Yenice Tren Garı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yenice Tren Garı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mart 2023 Salı

İSTANBUL ÇAPA'DAN ÖNCE AİLE ZİYARETİ

 

26 Ağustos 1961 Cumartesi, Tarsus…

Dün saat 15,00’de Ereğli’den bindiğim trenle önce Ulukışla’ya sonra da Niğde’den gelip Adana’ya giden Toros Ekspresine bindim.  Saat 18,00’de ulaştığım Tarsus Yenice İstasyonu’mda aktarma yaptıktan yaklaşık 10 dakika sonra Adana’dan gelen trenle 20 dakikada Tarsus’a ulaştım.

Cleopatra Kapısı civarında Karabucak Okaliptüs Ormanı İşletme Şefliğinin servis arabaları bulunurdu. Son servis arabasına yetişmeliydim. Servis sürücüsü Mahmut Ağabeye rastlarsam beni Turan Emeksiz ağaçlama sahasına ulaştırmanın bir yolunu bulurdu. Öyle de oldu. Saat 21,00 sularında ailemin yanındaydım.

Anamla babamın ellerini öptükten sonra kardeşim Mustafa ile kucaklaştık. Karnımın aç olabileceğini düşünen anam çabucak sütlü bir çorba hazırladı. Karabuğday ekmeğinin yanı sıra domates, biber ve salatalık koymuştu masaya.

Yemekten sonra kısaca İstanbul Çapa Öğretmen Okulu sınavlarını anlattım. Üç yıl İstanbul’da okuma şansını yakaladığımı söyledim. Mutlu oldular.

Mustafa Eylül’ün üçüne kadar çalışacağını ve ücretini alıp, bir süre dinleneceğini söyledi. Turan Emeksiz Ağaçlama Sahasındaki mevsimlik işçilik anlarımızı konuşurken Elbistan Alevi Kürt köylerini, Elbistan Hasanköy’de toprağa verdiğimiz kardeşimiz Şaban’ı anımsayıp, hüzünlendik. Eski günleri yad ederken gece yarısı olmuştu. ‘’Uzun Cuma’’ günü olmuştu.

Uyandığımda anamla babam çoktan kalkmışlardı. Anam ineği sağmış, kahvaltı için süt kaynatmıştı. Kahvaltı sofrasında domates, biber, salatalık yanında bal da vardı. Babam benim gelişim şerefine kovanların birinden bir parça bal almıştı kahvaltılık için.  

Oldum olası doğa ile barışık olan babam cennete çevirmişti konakladığı yeri. Biçtiği sazlarla yaptığı rüzgar önleme duvarlarıyla, şiddetli rüzgarların olumsuz etkilerini yok edip, adeta bir çiçek parkı oluşturmuştu ev ile çardak arasında.

Ayrıca kavun, karpuz, domates, biber ve salatalık ekmiş.  Geçen yıllarda aldığı inek buzağılamış. Bir de danamız olmuştu

Mustafa bugün işe gitmedi. Derviş çavuştan izin almış Ağabeyim geldi diye. Etrafı dolaşıyoruz. ‘’Bak birader, babam arıcılığa da başladı.’’ Diyerek birkaç tane arı kovanı gösterdi. Ardından Berdan Nehri’nin kollarından biri olan nehir üzerindeki köprüden geçerek Tarsus Plajına geçiyoruz. Sosyal tesisleri olmayan bir plaj burası. Kıyıda bir süre dolaştıktan sonra eve dönüyoruz.

Mustafa ile İstanbul’u konuşuyoruz. İstanbul’da 3 yıl okuma şansını yaratmış olmama seviniyor. Ardından Konya Maarif Koleji’nden söz ediyoruz. Ufkunu açtığını, İngilizcesinin bir hayli ilerlediğini söylüyor.

İşe gitmek için erken kalkması gerektiğinden saat 21,00 civarında yatıyoruz. Uyumadan önce aklıma yüklenme senedi geliyor. Yarın babamla konuşmalı ve Mersin’e gitmeliyim.

28 Şubat 2023 Salı

TOROSLARIN ETEKLERİNDE BİR ALMAN KÖPRÜSÜ

 

23 Mayıs 1961 Salı, Hacıkırı Karaisalı...

Dün akşam, Yenice Tren Garı'nda, Tarsus'a gidiyorum diye, yanlışlıkla bindiğim Toros Ekspresi'nden Adana'nın Karaisalı İlçesine bağlı Hacıkırı istasyonunda inmiş ve Kıralan Köyü'ndeki kahvehaneye girerek yatacak bir yer için beklemeye başlamıştım.

