12 Kasım 2022 Cumartesi

İVRİZ ÖĞRETMEN OKULU SÖZLÜ SINAVLARI


 17 Eylül 1958 Çarşamba, İvriz…

Sözlü sınavların başlayacağı önemli ve heyecanlı bir gün bugün…

İvrizli olabilmek için biraz sonra başlayacak olan sözlü sınavlarda başarılı olmamız gerekiyor.

Aday öğrencilerin sorumluluğunu almış nöbetçi öğrencilere göre heyecanlanacak bir durum yok, rahat olmamız ve kendimize güvenmemiz gerekiyor.

Denilse de heyecanımız doruk noktasında.

Aday öğrencilerle velileri ayrı zamanlarda yemekhaneye alınarak sabah kahvaltısı verildi.

Kahvaltıdan sonra bayrak merasiminin yapıldığı alanda aday öğrenciler toplandı. Velilerimiz de alanın yanlarına konulmuş olan sıralara oturtuldu.

Sınavları organize etmekle görevli Müdür Yardımcılarından biri,

-Sevgili çocuklar, öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Bugün saat 10,00’da başlayacak olan sözlü sınavlarımız için üç komisyon oluşturuldu. Ayrıca sizlere yol göstermek ve yardımcı olmak üzere de üç öğrencimizi görevlendirildi. İlk öğrencimiz 20 kişinin adını okuyacak ve adı okunanları birinci sınav komisyonuna götürecek. Ad okunuş sırasına göre de sınava girilecek.

Ben ikinci sınav komisyonunda ve birinci sırada yer almıştım. 

Böylece, fazla heyecanlanmama gerek kalmadan saat 10,00’da sınava alındım.

Sonraki günlerde öğrendiğime göre, üç kişilik sınav komisyonunda Türkçe Öğretmeni Mehmet Ali Aladağ, Matematik Öğretmeni Ömer Canbazoğlu ve Fen Bilgisi Öğretmeni Mehmet Baş vardı.

Diğer aday öğrencilerden farklı bir yapım ve özgüvenim vardı 5 farklı il ve ilçede ilkokulu bitirdiğim için. 

Üstelik kitap kurdu olmanın yanı sıra günlük tutmuş  biriydim.

-Günaydın öğretmenlerim…

Diyerek oturdukları masaya iyice yaklaştım. Komisyon Başkanı olduğunu sandığım babacan görünüşlü Mehmet Ali Aladağ önündeki notları bir süre karıştırdıktan sonra bana dönerek,

-Günaydın evladım. Heyecanlı mısın?

-Biraz heyecanlıyım öğretmenin.

-Mehmet, elimdeki notlara göre Bulgaristan doğumlusun... Bir süre önündeki notları karıştırdıktan sonra,

-Üstelik Türkiye vatandaşısın. İvriz Öğretmen Okulu’nda bir ilksin. Bize de oldukça ilginç geldi. Kendini biraz tanıtır mısın? Türkiye’ye geldiğiniz tarih ve nerelerde ilkokulu okuduğunla ilgili olarak başlayabilirsin.

Dedikten sonra diğer komisyon üyelerine bakarak onaylamalarını istedi. Onaylandığı anlaşılınca, Ömer Canbazoğlu,

-Anlat bakalım Mehmet. Öncelikle Akıncı Soyadı nereden geliyor.

-Efendim, biz Bulgaristan’da 5 kişilik Ahmet Mustafa Durgud ailesiydik. Babam, babasının adı Mustafa Durgud’ u soyadı olarak kullanılıyordu. 26 Nisan 1951’de Edirne Karaağaç İstasyonu ile Türkiye’ye giriş yaptıktan bir gün sonra yeni soyadlarımızla birlikte yeni doğum kağıtlarımız verildi. Yeniden doğmuştuk Türkiye’de…Babam ”Akıncı” Soyadını uygun görmüş. Ahmet Mustafa Durgud ailesi olarak girdiğimiz Edirne’de Ahmet Akıncı Ailesi olmuştuk.

İlgiyle beni dinleyen komisyon üyelerinden Mehmet Baş,

-İlginç…Sonra nasıl gelişti olaylar Mehmet?

