30 Temmuz 2023 Pazar

LİSE 2 FEN KİTAPLARINI ALDIM


25 Eylül 1963 Pazartesi, Atatürk Lisesi...

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'nde dersler başlayalı 10 gün oldu. Lise Fen Programına uyum sağlamakta zorlanıyorum açıkçası.

Cebir Öğretmenimiz Mehmet Arslantürk geçen hafta salı günü verdiği ödevleri perşembe günü toplamıştı. Gözden geçirdiği ödevlerimizi dün dağıttı.

Ödev notumun 8 olduğunu görünce, ''nerede hata yaptım acaba ?'' diye dikkatlice gözden geçirdim. Ödev kağıdımda hemen her satırının, koyduğu işaretlerden anladığıma göre, virgülüne kadar kontrol edilmişti.

Mehmet Arslantürk öyle titiz davranmıştı ki, noktasına ve virgülüne kadar incelemesinin yanı sıra anlatım dilimizdeki eksik ve yanlışlarımı bile düzeltmişti.

''Bu kadarı da fazla'' diyen arkadaşlarımız olduysa da bzim için iyi bir ders oldu. İster yazı, ister konuşma, ister Fizik ya da Kimya dili anlaşılır değilse anlaşılamayacağını, anlatılamayacağını bize hatırlattı.

Biyoloji derslerinde sınıfça zorlanıyoruz. Nükleik asitlerin keşfi ve Genetik konuları işlenirken karşımıza çıkan yabancı kökenli kelimelerin anlamlarını bilmediğimiz gibi okuma ve söylemekte de zorlanıyorduk.

Ayrıca lise ikinci sınıftan da eksikliklerimiz olduğunun ayırdına vardık. Lise 2 biyoloji kitaplarını satın alıp, gözden geçirme gereği doğdu.

Geometri derslerinde 3 boyutlu uzaysal oluşumlarına bir de 4. boyut zaman eklenince aklımız karıştı biraz.

Zamanımızı verimli kullanmanın yanı sıra, ödevlerimizi zamanında yapmanın, yapamadığımız sorular için arkadaşlarımız ya da ağabeylerimizden yardım almanın gereğine inandık.

Her en kötü durumdan en iyi sonuçları çıkarmasını bilen biri olarak, hazırlık lisesini başarıyla bitireceğime inancım tamdı...

AYÖO HAZIRLIK LİSESİ İLK HAFTA İZLENİMLERİ

22 Eylül 1963 Pazar, Atatürk Lisesi...

İkinci akşam etütündeyiz. Ödevlerim bitti. Anı defterimi açarak geçen haftanın izlenimlerini yazmaya başlıyorum.

14 Eylül 1963 Cumartesi günü Ankara Yüksek Öğretmen Okulu öğrencilerinin konuk edildiği Atatürk Lisesi bahçesine Sezenler Sokak'tan giriş yapmıştım. Kısa sürede işlemler tamamlanmış ve Hazırlık Lisesi Fen B sınıfı öğrencisi olmuştum.

İlk şaşkınlığım, bize ayrılan öğrenci kantininde, İvrizli arkadaşlarım Yaşar Samyeli, Ali Koçyiğit ve Hidayet Durucan'la karşılaşmam olmuştu. İkinci şaşkınlığım da, Bor 29 Ekim İlkokulu 5. sınıfta 3 ay birlikte okuduğum Filiz arkadaşımın da hazırlık liesine gelmiş oluşuydu.

Derken, İvriz'de bizden önceki dönemlerden, Kemerhisarlı Kemal Karagöz ile iki dönem önceki Fikri Çalışkan da kervana katıldı.

Geçtiğimiz hafta içinde okul yönetiminin yanı sıra ders öğremenlerimizi de tanıdık. Hemen hepsi İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu mezunu olup, eğitim enstitüleri ve Milli Eğitim Bakanlığı'nda öğretmen ve idareci olarak bulunmuşlardı.

Öğretmenlerimiz anlayışlı ve empati yapmasını bilen kişilerdi. Ne var ki Hazırlık Lisesi Müfredat Programı öğretmen okullarına göre oldukça ağırdı. Zorlanacağımızı hissettim.

Perşembe günü Cebir Dersi Öğretmenimiz Mehmet Arslantürk ödevlerimizi topladı. Yine aralıksız iki saat ders yaptıktan sonra, öğretmenler odasına bile uğramadan okuldan ayrıldı. Müsteşar yardımcısı olarak işi başından aşkın olmalı diye düşündüm.

Yan tarafımdaki sırada oturmakta olan Mehmet Koyuncu arkadaşamı biraz moralsiz gördüm. Zorlanacağımı ben de hissetmiştim ama Koyuncu adeta paniklemişti. Moral verdim, çözeriz dedim.

Aklıma Mersin'deki Yusuf Dayım geldi. Bir sorunla karşılaştığımızda ''çözeriz yeğenim'' derdi ve çözerdi. Koyuncu da çözecekti.

Dün öğleden sonra, zamanda geriye, 10 ay öncesine gittim. Meziyet Çağlayan öğretmenimi ve bana bulduğu özel öğrencim Ülkü ile Naciye Teyzeyi anımsadım.

Naciye Teyze beni korumaya almış, aileden biri gibi görmüş ve kızı Ülkü'ye Cumartesi Pazar günleri verdiğim özel ders karşılığında, ayda yaklaşık 60 Lira vermişti.

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na seçilmeme hem sevinmişler hem de üzülmüşlerdi.

Ülkü bana ve ders işleyiş tarzıma alışmıştı. Yeni bir öğretmen bulmanın yanı sıra tarzına alışamamaktan korkuyordu. Diğer taraftan benim geleceğim açısından Ankara'ın iyi bir basamak olacağını da biliyorlardı.

Teselli etmiş ve uzaktan eğitim verebileceğimi söylemiştim Ülkü'ye. Dün bu sözümü yerine getirdim. Uzaktan mektupla özel derse başladım. Yaklaşık 2 saat süreyle yazarak, postaya verdim.

''Akıncı amma dalmışsın...Etüt bitiş zili çaldı, kalk gidelim'' diyen Yaşar Samyeli'nin uyarısıyla kendime geldim. Saat 21.00'de yataklarımızda olmalıydık...

29 Temmuz 2023 Cumartesi

AYÖO OKULU HAZIRLIK LİSESİ ÖĞRETMEN KADROSU

22 Eylül 1963 Pazar, Ankara...

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Liselerinde ders başı yapalı bir hafta oldu. Bu süre içinde, kayıtlı bulunduğum Fen B sınıfı öğretmenlerimizi, sınırlı da olsa, tanımaya çalıştım.

ASTRONOMİ ÖĞRETMENİMİZ MUSTAFA SARICALI...

Aynı zamanda okul müdürümüz olan Mustafa Sarıcalı Astronomi öğretmenimizdi. İlk dersimize Astronomi nedir? Sorusuna yanıt vermekle başladı.

''Astromi her ne kadar Gök Bilimi olarak anılıyorsa da, aslında Evren Bilimidir. Bir başka deyişle, başta karşımda duran sizler olmak üzere, üzerinde bulunduğumuz Yerküre, içinde bulunduğu Güneş Sistemi, Samanyolu Galaksisi ya da Gökadası ve milyarlarca Galaksiyi ve oluşumlarını inceleyen bilim dalıdır.