Kahvehanede geceyi geçirebilir miyim? Sorusunun yanıtını, kahvehane sahibinden almak üzere beklerken, ortamı en son terkeden yaşlıca biri bana bir hayli baktıktan sonra, sonradan adının Musa olduğunu öğrendiğim köylü bana yaklaşıp; ''buralardan değilsin, hayrola?'' demişti. Ben de başıma gelenleri anlatmıştım.

Bana dönerek, ''senin yatacak yerin olmadığı gibi, karnın da açtır evlat.'' demişti. Kendisini onaylayınca, ''Haydi gidelim, bu akşam bende Tanrı misafirim ol.'' deyince, evinin yolunu tutmuştuk.

Musa emmi karnımı doyurmuş, bana kucak açmış ve yatak sermişti.

Rüyalarımda karabasanlar gördüğüm Torosların eteklerindeki Kıralan Köyünde, Çarşamba sabahı, erkenden gözlerimi açtım. Yabancısı olduğum bu evde ne yapacağımı bilemezken, odamın kapısını aralayan Musa Emmi ‘’kalk evlat, kahvaltı edelim.’’ Dedi.

Evde eli ayağı tutanlar çoktan bağ bahçeye gitmişlerdi. Musa Emmi beni uyandırmamıştı.

Kahvaltıdan sonra Musa emmiye teşekkür edip, elini öptükten sonra İstasyon hareket memurluğuna gittim.

Tahta bavulum ayak bağı olmasın diye emanet bürosuna bırakarak Tarsus için tekrar bilet aldım. Trenim 16,30’da gelecekti. Perona çıkıp, köyün çevresini gözden geçirmeye karar verdim...

Taşlık bir araziye sahip köyün kuzey, doğu ve güneybatı kısmında ilk göze çarpanlar makilik alanlardı. Bodur ağaçlar ve çalılardan oluşan makiler Akdeniz iklimi ağaç türleriydi.

Makilik alanlardan sonra çam ve ardıç ağaçlarıyla kaplı ormanlar kendini göstermekteydi.

Kalkerli taşlık alanlarda toprağın su bakımından zengin olduğunu tarım öğretmenimiz Salih Ziya Büyükaksoy söylemişti.

Coğrafya derslerinde öğrendiklerimi de hatırlamaya çalıştım. Birden Gülek Boğazı'nın yanı sıra Çakıt Vadisi ile içinden geçen Çakıt Çayını anımsadım.

Orta Toroslar, Hacıkırı (Kıralan) Köyü’nü üç taraftan bir hilal şeklinde çevirmiş durumdaydı.

Köyden yaklaşık 4 km uzaklıkta bulunan Çakıt Çayı, kuzeydoğudan başlayıp, Orta Torosların güney uzantısını takip ederek Kapız adı verilen boğazdan geçtikten sonra Seyhan Nehrine kavuşmak üzere yoluna devam ediyordu.

Öyle söylemişti hemen her gün Çakıt Vadisine paralel tren yolundan yolcu taşıyan Toros ekspresindeki kondüktör.

Gar peronundan ayrılarak güneye doğru ormanlık alanda patika gibi bir yoldan ilerledim. Hacıkırı tren istasyonundan yaklaşık 500 metre sonra bir gerdanlık gibi karşıma çıktı kanyon üzerindeki Alman Köprüsü.

Bir mühendislik harikası köprüyü uzun süre seyrettikten sonra çevremi gözdn geçirdim. Köprüye çok yakın bir konumda fotoğraf çeken genç biri vardı.

Sürekli fotoğraf çekiyordu. Bir süre sonra benim farkıma varan fotoğrafçı yanıma geldi. ‘’Ben Mustafa sen kimsin, ne arıyorsun buralarda?’’ Dedi. Ben de iki gündür başımdan geçenleri anlattım.

Bağdat Demiryolu üzerinde araştırma yapan bir üniversite öğrencisi olduğunu söyledi.

Öğrenmeye meraklı biri olduğumu sezen Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi öğrencisi Mustafa Abi köprüyü gösterip, Bağdat demiryolu gerdanlıklarından biridir. Dedi.

