Ankara Yüksek Öğretmen Okulu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ankara Yüksek Öğretmen Okulu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Temmuz 2023 Pazar

AYÖO HAZIRLIK LİSESİ İLK HAFTA İZLENİMLERİ

22 Eylül 1963 Pazar, Atatürk Lisesi...

İkinci akşam etütündeyiz. Ödevlerim bitti. Anı defterimi açarak geçen haftanın izlenimlerini yazmaya başlıyorum.

14 Eylül 1963 Cumartesi günü Ankara Yüksek Öğretmen Okulu öğrencilerinin konuk edildiği Atatürk Lisesi bahçesine Sezenler Sokak'tan giriş yapmıştım. Kısa sürede işlemler tamamlanmış ve Hazırlık Lisesi Fen B sınıfı öğrencisi olmuştum.

İlk şaşkınlığım, bize ayrılan öğrenci kantininde, İvrizli arkadaşlarım Yaşar Samyeli, Ali Koçyiğit ve Hidayet Durucan'la karşılaşmam olmuştu. İkinci şaşkınlığım da, Bor 29 Ekim İlkokulu 5. sınıfta 3 ay birlikte okuduğum Filiz arkadaşımın da hazırlık liesine gelmiş oluşuydu.

Derken, İvriz'de bizden önceki dönemlerden, Kemerhisarlı Kemal Karagöz ile iki dönem önceki Fikri Çalışkan da kervana katıldı.

Geçtiğimiz hafta içinde okul yönetiminin yanı sıra ders öğremenlerimizi de tanıdık. Hemen hepsi İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu mezunu olup, eğitim enstitüleri ve Milli Eğitim Bakanlığı'nda öğretmen ve idareci olarak bulunmuşlardı.

Öğretmenlerimiz anlayışlı ve empati yapmasını bilen kişilerdi. Ne var ki Hazırlık Lisesi Müfredat Programı öğretmen okullarına göre oldukça ağırdı. Zorlanacağımızı hissettim.

Perşembe günü Cebir Dersi Öğretmenimiz Mehmet Arslantürk ödevlerimizi topladı. Yine aralıksız iki saat ders yaptıktan sonra, öğretmenler odasına bile uğramadan okuldan ayrıldı. Müsteşar yardımcısı olarak işi başından aşkın olmalı diye düşündüm.

Yan tarafımdaki sırada oturmakta olan Mehmet Koyuncu arkadaşamı biraz moralsiz gördüm. Zorlanacağımı ben de hissetmiştim ama Koyuncu adeta paniklemişti. Moral verdim, çözeriz dedim.

Aklıma Mersin'deki Yusuf Dayım geldi. Bir sorunla karşılaştığımızda ''çözeriz yeğenim'' derdi ve çözerdi. Koyuncu da çözecekti.

Dün öğleden sonra, zamanda geriye, 10 ay öncesine gittim. Meziyet Çağlayan öğretmenimi ve bana bulduğu özel öğrencim Ülkü ile Naciye Teyzeyi anımsadım.

Naciye Teyze beni korumaya almış, aileden biri gibi görmüş ve kızı Ülkü'ye Cumartesi Pazar günleri verdiğim özel ders karşılığında, ayda yaklaşık 60 Lira vermişti.

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na seçilmeme hem sevinmişler hem de üzülmüşlerdi.

Ülkü bana ve ders işleyiş tarzıma alışmıştı. Yeni bir öğretmen bulmanın yanı sıra tarzına alışamamaktan korkuyordu. Diğer taraftan benim geleceğim açısından Ankara'ın iyi bir basamak olacağını da biliyorlardı.

Teselli etmiş ve uzaktan eğitim verebileceğimi söylemiştim Ülkü'ye. Dün bu sözümü yerine getirdim. Uzaktan mektupla özel derse başladım. Yaklaşık 2 saat süreyle yazarak, postaya verdim.

''Akıncı amma dalmışsın...Etüt bitiş zili çaldı, kalk gidelim'' diyen Yaşar Samyeli'nin uyarısıyla kendime geldim. Saat 21.00'de yataklarımızda olmalıydık...