Bu nedenle felsefe dahil olmak üzere matematik, fizik, kimya, biyoloji, antropoloji de benzeri bilim dallarıyla çok yakın ilişki içindedir.''

Mustafa Sarıcalı'yı dinler ve not alırken birden zamanda geriye giderek, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu Kimya Öğretmenim Münevver Baç aklıma geldi. O da ilk dersinde tahtayı boydan boya kaplayan periyodik cetvel tablosunu astıktan sonra, tablodaki simgeleri göstererek ''evrenin sırlarını öğrenmeye hazır mısınız?'' demişti.

Mustafa Sarıcalı da Evrenin oluşumu konusunda, bilim dünyasında kabul gören, Sıcak Büyük Patlama (Big Bang)'dan söz ediyordu. Başlangıçta evreni oluşturan Hidrojen İmparatorluğundan, kütle çekimi nedeniyle bir araya gelen milyar kere milyar Hidrojenin bir araya gelmesiyel gerçekleşen ''Çekirdek Kaynaşması'' ve sonuçlarında ortaya çıkan bizlerin yapı taşlarını anlatıyordu.

Soğuk bir ders olarak görülen Astronomi hepimizin ilgisini çekmiş ve can kulağı ile dinlerken bir taraftan da not tutmaya çalışıyorduk.

Astronomi Dersini sevmiştim.

FELSEFE ÖĞRETMENİMİZ SELMAN ERDEM ...

Öğretmen zili çalar çalmaz, elindeki birkaç kitapla birlikte insanın içini açan bir gülümsemesiyle dersimize giren Selman Erdem elindeki kitapları öğretmen masasına bıraktı.

Ders defterini de imzalayıp tahtaya ''Selman Erdem'' adını yazdıktan sonra bize dönerek,

''Kendimi tanıtayım çocuklar. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu mezunuyum. Halen Öğretmen Okulları Genel Müdürü olarak görev yapmaktayım.

Yüksek Öğretmen Okulları, ülkemize nitelikli öğretmenler yetiştiren kurumlar olduğundan, Milli Eğitim Bakanlığı katında özel bir yeri var. Bu nedenle, bakanlıktaki görevimin yanı sıra dersinize girmeyi de görev saydım.

Özgür düşünceli öğretmenler, ki özgür düşünceli bireyler yetiştireceklerinden, felsefe ve bağlı bulunduğu diğer bilim dalları oldukça önem kazanmaktadır.

Felsefe, köken olarak Yunanca “seviyorum”, “ardından gidiyorum”, “arıyorum” gibi anlamlara gelen “phileo” sözcüğü ve “bilgi”, “bilgelik” anlamlarına gelen “sophia” sözcüğünün birleşiminden oluşan bir sözcüktür.

Bu nedenle felsefenin anlamı, “bilgelik sevgisi” ya da “bilgi sevgisi”dir.

Bir başka deyişle felsefe bilgeliğe ve bilgiye değer vermek, bilgiyi önemsemek, bilgiyi aramak, bilgeliğe erişebilme çabasıdır.

Bütün bunlara erişebilmek için sunulan her bilgiyi hemen kabul etmemek, tartışmaya açmak, yeni kuramlar üretmek gerektiğini de bilmektir.

Daha genel bir deyimle, düşünceyi tutsak olmaktan kurtarmak ve özgür düşünceli bireyler ve toplumlar yetiştirmektir.

Bu yönüyle felsefe ve özgür düşünce tarihin her döneminde yasaklanma yoluna gidilmiştir ama herşeye rağmen özgürlük ve özgür düşünce gelişmiştir.

Kazanılan özgür düşünce evreni ve kökenimizi sorgulamamızı sağladığı gibi fen bilimlerinde de önümüzü açmıştır.''

Selma Erdem öğretmenimizi dinlerken zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmamış, tenefüse bile çıkmadan dinlemiştik.

Sevmiştik Selman Erdemi...

RESİM ÖĞRETMENİMİZ SAİM ONAN...

Öğle yemeğinden sonra, ilk 2 saat Saim Onan'ın Resim Dersi vardı. İvriz'deki Mehmet Karaman ile Çapa Öğretmen Okulu'ndaki Selahattin Taran'ın yerini tutmasa da güler yüzlü, empati kurmasını bilen biriydi.

Kendini tanıttıktan sonra; Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'nin temel amacı Fen ve Sosyal bilimlere öğretmen yetiştirmek olduğunu vurguladı. Resim derslerinde bizlerden fazla bir şey beklenmediğini, yapabileceklerimizin yeterli olacağını ve geçerli not vereceğim dedi.

Atatürk Devrim ve ilkelerinin Anadolu'da kalıcı olması amacıyla, ünlü Türk Ressamlarının Anadolu'ya dağılarak yerel resimler yaptıklarını uzunca bir süre anlattı. Güzel sanatların öneminden söz etti. Her ne kadar Fen dalında uzmanlaşacak olsanız da güzel sanatların önemini hiçbir zaman unutmayın lütfen...

Saim Onan, bizleri yormadan ve üzmeden, güzel sanatlar üzerine tatlı sohbetler yapmayı planlamıştı. Düşünce ve uygulamasını sevmiştik.

BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENİMİZ MÜMTAZ CONGER...

Uzun boylu, atletik yapılı olan Mümtaz Bey kendini tanıttıktan sonra, ''spor salonunda uygulamalı dersten çok, kuramsal derslere önem verilecektir.'' Diye başladı derse.

''Avcı ve meyve toplayıcı'' atalarımızın yaşam biçimlerini bilmemiz sağlığımız açısından sonderece önemlidir.

Bedenemizin hareket üzerine kurulduğunu, hareketsizliğin bedenimiz tarafından kara kış ya da kıtlık ve kuraklık olarak algılanacağını, bu nedenle de enerji tasarrufu yapabilmek için hayati organlarımızın bir bölümünün kapatabileceğini vurguladı.

Yaklaşık 2 saat ders çalıştıktan sonra ara vererek, en az 15 dakika yürümenin hem bedenimize hem de beynimize oldukça yararlı olacağını hatırlattı.

CEBİR ÖĞRETMENİMİZ MEHMET ASLANTÜRK ...

Öğretmen ziliyle birlikte derse giren Cebir öğretmeninimiz ''günaydın çocuklar'' dedikten sonra tahtaya ''Mehmet Arslantürk'' yazdı.

Öğretmen kürsüsünden inip, sıralar arasında dolaştı bir süre. Ardından,

''İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu mezunuyum. İstanbul Üniversitesi'nde Matematik-Astronomi eğitimi aldım. Ankara ve İstanbul'un önemli okullarında öğretmenlik ve yöneticilik yaptım. Halen Milli Eğitim Bakanlığı'nda Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapıyorum.

Sizin anlayacağınız zaman fukarası olan biriyim. Yine de, çok önem verdiğimiz Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi öğrencilerine zaman ayırıp en iyi bir biçimde yetiştirme çabasındayız.

Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde oldukça önemli görevleri olan benim gibi arkadaşlarım, özveride bulunarak derslerinize geldiğine göre, sizlerden de aynı özveriyi bekliyoruz. Bu arada, tenefüse çıkmadan iki saat aralıksız ders yapacağız Sorusu olan var mı?''

Mehmet Arslantürk söylenmesi gereken her şeyi söylerken oldıkça disiplinli olduğunu hissettirdiği gibi, zamanı iyi kullanmamız gerektiği, ödevleri eksiksiz yapmamız, çok çalışmamız gerektiğini de hatırlatmıştı. Sorumuz olamazdı.