-Öğretmenim, ince hastalık teşhisi konulan anamın tedavi edilmesi amacıyla hastaneye yatırdılar, babamı da refakatçi olarak Edirne’de alıkoydular. Yedi kişilik Halil dedem, ki Bulgaristan’dan kurtulduğu için, Kurtuldu Soyadını almıştı. Yedi yaşında olan ben, 5 yaşındaki kardeşim Mustafa ve 2 yaşındaki kardeşim Şaban Halil Kurtuldu dedemin ailesine katılarak, kuş uçmaz kervan geçmez bir konaklama yeri, Elbistan Karahasanuşağı köyüne gönderildik bin bir macera ile.

Anlattıklarım komisyon üyelerinin iyice dikkatini çekmişti. İki ay sonra anamla babamıza kavuştuğumuzu, en küçük kardeşim Şaban’ı Hasanköy’ de toprağa verdiğimizi, aç kalmamak için Çukurova pamuk tarlalarında mevsimlik işçi olarak çalıştığımızı, ilkokulu beş değişik il ve ilçede bitirdiğimi, ayakkabı boyacılığı, simitçilik, halka tatlısı satıcılığı yatığımı anlattım.

Oldukça ilgilerini çekmiştim. Mehmet Ali Aladağ,

-Bravo Mehmet… Desene, feleğin çemberinden geçerek, büyümek zorunda kaldın kısa sürede. Söyle bakalım, İvriz Öğretmen Okulu nereden aklınıza geldi.

-Efendim… Babam, geçen yıl yaz döneminde Bor’da emekli Türkçe Öğretmeni Necati Bey’in meyve bahçesinde mevsimlik işçi olarak çalışıyordu. Köy Enstitüsü kökenli olan Necati Bey bize hem yardımcı oldu hem de Bor 29 Ekim İlkokulu 5.sınıfına yazdırdı.

-Dur bakalım Mehmet…Sen Niğde Misli İlkokulu mezunu değil misin?

Dedi Mehmet Ali Aladağ.

-Misli İlkokulu mezunuyum öğretmenim. Bor’da yaklaşık 3 ay okuduktan sonra, zorunluluktan ötürü Misli’ye gitmek zorunda kaldık. Birinci sınıfa da Misli’de başlamıştım zaten.

-Bor’daki emekli Türkçe öğretmeni, öve öve bitiremediği İvriz Öğretmen Okulu’nu yere göğe sığdıramamıştı. Diğer taraftan Misli Köyü İlkokulu Başöğretmeni Bayezid Tuna Öğretmenim de bir yıl boyunca İvriz sınavlarına hazırladı. İvriz’in kurtuluşumuz olacağını söylemişti. Aydınlık Türkiye’nin yolu Köy Enstitüleri ve ardılları olan Öğretmen Okullarından geçer demişti.

Biraz daha anlatacaktım ki komisyon başkanı olduğunu sandığım Mehmet Ali Aladağ, diğer arkadaşlarına ”başka sorusu olan var mı?” dercesine bakınca, her ikisi de başka soruları olmadıklarını söylediler.

-Çıkabilirsin Mehmet. Hayat hikayen oldukça zorlu ve hüzünlü ama başarıyla atlatmışsın. Bundan böyle de aynen sürdür. Ülkemize yararlı, aydınlık Türkiye’nin kuruluşuna katkıda bulun.

Çıktığımda, kesinlikle kazandığıma inancım tamdı. Bulgaristan doğumlu oluşum nedeniyle, sadece hayat hikayemi dinleyen komisyon üyeleri başka soru sorma gereğini duymamışlardı. Başarılı olacağıma inanmışlardı. Öyle algılamıştım.

Komisyon salonu çevresinde oturmakta olan babamın yanına giderek, ”kazandığımı sanıyorum baba.” dedim. 

Gözleri ışıldadı, gülümsedi, sevgi ve gururla baktı bana…

10 Kasım 2022 Perşembe

SÖZLÜ SINAVLAR İÇİN İVRİZ ÖĞRETMEN OKULU'NDA

 

16 Eylül 1958 Salı, İvriz…

Sabahın erken saatlerinde Niğde Hüyük İstasyonundan babamla bindiğimiz tren, Ulukışla üzerinden, saat 14,30’da Konya Ereğli’sine ulaştı.