14 Temmuz 2023 Cuma

ANKARA YÜKSEK ÖĞRETMEN OKULU'NA SEÇİLDİM


31 Mayıs 1963 Cuma, Çapa İstanbul...

Sevincimden yere göğe sığamıyorum. Sığamıyorum çünkü Ankara Yüksek Öğretmen Okulu vizesi onaylandı.

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu hayalimin gerçekleşmesi için, başlangıçta karşı çıkan Ekrem Zeki Ün, her dersinden önce konuyu açtığımdan ve sonraki yıl içinde de başının etini yiyeceğim anlaşıldığından vize vermek zorunda kaldı.

Bugün saat 10:00'da Öğretmenler Kurulu Toplandı. Ben de heyecanla kuruldan çıkacak kararı bekliyorum kurul odasının önlerinde. Zaman bir türlü geçmek bilmiyor.

*****

Nihayet saat 12:00'de Matematik Öğretmenim Tevfik Aras kapıda göründü. Adeta uçarak yanına ulaştım.

-Kutlarım Akıncı. Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na gönderilme kararın oybirliği ile gerçekleşti.

-Teşekkür ederim öğretmenim. Sayenizde gerçekleşti.

-Ekrem Zeki Üngör'ü nasıl razı ettin ki bugün gitmen konusunda olumlu oy kullandı.

-Bıktı benim ısrarlarımdan. Önümüzdeki yıl başına bela olacağımın farkına vardığı için olumlu oy kullanmıştır. Başlangıçta karşı çıkan resim öğretmenim Selahattin Taran ile piyano öğretmenim Halil Bedii Yönetken'i de ikna etmek hiç kolay olmadı biliyorsunuz.

-Her neyse...Tekrar kutlarım Akıncı. Hayırlı olsun. Başta Matematik olmak üzere, Fen bilimlerinde çok başarılı olacağına inanıyorum.

Dedi ve tekrar Öğretmenler Kurul odasına geri dödü.

Böylelikle ülkemizin başkenti Ankara'da 5 yıl okuma şansımı yarattım.

Vazgeçerseniz kaybedersiniz...

Demişlerdi hayallerine ulaşanlar. Vazgeçmedim ve kazandım...

Hazırlıklı olarak fırsatla karşılaşmak ''şans'' denilen olgudur. Deyimini hiç unutmadım.

Tüm yaşamım boyunca, hayallerimin gerçekleşmesi için, karşıma çıkan fırsatlara hep hazırlıklıydım. Bu nedenle, kendi şansımı kendim yarattım her zaman.

En olumsuz koşullardan en ölumlu sonuçları çıkarmayı öğrenmiştim İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'na gelinceye kadar.

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu vizesi alınca, haliyle, Çapa Öğretmen Okulu Dönemi sona erdi.

Ermesine erdi ama, öyle sanıyorum ki, Sırça Saray olarak adlandırdığım Çapa Öğretmen Okulu, geçmiş iki yılıma damgasını vurmanın yanı sıra gelecek yıllara da damgasını vuracaktı.

Adeta kanatlanarak sınıfımıza döndüğümde, sınıftaki arkadaşlarım başarılarımdan ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na seçilmiş olmamdan ötürü tebrik ettiler.

Bu sonuca en çok sevinenlerden biri de dert ortağım Gülay Medetgil oldu.

-Tebrikler Akıncı. Annem de çok sevinecektir. Lütfen, okuldan ayrılmadan bize uğra...

-Olur Gülay...Sana ve ailene, bana desteklerinizden ötürü, vefa borcum var zaten. Yarın uğrasam olur mu?

-Olur Akıncı...

31 Mayıs 1963 Cuma öğleden sonra...

Saat 13:00'de Öğretmenler Kurul Toplantısı bitti. Başta, bana Ankara Vizesi müjdesini beren Matematik Öğretmenim Tevfik Aras olmak üzere, bütün öğretmenler Öğretmenler Odasına geçtiler.

Kapıyı tıklatarak, ''gelebilir miyim?'' Dedim.