1800’lü yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkelerin hükümranlık kurduğu ülkelerde petrol kaynaklarına sahip olmaları Almanya’yı zor durumda bırakıyordu.

Alman İmparatoru Kayzer Wilhelm danışmanlarıyla yaptığı toplantılarda petrol konusun ele alıyor ve petrol ülkeleri olan Bağdat ve çevresine ulaşılamadığı sürece güçlenemeyeceklerini anlatıyordu.

Berlin-Bağdat demiryolu proje çalışmaları bu toplantılardan sonra başlamıştı. Almanlar petrol kaynaklarına ulaşmayı düşünürken, Arap ülkelerinde zor durumda olan Osmanlılar ise asker ve mühimmat nakliyesini öncelikli ele almışlardı.

1888 Yılında Osmanlı İmparatoru Sultan II. Abdülhamit ile Almanya Kralı Kayzer Willheim II tarafından yapılan bir anlaşmayla Bağdat Demiryolu Hattı ‘nın inşaatı Almanlara verilmişti.

Osmanlı’nın asker, eşya ve yolcu taşıması, Almanların da ihtiyaç duyduğu petrol kaynaklarına ulaşması için bu proje planlanmıştı.

Sözleşmeye göre Haydarpaşa’dan Bağdat-Halep-Şam’a kadar demiryolu ağı kurulması öngörülmüştü. 

II. Abdülhamit’in 1888 tarihindeki iradesi ile Anadolu demiryollarının inşası ve işletme hakkı Alman Bankaları ve şirketlerine verilmişti.

Demiryolunun geçeceği yerlerde devlete ait olan toprakların mülkiyeti imtiyaz sahiplerine bedelsiz devredilecekti.

Konut ve istasyon binası yapılacak topraklara kira ödenmeyecek, kum, çakıl ve taş ocakları bedelsiz kullanılacak, demiryolu yapımı için gerekli keresteler devlet ormanlarından kesilecekti.

Mustafa Abi bunları anlatırken Tarih Öğretmenimiz Hüseyin Seçmen’in kapitülasyonlar konusunda söyledikleri aklıma geldi.

Haydarpaşa’dan başlayarak Eskişehir, Konya, Ereğli, Pozantı, Adana güzergâhını izleyen Bağdat Demiryolu Hattı’nın en önemli ve zor geçiş bölgesi Belemedik-Hacıkırı rotasıydı.

Belemedik, Almanların Berlin-Bağdat demir yolu ulaşımı için Toros tünellerinin hemen girişinde kurulmuş bir yerleşim yeri olup, izleyenleri büyüleyen bir güzelliğe sahipti.

Konya’dan Adana’ya doğru ilerlemekte olan Projenin yapımında Pozantı’dan sonra gelen Belemedik tren istasyonunda binlerce Alman ve Türk görev yapmıştı.

Alman mühendislerince Berlin-Bağdat Demiryolu, Toros Dağlarında 100 yıl öncesinin teknolojisiyle 20 yılda tamamlanmıştı.

Bölgede çalışan Almanlar adeta bir kasaba oluşturmuşlar; hastane, kilise, okul, sinema ve hatta cami inşa etmişlerdi.

1905 yılında Almanlar tarafından Belemedik-Hacıkırı arasında 12 kilometre uzunluğunda, 22 tünel açılmıştı.

Toros tünellerinin en zorluları Belemedik-Hacıkırı istasyonu arasındaki 15 km’lik bölümde 12 tünel bulunuyordu. Neredeyse bu bölüm tamamen tünelden oluşuyordu. Bir tünelden çıkıp diğerine girerken bazen kısacık olan dört tüneli iç içe görmek mümkündü.

Belemek tren istasyonundan itibaren 15 km’lik demiryolu güzergâhında yapılan 12 tünelden sonra Hacıkırı tren istasyonu yapılmıştı.

Hacıkırı ile Yenice arasındaki oldukça derin Çakıt vadisinin aşılması gerekiyordu. Bu çalışmalar kapsamında oldukça derin vadinin iki ucunu birbirine bağlayarak ulaşımı daha kolay ve risksiz hale getirmek için Almanlar Varda Köprüsü inşa etmişlerdi. 