İstasyon görevlilerine, İvriz Öğretmen Okulu’na nasıl ulaşırız sorumuza yanıt olarak, servis arabasının belirli saatler dışında ulaşamayacağımız söylendi.

Yaklaşık 10 km uzaklıktaki İvriz yerleşkesine kadar yürümeye karar verdik babamla. Yolu kısaltmanın çaresi sohbetten geçiyordu.

Dinimizi kurtarmak için Bulgaristan’dan her şeyimizi bırakarak beş arasız geldiğimiz Türkiye’de ilk kez büyük bir coşku içinde göç serüvenimizi destansı bir biçimde bir kez daha anlattı. Bu destansı anlatısını yüzlerce kez dinlemiştim.

Destanların temelinde çekirdek bir olay vardır. Bu olay gerçektir. Zaman içerisinde yaşanmış olan bu gerçek olay milletin, özellikle okuma yazması olmayan bireyleri tarafından; kimi zaman betimlemeler kimi zaman abartmalar kullanılarak yaratılmıştı.  Babam da biraz abartarak ve bazen de katarak anlatırdı her gelene.

Babamın yüzlerce kez anlattıklarına bir de benim ilkokul üçüncü sınıfın ilk günlerinden itibaren tuttuğum günlükler de eşlik edince harika bir özgeçmiş ortaya çıkıyordu.

Ergekondan çıkışı gibi Bulgaristan’dan çıkış da uzun bir hikayeydi. Anamla babamın, ince hastalık teşhisi konulan anam nedeniyle Edirne’de kalışları, Halil dedemlerle Elbistan Köylerine birer hane dağıtılışımız, iki ay sonra anamla babama kavuşma, en küçük kardeşim Şaban’ın Hasanköy’de torağa verilişi, mevsimlik tarım işçisi olarak Çukurova pamuk tarlalarına gidişle başlayan sohbetin sonuna gelmeden İvriz sınırlarına dayanmıştık.

Orta Torosların bitimindeki Bolkar Dağının kuzey eteklerinde yer alıyordu İvriz öğretmen Okulu yerleşkesi. Dağların tam eteklerinden başlayan okulun arazisi İvriz Çayı’na dayanıyor ve geçiyordu.

Arazilerinden bir bölümü bu Çay’dan ayrılan bir kanalın hemen aşağısında kalıyor ve arazi çaydan sulanıyordu.

İvriz Köy Enstitüsü Çiftliği olduğunu öğrenecektim sonraki günlerde. Ziraat olarak adlandırılmıştı.

Ziraattan giriş yaptık okula.

Okulun yerleşkesi çok genişti. Yönetim binası, yemekhane, öğretmen lojmanları, derslikler, müzik evi, revir, fen bilgisi dersliği, yatakhaneler, hamam, fırın gibi çok  amaçlı olmak üzere, 50-60 bina barındırıyordu.

Yolun iki tarafında yer alan ağaçların arasından yürüdük, okulun eski öğrencilerinin yardımıyla idare binasını bulduk. Ortalık ana baba günüydü. Ana babalarıyla sınav için gelen 50-60 kişi vardı.

Çok beklemedik. Nöbetçi öğrenciler de kayıt salonunda görev almışlardı. Çabucak ön kayıtlarımız yapıldı. Sözlü sınavlar çarşamba günü başlayacak,  iki gün sürecekti. Sınava gelen öğrencilerle velileri iki gece konaklayacaktı.

Bütün ön kayıtlar tamamlandıktan sonra velilerimizle birlikte gece konaklayacağımız yerler gösterildi. Önce dinlenmemiz, sonra da okulu ve yerleşkesini tanımamız istendi. Eşyalarımız yerleştirildikten sonra eski öğrencilerin rehberliğinde okul yerleşkesi gezildi.

Babam gibi diğer köy çocuklarının velileri okulda iyi ağırlandı. Akşam yemekleri verildikten sonra yatacak yerleri gösterildi. Öğrenci adaylarıyla veliler ayrı yatakhanelere verilmişti.


9 Kasım 2022 Çarşamba

İVRİZ ÖĞRETMEN OKULU İÇİN İLK ADIM


17 Eylül 1958 Çarşamba, Misli…

Leyli meccani olarak adlandırılan parasız yatılı okullar fukara çocuklarının kurtuluş reçetesiydi.