Tam karşımda bulunan Meziyet Çağlayan,

-Gel bakalım Akıncı...Öncelikle kutluyorum seni Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na oybirliği ile seçildiğin için.

-Teşekkür ederim öğretmenim. Tevfik Aras Öğretmenim aklıma sokmuştu Ankara olayını.

Araya giren Tevfik Aras,

-Akıncı, okulumuzun en iyi öğrencilerinden biri olmanın yanı sıra, Meziyet Öğretmenimizin de anlattığı gibi, şimdiden iyi bir öğretmen olduğunu görüyoruz.

-Teşekkür ederim Öğretmenim. Sizleri örnek alıyor ve başarmaya çalışıyorum. Özel ders verdiğim öğrencim Ülkü, dışarıdan girdiği Ortaokul birinci sınıf derslerinin hepsinden başarılı oldu.

Dedikten sonra,

-Pazartesi günü ailemin yanına, Tarsus Turan Emeksiz Ağaçlama Sahası'na gidiyorum. İzniniz olursa, hepinize emekleriniz için ellerinizi öperek teşekkür etmek istiyorum.

Öğretmenlerimin alkışları eşliğinde ellerini öperek vedalaştım.

İyi ki, ellerini öperek, teşekkür ettiğim öğretmenlerimin öğrencisi olma ayrıcalığına erişmiştim.

Davranışları, nezaketlerı, rol model oluşlarıyla geleceğimin rotasını çizmemde etkili oldular.

Öğretmenler odasından ayrıldıktan sonra okul müdürü Niyazi Akşit'e uğradım. Her zamanki centilmen ve örnek davranışıyla koltuğundan kalkarak karşıladı. Beni alnımdan öptükten sonra kutladı ve başarılar diledi...

Niyazi Akşit'e teşekkür ettikten sonra, okuldan ayrılma hazırlıklarına başlamak üzere yatakhaneye giderken, ''yarın Zeytinburnu gecekondularına, Mustafa dayımlara gitmeliyim...''dedim kendi kendime.



AYÖO HAYALİM GERÇEKLEŞMEK ÜZERE

 

31 Mart 1963 Pazar, Çapa İstanbul...

Ülkü'ye verdiğim Özel dersten yeni geldim.

Huzur bulduğum çinileriyle ünlü kütüphanemize iniyorum. Önce, beni hem rahatlatacak hem de bilgilendirecek bir kitap arıyorum.

Amerikalı yazar Herman Melville'in dünyaca ünlü romanı Moby Dick (Beyaz Balina) gözüme çarpıyor. Geçtiğimiz aylarda, Enver Naci Gökşen'in bu kitap hakkında konuştuğunu anımsıyorum.

Moby Dick, hem edebiyat tarihi açısından, hem de verdiği okuma keyfiyle gözden kaçırılmaması gereken bir romandır.

Demişti Enver Naci Gökşen...

Kitabı okumayı sonraya bırakarak anı defterimi açıyor ve geçmiş günlerin özetini yapmaya başlıyorum.

*****

Öncelikle vurgulamak istediğim olgu, ''Ankara Yüksek Öğretmen Okulu hayalim'' gerçekleşmek üzere.

Piyano Öğretmenim Halil Bedii Yönetken ile Resim Öğretmenim Selahattin Taran'dan Ankara Yüksek Öğretmen Okulu vizesini aldım.

Kolay olmadı...

Her iki öğretmenimin derslerinden önce, bıkmadan usanmadan üç aydır, Matematik ve Fen bilimlerinde başarılı olacağımı, resim ve müzikten kopmayacağımı anlattım durdum. Sonunda da benden kurtulmak için Öğretmenler Kurulunda olur vereceklerini söylediler.

Keman Öğretmenim Ekrem Zeki direniyor. Öğretmenler Kururlu'nda seçileceğim garanti olduysa da, direncini kırarak, Ekrem Zeki'nin de onayını almak istiyorum.

Yaz tatiline girinceye kadar, dersi olduğu her gün, bana kızacağını ve beni tersleyeceğini bilsem de, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu vizesi için ısrarcı olacağım.

''Vazgeçerseniz kaybedersiniz.'' Özdeyişi her zaman rehberim oldu.

