14 Temmuz 2023 Cuma

AYÖO HAYALİM GERÇEKLEŞMEK ÜZERE

 

31 Mart 1963 Pazar, Çapa İstanbul...

Ülkü'ye verdiğim Özel dersten yeni geldim.

Huzur bulduğum çinileriyle ünlü kütüphanemize iniyorum. Önce, beni hem rahatlatacak hem de bilgilendirecek bir kitap arıyorum.

Amerikalı yazar Herman Melville'in dünyaca ünlü romanı Moby Dick (Beyaz Balina) gözüme çarpıyor. Geçtiğimiz aylarda, Enver Naci Gökşen'in bu kitap hakkında konuştuğunu anımsıyorum.

Moby Dick, hem edebiyat tarihi açısından, hem de verdiği okuma keyfiyle gözden kaçırılmaması gereken bir romandır.

Demişti Enver Naci Gökşen...

Kitabı okumayı sonraya bırakarak anı defterimi açıyor ve geçmiş günlerin özetini yapmaya başlıyorum.

*****

Öncelikle vurgulamak istediğim olgu, ''Ankara Yüksek Öğretmen Okulu hayalim'' gerçekleşmek üzere.

Piyano Öğretmenim Halil Bedii Yönetken ile Resim Öğretmenim Selahattin Taran'dan Ankara Yüksek Öğretmen Okulu vizesini aldım.

Kolay olmadı...

Her iki öğretmenimin derslerinden önce, bıkmadan usanmadan üç aydır, Matematik ve Fen bilimlerinde başarılı olacağımı, resim ve müzikten kopmayacağımı anlattım durdum. Sonunda da benden kurtulmak için Öğretmenler Kurulunda olur vereceklerini söylediler.

Keman Öğretmenim Ekrem Zeki direniyor. Öğretmenler Kururlu'nda seçileceğim garanti olduysa da, direncini kırarak, Ekrem Zeki'nin de onayını almak istiyorum.

Yaz tatiline girinceye kadar, dersi olduğu her gün, bana kızacağını ve beni tersleyeceğini bilsem de, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu vizesi için ısrarcı olacağım.

''Vazgeçerseniz kaybedersiniz.'' Özdeyişi her zaman rehberim oldu.

Vazgeçmeyeceğim.

Böylelikle, şansımı kendim yaratmış olacağım.

*****

Az daha unutuyordum, öğrencim Ülkü olağanüstü bir çaba ile hem beni hem de annesini şaşırtmaya devam ediyor.

Ödevlerini aksatmadan yaptığı gibi işleyeceğimiz konuları da gözden geçirmiş olarak karşıma çıkıyor. Haliyle yaptığım yazılı sınavlardan da tam not alıyor.

Naciye Teyze kızının bu olağanüstü başarısını bana bağlıyor ve beni neredeyse oğlu yerine koyuyor. Böylece İstanbul'da, okulum dışında, ikinci bir yuvaya kavuşmuş oldum.

Naciye Teyze müşfik bir anne gibi davranmanın yanı sıra, her hafta sonunda, bir zarf içinde 15 Lira veriyor. Bu demektir ki ayda 60 Lira gelirim oluyor.

Aileme de Naciye Teyze'den söz etmiş ve babama da artık para göndermemesini, Mersin'den bir arsa alabilmek için birikim yapmasını yazmıştım.

Okul dışı sıcak yuvalarımdan birincisi, hem arkadaşım hem de dert ortağım, Gülay Medetgil'in Aksaray'daki evleri.

Hafta sonunda Osmanbey'e, Ülkü'ye ders vermeye giderken, hafta içinde de bazı akşam etüdlerinden ya da etüdlerden sonra okuldan kaçarak Gülay'ın derslerine yardımcı olmak için gidiyorum.

Gülay'ın annesi Mehtap Teyze de beni oğlu yerine koymaya başladı uzun süredir.

Her iki aileye de minnet borcum var.

13 Temmuz 2023 Perşembe

EKREM ZEKİ ÜN AYÖO VİZESİ VERMİYOR

 

7 Şubat 1963 Perşembe, Çapa İstanbul...