Köy Enstitüleri ve ardılları olan öğretmen okullarıyla askeri okullar leyli meccani olarak öğrenci almaktaydılar.

Hem Öğretmen Okulları hem de askeri okullar aydınlık Türkiye için yetiştiriyordu öğrencilerini. İvriz öğretmen Okulu da bunlardan biriydi.

18 Ağustos’ta iki gün süren parasız yatılı sınavlarına katılmış, kendimce oldukça başarılı da olmuştum. 25 gündür sonuçlarını bekliyordum.

15 Eylül Pazartesi akşamüzeri, Niğde’den gelen köy otobüsüyle birlikte benim için müjdeli haber geldi.

İvriz Öğretmen Okulu Müdürlüğü gönderdiği yazıda yazılı sınavı kazandığımı ve 19 Eylül Cuma günü yapılacak sözlü sınavda hazır bulunmam gerektiğini yazmıştı.

Kardeşim kazanamamıştı. Buruk bir sevinç yaşandı evimizde.

Bayezid öğretmenimizin de devreye girmesiyle, kardeşimin önümüzdeki yıl ilkokul beşinci sınıfı tekrar ederek bilgilerini taze tutması kararlaştırıldı.

Bir yolunu bulup Mersin’de beden işçisi olarak çalışmakta olan babama durumu bildirdik.

Akıncı Ailesinin, buruk da olsa, mutluluğunu paylaşmak ve beni sözlü sınav için Konya Ereğlisi’ne yaklaşık 10 km uzaklıktaki okula götürmek için geliyordu. Dün öğleye doğru da geldi.

İki oğlundan birinin parasız yatılı olarak okuma hakkını kazanma aşamasında oluşuna çok sevinmişti. Gözlerinin içi gülüyordu. Ellerini havaya açarak ”Hamd-ü senalar olsun” diyerek dualar etti.

Bu sabah erkenden otobüsle Niğde’deki bitpazarına gittik. Bana takım elbise, gömlek ve ayakkabı alındı. Evin bazı ihtiyaçları da tamamlandıktan sonra eve döndük.

İçim içime sığmıyordu. Alınanları giymek ve üzerimde nasıl durduğunu görmek istiyordum. 

Gerçi almadan önce denemiştik ama yine de evde görmek istiyordum.

Giydim…

Alınanların hepsi üstüme tam oturdu. Bendeki çalımı görecektiniz.

Hem yazılı sınavı kazanmış hem de takım elbise sahibi olmuştum. Çocuklar gibi şendik deyimi tam da bana uymuştu…

Ben alınanları prova mahiyetinde giyip, kendimce çalım atarken kardeşim arkadaşlarıyla çelik çomak oynamaya gitmişti üzüntüsünü belli etmemek için.

Yaklaşık yarım saat sonra ben de çıktım çelik çomak oynanmakta olan alana. Başta Osman olmak üzere diğer arkadaşlarım kutlayıp, başarı dileklerini ilettiler.

Osman’a anasının evde olup, olmadığını sordum. Olumlu yanıt alınca da Hatice Teyzeyi ziyarete gittim.

Ellerini öptüğüm Hatice Teyze’ye ödünç aldığımız ‘’Osman’ımın Pantolon Parası’’ 10 Lirayı verip, binlerce teşekkür ettim.

İvrizli olmaya bir adım kaldığını, bunun gerçekleşmesinde bize verilen 10 Liranın önemini anlattım.

-Hakkını helal et Hatice Teyze.

Dedim. Gözleri yaşarmış ve duygulanmıştı.

-Helal olsun evladım. Sen de benim çocuklarımdan biri sayılırsın…

Hatice Teyze’den sonra okula gittim.

Bayezid öğretmenim 1958-59 Eğitim ve Öğretim Yılı için hazırlık yapıyordu. Güler yüzle girdiğimi görünce kazandığımı anladı. Beni yetiştirmenin ve sınav kazandırmanın gururunu yaşıyordu.

Saygıyla ellerini öptüm, verdiği emekler ve yardımları için teşekkür ettim.

