Okul Müdürü Kamil Açan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Okul Müdürü Kamil Açan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Aralık 2022 Salı

İVRİZ'DE İKİNCİ YARIYIL 1959


2 Şubat 1959 Pazartesi, İvriz…

1958-59 Eğitim ve Öğretim Yılının ikinci yarıyılı bayrak merasimi için toplanmış bulunuyoruz.

Nasıl da özlemiş, benimsemiş ve gerçek evimiz sanmışız İvriz Öğretmen Okulu’nu. Sevgililerine kavuşmuş gibiydi bütün arkadaşlarım. Mutlulukları yüzlerinden okunuyordu.

Okul müdürümüz ve diğer yetkilileri beklerken zamanda geriye, 3 gün öncesine, Misli'ye gittim.

31 Ocak Cumartesi günü anamın ellerini öpüp, hayır duasını aldıktan sonra arkadaşlarımla vedalaşmış, kardeşim Mustafa da Hüyük İstasyonuna kadar bana eşlik etmişti.

Hüyük'te bindiğim Toros Ekspresinden Ulukışla’da inip beni Ereğli’ye götürecek olan trene bindiğimde içim içime sığmıyordu.

Yuvama, beni eğitip adam edecek, bilgilerle donatacak okuluma gidiyordum.

Yolculuk boyunca Okul Müdürümüz Kamil Açan’ın bayrak merasimlerinde yaptığı konuşmalar kulağımda çınlıyordu.

Üzerine basa basa ” Eğitim bir insanın hayatını devam ettirebilmek için öğrendiği her şeydir. Sizlere burada öncelikle hayatınızı devam ettirecek her şeyi öğreteceğiz.” 

Dedikten sonra kısa bir süre susup devam etmişti.  

Öğretim ise Ülkenin Milli Eğitim bakanlığınca düzenlenmiş Müfredat programları çerçevesinde, bir amaca yönelik olarak yapılan sistemli bir bilgi edinme uygulamasıdır.” 

Zamanla daha iyi anlamıştım söylediklerini...

Daha yalın bir tanımla; eğitim adam etmeyi,  bir başka deyişle insan olmayı, öğretim ise bilgi kazandırmayı amaçlayan süreçlerdi İvriz’deki Eğitim ve Öğretim anlayışı.

Yaklaşık 15 gün kaldığım Misli Köyü’nde arkadaşlarla oldukça eğlenceli vakitler geçirmenin yanı sıra okul kütüphanesinden aldığım kitaplardan Tolstoy’un Diriliş adlı kitabı bana biraz ağır gelmişti.

Victor Hugo’nun Notre Dame ‘In Kamburu adlı kitabını okumayı tercih etmiştim. Charles Dickens’in İki Şehrin Hikâyesi’ni okumuş ve özetini çıkarmıştım.

Babam hala Mersin’deydi...

Misli’de ekili tarlamız olmadığı gibi, para kazanacak iş de yoktu. Bu nedenle Mersin’e günlük işçi olarak gitmişti. Kardeşim Mustafa ilkokul beşinci sınıfı tekrar ediyordu önümüzdeki yılın yatılılık sınavları için.

Anacığım da kaderine razı olmuş, kardeşime bakmaya çalışıyordu. Ereğli’ye yaklaştığım sıralarda anamla kardeşim için hüzünlenmiştim.

Ereğli’de trenden indiğimde yollar açıktı. Elimdeki tahta bavulumla İvriz’in yolunu tutmuştum ki okulun servis arabası arkadan geldi, beni de aldı.

Servis arabasından indiğimde İvriz’e dönen arkadaşlarımızla sarmaş dolaş olduk. Köylerimizde geçirdiğimiz yarıyıl tatilini, ailelerimizi ve köylerimizdeki arkadaşlarımızı anlattık birbirimize. Bütün arkadaşlarımda sıcak bir yuva olarak gördüğümüz İvriz’e dönmenin coşkusu vardı.

Ambara giderek battaniye, yatak çarşafı, yastık ve yastık kılıflarımızı aldık zimmetli olarak. Yataklarımızı yaptık. Akşam yemeğinden sonra da sınıf arkadaşlarımızla sohbeti koyulaştırdık. İlkokul anılarımız ağırlıklı olarak sohbetimizin konusu olmuştu.

Pazar günü genel temizlik, nöbetçi öğrencilerin belirlenmesi ilk derslerimiz için hazırlıklar tamamlanmıştı. Bu sabah da İvriz'in ünlü zillerinin sesinin yanı sıra nöbetçi öğretmenin de ranza demirlerine vurarak ''geri geldiğimde yataklarda kimseyi görmeyeceğim'' kalkmış, saat 06,30'daki dönemin ilk etütüne yetişmiştik.

