ana hasreti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ana hasreti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mart 2022 Cumartesi

AKINCI AİLESİ BİRLEŞİYOR

 


6 Temmuz 1951 Cuma, Karahasanuşağı…

Ağıldan bozma evin penceresinden giren sabah güneşi gözüme vurmuştu kalk dercesine. Uykum bitmişti ama yataktan çıkmak istemiyordum.

Dün güzel, güneşli bir gündü. Bahar gelmiş, her tarafta çiçekler açmıştı. Yine, ‘’Anam niye gelmedi, anamı isteriiiim.’’ Diye tutturan üç numara, 2 yaşındaki kardeşim Şaban’ı sırtıma alarak çevre gezisine çıkardım.

Ardımda 5 yaşındaki Mustafa da vardı.

Yaklaşık 50 metre aşağıdaki Söğütlü Çayı’na gittik. Çağlayanlar oluşturarak akan deredeki balıklar ve çağlayanların sesi ile dikkatini dereye odaklamıştım. Ağlamayı kesmiş, biraz da neşelenmişti.

Ardından, köye panoramik bir bakış için tepelere de tırmandık. Yorulmuştum açıkçası…

Rüyamda anamı görmüş, Edirne Muhacir Misafirhanesi hastanesinde anamı ziyarete gitmiştim. Yüzü aydınlanmış, ''yakında beni taburcu edecekler Mehmet'' demişti. Heyecandan rahat uyuyamamıştım.

Tekrar gerinip diğer tarafıma dönmek üzereydim ki yandaki odadan gelen mırıltılara odaklandım. Alçak seslerle konuşanlardan birinin sesini babamınkine benzettim…

Acaba? Dedim… Anamla babam gelmiş olabilir miydi?

Hızla kalktım ve yan odaya geçtim…

Gözlerime inanamıyordum, gelmişlerdi gerçekten. Gece gördüğüm rüyam gerçekleşmişti.

Halil Dedem başta olmak üzere 7 kişilik Kurtuldu Ailesi anamla babamın etrafını sarmış, heyecanla babamın alçak sesle anlattıklarını dinliyorlardı.

Edirne Göçmen Misafirhanesi sağlık birimlerinde iki ay tedavi gören anam taburcu edilmiş ve Karahasanuşağı Köyünde bizi bulmuşlardı. Ellerini öpüp, hoş geldiniz dedikten sonra anama sarıldım.

Babam içinden seven birisiydi, sarılmayı sevmezdi pek. Babasından öyle görmüştü çünkü. Bu nedenle çocukluğumuzda anamıza daha yakındık.  

Anamla   hasret giderdikten sonra   kardeşlerimi uyandırdım. 

Ana hasreti çeken 2 yaşındaki Şaban koşarak anama sarıldı. ”Anam da anam” deyip, tekrar anasına sarılıyor, dizinin dibinden ayrılmıyor, bir taraftan da sürekli öksürüyordu.

Şaban’ı bağrına basıp sevip, okşayan anamı Şaban’ın öksürükler telaşlandırmıştı. ‘’Acaba oğlum da mı kaptı hastalığı? Dedi…

Yanılmadığı da bir süre sonra anlaşılacaktı.

Babama baktım uzun bir süre. Durgun, yılgın ve moralsiz görünüyordu… 

Önce Maraş’a gelmişlerdi. Bizi soruşturmuşlar Maraş İl yetkilileri Elbistan’ı adres göstermişlerdi. Maraş Elbistan hattında her daim yolcu otobüsü olmadığından, Elbistan’a ulaşmaları oldukça maceralı ve zor olmuştu…

Yardım istedikleri bazı kişi ve kuruluşlar Bulgaristan’dan gelmiş olmamızı pek hoş karşılamadıkları gibi, geldiğiniz yere dönün de demişlerdi.

Elbistan’da önce kaymakamlık makamına uğramışlar, kaymakamlık Toprak İskân Müdürlüğü’ne göndermiş. İlgililerin yaptığı araştırmalardan sonra Halil dedemlerin Karahasanuşağı köyünde olduklarını öğrenen babam, Akıncı Ailesi’nin de Hasanköy’e yerleştirileceğini öğrenmişti.

Asıl zorlu olanı da Elbistan Hasanuşağı Köyü arasındaki 50 km’lik ulaşım olmuştu. Elbistan ile köy arasındaki haftada bir olan ulaşım olanaklarından ötürü, yaya çıkmışlardı yola. Rastlayabildikleri her araba ve araçtan yardım istemişler. Bazılarında yardım alabilirken, bazıları da yüzlerine bile bakmamıştı…

Babamda ilk kez ”gelmekle hata mı yaptık?” duygusunu sezdim. Sözlü olarak söylemese de moralsiz hali onu gösteriyordu.

Yorgun olmalıydılar…

Cemile Teyzem, bir taraftan babamı dinlerken bir taraftan da kahvaltı hazırlamıştı. 7 kişilik Kurtuldu Ailesi ile 5 kişilik Akıncı Ailesi yer sofrası çevresinde sessizce kahvaltısını yaptıktan sonra Halil Dedem kısaca köydeki ekonomik ve sosyal yapıyı özetledi.

Karagözlülerin dağıtım yapıldığı köyler için de geçerliydi anlattıkları. Bulgaristan Muhacirlerine verilecek tarım arazisi yoktu. Hayvancılık yapamazlardı, bu konuda deneyimleri olmadığı gibi satın alacak paraları yoktu.

Okuma yazmaları da olmayan Karagözlüler vasıfsız beden işçisi konumuna düşmüşlerdi Türkiye'de. Buralarda vasıfsız beden işçileri için iş yoktu.

Kalırsak aç kalırız… Dedi Halil dedem…


BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...