadığı sürece güçlenemeyeceklerini anlatıyordu.

Berlin-Bağdat demiryolu proje çalışmaları bu toplantılardan sonra başlamıştı. Almanlar petrol kaynaklarına ulaşmayı düşünürken, Arap ülkelerinde zor durumda olan Osmanlılar ise asker ve mühimmat nakliyesini öncelikli ele almışlardı.

1888 Yılında Osmanlı İmparatoru Sultan II. Abdülhamit ile Almanya Kralı Kayzer Willheim II tarafından yapılan bir anlaşmayla Bağdat Demiryolu Hattı ‘nın inşaatı Almanlara verilmişti.

Osmanlı’nın asker, eşya ve yolcu taşıması, Almanların da ihtiyaç duyduğu petrol kaynaklarına ulaşması için bu proje planlanmıştı.

Sözleşmeye göre Haydarpaşa’dan Bağdat-Halep-Şam’a kadar demiryolu ağı kurulması öngörülmüştü. 

II. Abdülhamit’in 1888 tarihindeki iradesi ile Anadolu demiryollarının inşası ve işletme hakkı Alman Bankaları ve şirketlerine verilmişti.

Demiryolunun geçeceği yerlerde devlete ait olan toprakların mülkiyeti imtiyaz sahiplerine bedelsiz devredilecekti.

Konut ve istasyon binası yapılacak topraklara kira ödenmeyecek, kum, çakıl ve taş ocakları bedelsiz kullanılacak, demiryolu yapımı için gerekli keresteler devlet ormanlarından kesilecekti.

Mustafa Abi bunları anlatırken Tarih Öğretmenimiz Hüseyin Seçmen’in kapitülasyonlar konusunda söyledikleri aklıma geldi.

Haydarpaşa’dan başlayarak Eskişehir, Konya, Ereğli, Pozantı, Adana güzergâhını izleyen Bağdat Demiryolu Hattı’nın en önemli ve zor geçiş bölgesi Belemedik-Hacıkırı rotasıydı.

Belemedik, Almanların Berlin-Bağdat demir yolu ulaşımı için Toros tünellerinin hemen girişinde kurulmuş bir yerleşim yeri olup, izleyenleri büyüleyen bir güzelliğe sahipti.

Konya’dan Adana’ya doğru ilerlemekte olan Projenin yapımında Pozantı’dan sonra gelen Belemedik tren istasyonunda binlerce Alman ve Türk görev yapmıştı.

Alman mühendislerince Berlin-Bağdat Demiryolu, Toros Dağlarında 100 yıl öncesinin teknolojisiyle 20 yılda tamamlanmıştı.

Bölgede çalışan Almanlar adeta bir kasaba oluşturmuşlar; hastane, kilise, okul, sinema ve hatta cami inşa etmişlerdi.

1905 yılında Almanlar tarafından Belemedik-Hacıkırı arasında 12 kilometre uzunluğunda, 22 tünel açılmıştı.

Toros tünellerinin en zorluları Belemedik-Hacıkırı istasyonu arasındaki 15 km’lik bölümde 12 tünel bulunuyordu. Neredeyse bu bölüm tamamen tünelden oluşuyordu. Bir tünelden çıkıp diğerine girerken bazen kısacık olan dört tüneli iç içe görmek mümkündü.

Belemek tren istasyonundan itibaren 15 km’lik demiryolu güzergâhında yapılan 12 tünelden sonra Hacıkırı tren istasyonu yapılmıştı.

Hacıkırı ile Yenice arasındaki oldukça derin Çakıt vadisinin aşılması gerekiyordu. Bu çalışmalar kapsamında oldukça derin vadinin iki ucunu birbirine bağlayarak ulaşımı daha kolay ve risksiz hale getirmek için Almanlar Varda Köprüsü inşa etmişlerdi. 

Berlin Bağdat Demiryolu Hattı ‘nın bu zorlu aşamasını 20 yıl süren bir çalışma sonucu başarıyla tamamlayan Almanlar, özellikle iki derin vadiyi birleştiren Alman Köprüsü yapımında büyük insan kayıpları vermişlerdi.

Belemedik ’teki yüksek bir tepede bulunan alana mezarlık yaparak, hayatını kaybeden vatandaşlarını buraya defnetmişlerdi.

Mustafa Abinin anlattıklarına göre bir mühendislik harikası olan demiryolu köprüsü Almanlar tarafından, çelik kafes taş örme tekniği ile yapılmıştı.

Dört ana ayak üzerinde kurulu, 172 metre uzunluğunda olan köprünün, orta ayak yüksekliği 99 metreydi.

Yukarıdan bırakılan bazı malzemelerin vadinin dibine ulaşıp ulaşmadığını soran görevlilere ''va daaa'' diye verdikleri yanıtla ulaşmadığını anlatmışlardı. Bundan ötürü de ''va daaa'' sözcüklerinden ötürü ''Alman Köprüsü'' halk arasında ''Varda'' olarak anılıyordu.

Köprünün ayakları çelik mesnet türünde olup, dış kaplaması taş örme tekniği ile yapılmıştı. Köprü ayaklarının bakımı için de dört adet ayağın içinde bakım merdivenleri bulunmaktaydı.

Araştırma yapan Mustafa abi böyle anlatmıştı.

Ne gündü ama…

Dikkatsizlik sonucu bindiğim ve hiç istemediğim bir yolculuk sonrası ulaştığım Toros eteklerindeki Kıralan Köyü ve çevresi ile 60 yıl öncesine tarihi bir yolculuk yapmıştım.

Bu yolculukta ilk bilgileri Toros ekspresindeki kondüktörden, ikincil bilgileri beni Tanrı misafiri olarak bir gece misafir eden Musa Emmiden, asıl bilgileri de Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi araştırma öğrencisi Mustafa Abiden almıştım.

Mustafa Abiye teşekkür ettikten sonra Çakıt Vadisi boyunca gezinerek tren saatime kadar olan zamanı doldurmuştum.

Tam saatinde gelen Kayseri-Adana hattındaki Toros ekspresine binerek aileme kavuşma yolculuğumu başlatmıştım…

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...