Köy Enstitüleri ve ardılları olan Öğretmen Okulları ve İvriz üzerinde bir süre sohbet ettikten sonra,

-Önemli olan yazılı sınavları kazanmaktı Mehmet. Sözlü sınavı nasılsa kazanırsın. Buradaki başarılarını orada da sürdür.

-Teşekkür ederim öğretmenim. Hiç kuşkunuz olmasın. Kendi şansımı yaratmanın, hazırlıklı olarak fırsatla karşılaşmak olduğunu öğrendim. Her zaman sınıf birincisi olmak için çalışacağım.

-Aferin sana…Bundan hiç kuşkum yok. Ben de senin gibi öğrencilere yardım edebildiğim için çok mutluyum.

Tekrar teşekkür ederek eve döndüm.

Bana önce İvriz’in sonra da tüm öğrenim hayatımın kapılarının açılmasını sağlayan başta Bayezid Tuna Öğretmenimiz olmak üzere Hatice Teyze ile Yakup Amcayı hiç unutmadım, şükranla andım.

Mekânları Cennet olsun dedim…

 



İVRİZ ÖĞRETMEN OKULU

 


1941 yılında Köy Enstitüsü olarak kurulan ilk enstitülerden biriydi İvriz Öğretmen Okulu. 

Adını Enstitünün kurulduğu yerin 9 km. doğusundaki İvriz köyünden almıştı.

Köy, Toros Dağlarının İç Anadolu’ya bakan yamacında derin bir vadinin önünde kurulmuştu. Bu köyden doğan ve Ereğli ovasına hayat veren su kaynağının doğduğu yerdeki kayalarda Kaya Anıtı vardı.

Hititler yıkıldıktan sonra bu yörede hüküm süren Tuana Kralı Warpalavas tarafından yaptırılan ve Dünya tarihi mirası açısından çok önemli vardı bu anıtın. İnsanlık tarihinin ilk kabartma yazılı tarım anıtı olma özelliğini taşıyan bir kaya anıtı İvriz Kabartması olarak ün yapmıştı.

İvriz Köy Enstitüsü, 11 Kasım 1941 günü, geçici olarak Konya Ereğli’sine bağlı Zanapa bucağındaki henüz tamamlanmamış yatılı bir bölge ilkokul binasında açılmıştı.

Bu yatılı bölge okulunun noksanlarını sür’atle tamamlamak üzere Adana-Düziçi Köy Enstitüsü öğrencilerinden bir yardımcı ekip gelerek, çok zor koşullar içinde başarılı işler yapmıştı.

İvriz Köy Enstitüsünün asıl kurulacağı yer, Gaybi, Durlaz (Yıldızlı) ve Dedeköy köylerinin civarında, Zanapa ile Ereğli arasında, Ereğli’ye 10 km. uzaklıktaydı.

Tren yoluna yakınlığının yanı sıra gerek tarım, gerekse içme sularının kolayca sağlanması, bölgesine giren illere yakınlığı en önemli avantajlarıydı.

Sıtmalı sahalardan uzakta ve Torosların eteklerinde, yüksekte oluşu ve kuzey rüzgârlarına açık bulunuşu da önemli özelliklerden biriydi.

Yakınındaki Gaybi, Durlaz ve Dedeköy köylerinin, özellikle meyvecilik ve sebzecilik yönünden uygun arazilere sahip olması, inşaat malzemesinin esasını oluşturan taş ve kumun yakınında bol miktarda ve çok iyi cinsten oluşu, İvriz’den Ereğli Bez Fabrikası’na giden elektrik hattının İvriz Köy Enstitüsü’nün arazisi içinden geçmesi nedeniyle Enstitü ’ye en uygun yer olarak seçilmişti.

Eski Köy Enstitüleri ve devamı olan İlköğretmen okullarının en büyük özelliği köy çocuklarını ”leyli meccani” olarak tanımlanan ”Parasız ve yatılı” olarak bünyesine alması ve günün koşullarına göre yetiştirmesiydi.

Köy çocukları Köy Enstitüleri için en iyi ve en verimli kaynaktı. Öyleydi çünkü mezuniyetlerinden sonra köylere, köylerine gideceklerdi. Gidecekleri köyleri ve koşullarını en iyi onlar bilirdi.