Berlin Bağdat Demiryolu Hattı ‘nın bu zorlu aşamasını 20 yıl süren bir çalışma sonucu başarıyla tamamlayan Almanlar, özellikle iki derin vadiyi birleştiren Alman Köprüsü yapımında büyük insan kayıpları vermişlerdi.

Belemedik ’teki yüksek bir tepede bulunan alana mezarlık yaparak, hayatını kaybeden vatandaşlarını buraya defnetmişlerdi.

Mustafa Abinin anlattıklarına göre bir mühendislik harikası olan demiryolu köprüsü Almanlar tarafından, çelik kafes taş örme tekniği ile yapılmıştı.

Dört ana ayak üzerinde kurulu, 172 metre uzunluğunda olan köprünün, orta ayak yüksekliği 99 metreydi.

Yukarıdan bırakılan bazı malzemelerin vadinin dibine ulaşıp ulaşmadığını soran görevlilere ''va daaa'' diye verdikleri yanıtla ulaşmadığını anlatmışlardı. Bundan ötürü de ''va daaa'' sözcüklerinden ötürü ''Alman Köprüsü'' halk arasında ''Varda'' olarak anılıyordu.

Köprünün ayakları çelik mesnet türünde olup, dış kaplaması taş örme tekniği ile yapılmıştı. Köprü ayaklarının bakımı için de dört adet ayağın içinde bakım merdivenleri bulunmaktaydı.

Araştırma yapan Mustafa abi böyle anlatmıştı.

Ne gündü ama…

Dikkatsizlik sonucu bindiğim ve hiç istemediğim bir yolculuk sonrası ulaştığım Toros eteklerindeki Kıralan Köyü ve çevresi ile 60 yıl öncesine tarihi bir yolculuk yapmıştım.

Bu yolculukta ilk bilgileri Toros ekspresindeki kondüktörden, ikincil bilgileri beni Tanrı misafiri olarak bir gece misafir eden Musa Emmiden, asıl bilgileri de Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi araştırma öğrencisi Mustafa Abiden almıştım.

Mustafa Abiye teşekkür ettikten sonra Çakıt Vadisi boyunca gezinerek tren saatime kadar olan zamanı doldurmuştum.

Tam saatinde gelen Kayseri-Adana hattındaki Toros ekspresine binerek aileme kavuşma yolculuğumu başlatmıştım…

25 Ocak 2023 Çarşamba

ELVEDA TARSUS VER ELİNİ İVRİZ

 

17 Eylül 1960 Cumartesi, Karabucak Tarsus…

19 Eylül 1960 Pazartesi günü bütün okullarda yeni Eğitim ve Öğretim Yılı başlayacaktı. Benim İvriz Öğretmen Okulu’nda, kardeşim Mustafa’nın da Konya Maarif Koleji’nde bulunma zorunluluğu vardı.

Karabucak Ormanında çalıştığımız üç buçuk aylık sürede hem kardeşim hem de ben yaklaşık 400’er lira kazandık. Aile bütçesine kazandırdığımız 800 lira yıl içerisinde bize harçlık olarak dönecekti.

Babam bisikletle Tarsus’a inerek tren biletlerimizi almış, her birimize 100’er lira da harçlık vermişti.

Akşam saat 21,00’de Tarsus’tan kalkacak trenle ben Pazar günü öğleden sonra Ereğli’de olurken kardeşim de akşamüzeri Konya’da olacaktı.

Bavullarımızı hazırlamadan önce, başta Orman Mühendisleri Muzaffer ve Yaşar Beyler olmak üzere muhasebedeki İsmet beyle görüşüp kendilerine teşekkür ettik.

Sonra da her zaman bize saygı ile davranan Adem Usta ile Şoför Mahmut abilere uğradık, teşekkür ettik. Mahmut Ağabey ben siz akşam istasyona götürür uğurlarım dedi.

Arkadaşımız, can dostumuz Salih’le de görüştükten sonra eve dönerek bavullarımızı bir kez daha kontrol ettik.

Akşam yemeğinden sonra Salih’le Şoför Mahmut Ağabey gelip, ‘’Hazır mısınız?’’ Dedi. Sarılarak anamın elini öpüp, hakkını helal et anacığım. Dedim.

Tam babamın elini öpecektik ki ‘’İstasyona ben de sizinle geliyorum.’’ Dedi. Tam saatinde kalkan trenle Tarsus’tan ayrıldık…


BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...