Vazgeçmeyeceğim.

Böylelikle, şansımı kendim yaratmış olacağım.

*****

Az daha unutuyordum, öğrencim Ülkü olağanüstü bir çaba ile hem beni hem de annesini şaşırtmaya devam ediyor.

Ödevlerini aksatmadan yaptığı gibi işleyeceğimiz konuları da gözden geçirmiş olarak karşıma çıkıyor. Haliyle yaptığım yazılı sınavlardan da tam not alıyor.

Naciye Teyze kızının bu olağanüstü başarısını bana bağlıyor ve beni neredeyse oğlu yerine koyuyor. Böylece İstanbul'da, okulum dışında, ikinci bir yuvaya kavuşmuş oldum.

Naciye Teyze müşfik bir anne gibi davranmanın yanı sıra, her hafta sonunda, bir zarf içinde 15 Lira veriyor. Bu demektir ki ayda 60 Lira gelirim oluyor.

Aileme de Naciye Teyze'den söz etmiş ve babama da artık para göndermemesini, Mersin'den bir arsa alabilmek için birikim yapmasını yazmıştım.

Okul dışı sıcak yuvalarımdan birincisi, hem arkadaşım hem de dert ortağım, Gülay Medetgil'in Aksaray'daki evleri.

Hafta sonunda Osmanbey'e, Ülkü'ye ders vermeye giderken, hafta içinde de bazı akşam etüdlerinden ya da etüdlerden sonra okuldan kaçarak Gülay'ın derslerine yardımcı olmak için gidiyorum.

Gülay'ın annesi Mehtap Teyze de beni oğlu yerine koymaya başladı uzun süredir.

Her iki aileye de minnet borcum var.

13 Temmuz 2023 Perşembe

EKREM ZEKİ ÜN AYÖO VİZESİ VERMİYOR

 

7 Şubat 1963 Perşembe, Çapa İstanbul...

Bugün ilk dersimiz Ekrem Zeki Ün'ün keman dersiydi. Ders bitiminde sınıftan ayrılmıştı ki arkasından yetişerek,

-Ekrem Öğretmenim, birkaç dakikanızı bana ayırabilir misiniz?

-Akıncı biliyorsun, çok meşgulüm. Çabuk söyle ne istediğini.

-Öğretmenim, belki farkına varmadınız. Piyano öğretmenim Halil Bedii ben de müzik kulağı olmadığını söyledi. Mırıldandığı bir melodiyi piyanoda çalmamı istediğinde başarısız oldum. Ayrıca Matematik Öğretmenim Tevfik Aras, Öğretmenler Kurulu Kararı ile beni Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na göndermek istiyor.

-Tevfik Bey yanlış yapıyor. Yüksek Öğretmen Okulu'na, buraya gelmeden önce bulunduğun öğretmen okulundan da gidebilirdin. Çapa'ya gelerek, senden daha yetenekli olabilecek birinin yerini aldın, önünü kestin. Benim onayım yoktur.

Dedi ve gitti Ekrem Zeki Ün. Ardından bakakaldım. Bir an moralim bozulur gibi olduysa da kendimi çabuk toparladım.

Vazgeçemezdim.

Vazgeçerseniz kaybedersiniz. Özdeyişini tekrar anımsadım.

Vazgeçmediğim içindir ki; Elbistan Alevi Kürt Köylerinde başlayan göç hikayemiz, Çukurova pamuk tarlalarında mevsimlik işçilikle devam etmiş, ilkokul 3. sınıfa geçtiğimde ayakkabı boyaclığı yaparak, simit ve halak tatlısı satarak sürmüş ve kendimi İvriz Öğretmen Okulu'nda bulmuştum.

Müzik kulağımın olmadığını bilerek, sırf İstanbul'da okuma şansını yakalamak için Vivaldi'nin Dört Mevsim Parçasının İlkbahar bölümünü hazırlayarak, kendi şansımı yaratmış ve Çapa Öğretmen Okulu öğrencisi olmuştum.

Şimdi de vazgeçmeyerek, kendi şansımı yaratmalı ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi olmalıydım...



BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...