Kimseden soru gelmeyince derse başladı. Ders anlatışından oldukça deneyimli olduğunu, sonraki derslerimizde de Talim Terbiye Kurulunca kabul edilip, ders kitabı olarak okutulan Cebir kitapları olduğunu öğrenecektik.

Neredeyse nefes almaktan bile çekinerek dinledik ve not aldık. Anlatacağı konu bittikten sonra, konuyla ilgili ilk ödevini verdi.

Perşembe günü 3. ve 4. saatte yapılacak cebir dersinde ödevler toplanacaktı.

İlgili bakanın yerinde olmadığı zamanlarda bakan yetkisini kullanabilen yetkili kişi müsteşar olduğuna göre, yardımcısı olan Mehmet Arslantürk de oldukça yetkili biri olmalıydı. Haliyle işi başından aşkındı. Buna rağmen dersimize gelmiş olmasını şans olarak değerlendirdik.

COĞRAFYA ÖĞRETMENİMİZ MELİHA BERET..

Öğrenci ziliyle birlikte toparlanıp Coğrafya Öğretmeni Meliha Beret Öğretmen ziliyle birlikte sınıfa girdi. hep birlikte ayağa kalktık. ''Günaydın çocuklar...Oturun lütfen'' dedikten sonra ders defterini imzaladı.

Bir süre sınıfı alıcı gözüyle süzdükten sonra ''Küresel Isınma'' kavramını duyan var mı içinizde?

Küresel Isınma ve Coğrafya !..

Duymuşluğumuz yoktu. Genelde yeryüzü şekilleri, dağlar, ovalar, tarım, enerji kaynakları gibi kavramlar olarak algılamıştık daha önceki derslerimizde.

Kimseden ses çıkmadığını görünce,

''Yerküre yüzeyimizin ve bağlı olarak atmosferin düzenli olarak sıcaklığının artması olayına ''Küresel Isınma'' denilmektedir çocuklar.

Yürküremizde, ortalama sıcaklığın 2 ya da 3 derece artması çölleşmesine neden olabileceği gibi, tersi durumlarda da buzul devrine girmesi olasıdır.''

Dedikten sonra bizlere baktı. Böylece ''Küresel Isınma'' kavramıyla tanışmış olduk...

İki saat süreyle ''Küresel Isınma'' kavramı üzerinde konuşarak, olası olumsuz etkilerine karşı halkımızı bilinçlendirme görevinin büyük ölçüde öğretmenlere düştüğünü vurguladı.

Tenefüse çıkmadan işlenen ''Küresel Isınma'' kavramına saat 12.15'te çalan ders bitim ziliyle son verildi.

Coğrafya dersi de ilginç olmaya başlamıştı.

FİZİK ÖĞRETMENİMİZ NECATİ GEÇKİNLİ ...

Öğretmen ziliyle birlikte sınıfa giren Fizik Öğretmenimiz Necati Geçkinli'yi de ayakta karşıladık. Güler yüzlü, halim selim bir öğretmen karşımızda duruyordu. ''Oturun lütfen'' dedikten sonra ders defterini imzaladı. Ardından,

''Çocuklar, günlük yaşamda karşılaştığımız olayların en mantıklı açıklamasını, temel bilimlerden biri olan Fizik ve Fizik yasalarıyla açıklayabilmekteyiz.

Araçlarda neden emniyet kemeri kullanmalıyız ya da viraja hızlı giren bir araç neden savrulmaktadır, dönme yoluyla öteleme nasıl gerçekleşmektedir, buz tutmuş bir ortamda yürümekte neden zorlanırız, binlerce km uzaklıktaki bir radyo istasyonundaki yayını nasıl duyarız, Evren nedir, nasıl oluşmuştur? Sorularının yanıtlarını Fizik derslerinde öğreneceğiz.

Temel Bilimlerin bir kolu olan Fizik dersinin Kimya, Biyoloji, Yer bilimleriyle olan bağlantılarını da birlikte keşfetmeye çalışacağız...''

Necati Geçkinli'nin derse başlangıcını sevmiştim. Ezberci bir eğitimden uzak olduğunu algılamıştım.

Diğer öğretmenlerimizde olduğu gibi Fizik Dersinde de tenefüse çıkmamıştık. Öyle ki ikinci saat dolduğu gibi tenefüs zamanı da dolmuş olmalıydı ki sınıf kapısı tıklatılarak açıldığında elindeki mandolinle Müzik Öğretmenimiz duruyordu.

MÜZİK ÖĞRETMENİMİZ MÜMTAZ KAYA...

Sınıfça ayakta karşıladığımız Mümtaz Kaya ''Oturun lütfen'' deyip ders defterini imzaladı.Bir süre bizleri izledikten sonra,

''Çocuklar, buraya fen ve sosyal bilimlerde yetiştirilmek üzere geldiniz. Geldiğiniz öğretmen okullarında zaten müzikle haşır neşir oldunuz. Her biriniz, en azından mandolin çalmasını biliyorsunuz.

Müzik Öğretmeni olarak benim görevim sizleri, müzisyen olarak yetiştirmekten ziyade, bedeniniz ve beyninizde hoş sedalar yaratacak kavramlar oluşturmak olacaktır.

Müzik evrensel olduğu kadar yerel bir dildir de. Öyledir çünkü Müzik hayatın ta kendisidir.

İnsanoğlunun kendini anlatması için bulunmuş olan muhteşem ve en harika bir araçtır. Doğumumuzda var, düğünümüzde var, günlük hayatımızda var, inançlarımızda var, ölümümüzde var… 

Sevinç, mutluluk, acı ve hüzünlerin ifade edilmesine ve bunların yeniden hatırlanmasına eşlik etmekte, toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası ve kültürün aktarılmasında da önemli bir rol üstlenmektedir...

Müzik dersini ve öğretmenini sevmiştim...

KİMYA ÖĞRETMENİ LÜTFİYE ÇAKMAKÇIOĞLU...

Kimya dersimize Lütfiye Çakmakçıoğlu geldi. Necati Eğitim Enstitüsü Kimya Öğretmeni iken Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'ne tayini çıkmıştı.

Kısaca kendini tanıttıktan sonra ders yılı boyunca işleyeceğimiz konuları özetledi.

Buna göre; elektroliz olayları, karbon kimyasına giriş, organik bileşikler, hidrokarbonlar, alkoller, eterler, asitler, enerji kaynakları ve bilimsel gelişmeler üzerinde durulacaktı.

İlk iki saatlik dersin sonunda edindiğim izlenim; Çapa Öğretmen Okulu'ndaki Kimya Öğretmenim olan Münevver Baç gibi deneyimli bir öğretmendi Lütfiye öğretmenimiz....

Kimya müfredat programını oldukça yüklü buldum. Zorlanacağımızı düşündüm.

GEOMETRİ ÖĞRETMENİMİZ NECDET ONUR...

Üçüncü ve dördüncü saatlerde Geometri dersimize gelen Necdet Onur da, kısaca kendini tanıttıktan sonra; iki boyutlu düzlem üzerindeki çember, elips gibi kavramların olgunlaştırılmasından sonra üç boyutlu uzay geometri üzerinde çalışacağımızı anlattı.

İki boyutlu çalışmalarda pek sorunumuz olmayacaktı ama üç boyutlu uzay geometride zorlanabileceğimizi hissettim.

