23
Mayıs 1961 Salı, Hacıkırı Karaisalı...
Dün
akşam, Yenice Tren Garı'nda, Tarsus'a gidiyorum diye, yanlışlıkla
bindiğim Toros Ekspresi'nden Adana'nın Karaisalı İlçesine bağlı
Hacıkırı istasyonunda inmiş ve Kıralan Köyü'ndeki kahvehaneye
girerek yatacak bir yer için beklemeye başlamıştım.
Kahvehanede
geceyi geçirebilir miyim? Sorusunun yanıtını, kahvehane
sahibinden almak üzere beklerken, ortamı en son terkeden yaşlıca
biri bana bir hayli baktıktan sonra, sonradan adının Musa olduğunu
öğrendiğim köylü bana yaklaşıp; ''buralardan değilsin,
hayrola?'' demişti. Ben de başıma gelenleri anlatmıştım.
Bana
dönerek, ''senin yatacak yerin olmadığı gibi, karnın da açtır
evlat.'' demişti. Kendisini onaylayınca, ''Haydi gidelim, bu akşam
bende Tanrı misafirim ol.'' deyince, evinin yolunu tutmuştuk.
Musa
emmi karnımı doyurmuş, bana kucak açmış ve yatak sermişti.
Rüyalarımda
karabasanlar gördüğüm Torosların eteklerindeki Kıralan Köyünde,
Çarşamba sabahı, erkenden gözlerimi açtım. Yabancısı olduğum
bu evde ne yapacağımı bilemezken, odamın kapısını aralayan
Musa Emmi ‘’kalk evlat, kahvaltı edelim.’’ Dedi.
Evde
eli ayağı tutanlar çoktan bağ bahçeye gitmişlerdi. Musa Emmi
beni uyandırmamıştı.
Kahvaltıdan
sonra Musa emmiye teşekkür edip, elini öptükten sonra İstasyon
hareket memurluğuna gittim.
Tahta
bavulum ayak bağı olmasın diye emanet bürosuna bırakarak Tarsus
için tekrar bilet aldım. Trenim 16,30’da gelecekti. Perona çıkıp,
köyün çevresini gözden geçirmeye karar verdim...
Taşlık
bir araziye sahip köyün kuzey, doğu ve güneybatı kısmında ilk
göze çarpanlar makilik alanlardı. Bodur ağaçlar ve çalılardan
oluşan makiler Akdeniz iklimi ağaç türleriydi.
Makilik
alanlardan sonra çam ve ardıç ağaçlarıyla kaplı ormanlar
kendini göstermekteydi.
Kalkerli
taşlık alanlarda toprağın su bakımından zengin olduğunu tarım
öğretmenimiz Salih Ziya Büyükaksoy söylemişti.
Coğrafya
derslerinde öğrendiklerimi de hatırlamaya çalıştım. Birden
Gülek Boğazı'nın yanı sıra Çakıt Vadisi ile içinden geçen
Çakıt Çayını anımsadım.
Orta
Toroslar, Hacıkırı (Kıralan) Köyü’nü üç taraftan bir hilal
şeklinde çevirmiş durumdaydı.
Köyden
yaklaşık 4 km uzaklıkta bulunan Çakıt Çayı, kuzeydoğudan
başlayıp, Orta Torosların güney uzantısını takip
ederek Kapız adı verilen boğazdan geçtikten
sonra Seyhan Nehrine kavuşmak üzere yoluna devam ediyordu.
Öyle
söylemişti hemen her gün Çakıt Vadisine paralel tren yolundan
yolcu taşıyan Toros ekspresindeki kondüktör.
Gar
peronundan ayrılarak güneye doğru ormanlık alanda patika gibi bir
yoldan ilerledim. Hacıkırı tren istasyonundan yaklaşık 500 metre
sonra bir gerdanlık gibi karşıma çıktı kanyon üzerindeki Alman
Köprüsü.
Bir
mühendislik harikası köprüyü uzun süre seyrettikten sonra
çevremi gözdn geçirdim. Köprüye çok yakın bir konumda fotoğraf
çeken genç biri vardı.
Sürekli
fotoğraf çekiyordu. Bir süre sonra benim farkıma varan fotoğrafçı
yanıma geldi. ‘’Ben Mustafa sen kimsin, ne arıyorsun
buralarda?’’ Dedi. Ben de iki gündür başımdan geçenleri
anlattım.
Bağdat
Demiryolu üzerinde araştırma yapan bir üniversite öğrencisi
olduğunu söyledi.
Öğrenmeye
meraklı biri olduğumu sezen Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesi öğrencisi Mustafa Abi köprüyü gösterip,
Bağdat demiryolu gerdanlıklarından biridir. Dedi.
1800’lü
yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, İngiltere,
Fransa ve İtalya gibi ülkelerin hükümranlık kurduğu ülkelerde
petrol kaynaklarına sahip olmaları Almanya’yı zor durumda
bırakıyordu.
Alman
İmparatoru Kayzer Wilhelm danışmanlarıyla yaptığı
toplantılarda petrol konusun ele alıyor ve petrol ülkeleri olan
Bağdat ve çevresine ulaşılamadığı sürece güçlenemeyeceklerini
anlatıyordu.
Berlin-Bağdat
demiryolu proje çalışmaları bu toplantılardan sonra başlamıştı.
Almanlar petrol kaynaklarına ulaşmayı düşünürken, Arap
ülkelerinde zor durumda olan Osmanlılar ise asker ve mühimmat
nakliyesini öncelikli ele almışlardı.
1888
Yılında Osmanlı İmparatoru Sultan II. Abdülhamit ile
Almanya Kralı Kayzer Willheim II tarafından yapılan bir
anlaşmayla Bağdat Demiryolu Hattı ‘nın inşaatı Almanlara
verilmişti.
