28 Ekim 2022 Cuma

BOR NİĞDE'DEN MİSLİ KÖYÜNE GÖÇ KARARI

 

23 Kasım 1957 Cuma, Bor...

Babamın Necati Bey’in elma bahçesindeki görevi için kasım ayının ortasına kadar anlaşmışlardı. Bahçedeki hasat da bitmişti zaten. Necati Bey, avanslarını kestikten sonra, ücretini öderken üzgündü. Nihayetinde O da emekli bir öğretmendi.

Babam 15 kasım günü bahçenin anahtarlarını teslim ettikten sonra, Bor ve çevresinde, hiç olmazsa günübirlik, iş bulabilir miyim diye araştırma yaptı. Yapılan araştırmalardan olumlu sonuç alamadı.

Bize gelince… Kardeşim de ben de ilk yazılılardan oldukça iyi notlar aldık. Okulda kendimizi kanıtladığımız gibi, okul öncesi ve hafta tatillerinde simit satışlarımız devam etti.

Sokubaşı Mahallesindekiler bizi tanımıştı, simitlerimizi bekler olmuşlardı. Bize göre her şey yolunda görünüyordu.

İki gün önce akşam yemeğinden sonra Babam,

-Çocuklar, yarın Misli Köyü’ne gideyim. Hem eve hem de mülkiyetsiz tarlalarımıza bakayım.

Dedi. Şunun şurasında yaklaşık 40 km uzaktaydı köyümüz. Önce 14 km uzaklıktaki Niğde Otogarına ulaşıp, akşamüzeri köyün külüstür arabasıyla Niğde’den 36 km uzaklıktaki köyümüze ulaşacaktı. Öyle de yapmıştı.

Köyden geri döndüğünde yüzü asık ve morali bozuktu.

-Hayrola Baba…

Dedik endişeyle. Kalbimiz sıkışmıştı… Uzun bir suskunluktan sonra, –

-Nasıl söylesem Bilmem?

Dedi. Sakalını karıştırarak uzun süre düşündükten sonra da,

-Misli’ ye geri dönmek zorundayız çocuklar. Hazine yetkilileri köye dönmemizi şart koştu tarlaların mülkiyeti için.

Başımızdan kaynar sular döküldü adeta. Birinci yarıyılın ortalarına geldiğimiz bir zamanda okul değiştirmek nasıl bir şeydi?. Nasıl olur du? Düşünemiyordum bir türlü. Gayrı ihtiyari,

-Yine mi göç Baba!..

Babam gözleri yerde, sakalını sıvazlayıp durdu. Gözlerini kaldırıp bizlere bakamadı. Çaresiz kaldığı, çaresizliğinin yanı sıra işsiz de kaldığı için adeta utanıyordu. Çocuklarına rahat ve yerleşik bir yaşam sunamamış olmasının ezikliği içindeydi.

Dışarıya vurmuş ruh halini, çaresizliğini ve bitmişliğini gördüm birden…

-Gideriz Baba, üzülme. Burada işsiz, aşsız kalmaktansa köye gitmemiz daha uygun olur. Sen de Mersin’e gidersin. Nasıl olsa orada sazdan da olsa bir evimiz var.

Dedim. Anamla kardeşim de onayladı sözlerimi. Gözleri yaşarmıştı Babamın. Sessizce minnet duygularını dile getiriyordu.

Biz bir aileydik. Ne badireler atlatmıştık, bunu da atlatır ve en iyi sonuçları çıkarmanın bir yolunu bulurduk.

Akıncı ailesi 23 kasım cumartesi günü Misli Köyü’ne göç etme kararı aldı…

27 Ekim 2022 Perşembe

BOR 29 EKİM İLKOKULU ÖĞRENCİLERİ OLDUK


 

13 Ekim 1957 Pazar, Niğde Bor…

Yaz tatili bitmiş, yaklaşık bir ay önce, 16 Eylül Pazartesi günü, Bor’da okullar açılmıştı. 1957-58 Eğitim ve Öğretim yılının başlamasıyla birlikte, Bor 29 Ekim İlkokulu’nda beşinci sınıf öğrencisi olmuştuk.


16 Eylül Pazartesi günü, deyim yerindeyse, çocuklar gibi şendik. Öyleydi çünkü Bor kasabasında okuma ayrıcalığını kazanmıştık. Misli Köyü’ne dönmemiştik.  