Bugün ilk dersimiz Ekrem Zeki Ün'ün keman dersiydi. Ders bitiminde sınıftan ayrılmıştı ki arkasından yetişerek,

-Ekrem Öğretmenim, birkaç dakikanızı bana ayırabilir misiniz?

-Akıncı biliyorsun, çok meşgulüm. Çabuk söyle ne istediğini.

-Öğretmenim, belki farkına varmadınız. Piyano öğretmenim Halil Bedii ben de müzik kulağı olmadığını söyledi. Mırıldandığı bir melodiyi piyanoda çalmamı istediğinde başarısız oldum. Ayrıca Matematik Öğretmenim Tevfik Aras, Öğretmenler Kurulu Kararı ile beni Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na göndermek istiyor.

-Tevfik Bey yanlış yapıyor. Yüksek Öğretmen Okulu'na, buraya gelmeden önce bulunduğun öğretmen okulundan da gidebilirdin. Çapa'ya gelerek, senden daha yetenekli olabilecek birinin yerini aldın, önünü kestin. Benim onayım yoktur.

Dedi ve gitti Ekrem Zeki Ün. Ardından bakakaldım. Bir an moralim bozulur gibi olduysa da kendimi çabuk toparladım.

Vazgeçemezdim.

Vazgeçerseniz kaybedersiniz. Özdeyişini tekrar anımsadım.

Vazgeçmediğim içindir ki; Elbistan Alevi Kürt Köylerinde başlayan göç hikayemiz, Çukurova pamuk tarlalarında mevsimlik işçilikle devam etmiş, ilkokul 3. sınıfa geçtiğimde ayakkabı boyaclığı yaparak, simit ve halak tatlısı satarak sürmüş ve kendimi İvriz Öğretmen Okulu'nda bulmuştum.

Müzik kulağımın olmadığını bilerek, sırf İstanbul'da okuma şansını yakalamak için Vivaldi'nin Dört Mevsim Parçasının İlkbahar bölümünü hazırlayarak, kendi şansımı yaratmış ve Çapa Öğretmen Okulu öğrencisi olmuştum.

Şimdi de vazgeçmeyerek, kendi şansımı yaratmalı ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi olmalıydım...



ANKARA YÜKSEK ÖĞRETMEN OKULU HAYALİ

 

4 Şubat 1963 Pazartesi, Çapa İstanbul...

Yarıyıl tatili bitti. Bayrak merasiminin sona ermesiyle birlikte ikinci yarıyıl dersleri başladı. Sevgilisine kavuşmuş gibi hissettim kendimi...

İlk günün gevşekliği vardı hem öğrencilerde hem de öğretmenlerde. Fazla zorlanmadık uyum için.

İkinci akşam etüdündeyiz... Sınıfta hafiften konuşmalar, tatil anıları ve aşıkların özlem gidermeleri var.

Anı defterimi açarak ilk günün özetini yazacağım ama, mırıltılardan kafamı toparlayamıyorum. Nöbetçi öğretmen de sınıfları dolaşıp gittiğine göre, En iyisi kütüphaneye inmek.

Kütüphanede benden başka kimse yok. Eğitim Enstitüsü ve Yüksek Öğretmen Okulu öğrencileri henüz tatilden dönmemişler. Anı defterimi açıyor ve yarıyıl tatilinin özetini yazmaya başlıyorum.

                                                   *****

Okulun ikinci döneminin başladığı bu ilk günde, Matematik Öğretmenim Tevfik Aras'ın sürpriz sayılabilecek bir teklifiyle karşılaştım.

Öğleden sonraki ilk ders Tevfik Aras'ındı. İdareye ders defterini almaya gittiğimde oradaydı. Hal hatır sorduktan sonra,

-Akıncı, Matematik ve Fen Bilimlerinde çok başarılı olduğunu görüyorum. Ancak, Resim ve Müzik derslerinde biraz zorlandığını duydum.