Köy koşullarını en iyi bilmelerinin yanı sıra bildikleri bir gerçek daha vardı. Anadolu Köylerinin aydınlanması ve kurtuluşu, köy çocuklarının okumalarına, bilgilenmelerine ve çok yönlü yetişmelerine bağlıydı.

Köy Enstitüsü kökenli bir okul olan İvriz İlköğretmen Okulu’na gelen çocukların hemen hemen hepsi, henüz köylerinde dışarıya pek çıkmamış 11 ile 15 yaş arasındaki köy çocuklarıydılar.

Hepsi de işlenilmeye uygun birer cevherdiler. Birçok yönden farklı da olsalar yetenek, beceri ve meziyetleri yönünden her biri diğerinden üstündüler…

Atatürk Devrimlerini köylere kadar taşıyacak olan bir kuşak yetiştiriyordu Köy Enstitüleri kökenli Öğretmen Okulları.

8 Kasım 2022 Salı

İVRİZ ÖĞRETMEN OKULU YAZILI SINAVLARI

 

20 Ağustos 1958 Çarşamba, Misli…

Anamın dualarıyla Pazartesi sabahı Niğde’ye gidecek olan köyün külüstür otobüsünü kaçırmamak için zamanından önce çıktık evden. Hareketinden yaklaşık 15 dakika önce yerimizi almıştık otobüste.

Hareket saatinden önce otobüs dolmuştu. Her otobüse binen,

-Hayrola çocuklar, sabah sabah nereye?

-İvriz Öğretmen Okulu Leyli Meccani sınavlarına gidiyoruz.

-Nedir O?

-Öğretmen Okulları, parasız yatılı okul sınavlarıyla, başarılı köy çocuklarını alıyorlar. Okutuyorlar, öğretmen olarak yetiştiriyorlar.

-Allah yardımcınız olsun, başarılar dileriz.

Dediler. Teşekkür ettik.

Yolculuk boyunca İvriz’deki parasız yatılı okul ve Köy Enstitüleri konuşuldu. Daha doğrusu ben anlattım onlar dinledi.

Misli Köyü’nde ilkokuldan sonra eğitim ve öğrenimini devam ettiren pek öğrenci olmamıştı. Köyde Orta Okul olmaması en büyük engellerden biriydi. Ailelerine yardımcı olmayı seçmişlerdi. Seçmek zorunda kalmışlardı, çünkü ailelerin çocuklarını Niğde’de okutacak ekonomik güçleri yoktu.

Tarlalarında tahıl hasadı, hasat sonrası ürünün saplarından ayrılması, sonrasında patates ve burçak hasadında da çalışıyorlardı.

Biz ilklerdendik. Köyden çıkmayı, uçmayı denedik. Bu nedenle köyde hem öğretmenlerimizin hem de köy sakinlerinin nazarında özel bir yerimiz oldu.

Yarım saat yolculuktan sonra, saat 08,00’de,  Niğde’deydik.

Bizi karşılayan Bayezid Tuna öğretmenimiz önde biz arkasında sınav salonuna gittik. Saat 09,00’da başlayan birinci oturumda Matematik dersinden yazılı sınava vardı.

Sınav sorularını görünce neşem yerine geldi. Hepsi bildiğim sorulardı. Rahatlıkla, zamanından önce bitirdim. Bir kez daha kontrol ettim.

Sınavdan çıktığımızda bizi beklemekte olan Bayezid öğretmenimiz yüzümün güldüğünü görünce,

-Mehmet sınavın oldukça iyi geçmişe benziyor. Gülümsemenden bu sonucu çıkardım. Mustafa senin durumun nasıl?

-Ağabeyiminki kadar iyi değil. Yine de Allah’tan ümit kesilmez.

-Haydi çocuklar, birlikte bir öğle yemeği yiyelim. Öğleden sonraki sınava tok karnınızla girin.

Dedi. İnce bir davranıştı, babamız gibiydi. Köy Enstitüsü kökenli öğretmenler böyleydi.

Yemek yerken bir taraftan da sınavla ilgili izlenimlerimizi dinledi. Olumlu yanıtlar vermiştik. Memnun oldu, gözlerinin içi gülüyordu. Çok emek vermişti bizlere. Yemekten sonra bizi sınav salonuna kadar götürüp, başarılar diledi. 