İNGİLİZCE ÖĞRETMENİMİZ ABDÜLKADİR SALGIR...

Beşinci ve altıncı saatteki İngilizce dersimize, aynı zamanda Milli Kütüphane Müdürü olan, Abdülkadir Salgır geldi.

Hazırlık lisesine gelinceye kadar İngilizce görmemiştik. Oldukça yoğun Fen Programının uygulandığı sınıfımızda, haftada 2 saatlik İngilizce dersi ne kadar sağlıklı olabilirdi. Sürekli tekrar isteyen İngizce kelimelerine ne kadar zaman ayırabilirdik,

Farkına vardım ki İngizce Programı, yok denilmesin diye konulmuştu. Hazırlık Lisesi ve sonrasında gireceğimizi düşündüğüm Fen Fakültesi bize İngilizce öğretemezdi.

TÜRKÇE ÖĞRETMENİMİZ HEDİYE HANIM...

Son iki saatimize gelen Türkçe Öğretmeni Hediye Hanım, kısaca kendini tanıttıktan sonra, yıl boyunca işleyeceğimiz konuları özetledi.

Buna göre; Edebiyat-Felsefe İlişkisi, Dilin Tarihi Süreç İçerisindeki Değişimini Etkileyen Sebepler, Cumhuriyet Dönemi’nde Hikayelerimiz, Cumhuriyet Dönemi Saf Şiir Anlayışı, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı ve Türk Romanı, Dünya Edebiyatında Roman işlenecekti.

Türkçe dersini sevmiştim. Sorun olmayacaktı...


23 Temmuz 2023 Pazar

AYÖO HAZIRLIK LİSESİ 3.GÜN

18 Eylül 1963 Çarşamba, Atatürk Lisesi...

Bugünkü ders programında Kimya, Geometri, İngilizce ve Türkçe dersleri var.

Kimya dersimize Lütfiye Çakmakçıoğlu geldi. Necati Eğitim Enstitüsü Kimya Öğretmeni iken Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'ne tayini çıkmıştı.

Kısaca kendini tanıttıktan sonra ders yılı boyunca işleyeceğimiz konuları özetledi.

Buna göre; elektroliz olayları, karbon kimyasına giriş, organik bileşikler, hidrokarbonlar, alkoller, eterler, asitler, enerji kaynakları ve bilimsel gelişmeler üzerinde durulacaktı.

Kimya müfredat programını oldukça yüklü buldum. Zorlanacağımızı düşündüm.

İlk iki saatlik dersin sonunda edindiğim izlenim; deneyimli bir öğretmendi Lütfiye öğretmenimiz. Çapa Öğretmen Okulu'ndaki Kimya Öğretmenim olan Münevver Baç gibi...

Üçüncü ve dördüncü saatlerde Geometri dersimize gelen Necdet Onur da, kısaca kendini tanıttıktan sonra; iki boyutlu düzlem üzerindeki çember, elips gibi kavramların olgunlaştırılmasından sonra üç boyutlu uzay geometri üzerinde çalışacağımızı anlattı.

İki boyutlu çalışmalarda pek sorunumuz olmayacaktı ama üç boyutlu uzay geometride zorlanabileceğimizi hissettim.

Beşinci ve altıncı saatteki İngilizce dersimize, aynı zamanda Milli Kütüphane Müdürü olan, Abdülkadir Salgır geldi.

Hazırlık lisesine gelinceye kadar İngilizce görmemiştik. Oldukça yoğun Fen Programının uygulandığı sınıfımızda, haftada 2 saatlik İngilizce dersi ne kadar sağlıklı olabilirdi. Sürekli tekrar isteyen İngizce kelimelerine ne kadar zaman ayırabilirdik,

Farkına vardım ki İngizce Programı, yok denilmesin diye konulmuştu. Hazırlık Lisesi ve sonrasında gireceğimizi düşündüğüm Fen Fakültesi bize İngilizce öğretemezdi.

Son iki saatimize gelen Türkçe Öğretmeni Hediye Hanım, kısaca kendini tanıttıktan sonra, yıl boyunca işleyeceğimiz konuları özetledi.

Buna göre; Edebiyat-Felsefe İlişkisi, Dilin Tarihi Süreç İçerisindeki Değişimini Etkileyen Sebepler, Cumhuriyet Dönemi’nde Hikayelerimiz, Cumhuriyet Dönemi Saf Şiir Anlayışı, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı ve Türk Romanı, Dünya Edebiyatında Roman işlenecekti.

Türkçe dersini
ve öğretmenini sevmiştim. Sorun olmayacaktı.

21 Temmuz 2023 Cuma

AYÖO HAZIRLIK LİSESİNDE 2.GÜN

 

17 Eylül 1963 Salı, Atatürk Lisesi Ankara

Saat 06.30 kalkıp, tuvaletlerimizi yaptıktan sonra 07.00'deki sabah etütüne yetiştik. Henüz ödev verilmediği için, diğer arkadaşlarımızı rahatsız etmeyecek şekilde, İvrizliler dışındaki arkadaşlarımızı tanımaya, kendimizi tanıtmaya çalıştık.

Sabah etüdünün 07.45'te bitmesiyle kahvaltıya gidildi. Kalem ve not defterlerimizle birlikte 08.30'dabaşlayacak ilk dersimiz için Fen B sınıfında yerimizi aldık.

Dün, son dersten sonra sınıf başkanı Tülay arkadaşımız yoklama ve ders defterini idareye götürdüğünde haftalık ders programını alarak sınıf giriş kapısının arkasına asmıştı.

Bugünkü programda Cebir, Coğrafya, Fizik ve Müzik Dersleri vardı.

Öğrenci ziliyle birlikte sınıfımızda yerimizi alarak Cebir öğretmenimizi beklemeye başladık. Öğretmen ziliyle birlikte sınıfa giren cebir öğretmenimiz hakkında İlk izlenimim çok dakik ve disiplinli biri olduğuydu

Ayakta bekleyen sınıfı bir süre süzdü, ''oturun lütfen'' deyip ders defterini imzaladı.

Cebir Öğretmeni Mehmet Aslantürk...

Tahtaya ''Mehmet Arslantürk'' yazdıktan sonra öğretmen kürsüsünden inip, sıralar arasında dolaştı bir süre. Ardından,

''İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu mezunuyum. İstanbul Üniversitesi'nde Matematik-Astronomi eğitimi aldım. Ankara ve İstanbul'un önemli okullarında öğretmenlik ve yöneticilik yaptım. Halen Milli Eğitim Bakanlığı'nda Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapıyorum.

Sizin anlayacağınız zaman fukarası olan biriyim. Yine de, çok önem verdiğimiz Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi öğrencilerine zaman ayırıp en iyi bir biçimde yetiştirme çabasındayız.

Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde oldukça önemli görevleri olan benim gibi arkadaşlarım özveride bulunarak derslerinize geldiğine göre, sizlerden de aynı özveriyi bekliyoruz. Bu arada, tenefüse çıkmadan iki saat aralıksız ders yapacağız Sorusu olan var mı?''

Mehmet Arslantürk söylenmesi gereken her şeyi söylerken oldıkça disiplinli olduğunu hissettirdiği gibi, zamanı iyi kullanmamız gerektiği, ödevleri eksiksiz yapmamız, çok çalışmamız gerektiğini de hatırlatmıştı. Sorumuz olamazdı.

