Gözüme
giren güneş ışığı uyanmama yetti de arttı bile. Nerede
olduğumun ayırdına varamadığım gibi ışığın nereden
geldiğini de anlayamadım. Üstelik yer yatağındaydım.
Yer
yatağında olduğuma göre İvriz'de değildim. Yataktan kalkmadan
gözümü aralayarak bulunduğum yeri anlamaya çalıştım. Mersin
Göçmen barakalarındaydım. Işık baraka duvarlarının
aralıklarından girmişti gözüme.
Yanımda
ve barakada başka kimse olmadığına göre babam iş bulmaya gitmiş
olmalıydı. Dün akşam üzeri gelmiştim kara trenle Mersin'e.
Yatakta
tembellik ederek zamanda geriye, 6 Temmuz 1957'ye gittim.
Ardarda
iki yıl okuma ayrıcalığına sahip olduğumuz Mersin Kuvayi
Milliye İlkokulu'nda 4. sınıftan 5. sınıfa geçmiştim. Başarılı
bir öğrenciydim, sınıf birincisi olmuştum.
Başta
İsmail Tunalı olmak üzere, barakalarda geniş bir arkadaş
çevremiz oluşmuştu. Birlikte simit sattığımız, sahilde
dolaştığımız, birlikte yüzmeyi öğrendiğimiz, Mersin yazlık
sinemalarında coşarak kurtlarımızı döktüğümüz
arkadaşlarımızdı hepsi...
Temmuz
1952'de gittiğimiz Niğde Misli Köyü'nde, mülkiyeti hazinede
olmak üzere, çiftçilik yapmamız için 100 dönüm tarla
verilmişti. Kesintisiz 5 yıl işlediğimizde mülkiyeti bize
geçecekti.
Oysa
ilk çiftçilik denememiz sonrasında gerçekleşen hasat hüsran
olmuş, aç kalmamak için babam Adana'nın kazası Osmaniye'de
çalışmak üzere gitmişti. İlkokul birinci sınıfı Misli'de
okuduktan sonra Osmaniye'ye göç etmiş, üçüncü sınıfa
geçtiğimizde de anamın sağlık sorunları nedeniyle Mersin'e
gelmiştik.
Misli
Köyü'nden 3 yıl ayrı kalınca Devlet Baba, ekim dikim için
tahsis ettiği 100 dönüm tarlayı geri almıştı.
Birileri
babama, köye geri dönerseniz belki tarlaları kurtarabilirsiniz
deyince, önce Niğde Bor kazasına gitmiş, 29 Ekim İlkokulu 5.
sınıfta 3 ay okuduktan sonra Misli'ye geri dönmek zorunda
kalmıştık.
27
Kasım 1957'de döndüğümüz Misli'de İlkokulu bitirmiş, leyli
meccani sınavlarına girmiş, ben başarılı olarak İvriz Öğretmen
Okulu öğrencisi olurken kardeşim Mustafa ilkokul 5. sınıfı
tekrarlamak için anamla Misli'de kalmıştı.
Zamanda
geriye yolculuğum sürerken ''Memeeet...Memet'' sesleriyle kalkıp
kapıyı açtım. Çağıran Fatma nenemdi. Kahvaltı için
çağırıyordu.
Barakaya
komşu barakada nenemle Mustafa dayım kalıyordu. Yusuf dayım da
evlenmiş, ayrı bir baraka yaparak taşınmıştı.
Giyinip
elimi yüzümü yıkadıktan sonra neneme kahvaltıya gittim. Ellerin
öptükten sonra hal hatır sordum. Sağlığı iyi görünüyordu.
Kahvaltıdan
sonra önce Kerim Dayıma uğradım. Ayşe yenge evde, dayım
işteydi. Ayşe yengenin bir çayını içtikten sonra Yusuf dayıma
uğradım. Kerime yenge ile dayım evdelerdi.
Yusuf
dayım, her zaman olduğu gibi coşkuyla karşıladı. Hem Akıncı
hem de Kurtuldu ailelerinde ilk mektepli çocuklar bizlerdik. Yusuf
dayım mektepli olmamızdan gurur duyuyordu. Hal, hatır sormaları,
okul anıları derken bir saate yakın bir sohbet yapmıştık ki
İsmail Tunalı kapıdan el salladı.
İzin
isteyerek İsmail Tunalı ile Mersin Sahiline inerek eski günleri
andık.
İsmail
ile zamanın nasıl geçtiğinin farkına varamamış, saat 19:00
civarında barakalara dönmüştük. Fatma Nenem telaşlanmış,
sıkça beni yoklamıştı. Görünce sevindi. Tarhana çorbası
hazırlamıştı, birlikte kaşıkladık.
Neneme
teşekkür ederek barakamıza geçtim. Ortalığı süpürüp,
topladım. Babam yakında gelir diye çay koydum. Çay demini almıştı
ki babam girdi kapıdan.
Yüzü
gülüyordu. Günübirlik de olsa iş bulmuş ve elleri dolu
gelmişti.
Çayını
içip, akşam yemeği niyetine kahvaltı edip, yatsı namazını
kıldıktan sonra karşılıklı oturduk. Hal hatır derken birlikte
zamanda geriye, 1951 yıllarına gittik,
Babam
her zaman olduğu gibi göç hareketimizi destansı bir dille
anlattı. Gece yarısına doğru bittiğinde gözlerimden uyku
akıyordu.
Yatağa
girer girmez uyumuştum ki kendimi doğduğum köy Karagözler'de
buldum. Kerim dayımla Sakar Balkan eteklerindeydik. Gerlova alçağını
rahat görebilmek içim tırmandıkça tırmanıyorduk...