Osmanlı’nın
asker, eşya ve yolcu taşıması, Almanların da ihtiyaç duyduğu
petrol kaynaklarına ulaşması için bu proje planlanmıştı.
Sözleşmeye
göre Haydarpaşa’dan Bağdat-Halep-Şam’a kadar demiryolu ağı
kurulması öngörülmüştü.
II.
Abdülhamit’in 1888 tarihindeki iradesi ile Anadolu demiryollarının
inşası ve işletme hakkı Alman Bankaları ve şirketlerine
verilmişti.
Demiryolunun
geçeceği yerlerde devlete ait olan toprakların mülkiyeti imtiyaz
sahiplerine bedelsiz devredilecekti.
Konut
ve istasyon binası yapılacak topraklara kira ödenmeyecek, kum,
çakıl ve taş ocakları bedelsiz kullanılacak, demiryolu yapımı
için gerekli keresteler devlet ormanlarından kesilecekti.
Mustafa
Abi bunları anlatırken Tarih Öğretmenimiz Hüseyin Seçmen’in
kapitülasyonlar konusunda söyledikleri aklıma geldi.
Haydarpaşa’dan
başlayarak Eskişehir, Konya, Ereğli, Pozantı, Adana güzergâhını
izleyen Bağdat Demiryolu Hattı’nın en önemli ve zor geçiş
bölgesi Belemedik-Hacıkırı rotasıydı.
Belemedik,
Almanların Berlin-Bağdat demir yolu ulaşımı için Toros
tünellerinin hemen girişinde kurulmuş bir yerleşim yeri
olup, izleyenleri büyüleyen bir güzelliğe sahipti.
Konya’dan
Adana’ya doğru ilerlemekte olan Projenin yapımında Pozantı’dan
sonra gelen Belemedik tren istasyonunda binlerce Alman ve Türk görev
yapmıştı.
Alman
mühendislerince Berlin-Bağdat Demiryolu, Toros Dağlarında 100 yıl
öncesinin teknolojisiyle 20 yılda tamamlanmıştı.
Bölgede
çalışan Almanlar adeta bir kasaba oluşturmuşlar; hastane,
kilise, okul, sinema ve hatta cami inşa etmişlerdi.
1905
yılında Almanlar tarafından Belemedik-Hacıkırı arasında 12
kilometre uzunluğunda, 22 tünel açılmıştı.
Toros
tünellerinin en zorluları Belemedik-Hacıkırı istasyonu
arasındaki 15 km’lik bölümde 12 tünel bulunuyordu. Neredeyse bu
bölüm tamamen tünelden oluşuyordu. Bir tünelden çıkıp
diğerine girerken bazen kısacık olan dört tüneli iç içe görmek
mümkündü.
Belemek
tren istasyonundan itibaren 15 km’lik demiryolu güzergâhında
yapılan 12 tünelden sonra Hacıkırı tren istasyonu yapılmıştı.
Hacıkırı
ile Yenice arasındaki oldukça derin Çakıt vadisinin aşılması
gerekiyordu. Bu çalışmalar kapsamında oldukça derin vadinin iki
ucunu birbirine bağlayarak ulaşımı daha kolay ve risksiz hale
getirmek için Almanlar Varda Köprüsü inşa etmişlerdi.
Berlin
Bağdat Demiryolu Hattı ‘nın bu zorlu aşamasını 20 yıl süren
bir çalışma sonucu başarıyla tamamlayan Almanlar, özellikle iki
derin vadiyi birleştiren Alman Köprüsü yapımında büyük insan
kayıpları vermişlerdi.
Belemedik
’teki yüksek bir tepede bulunan alana mezarlık yaparak, hayatını
kaybeden vatandaşlarını buraya defnetmişlerdi.
Mustafa
Abinin anlattıklarına göre bir mühendislik harikası olan
demiryolu köprüsü Almanlar tarafından, çelik kafes taş örme
tekniği ile yapılmıştı.
Dört
ana ayak üzerinde kurulu, 172 metre uzunluğunda olan köprünün,
orta ayak yüksekliği 99 metreydi.
Yukarıdan
bırakılan bazı malzemelerin vadinin dibine ulaşıp ulaşmadığını
soran görevlilere ''va daaa'' diye verdikleri yanıtla ulaşmadığını
anlatmışlardı. Bundan ötürü de ''va daaa'' sözcüklerinden
ötürü ''Alman Köprüsü'' halk arasında ''Varda'' olarak
anılıyordu.
Köprünün
ayakları çelik mesnet türünde olup, dış kaplaması taş örme
tekniği ile yapılmıştı. Köprü ayaklarının bakımı için de
dört adet ayağın içinde bakım merdivenleri bulunmaktaydı.
Araştırma
yapan Mustafa abi böyle anlatmıştı.
Ne
gündü ama…
Dikkatsizlik
sonucu bindiğim ve hiç istemediğim bir yolculuk sonrası ulaştığım
Toros eteklerindeki Kıralan Köyü ve çevresi ile 60 yıl öncesine
tarihi bir yolculuk yapmıştım.
Bu
yolculukta ilk bilgileri Toros ekspresindeki kondüktörden, ikincil
bilgileri beni Tanrı misafiri olarak bir gece misafir eden Musa
Emmiden, asıl bilgileri de Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
araştırma öğrencisi Mustafa Abiden almıştım.
Mustafa
Abiye teşekkür ettikten sonra Çakıt Vadisi boyunca gezinerek tren
saatime kadar olan zamanı doldurmuştum.
Tam
saatinde gelen Kayseri-Adana hattındaki Toros ekspresine binerek
aileme kavuşma yolculuğumu başlatmıştım…