Kimseden soru gelmeyince derse başladı. Ders anlatışından oldukça deneyimli olduğunu, sonraki derslerimizde de Talim Terbiye Kurulunca kabul edilip, ders kitabı olarak okutulan Cebir kitapları olduğunu öğrenecektik.

Neredeyse nefes almaktan bile çekinerek dinledik ve not aldık. Anlatacağı konu bittikten sonra, konuyla ilgili ilk ödevini verdi.

Haftada 4 saat Cebir Dersi vardı. Sonraki 2 saat Cebir Dersi Perşembe günü 3. ve 4. saatte yapılacaktı. Ödevler Perşembe gününe kadar yapılmalıydı.

İkinci saatin sonunda tenefüs zili çaldığında hep birlikte ayağa kalkarak uğurladık kendisini.

Teneffüste 4 İvrizli bir araya gelip Mehmet Arslantürk hakkında konuştuk biraz. İlgili bakanın yerinde olmadığı zamanlarda bakan yetkisini kullanabilen yetkili kişi müsteşar olduğuna göre yardımcısı olan Mehmet Arslantürk de oldukça yetkili biri olmalıydı. Haliyle işi başından aşkındı. Buna rağmen dersimize gelmiş olmasını şans olarak değerlendirdik.

Coğrafya Öğretmeni Meliha Beret...

Öğrenci ziliyle birlikte toparlanıp Coğrafya Öğretmeni Meliha Beret'i beklemeye başladık. Öğretmen ziliyle birlikte kapıda göründü, hep birlikte ayağa kalktık. ''Oturun lütfen'' dedikten sonra ders defterini imzaladı.

Bir süre sınıfı alıcı gözüyle süzdükten sonra ''Küresel Isınma'' kavramını duyan var mı içinizde?

Küresel Isınma ve Coğrafya !..

Duymuşluğumuz yoktu. Genelde yeryüzü şekilleri, dağlar, ovalar, tarım, enerji kaynakları gibi kavramlar olarak algılamıştık daha önceki derslerimizde.

Kimseden ses çıkmadığını görünce,

''Yerküre yüzeyimizin ve bağlı olarak atmosferin düzenli olarak sıcaklığının artması olayına ''Küresel Isınma'' denilmektedir çocuklar.

Yürküremizde, ortalama sıcaklığın 2 ya da 3 derece artması çölleşmesine neden olabileceği gibi, tersi durumlarda da buzul devrine girmesi olasıdır.''

Dedikten sonra bizlere baktı. Böylece ''Küresel Isınma'' kavramıyla tanışmış olduk...

İki saat süreyle ''Küresel Isınma'' kavramı üzerinde konuşarak, olası olumsuz etkilerine karşı halkımızı bilinçlendirme görevinin büyük ölçüde öğretmenlere düştüğünü vurguladı.

Tenefüse çıkmadan işlenen ''Küresel Isınma'' kavramına saat 12.15'te çalan ders bitim ziliyle son verildi.

Coğrafya dersi de ilginç olmaya başlamıştı.

Fizik Öğretmeni Necati Geçkinli...

Öğretmen ziliyle birlikte sınıfa giren Fizik Öğretmenimiz Necati Geçkinli'yi de ayakta karşıladık. Güler yüzlü, halim selim bir öğretmen karşımızda duruyordu. ''Oturun lütfen'' dedikten sonra ders defterini imzaladı. Ardından,

''Çocuklar, günlük yaşamda karşılaştığımız olayların en mantıklı açıklamasını, temel bilimlerden biri olan Fizik ve Fizik yasalarıyla açıklayabilmekteyiz.

Araçlarda neden emniyet kemeri kullanmalıyız ya da viraja hızlı giren bir araç neden savrulmaktadır, dönme yoluyla öteleme nasıl gerçekleşmektedir, buz tutmuş bir ortamda yürümekte neden zorlanırız, binlerce km uzaklıktaki bir radyo istasyonundaki yayını nasıl duyarız, Evren nedir, nasıl oluşmuştur? Sorularının yanıtlarını Fizik derslerinde öğreneceğiz.

Temel Bilimlerin bir kolu olan Fizik dersinin Kimya, Biyoloji, Yer bilimleriyle olan bağlantılarını da birlikte keşfetmeye çalışacağız...''

Necati Geçkinli'nin derse başlangıcını sevmiştim. Ezberci bir eğitimden uzak olduğunu algılamıştım.

Diğer öğretmenlerimizde olduğu gibi Fizik Dersinde de tenefüse çıkmamıştık. Öyle ki ikinci saat dolduğu gibi tenefüs zamanı da dolmuş olmalıydı ki sınıf kapısı tıklatılarak açıldığında elindeki mandolinle Müzik Öğretmenimiz duruyordu.

Müzik öğretmeni Mümtaz kaya...

Sınıfça ayakta karşıladığımız Mümtaz Kaya ''Oturun lütfen'' deyip ders defterini imzaladı.Bir süre bizleri izledikten sonra,

''Çocuklar, buraya fen ve sosyal bilimlerde yetiştirilmek üzere geldiniz. Geldiğiniz öğretmen okullarında zaten müzikle haşır neşir oldunuz. Her biriniz, en azından mandolin çalmasını biliyorsunuz.

Müzik Öğretmeni olarak benim görevim sizleri, müzisyen olarak yetiştirmekten ziyade, bedeniniz ve beyninizde hoş sedalar yaratacak kavramlar oluşturmak olacaktır.

Müzik evrensel olduğu kadar yerel bir dildir de. Öyledir çünkü Müzik hayatın ta kendisidir.

İnsanoğlunun kendini anlatması için bulunmuş olan muhteşem ve en harika bir araçtır. Doğumumuzda var, düğünümüzde var, günlük hayatımızda var, inançlarımızda var, ölümümüzde var… 

Sevinç, mutluluk, acı ve hüzünlerin ifade edilmesine ve bunların yeniden hatırlanmasına eşlik etmekte, toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası ve kültürün aktarılmasında da önemli bir rol üstlenmektedir...

Müzik dersini ve öğretmenini sevmiştim...

AYÖO HAZIRLIK FEN B İLK GÜN ÖĞRETMENLERİ

 

16 Eylül 1963 Pazartesi, Ankara...

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi Fen B sınıfımızın ilk günü ders programında Astronomi, Felsefe,Resim ve Beden Eğitimi dersleri var.

*****

Astronomi Öğretmeni Mustafa Sarıcalı

Aynı zamanda okul müdürümüz olan Mustafa Sarıcalı Astronomi öğretmenimizdi. Ders defterini imzalayıp sınıfımızı bir süre süzdükten sonra,

''Astromi her ne kadar Gök Bilimi olarak anılıyorsa da, aslında Evren Bilimidir. Bir başka deyişle, başta karşımda duran sizler olmak üzere, üzerinde bulunduğumuz Yerküre, içinde bulunduğu Güneş Sistemi, Samanyolu Galaksisi ya da Gökadası ve milyarlarca Galaksiyi ve oluşumlarını inceleyen bilim dalıdır.

Bu nedenle felsefe dahil olmak üzere matematik, fizik, kimya, biyoloji, antropoloji de benzeri bilim dallarıyla çok yakın ilişki içindedir.''

Mustafa Sarıcalı'yı dinler ve not alırken birden zamanda geriye giderek, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu Kimya Öğretmenim Münevver Baç aklıma geldi. O da ilk dersinde tahtayı boydan boya kaplayan periyodik cetvel tablosunu astıktan sonra, tablodaki simgeleri göstererek ''evrenin sırlarını öğrenmeye hazır mısınız?'' demişti.