Üstelik kitaplarımız, kalem ve defterlerimizle birlikte lastik ayakkabılarımız ve önlüklerimizi de almıştı Necati Bey. Anam pantolonlarımızı gözden geçirmiş, yırtık olan yerlerini sırıtmayacak şekilde yamamış ve yıkamıştı.


Necati Bey sayesinde okul aile birliğinin yardımına ihtiyaç duymadan, yırtık olmayan temiz pantolonlar ve siyah önlüklerimizle sınıfımızda yerimizi almıştık

Cumbalı evimizin karşısında oturmakta olan Filiz ve Kayabaşı’nda Günbatımını birlikte izlediğimiz bir iki arkadaş dışında, diğer sınıf arkadaşlarımızla öğretmenlerimiz bize yabancıydı.

Bazı öğrenciler ‘’hoş geldiniz’’ derken büyük bir bölümü ilk günün telaşındaydı.

Babam her türlü deriden çarık yapmasını bilirdi. Okul açılmadan önce yine çarıklar yapmıştı. Necati Bey öğretmenimiz uygun bulmamış, Bor’da satılmakta olan lastik ayakkabılardan almıştı. Sınıfta lastik ayakkabılı başka çocuklar da vardı.

Giydiklerimiz Anadolu köylüsünün geleneksel ayakkabısıydı. Çamura battığında kolayca yıkanabilir olması tercih nedeniydi.  Ne var ki ısı yalıtımı sağlayamayan lastik ayakkabılar yazın ayakları terletip kokuturken, kışın da ortamın soğuğunu ayaklara geçirir, dondururdu.

Anadolu insanı bu ayakkabılara, özellikle kış aylarında, ‘’soğuk kuyu’’ adını takmıştı ayakları dondurduğu için.

Emekli Türkçe Öğretmeni ve babamın patronu olan Necati Bey yaz boyunca bizlerle ilgilenmişti. Okul açılmadan beşinci sınıf ders kitaplarını almış olduğundan, okul başlamadan ilk konuların hazırlığını yapmıştık.

Necati bey sayesinde hazırlıklı olarak başlamıştık okula.

Hazırlıklı olarak fırsatla karşılaşmak, şans denilen olguyu oluşturuyordu.

Okulun açıldığından bu yana, yaklaşık bir aylık sürede parmaklarım hep havada olmuş, öğretmenlerimin bütün sorularına doğru yanıtlar vermiştim.

Kardeşimle ben sınıfın en iyi öğrencileri olmuştuk. Öğretmenlerimiz de bizim farkımıza varmışlar ve uyum sorunumuz ortadan kalkmıştı.

Diğer taraftan simit satışlarımıza devam ediyor, aile bütçemize katkıda bulunuyorduk.

Havaların uygun, daha doğrusu akşamüzeri bulutlu olduğu zamanlarda ‘’kayabaşında günbatımı’’ için soluğu Kayabaşı’nda alıyorduk.

Daha ne olsundu…

BOR KAYABAŞINDA MUHTEŞEM GÜNBATIMI

 


24 Ağustos 1957 Cumartesi, Bor Niğde…

Gün Batımı ya da Grup Vaktinde, gökyüzüne yayılan kırmızı-turuncu-sarı ışık huzmelerinin oluşturduğu görsel şölenden etkilenmeyenimiz var mıdır acaba?

Bulutlu bir akşam Grup Vaktini, Bor’daki Kayabaşı’ndan seyredenler bilir güneşin izleyenlerine sunduğu görsel şöleni.

Kırmızı, turuncu ve sarı renkleriyle  batarken güneş, bir masal ortamı sunar Kayabaşı’ndan izleyenlere.

Ufuk çizgisini yarılayan güneş, yepyeni umutların habercisi edasıyla batarken, yıldızların parlaklığına bırakır geceyi. Henüz seyrine doyamadan kaybolmuş olan güneş, başka diyarları aydınlatmaya gitmiştir bile…

Bizi romantik hayallerimizle baş başa  bırakmış olan güneşin ön cephesinde, önümüzdeki ovada, diziler halindeki lahana tarlaları, Okçu dağının romantik görüntüsü ve şehre kadar gelen Okçu Suyu…

Kayabaşı’ndaki, Grup Vakti olarak bilinen, Gün Batımı anılarım hala yüreğimde bir ses, bir nefestir benim için.

Dili olsa da söylese…

Mersin’den yaklaşık 40 gün önce geldiğimiz Bor Kasabasını Kayabaşı gün batımlarıyla bir başka sevmiştim.

Temmuz ayı sonlarına doğru Kayabaşı’nı keşfettim yeni edindiğimiz arkadaşlarla. İyi ki keşfetmişiz.

