Kemal Çuhalılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kemal Çuhalılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ocak 2023 Salı

VİVALDİ KEMAN KONÇERTOSU OLGUNLAŞIYOR


 5 Mart 1961 Pazar, İvriz...

Sabah kahvaltısından sonra Müzikhaneye geldim. Antoni Vivaldi'nin Dört Mevsim Konçertosu'nun İlkbahar bölümü notalarını, keman olmaksızın, sesli çalıştım.

Birkaç kez sesli çalıştıktan bir süre sonra kemanımda yay çekerek notaları çalışmaya başladım. Yaklaşık iki saat yay çektikten sonra piyano başına geçip tuşlara basmaya başladım.

Notaları ezberlemeliydim yapacağım tekrarlarla...

Öğle yemeği için ara verdim. Yemekten sonra bir süre açık havada dolaştım. Saat 14:00 sularında müzikhaneye geldim. Bir süre sonra Kemal Bey de geldi.

-Hadi bakalım Akıncı. Dünden beri neler yaptığını görelim.

-Oldukça iyi çalıştım öğretmenim.

-Göster bakalım Akıncı. Seni dinliyorum...

Kemanımın akordunu kontrol ettikten sonra yay çekmeye başladım. Kemal Bey hiç sesini çıkarmadan dinledi beni. Parçayı bitirip, kemanı indirdiğimde,

-Fena değil ama yeterli de değil. Yay çekmede pürüzlerin var. Çıkardığı sesler çok net olmalı. Daha çok çalışman gerekiyor.

Dedi. Kısa boylu, minyon yapılı, sarışın, açık kumral saçlı, sert mizaçlı, hemen hemen hiç gülmeyen bir insandı Kemal öğretmenim.

En ufak bir hatayı affetmez, hiç gözümüzün yaşına bakmazdı.

Solo keman parçamı dinledikten sonra ‘’Fena değil.’’ Demişti. Daha ne olsundu…

Daha çok çalışmaya karar vermiştim… 



14 Aralık 2022 Çarşamba

İVRİZ'DE İLK YARIYIL TATİLİ

 

6 Ocak 1959 Cuma, İvriz…

Kendinizden uzağa, zamanda ileri ya da geriye, uzaklarınıza gitmek istediğinizde, denk gelir de  yükseklerden uçan bir kuş ya da kuşlar sürüsünü görürseniz, sürüye karışmak ister sonra da sevdiklerimizin olduğu yere, dersiniz.

Ananız, babanız, kardeşleriniz, varsa sevgiliniz, bazen de doğduğunuz yerdir sevdikleriniz ve uzaklarınız.

Böyle bir havadaydım boşalmış sınıfta. Öyleydim çünkü yarıyıl tatili başlamıştı…

Sevdiklerimin yanına gitmek istemiştim…

İvriz Öğretmen Okulu’nda, 1958-59 Eğitim ve Öğretim yılının birinci yarıyılı başarıyla sonuçlanmıştı.

Karnelerimiz dağıtıldığında bütün derslerden on üzerinden on almıştım. İvriz’deki ilk yılım bu karne ile taçlanmıştı.

Çok mutluydum…

O anda Misli Köyündeki Hatice Teyzeyi, Osman’ımın bayramlık pantolon parası olan 10 lirayı ikiletmeden bize vermesini düşünmüştüm.

Bize verdiği 10 lira Niğde’deki sınavlara katılmamızı sağlamıştı. Kazanmış ve İvrizli olmuştum.

Bunları düşününce gözlerim buğulandı, sevdiklerim içinde yer alan Hatice Teyzeyi minnet ve şükranla andım.

Tatile çıkan arkadaşlarımın neredeyse okulu boşaltmış olmalarının da duygulanmamda payı olmuştu.

Ereğli’den kalkacak olan trenime daha 6 saat vardı.

Ulukışla üzerinden, aktarma yaptıktan sonra, Kayseri yönünde Hüyük İstasyonuna, sonra da Misli Köyüne gidecektim. Anamla kardeşim Mustafa köyde, babam Mersin’de iş peşindeydi. 

Böyle duygulu bir anda elime mandolinimi alarak, beni biraz daha duygulandıracak olan  ‘’Uçun kuşlar uçun İzmir’e doğru. Anadan babadan yardan bir haber yok mu?’’ mısralarını mırıldanmaya başladım.

Müzik öğretmenimiz Kemal Çuhalılar’ın tavizsiz uyguladığı program sonucunda hem mandolin çalmasını öğrenmiş, hem de bazı türküleri çalıp, söylemeye başlamıştık.

Çalmaya ara verdiğimde ise bir başka sevdiğim yer,  doğduğum yer olan Bulgaristan’daki Karagözler Köyü ve Sakar Balkan aklıma geldi.