Mustafa Sarıcalı da Evrenin oluşumu konusunda, bilim dünyasında kabul gören, Sıcak Büyük Patlama (Big Bang)'dan söz ediyordu. Başlangıçta evreni oluşturan Hidrojen İmparatorluğundan, kütle çekimi nedeniyle bir araya gelen milyar kere milyar Hidrojenin bir araya gelmesiyel gerçekleşen ''Çekirdek Kaynaşması'' ve sonuçlarında ortaya çıkan bizlerin yapı taşlarını anlatıyordu.

Soğuk bir ders olarak görülen Astronomi hepimizin ilgisini çekmiş ve can kulağı ile dinlerken bir taraftan da not tutmaya çalışıyorduk.

Astronomi Dersinden sonra programda Felsefe Drsi vardı.

Kim gelecekti acaba?

Felsefe Öğretmeni Selman Erdem

Öğretmen zili çalar çalmaz, elindeki birkaç kitapla birlikte Felsefe öğretmenimiz girdi insanın içini açan bir gülümsemesiyle. Kendisini ayakta karşılayan bizlere ''oturun lütfen'' dedi, oturduk.

Elindeki kitapları öğretmen masasına bıraktı, ders defterini de imzalayıp tahtaya ''Selman Erdem'' adını yazdıktan sonra bize dönerek,

''Kendimi tanıtayım çocuklar. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu mezunuyum. Halen Öğretmen Okulları Genel Müdürü olarak görev yapmaktayım.

Yüksek Öğretmen Okulları, ülkemize nitelikli öğretmenler yetiştireceği için Milli Eğitim Bakanlığı katında özel bir yeri var. Bu nedenle, bakanlıktaki görevimin yanı sıra dersinize girmeyi de görev saydım.

Özgür düşünceli öğretmenler, ki özgür düşünceli bireyler yetiştireceklerinden, felsefe ve bağlı bulunduğu diğer bilim dalları oldukça önem kazanmaktadır.

Felsefe, köken olarak Yunanca “seviyorum”, “ardından gidiyorum”, “arıyorum” gibi anlamlara gelen “phileo” sözcüğü ve “bilgi”, “bilgelik” anlamlarına gelen “sophia” sözcüğünün birleşiminden oluşan bir sözcüktür.

Bu nedenle felsefenin anlamı, “bilgelik sevgisi” ya da “bilgi sevgisi”dir.

Bir başka deyişle felsefe bilgeliğe ve bilgiye değer vermek, bilgiyi önemsemek, bilgiyi aramak, bilgeliğe erişebilme çabasıdır.

Bütün bunlara erişebilmek için sunulan her bilgiyi hemen kabul etmemek, tartışmaya açmak, yeni kuramlar üretmek gerektiğini de bilmektir.

Daha genel bir deyimle, düşünceyi tutsak olmaktan kurtarmak ve özgür düşünceli bireyler ve toplumlar yetiştirmektir.

Bu yönüyle felsefe ve özgür düşünce tarihin her döneminde yasaklanma yoluna gidilmiştir ama herşeye rağmen özgürlük ve özgür düşünce gelişmiştir.

Kazanılan özgür düşünce evreni ve kökenimizi sorgulamamızı sağladığı gibi fen bilimlerinde de önümüzü açmıştır.''

Selma Erdem öğretmenimizi dinlerken zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmamış, tenefüse bile çıkmadan dinlemiştik. Sevmiştik Selman Erdemi...

Resim Öğretmeni Saim Onan

Öğle yemeğinden sonra, ilk 2 saat Saim Onan'ın Resim Dersi vardı. İvriz'deki Mehmet Karaman ile Çapa Öğretmen Okulu'ndaki Selahattin Taran'ın yerini tutmasa da güler yüzlü, empati kurmasını bilen biriydi.

Kendini tanıttıktan sonra; Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'nin temel amacı Fen ve Sosyal bilimlere öğretmen yetiştirmek olduğunu vurguladı. Resim derslerinde bizlerden fazla bir şey beklenmediğini, yapabileceklerimizin yeterli olacağını ve geçerli not vereceğim dedi.

Atatürk Devrim ve ilkelerinin Anadolu'da kalıcı olması amacıyla, ünlü Türk Ressamlarının Anadolu'ya dağılarak yerel resimler yaptıklarını uzunca bir süre anlattı. Güzel sanatların öneminden söz etti. Her ne kadar Fen dalında uzmanlaşacak olsanız da güzel sanatların önemini hiçbir zaman unutmayın lütfen...

Son iki saatimiz Mümtaz Conker'in Beden Eğitimi dersiydi.

Beden Eğitimi Öğretmeni Mümtaz Conger

Uzun boylu, atletik yapılı olan Mümtaz Bey kendini tanıttıktan sonra, ''spor salonunda uygulamalı dersten çok, kuramsal derslere önem verilecektir.'' Diye başladı derse

''Avcı ve meyve toplayıcı'' atalarımızın yaşam biçimlerini bilmemiz sağlığımız açısından sonderece önemlidir.

Bedenemizin hareket üzerine kurulduğunu, hareketsizliğin bedenimiz tarafından kara kış ya da kıtlık ve kuraklık olarak algılanacağını, bu nedenle de enerji tasarrufu yapabilmek için hayati organlarımızın bir bölümünün kapatabileceğini vurguladı.

Yaklaşık 2 saat ders çalıştıktan sonra ara vererek, en az 15 dakika yürümenin hem bedenimize hem de beynimize oldukça yararlı olacağını hatırlattı.

Mümtaz Conker'in saat 14.45'te biten dersiyle Hazırlık lisesinin ilk gününü tamamladık.

Saat 18.00'de ilk akşam etüdü girdik Ardından akşam yemeği ve ikinci akşam etüdü derken gün tamamlandı. Saat 21.00'de yataklarımıza girmiştik...



19 Temmuz 2023 Çarşamba

AYÖO HAZIRLIK LİSESİ FEN B İLK GÜN

16 Eylül Pazartesi 1963, Ankara...

Atatürk Lisesi Tören Alanındaki bayrak merasiminden sonra Okul Müdürü Mustafa Sarıcalı'nın, günün anlam ve önemi üzerindeki konuşmasıile birlikte 1963-64 Eğitim ve Öğretim Yılı resmen başladı. 

Böylece, daha 1951 yılında, Ceyhan pamuk tarlalarında ''Üniversiteli olmak'' hayalime bir adım daha yaklaşmış oldum.

Öğrenci ziliyle birlikte sınıflarımızda yerimizi aldık. 24 kişilik Fen B sınıfında İvrizli Yaşar Samyeli, Ali Koçyiğit, Hidayet Durucan ve diğer öğretmen okullarından gelenler içinde Halil Biga, Mazlum Sevinç, Mehmet Koyuncu, Mehmet Kabalcı, Ayla Soykan, Tülay Toker, İbrahim Turgal, Şevket Ceylan, Vakkas Tekin, Hilmi Zilbeyaz, Ahmet Işık ve diğerleri vardı.

İlk dersimiz Astronomi idi. Öğretmen ziliyle birlikte okul müdürümüz Mustafa Sarıcalı sınıfımıza girdi. Sınıfça ayağa kalkarak karşıladık.