Bor’daki günlerimizin en heyecanlı ve en önemli aktivitesi oldu Kayabaşı…

Ne zaman hüzünlenir ya da neşelenirsek Kayabaş’ında bulduk kendimizi.

Uzaktan görenler taş yığını bir kayalık derdi Kayabaşı’na. Ama bizim için öyle değildi. Bizimle birlikte, bizim gibi olan Borluları da bağrında taşır ve teskin ederdi sanki.

Kayabaşı da gerçekten Kayabaşıydı…

Volkanik kayalardan bir seyir terası oluşmuştu adeta…

Her gamı kasaveti unuttuğumuz, borçların alacak olduğu ve günün yorgunluklarını giderdiğimiz bir yerdi Kayabaşı.

Öyle ki, Bor’daki birkaç aylık çocukluk dönemimin gözbebeğiydi Kayabaşı.

1957 yılında, 13 yaşında, büyümek zorunda kalmış bir çocuk olan bana göre, volkanik kayalardan ve uçurumlardan oluşan bu mekân gerçek bir kayabaşıydı.

Doğal yapısı bozulmamıştı. Kısa sürede edindiğimiz birkaç arkadaşımızla Güneşin batışını seyredip, hayallere daldığımız bir yerdi Kayabaşı.

Anılarımda özellikle ‘’Kayabaşı’nda günbatımı’’ hafızama kazınmıştı…

*****

Unutulmazlarım arasında olan Kayabaşı, Bor Belediyesi tarafından ilçeye Kayabaşı Parkı olarak kazandırılmış. Kayabaşı Parkı bir mesire alanı olarak halkın hizmetine sunulmuş ve yoğun ilgi görmüş.  

Önünden çevre yolunun geçtiği Bor Kayabaşı Amfi Tiyatro alanında binlerce kişinin katılımı ile düzenlenen etkinlikler Borlulara hareketli ve güzel saatler yaşatıyor olmalı.

Borlu arkadaşlarım, bahar ve yaz aylarında Kayabaşında güneşin batışını izlemek ve piknik yapmak için yüzlerce vatandaşın Kayabaşına geldiğini söylüyorlar.  

Bor Belediyesi tarafından yaptırılan Bor Kayabaşı Park’ta müzikli, ışıklı su dansı, özellikle çocukları büyülüyor olmalı…

Ramazan aylarında genç, yaşlı ve çocuklardan oluşan binlerce kişinin izlediği Bor Belediyesi’nin etkinliklerinde, sihirbazlık, dans, cambazlık ve ateş gösterisi yer alıyormuş.

Ne mutlu Borlulara…

24 Ekim 2022 Pazartesi

GÜNEY KAPADOKYA BAŞKENTİ TUANA

                         


                                                      11 Ağustos 1957 Pazar, Bor…

Öğleden sonra İl Halk Kütüphanesi’nde Bor’un tarihçesiyle ilgili kaynaklar bulmaya çalıştım. 

Bazı kaynaklar Güney Kapadokya’nın başkenti Tuvana olarak anlatmışlardı. Kaynakların büyük bölümü ise Tuvana ya da Tyana için, Bor’un yaklaşık 10 km güneyinde bulunan Kemerhisar’ın tarihi ismidir diyorlardı.

Kafam karışmıştı. Kütüphaneden ayrılarak Emekli Türkçe Öğretmeni Necati Bey’den yardım istedim.

Köy Enstitüsü kökenli bütün öğretmenlerde olduğu gibi Necati Bey de okuyan, araştıran, soran ve sorgulayan öğrencileri seviyordu. Beni de sevmişti. Yardımcı olmaktan büyük keyif aldığını anlamıştım. Öğrencilerini bulmuş gibiydi.

Beni yine güleryüzle karşıladı. Bu kez çalışma odasına aldı. İlk izlenimim, çalışma odası küçük çaplı bir kütüphaneydi. Elini öptüm, yardımcı olduğu için teşekkür ettim. 

-Tekrar bana geldiğine göre bazı konularda yardıma ihtiyacın var demektir. Anlat bakalım.

-Tarihi açıdan Bor İlçesi mi yoksa bu ilçeye bağlı Kemerhisar yerleşim yeri mi daha eski? Kütüphanede yaptığım araştırmada Tyana ya da Tuvana kavramları kafamı karıştırdı öğretmenim.