Kemal Çuhalılar'ın ''dikkat, hazırol'' komutuyla birlikte İstiklal Marşı başladı. İkinci yaryıl öğretimi de başlamış oldu...



20 Kasım 2022 Pazar

İVRİZ'DE 1958-59 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI



22 Eylül 1958 Pazartesi, İvriz…

Hava aydınlanmak üzereydi. Uykum bitmiş yatağımda dönüp duruyor, nerede bulunduğumu anlamaya çalışıyordum.

Neredeyse bütün gece rüyalarımda, hayaletler gibi, kalın duvarlardan geçtim, denizlerin maviliklerine daldım, şehirler ve ülkeler arası yolculuklar yaptım.

Nasıl olduysa, Misli Köyünden Mersin’e uçtum. Mersin sahilinde dolaşırken denizin maviliklerine daldığım bir anda kendimi Bulgaristan Karagözler Köyünde, Sakar Balkana çıkarken buldum.

Sakar Balkan eteklerinden geri döndüğümde ise Bor Kayabaşı’nda oturmuş batmakta olan güneşin kırmızı, turuncu ve sarı renklerini huşu içinde seyrediyordum.

Ufuk çizgisini yarılayan güneş, yepyeni umutların habercisi edasıyla Bor’un ufkunda batarken arkamdaki evin demirden giriş kapısından gelen tak taka, tak taka  biçimindeki madeni çubuk sesleri sinirlerimi bozdu.

Kimdi bu görsel şölen ortamını bozan diye hızla doğrulup, geri döndüğümde az daha düşüyordum. Kayalıklardan düşüyorum derken bir ranzadan düşmek üzereydim. Reflekslerim düşmemi engelledi de çevreme bakındım.

Bor Kayabaşı’nda değil, 50-60 kişilik bir koğuştaydım.

-Kalkın, oyalanmayın, geri geldiğimde kimseyi yatakta görmeyeceğim.

Diye yüksek sesle konuşan nöbetçi öğretmen bir taraftan da elindeki anahtarlarla ranza demirlerine vurarak ilerliyordu. Benim gibi koğuştaki diğer arkadaşlarım da gözlerini ovuşturarak, nerede olduklarını anlamaya çalışıyorlardı.

Nöbetçi öğretmen gittikten bir süre sonra ayırdına vardık. İvriz İlköğretmen Okulu yatakhanesindeydik.

Günlerden Pazartesi olup, 1958-59 Eğitim ve Öğretim Yılının ilk günüydü.

İvriz’e gelinceye kadar beş değişik yerde ilkokulu bitirmiş biri olarak, diğer arkadaşlarımdan daha çabuk toparlandım.

-Dersler başlıyor arkadaşlar. Davranın, bir an önce kahvaltıya gidelim. Arkasından Bayrak Merasimi olacak.

Dedim. Hızla ranzadan indim. Tuvalet ihtiyacımı giderip, elimi yüzümü yıkadım ve giyindim. Öncelikle yatağımı düzeltmem gerekiyordu, bu konuda da uyarılmıştık.

Yatak örtüleri düzeltip, gergin hale getirdim. Yorganı kenarlarından katlayarak, ranzanın dışına taşmayacak şekilde yatağın üzerine serdim. Üzerine de aynı şekilde battaniyeyi koydum. Anam uzun aylar hastanelerde yatmış olduğundan, yatak düzeltme konusunda oldukça deneyimliydim.

Yemekhaneye doğru hızla yürümeye başlamıştım ki soluk soluğa bana yetişen bir arkadaş,

-Biraz yavaş, beraber gidelim…Ben Emin Özkan.

Dedi. Yavaşlayıp, geri döndüm,

-Memnun oldum Emin. Ben de Mehmet Akıncı.

Birlikte yürüdük. Emin Özkan (Ozgan) ile onlarca yıl sürecek arkadaşlığımız böylece başladı.

Sabah kahvaltısından sonra idarede görevli nöbetçi öğrencilerin rehberliğinde tören alanında yenilere ayrılan bölümde yerlerimizi aldık. Eski öğrenciler kendiliklerinden yerlerini almışlardı. Bir süre sonra öğretmen kadrosu ve idareciler de yerlerini aldı. Okul Müdürü Kamil Açan’ ın da yerini almasıyla tören başladı.