''Günaydın çocuklar, oturun lütfen.'' Deyip bir süre hepimizi gözden geçirdi. Ders defterini imzaladıktan sonra bizlere dönerek,

''Ülkemizin değişik Öğretmen Okullarından seçilerek buraya gönderildiniz. Bir başka deyişle, ülkenin en başarılı ve zeki öğrencileri sınıfına giriyorsunuz. Ne var ki öğretmen okullarının ders müfredatı ile liselerin müfredat proğramları oldukça farklıdır.

Öğretmen Okullarında temel kültür ve fen derslerinin yanı sıra Köy Enstitüleri çiftliklerinde de oldukça zaman harcıyordunuz. Bu nedenle, hazırluk sınıflarımızdaki Fen Dersleri sizleri zorlayacaktır. Geldiğiniz okulların en başarılı ve zeki öğrencileri olduğunuza fazla güvenmeyin. Sistemli çalışır ve sizlere ayrılan zamanları uygun ve verimli parçalara ayırarak başarılı olursunuz.''

Mustafa Sarıcalı bir süre sustuktan sonra ''sınıfınızı idare katında temsil edecek ve bir ölçüde sınıfın düzeninden de sorumlu olacak bir başkan seçmelisiniz. Başkan olmak isteyen ya da önermek isteyen var mı? '' Sorusuna yanıt veren çıkmadı.

Kimse başkan olmak istemiyor mu? Sorusundan bir süre sonra kız arkadaşlarımızdan Tülay Toker parmak kaldırdı. Oy birliği ile başkan seçildi.

Sınıf başkanı sorunu çözüldükten sonra, ''şimdi dersimize dönebiliriz.'' dedi Mustafa Sarıcalı.

18 Temmuz 2023 Salı

TAŞ MEKTEPTEN ANKARA ATATÜRK LİSESİNE

 


1886 yılında, Taş Mektep olarak bilinen ülkenin en köklü lisesi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu yürürlüğe girdikten sonra Ankara Erkek Lisesi adını almıştı.

Atatürk; Tevhid-i Tedrisat kanunundan sonra, Öğrenim Birliği'nin yanı sıra, olmazsa olmazlardan biri olan ortak dil Türkçe ve Türkçe'yi istila etmiş Arapça, Farsça ve diğer dillerden kurtulmanın alt yapısını oluşturmaya başlamıştı. 

Dilimizi ve bağlı olarak kültürümüzü korumak ve yeniden oluşturmak zorundaydık. Zorundaydık çünkü Kültür, bir toplumun tarihinde oluşturduğu bütün maddi ve manevi değerleriydi.

Kültürü oluşturmak ve yaygınlaştırmak söz konusu olduğunda da ilk akla gelen şey DİL idi. Hem düşüncenin hem de kültürün bir aracı olan Dil, eğitim açısından da çok önemliydi.

Düşünce, ancak dille aktarılmak suretiyle bilgiye dönüşebilir ve bilgi de sadece dilin aracılığıyla öğretilebilirdi.

Atatürk; Uluslaşmanın gerçekleşmesinde Türk Dili Türkçe'nin rolünü,

"Millet; Dil, Kültür ve Mefkûre birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir siyasî ve İçtimaî heyettir"

Sözleriyle belirtmiş, Türk milleti üzerindeki Türk Dili'nin yerini ise 1931 yılında Afet İnan'a dikte ettirdiği Vatandaş İçin Medenî Bilgiler kitabının yedi ve sekizinci sayfalarında şöyle açıklamıştı.

Türk milletinin dili Türkçe' dir. Türk dili dünyada en güzel ve en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve yükseltmek için çalışır. Bir de, Türk Dili Türk milleti için mukaddes bir hazinedir.

Dil'in kültür ve eğitim için olmazsa olmazlardan biri olduğunu anlatmanın en iyi yolu ve yöntemi, başlangıç olarak, Ankara'nın en köklü liselerinden biri olan Ankara Erkek Lisesi'ni ziyaret etmekten geçiyordu.

Ankara Erkek Lisesi Dil ve Harf Devrimi için başlangıç noktalarından biri olacaktı.

Harf Devrimi ile birlikte, konuşulan dilin anlaşılmasının en temel oluşumunun okuma ve yazmayla orantılı olduğunu gören Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Latin Alfabesine geçilmesini gerekli olarak görmüştü.

1 Kasım 1928'de, Türkçe yazmak için kullanılan Arap harfleri yerine, Latin Alfabesi'ne geçildi. Türk dilinin özelliklerini belirten işaretlere de yer verilmek suretiyle, Türk Harfleri adı ile 1353 sayılı Kanunla kabul edilmiş oldu.

Harf Devrimi uygulamaya konulduğunda okuma yazma seferberliği de başlatılmış oldu. Ardından, 4 ay süreli ve zorunlu Millet mektepleri açıldı.

Atattürk, Cumhuriyet kurulmadan önce, 30 Aralık 1919'da Ankara Erkek Lisesi'ni ziyaret etmiş, öğretmen ve öğrencilerle sohbet ederek Dil ve Eğitim konusunda düşüncelerini yoklamıştı.

Ayrılmadan önce de lisede ''Gazi Oymağı'' adı altında bir izci birliği kurulmasını onaylamıştı.

1921 senesinde, Milli Mücadele'nin o günkü şartları gereğince, diğer resmi dairelerle birlikte, Kayseri'ye nakledilen Ankara Erkek Lisesi, bir yıl sonra, 1922'de tekrar Ankara'ya alınarak eski binasında hizmetine devam etmişti.

Milli Mücadele'nin hüküm sürdüğü yıllarda okulun öğretmen ve öğrencileri cephelerde savaşlara katılmış, gazilik ve şehitlik mertebesine yükselmişlerdi.

Vatan savunmasında gösterdikleri üstün gayretleri ve vatanperver çalışmaları sebebiyle de okula, Milli Mücadele sonunda, bizzat Atatürk tarafından ay yıldızlı bir sancak hediye edilmişti.

Bu Sancak lisenin 75. Yıl Eğitim Müzesi'nde sergilenmektedir.

Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk 28 Haziran 1933´te liseyi ikinci kez ziyaret ederek Tarih - Coğrafya - Yurt Bilgisi sınavlarını yakından izlemiş ve 6/F sınıfının not cetvelini imzalamıştı.

Bu arada, 1938 yılında, Çankaya Sezenler Sokak ile Strazburg Caddesi kesişim noktasındaki arazide lisenin yeni binasının inşaat başlanmıştı.

İnşaat devam ederken, Orta Tedrisat Genel Müdürü H. Avni Yukaryuç, Ankara Maarif Müdürü Salim Atalık ve Okul Müdürü İhsan Üngüt'ten oluşan bir heyet, Erkek Lisesi olan adının Atatürk Lisesi olmasını Cumhurbaşkanı olan Atatürk'e teklif etmişler, onaylanınca da adı Ankara Atatürk Lisesi olmuştu.

Ankara Atatürk Lisesi, 10 Ekim 1940 tarihinde inşaatı tamamlanan yeni binasına taşınmıştı.

Başlangıçta bir bloktan oluşan yapıya zamanla iki blok daha eklenmiş, ayrıca toplantı salonu ve kapalı spor salonları yapılmıştı.

İvrizlilerle, Atatürk Lisesi'nin tarihçesi hakkında yaptığımız uzun söyleşiden sonra akşam yemeği için alt kattaki yemekhaneye indik.

Yemekhanedeki masalara doldurma yöntemiyle oturduk. Her masaya 10 kişi oturduktan sonra diğer masaya geçiliyordu.