Biraz bekle diyerek kalktı, raflarda bir süre arandıktan sonra elinde  ‘’Kapadokya Bölgesi’’ adlı bir kitapla gelip bana uzattı.

Köy Enstitüsü kökenli öğretmenler çok yönlüydü. Sadece okuttukları derslerle ilgili olarak uzmanlaşmamışlardı. Eğitimi ve bilimi bir bütün olarak görüyorlardı.

Türkçe öğretmeni olmasına rağmen Niğde, Bor ve Kemerhisar’ın içinde bulunduğu Kapadokya bölgesinde araştırma yapmış ve basılı yayın haline getirmişti. Dediğim gibi alışma odası adeta küçük bir kütüphaneydi.

Bir süre verdiği kitabın ilk sayfasını okumakta olan beni süzdükten sonra,

-Nevşehir, Niğde, Aksaray üçgeni arasında kalan bölgeye Persler’ in verdiği ad “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelen Katpatukya, yani Kapadokya idi.

Diye başlayan Necati Bey öğretmenim devamla…

-Sınırları Aksaray’dan Malatya’ya kadar uzanan Kapadokya Bölgesi, Kızıl ırmağın bereketli suyu ile 8’i köklü medeniyet olmak üzere, 20’yi aşkın topluluk; Asur, Hitit, Friğ, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi uygarlıkları bağrında yaşatmış bir tarih merkezidir.

Niğde Kapadokya’nın giriş kapısıdır.  Haliyle, Niğde’nin  14 km güneybatısında bulunan Bor kasabası da giriş kapısının bir parçası olmalıdır.

Derinkuyu’dan başlayıp, Aksaray, Gülşehir, Avanos, Ürgüp ve Kırşehir gibi merkezlerde odaklanan, bilinen sayıları 200 ile ifade edilen yer altı şehirleri, bizlere bölgenin geçmişi ile ilgili önemli bilgiler vermektedir.

Elindeki kitabın bazı sayfalarını karıştıracak olursan, Bor İlçesi’nin şu anda bağlı bulunduğu Niğde’nin tarihinden daha eski tarihe sahip, daha zengin arkeolojik kazılara yataklık eden bir ilçe olduğunu göreceksin. Aslında bunun asıl nedeni ise Bor ilçe merkezine 8 km uzaklıkta bulunan Kemerhisar beldesidir. 

Yapılan bilimsel araştırmalar Kemerhisar bölgesinin Niğde ve Bor’dan önceki ilk yerleşim yeri olduğunu ve insan topluluklarının hayat mücadelesinin tarih öncesi devirlerde bu topraklarda verdiğini göstermektedir. Başlangıçta ana merkez Kemerhisar, yavruları da Niğde ve Bor yerleşim birimleriydi.

Kemerhisar merkezli Tyana üzerinde 15 kadar devlet kurulmuştur. Hattileri, Luvileri, Hititleri, Firigleri, Asurluları, Kimmerleri, Taballari, Persleri, Helenleri, Romalıları, Abbasileri, Bizanslıları, Selçukluları, Karamanoğullarını, Osmanlıları ve Cumhuriyet’i görmüştür.

Tarihi geçmişini Bizans ve daha öncesinden alan Tyana gerçek bir tarihi hazinedir. Su Kemerleri ve Roma havuzuyla ünlenmiştir.

Antik Tyana, yani Kemerhisar,  güney Kapadokya’nın başkentiydi. 

Tyana ya da Tuana’nın merkezi Kemerhisar, tarihi boyunca bu sahaya yerleşmek isteyenler için, son derece cazip bir merkez olmuştu. Yol kavşağı konumuyla birlikte, tarım ve maden kaynakları bakımından da zengin bir sahaydı.

Bor Antik dönemde Tuvana ’ya bağlı bir yerleşim birimiydi. Yaklaşık 14 km güney batısındaki Melendiz Dağları’nın güney uzantısı olan yüksek bir tepenin güneydoğu yamaç ve eteklerine kurulmuştu. 5 belde, 21 köyün ve 18 mahallenin bağlı bulunduğu bir ilçe olmuştu Bor.

Güney Kapadokya’nın başkenti olan Kemerhisar zamanla ticari önemini yitirdi. Tarihi kalıntılarıyla öne çıktı.

Yeni bilgilerle donatmış, üstelik kaynak olabilecek bir kitap da vermişti Necati öğretmenim. Teşekkür edip, ellerini öptükten sonra yanından ayrıldım.

En kısa zamanda Kemerhisar’ı ziyaret etmenin bir yolunu bulmalıydım…

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...