Mandolinimi tekrar akort ederek Rıza Tevfik Bölükbaş’ının bir dörtlüğünü biraz değiştirerek mırıldanmaya başladım.

Uçun kuşlar uçun doğduğum yere;
Şimdi Sakar Balkanda mor sümbül vardır.
Ormanlarının koynunda bir serin dere,
Dikenler içinde sarı gül vardır.

Bu mısraları hakkıyla söyleyememiştim ama olsun du…

Niyet önemliydi ve ben mutlu olmuştum…

Derken okulu dolaşmakta olan nöbetçi öğretmenimiz Hüseyin Seçmen girdi mandolin çalmakta olduğum sınıfa.

-Hayrola Mehmet, sen niye gitmedin? Okulda mı kalacaksın?

-Hayır, Öğretmenim, trenimin kalkmasına zaman vardı. Mandolin çalma yetkinliğimi geliştirmeye çalışıyorum fırsattan istifade.

-İyi yolculuklar Mehmet

Deyip, sınıfları ve yatakhaneleri denetlemeye gitti kalanlar var mı diye..

İvriz Öğretmen Okulu’nda yarıyıl tatillerine gidemeyenlerin okulda kalma olanakları vardı. Nasılsa işleyişin büyük bir bölümünü öğrenciler üstleniyordu.

Okulda kalan bu öğrenciler bir bakıma okul idaresinin işleyişine de katkıda bulunmuş oluyorlardı tatile gitmeyen öğretmenlerle birlikte.

Nöbetçi öğretmenimiz Hüseyin Seçmen’in ayrılmasından sonra mandolini Müzikhanedeki yerine koyup, tahta bavulumu hazırladım.

Neler koymuştum tahta bavuluma?

İvriz’de sürekli çalışan terziler ve atölyeleri vardı. Elbiselik kumaşlar okul yönetimi tarafından ihale ile alınır, terzilerimiz de bir prova sonrasında takım elbiselerimizi dikerlerdi

Gömleklerimiz için de aynı yöntem uygulanırdı. Ayakkabılarımız ünlü ‘’Beykoz Kundurası’’ idi.

1810 yılında tabakhane olarak kurulan Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası İstanbul’un en eski fabrikalarından biriydi. Kunduralarımız Beykoz’dan temin edilirdi.

Hem taş gibi sağlam hem de oldukça ekonomikti. Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası Osmanlı ve Türk ordusuna ayakkabı deri ürünlerinin tedarikini sağlamaktaydı.

Osmanlı İmparatoru II. Mahmut döneminden Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna ve birçok tarihi olaya şahitlik yapan fabrika 1933 yılında Sümerbank’a devredilmişti.

O zamandan bu yana hafızalarımızda asla eskimeyen sağlam Sümerbank ayakkabıları olarak yer edinen deri kunduralarının üretimini gerçekleştirmişti. 

Tahta bavuluma takım elbisemi, gömleklerimi, kravatım ve okul kütüphanesinden aldığım birkaç kitabı da koydum.

Yaklaşık 12 km uzaklıktaki Ereğli’ye kadar yürümem gerekecekti. Aklıma ‘’Dağ başını duman almış, yürüyelim arkadaşlar.’’ Mısraları geldi. Mırıldanarak Ereğli’nin yolunu tuttum…


26 Kasım 2022 Cumartesi

MÜZİK ÖĞRETMENİM KEMAL ÇUHALILAR

 

25 Eylül 1958 Perşembe, İvriz…

Saat 10;40, Müzikhanedeyiz…

Müzik öğretmenimiz Kemal Çuhalılar’ı bekliyoruz. Kısa boylu, minyon yapılı, sarışın, açık kumral saçlı, sert mizaçlı, hemen hemen hiç gülmeyen bir insan olarak tanıtıldı İvrizli ağabeylerimiz tarafından. Biraz tedirginiz…

Sert mizaçlıydı. Hataları kolay affetmezdi. Bunda Müzik dersinde mutlaka bir enstrüman çalma zorunluluğunun da payı vardı. Mezuniyet sonrası bir köyde görev alacak olan İvrizlilerin, en azından İstiklal Marşı’nı söyleyecek, söyletecek ve idare edecek bilgi ve yeteneği edinmesi gerekiyordu.

Bu nedenle Kemal Bey hiç taviz vermez demişlerdi üst sınıflardaki ağabeylerimiz.

Öğrenci Ders zili çaldıktan bir iki dakika sonra girdi Müzik salonuna Kemal Çuhalılar. Hep birlikte ayağa kalkıp, bekledik. Sınıfı alıcı gözle süzdükten sonra,

-Oturun çocuklar.