Yemekler karavanalarla, yemekhanedeki görevliler tarafından getiriliyor, masadaki en kıdemli tarafından paylaştırılıyordu.

Akşam yemeğinden sonra Fen B için ayrılan sınıfta bir araya gelerek sohbetimizi sürdürdük.

ANKARA'DA BİR TAŞ MEKTEP

Ankara Atatürk Lisesi, Türkiye'nin en seçkin okullarından biri olmasının yanı sıra, Türk Milli Eğitim çatısı altındaki liselere öğretmen, üniversitelere akademisyen yetiştiren Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'nun kuruluşunda önemli bir yer edinmişti.

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'nun kuruluş aşamasında önemli bir yeri olmasının yanı sıra benim de yaşamımda unutulmaz anılarımın bulunduğu Atatürk Lisesi yerleşkesi, üniversitelere giriş kapısını açan Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi için sıcak bir yuva olmuştu.

Ankara Atatürk Lisesi'nden önce, Ankara'da bir Taş Mektep vardı. 3 Mart 1924’te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra Ankara Erkek Lisesi olarak değiştirilmişti.

Ankara Erkek Lisesi'ne sonra da içinde bulunduğumuz yerleşkeye taşınan okul 1938'de, Atatürk'ün de onayı ile Ankara Atatürk Lisesi adını almıştı.

1886 yılında zamanın Ankara Valisi Sırrı Bey tarafından temeli atılan okul binası, bugünkü Yüksek İhtisas Hastanesi’nin bulunduğu saha üzerine kurulmuştu.

Ankara halkı arasında “Taş Mektep” ismiyle tanınmış olan yapı 1889 yılında tamamlanmıştı.

O yıllarda Ankara’da taş bina yapabilecek usta bulunamadığından Trabzon Lisesi'ni inşa eden kalfalar Ankara’ya getirtilerek, yapımına başlanan Taş Mektep, iki katlı olarak yontma taştan yapılmıştı.

II. Meşrutiyet döneminde, öğrenim görülen yatılı ve gündüzlü liselerde (idadilerde) eğitim kalitesi yeterli bulunmadığı gibi Avrupa’daki liselere (kolejlere) nazaran yetersiz de kalıyordu.

1910 yılından itibaren idadiler adıyla bilinen ortaöğretim kurumlarının, Lise düzeyindeki Sultaniyelere dönüştürülmesi kararlaştırılmıştı.

Sultânilerin, eğitim kalitesi Avrupa liselerinin seviyesine eriştirmek üzere, ortaokul düzeyindeki Rüşdiye sınıflarından başka, her devresi üçer yıllık iki devreden ibaret olması ve mükemmel bir eğitim vermesi planlanmıştı.

Alınan bu kararla birlikte 14 Ekim 1910 tarihinde, on iki İdadi okulun yapısı Sultaniye'ye dönüştürülmüştü.

1886 yılında beş yıllık Lise (İdadi) olarak eğitim ve öğretime başlayan Ankara'daki Taş Mektep 1908'de Sultani olarak eğitim vermeye başlamıştı.

Sultanilerin (ortaöğretim kurumlarının) öğretim süresinin, altı yıl olması kararlaştırılmışsa da ilk etapta sultani yapılan okulların öğretim süresi değiştirilmemiş ve eskiden olduğu gibi yedi yıl olarak bırakılmıştı.

İdâdilere Sultani ismi verilerek, onların hem yapısında hem de eğitim kalitesinde gerçekleştirilmek istenen değişimin nedenleri arasında, Osmanlı Devleti’nin, toprakları üzerinde eğitim faaliyetinde bulunan ve rakip olarak gördüğü yabancılarla girişmiş olduğu rekabeti de saymak gerekirdu.

Bu nedenledir ki, gerçekleştirilmek istenen bu değişimle, mükemmel Sultaniler oluşturulacak ve Müslüman çocuklarının yabancı okullara müracaat etme mecburiyetleri ortadan kaldırılacaktı.

Hatta Gayrimüslim ve yabancıların çocukları da bu yeni Sultanilere girmek isteyecekti.

Bu amaç doğrultusunda yeni Sultaniler için Avrupa’dan öğretmenler getirilmesi planlanmıştı. Ancak, yabancı ülkelere olan borçlarının faizlerini bile ödemekten aciz Osmanlı İmparatorluğu'nun eğitim konusundaki girişimleri başarısız kalmıştı.

1886 yılında zamanın Ankara Valisi Sırrı Bey tarafından temeli atılan okul binası, bugünkü Yüksek İhtisas Hastanesi’nin bulunduğu saha üzerine kurulmuştu.

Ankara halkı arasında “Taş Mektep” ismiyle tanınmış olan yapı 1889 yılında tamamlanmıştı.

O yıllarda Ankara’da taş bina yapabilecek usta bulunamadığından Trabzon Lisesi'ni inşa eden kalfalar Ankara’ya getirtilerek, yapımına başlanan Taş Mektep, iki katlı olarak yontma taştan yapılmıştı.

II. Meşrutiyet döneminde, öğrenim görülen yatılı ve gündüzlü liselerde (idadilerde) eğitim kalitesi yeterli bulunmadığı gibi Avrupa’daki liselere (kolejlere) nazaran yetersiz de kalıyordu.

1910 yılından itibaren idadiler adıyla bilinen ortaöğretim kurumlarının, Lise düzeyindeki Sultaniyelere dönüştürülmesi kararlaştırılmıştı.

Sultânilerin, eğitim kalitesi Avrupa liselerinin seviyesine eriştirmek üzere, ortaokul düzeyindeki Rüşdiye sınıflarından başka, her devresi üçer yıllık iki devreden ibaret olması ve mükemmel bir eğitim vermesi planlanmıştı.

Alınan bu kararla birlikte 14 Ekim 1910 tarihinde, on iki İdadi okulun yapısı Sultaniye'ye dönüştürülmüştü.

1886 yılında beş yıllık Lise (İdadi) olarak eğitim ve öğretime başlayan Ankara'daki Taş Mektep 1908'de Sultani olarak eğitim vermeye başlamıştı.

Sultanilerin (ortaöğretim kurumlarının) öğretim süresinin, altı yıl olması kararlaştırılmışsa da ilk etapta sultani yapılan okulların öğretim süresi değiştirilmemiş ve eskiden olduğu gibi yedi yıl olarak bırakılmıştı.

İdâdilere Sultani ismi verilerek, onların hem yapısında hem de eğitim kalitesinde gerçekleştirilmek istenen değişimin nedenleri arasında, Osmanlı Devleti’nin, toprakları üzerinde eğitim faaliyetinde bulunan ve rakip olarak gördüğü yabancılarla girişmiş olduğu rekabeti de saymak gerekirdu.

Bu nedenledir ki, gerçekleştirilmek istenen bu değişimle, mükemmel Sultaniler oluşturulacak ve Müslüman çocuklarının yabancı okullara müracaat etme mecburiyetleri ortadan kaldırılacaktı.

Hatta Gayrimüslim ve yabancıların çocukları da bu yeni Sultanilere girmek isteyecekti.

Bu amaç doğrultusunda yeni Sultaniler için Avrupa’dan öğretmenler getirilmesi planlanmıştı. Ancak, yabancı ülkelere olan borçlarının faizlerini bile ödemekten aciz Osmanlı İmparatorluğu'nun eğitim konusundaki girişimleri başarısız kalmıştı.


BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...