Andımız ve İstiklal Marşımız okunduktan sonra Okul Müdürümüz Kamil Açan açılış konuşmasına, eski öğrencilerin dikkatini çekerek başladı.

-Aramıza yeni katılan kardeşleriniz var. Öyle sanıyorum ki çok büyük bir bölümü ailelerinden ilk kez ayrılmıştır. Tanımadığı, tanımaya çalıştığı yepyeni bir çevredir okulumuz yeni gelen kardeşleriniz için. Kendilerini biraz garip, biraz yalnız ve biraz da üzgün hissediyor olabilirler. Onlara sahip çıkalım ve burasını sevdirelim

-Köy Enstitüleri ve ardılları olan İlköğretmen Okullarını salt bir okul ya da bir eğitim sistemi olarak algılamak yanılgıdır. Bunu ilk bir hafta içinde hissedeceksiniz.

-Eğitim ve Öğretim kavramları üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Birbirinden farklı kavramlar olmasına rağmen, birbirini tamamlayan kavramlardır. Önümüzdeki bir haftalık dönemde, ailemize yeni katılan öğrencilerimiz de bunu hissetmeye başlayacaktır sanıyorum. Eski öğrencilerimiz de iyice içselleştireceklerdir.

Üzerine basa basa ” Eğitim bir insanın hayatını devam ettirebilmek için öğrendiği her şeydir. Sizlere burada öncelikle hayatınızı devam ettirecek her şeyi öğreteceğiz.” 

Kamil Açan bir süre susup tüm öğrencilerini göz ucuyla kontrol ettikten sonra,

-Öğretim ise Ülkenin Milli Eğitim bakanlığınca düzenlenmiş Müfredat programları çerçevesinde, bir amaca yönelik olarak yapılan sistemli bir bilgi edinme uygulamasıdır.

-Daha yalın bir tanımla eğitim insan olmayı, öğretim ise bilgi kazandırmayı amaçlayan süreçlerdir.

Köy Enstitülerinin başarılarından biri de ilkel tarımdan – modern tarıma, geleneksel toplumdan- çağdaş topluma ve çağdaş demokrasiye geçebilmek için verilen çabalar ve en önemlisi de Türk devrimini ve aydınlanmasını köylerde sürdüren kurumlar olmasıdır.

Öğrencilerin yönetime katıldığı, üretimden gelen gücünün farkında olduğu, eleştirel bilince sahip, akıl ve bilime inanan gençlerin yetiştirildikleri demokratik, laik, çağdaş eğitim kurumlarıdır.

Bu eğitim kurumlarında İnsan hakları ve özgürlükler, demokrasinin odak noktasında yer almaktadır.

İnsan hak ve özgürlüklerinden yoksun bir demokrasi; vatandaşın katılımcılıktan uzak, pasif bir obje haline getirildiği ve siyasi seçimlerle kamufle edilmiş bir yönetimdir.

Hak ve özgürlüklerin tanınması, korunması ve kullanılması demokratik kültürün yaşaması açısından son derece önemlidir. Okullar hak, özgürlük ve sorumlulukların ezberlendiği yerler değil bizzat yaşandığı yerler olmalıdır. Bu nedenle okulumuzda yetki ve sorumluluklar öğrencilerle paylaşılmaktadır.

Öğrenciler, kendilerine verilen görev ve sorumlulukları sorgulamadan yerine getiren kişiler değildir, olmamalıdır.

Hak ve özgürlüklerini bilen, bunları kullanan ve çevresindekileri de kullanmaları için teşvik eden bireyler olarak yetişmelidirler.

Okul, bir bütün olarak fiziksel koşullarından üyeleri arasındaki iletişime, karar alma süreçlerinden öğretim etkinliklerine kadar hak ve özgürlüklerin yaşandığı bir alan olmalıdır.  Her alanda görev ve sorumluluk alan öğrencilerimiz bu anlayışla yetiştirilmektedir.

Dedikten sonra okulun tarihçesinden, İvriz Köy Enstitüsü’nden oldukça uzun bir süre söz etti.

-Kurallar ve disiplin başarının birinci koşuludur, bunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın. hepinize başarılar dilerim.

Törenin sona ermesiyle birlikte, başta son sınıflar olmak üzere, sırasıyla düzeni bozmadan sınıflarımıza gittik.

Benim kaydım 1A sınıfına yapılmıştı. Emin Özkan da benim sınıfımdaydı.

Mutlu bir başlangıç yaptık 1958-59 Eğitim ve Öğretim yılına…

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...