Dedi ve piyanonun başına geçti. Bizler de oturarak bütün dikkatimizi Kemal Bey’e odaklandık. Piyanonun tuşlarına bir iki kez bastıktan sonra, ‘’Sordum Sarı Çiçeğe’’ ilahisini çalmaya başladı. ‘’ Sordum sarıçiçeğe, Annen baban var mıdır? Çiçek, eydür derviş baba Annem babam topraktır.’’ Dörtlüsünden sonra bize dönerek anlatmaya başladı.

-İnsanlar yaşadıkları çeşitli toplumsal olayları, acıları, sevinçleri, duygu ve düşüncelerini birbiriyle uyumlu ses ve söz kalıplarıyla ifade etme yolunu tercih etmiş ve bu yolla da olayları anlatmada en etkili ifade yöntemini, müziği bulabilmiştir.

İnsanlık tarihi ne kadar eskiyse, müzik tarihi de o kadar eskidir. İnsanlık geliştikçe, müzik de gelişmiştir. İnsan varoluşuyla birlikte, toplu olarak yaşamayı tercih etmiş, hayatın tüm zorluklarında birbirine destek olmuştur. Bu toplu yaşama içgüdüsünün sonucunda, müziksel faaliyetler de gruplar halinde yapılmış, korolar ve fasıl grupları oluşturulmuştur. 

Müzik evrensel olduğu kadar yerel bir dildir de. Öyledir çünkü Müzik hayatın ta kendisidir.

İnsanoğlunun kendini anlatması için bulunmuş olan muhteşem ve en harika bir araçtır. Doğumumuzda var, düğünümüzde var, günlük hayatımızda var, inançlarımızda var, ölümümüzde var… 

Sevinç, mutluluk, acı ve hüzünlerin ifade edilmesine ve bunların yeniden hatırlanmasına eşlik etmekte, toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası ve kültürün aktarılmasında da önemli bir rol üstlenmektedir.Mezuniyetten sonra görev alacağınız köylerde, köylülere ulaşmanın en iyi yöntemlerinden biridir Müzik. İlahiler ve ezgilerle onların acılarına ortak olduğunuzu göreceklerdir.

Köy Enstitüleri ve ardılları olan İlköğretmen okullarında çağdaş eğitim sistemi uygulanırken, bu alanda vazgeçilmez temel alanlardan birisi de güzel sanatlardır. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk ‘’ Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.’’ özdeyişinden sonra ‘’ Bir milletin yenileşmesinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir.’’ Demişti.

Bu nedenle Devletin en üst kademesinden, okul müdürlerine varıncaya dek tüm yöneticiler bu okullarda sanatsal uygulamalara destek olmuşlardır. Müzik, resim, tiyatro ve folklor etkinlikleri özenle desteklenmiş ve uygulanmıştır. Her sabah kahvaltıdan önce yapılan spor etkinlikleriyle ilk adımları atmış bulunuyorsunuz. 

Tarım ve dülgerlikle bilgi ve uygulamalarınız daha da yakınlaştıracaktır sizleri onlara. Bir milleti millet yapan özelliklerin tamamına ortak değerler denir.

Milli marşlar da her toplumun kendine ait olan ortak değerlerinden biridir. Bayrak ve vatan sevgisinin bir tezahürü olan milli marşlar, milli duyguların en güzel ifade edildiği mısralardır.

Ülkemizin en önemli ortak değerlerinden biri İstiklal Marşı’dır.

İstiklal Marşı bu nedenle çok önemlidir. Bilmelisiniz ki İstiklal Marşı’nı mandolinle çalamayan ve okuyamayan hiçbir öğrenci benden not alamayacağı gibi bu okuldan da mezun olamaz.

Gerçekten de bitirme sınavlarının değişmez sorusu İstiklal Marşı olacaktı. İstiklal Marşını tek başına hatasız söyleyebilmek de yeterli değildi mezun olmak için. Aynı anda hem söylemek, hem mandolinle çalmak ve hem de ayakla vuruşları hatasız yapmak gerekiyordu.

Müzik öğretmenimiz olan Kemal Çuhalılar’ın ayrı bir yeri ve ağırlığı olduğunu zamanla öğrenecektik.  

O titiz ve yüzü gülmez denilen Kemal Çuhalılar son derece duyarlı ve sevecen biriydi aslında. Öğrencileri arasında kulakları hassas olanlara ders dışında mandolin ve keman dersleri verir, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu Müzik Semineriyle Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik bölümlerine gitmelerini sağlardı.  

İvriz’deki öğrenciliğinden sonra kariyer yapan Prof. Dr. Feridun Büyükaksoy, Dedeköy’lü Emin Dedeköy gibileri bunlardan bazılarıydı. İstanbul Çapa İlköğretmen Okulu Müzik seminerine gönderdiklerinden biri de bendim.

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...