Saat 14,00’de başlayan ikinci oturumda  Fen Bilgisinden sınav vardı. Zorlanmadan bütün soruları yaptım. İlk gün sınavları benim için oldukça iyi geçti. Sınav salonu çıkışında Bayezid Öğretmenimiz bizi bekliyordu. Yanında köyümüzden biri daha, Yakup Amca vardı. 

Bayezid öğretmenimiz önce sınav sonuçların sordu. Ben oldukça iyi olduğunu söyledim. Kardeşim biraz tereddütlüydü, yine de iyi geçtiğini söyledi.  Oldukça olumlu yanıtlar alan öğretmenimiz, 

-Gece nerede kalacaksınız, kalacak yeriniz var mı?

Diye sordu. Her nasılsa, Niğde’ye sınavlar için geldiğimizi öğrenmiş olan köylümüz Yakup Amca,

-İtirazları olmazsa ben de kalacaklar Hocam. Ben onları yarın sabah erkenden getirir, size teslim ederim.

Dedi. Neden itirazımız olsun du? Yatacak yerimiz yoktu. Bize sahip çıkmıştı. Çok duygulanmıştım Yakup Amcanın da bize sahip çıkmasına.

-Tamam, öyleyse, yarın görüşürüz çocuklar.

Dedikten sonra Bayezid öğretmenimiz bizden ayrıldı.

-Bu gece benim misafirim olacaksınız.

Diyen Yakup Amcanın peşine düştük. Niğde Kalesi yamaçlarında bulunan bir mağara girişini kendine mekân edinmiş, bir bekarın oturabileceği mağarayı eve dönüştürmüştü.

Kapadokya’nın giriş kapısı olarak bilinen  Niğde’deki kale mağarası da rahatlıkla oyulmuş, istenilen şekli almıştı. 

-Mağara hem serin oluyor, hem de kira ödemek zorunda kalmıyorum.

Dedi Yakup Amca. Bize yer ve yatacak yer gösterdikten sonra karnımızı doyurdu. Yemekten sonra da çalışma ortamı sağladı.

Salı sabahı kalktığımızda kahvaltıyı hazır bulduk. Peynir, zeytin ekmekle çayımızı içtikten sonra da sınav salonuna götürdü.

-Allah zihin açıklığı versin çocuklar.

Dediği sırada da Bayezid öğretmenim gelmişti.

İkinci gün birinci oturumda Türkçe, öğleden sonraki ikinci oturumda Sosyal Bilgilerden sınav olduk. Bana göre Sınavları başarıyla geçmiştim. Son sınavdan çıktığımızda bizi bekleyen Bayezid Öğretmenim,

-Haydi çocuklar birlikte birer çay içelim.

Dedikten sonra civardaki kahvehanelerden birine götürüp, çay söyledi. Sınavla sorularıyla ilgili bilgi aldı. İki gün süren yazılı sınavlarda oldukça başarılı olmuştum. Olmak zorundaydım. Yaz tatilinde iyi hazırlanmıştım. Sorular hiç yabancı gelmemişti.

Sonuçtan memnun oldu. Kardeşim Mustafa benim kadar emin değildi yaptıklarından.

-Hiç belli olmaz, üzülme Mustafa.

Dedikten sonra bizi otobüs garajına kadar götürüp yolcu etti.

Akşamüzeri köye dönmek üzere bindiğimiz otobüsteki Misli sakinleri,

-Geçmiş olsun çocuklar. Nasıl geçti sınavlarınız?

Oldukça iyi geçti.

-Allah başarılarınızın devamını getirsin.

Yolculuk boyunca Köy Enstitüleri ile ardılları olan Öğretmen Okulları konuşuldu. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan köye geldik. Anam heyecanla kapıda bizi bekliyordu. Bizi görünce yüzü aydınlandı.

-Bitti mi sınavlarınız?

-Bitti ana. Sınavlarımız başarılı geçti, kazanacağız inşallah.

Yüzüne yayılan gülümsemeden anamın çok mutlu olduğunu anladım. Biz de mutlu olmuştuk.

Sonuçları bekleyip görecektik…

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...