-Haklısınız öğretmenim. Sıkı ve disiplinli çalışmamın ürünü, nota bilgimin iyi olmasının yanı sıra kemanda yay çekmede de çok başarılıyım. Ne var ki müzik kulağı yok bende.

-Tahmin etmiştim Akıncı. En iyisi seni önümüzdeki yıl, Öğretmenler Kurulu kararıyla, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'ne gönderelim. Ne dersin?

-Ne diyebilirim öğretmenim. Hayallerimden biri daha gerçekleşmiş olur. Lise mezunu olmak ve üniversiteye girmek vardı hayallerimde. Üstelik ülkemizin başkenti Ankara'da 5 yıl okuma ayrıcalığı var. Ama!..

-Aması ne Akıncı?

-Aması şu ki öğretmenim...Ekrem Zeki Ün, Halil Bedii Yönetken ve Selahattin Taran buna karşı çıkarlar.

-Sen Ekrem Zeki Ün'ü ikna etmeye bak. Diğerleri fazla zorluk çıkarmazlar.

-Teşekkür ederim öğretmenim...

Tevfik Aras'ın yanından ayrıldım ayrılalı yeni bir hayal dünyasında yaşamaya başladım.

Öğleden sonraki derslerde bile aklım Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'ndaydı.

Tevfik Bey'in dediği gibi Resim Öğretmenim Selahattin Taran'ı ikna etmek kolaydı. Zaten kendisi de benden ressam olamayacağı izlenimini edinmişti.

Selahattin Taran'a göre iy bir öğretmen olurdum. Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'nü kazanma şansım zaten yoktu. Bu nedenle Ankara Yüksek Öğretmen Okulu vizesini verirdi.

Piyano Öğretmenim Halil Bedi Yönetken de, iyi bir müzisyen olamayacağımı hissettirmişti bana. Disiplinli çalışmamı seviyor ancak, mırıldandığı bir melodiyi piyanoda çalmamı istediğinde başarısız oluyordum Ankara Yüksek Öğretmen Okulu vizesini o da verirdi.

Ekrem Zeki Öğretmenimden vize almak zordu. Zordu çünkü benimle ilgili izlenimleri olumlu gibiydi. Şimdiye kadar, mırıldandığı bir melodiyi kemanda çalmamı istememişti. Önüne konulan notaları pürüssüz yay çekerek rahatlıkla çalıyordum.

Bir süre ''ne yapmalı da Ekrem Zeki öğretmenimi ikna etmeliyim.'' Diye düşündükten sonra, bugüne kadar olan kazanımlarımı nasıl sağladığım aklıam geldi.

Her zaman kendi şansımı kendim yaratmıştım. Bu kez de öyle olmalıydı. Birden, ''vazgeçerseniz kaybedersiniz...'' Özdeyişi aklıma geldi.

Ekrem Zeki Öğretmenimi her gördüğümde ısrarla, ''bende müzik kulağı olmadığını ancak iyi bir dinleyici olmanın yanı sıra, Matematik ve Fen Bilimlerinde başarılı biri olarak, klasik müziği bütün öğrencilerime sevdireceğimi'' söyleyebilirdim.

Bu karara varmıştım ki etüdün bittiğini bildiren zil çaldı.

Sahi ben yarıyıl tatilinin özetini yapacaktım...



12 Temmuz 2023 Çarşamba

TAKDİRNAME ALARAK TATİLE GİRMEK

 20 Ocak 1963 Pazar, Çapa, İstanbul...

Akşam yemeğinden sonra, huzur bulduğum ve unutulmazlarım arasına giren çinili kütüphanemize inerek anı defterimi açıp, geçmiş günlerin özetini yazmaya başlıyorum.

*****

Dün öğleden sonra birinci yarıyıl tatiline girdik. Yine takdirname aldım.

Özel ders verdiğim Ülkü için hazırlanırken, bir ölçüde, okuldaki Fizik, Kimya ve Biyoloji derslerini de pekiştirmiş oldum.

Demem o ki Ülkü'yü yetiştirirken kendimi de yetiştirmiş oldum.

Meziyet Çağlayan özel derslerimi yakından takip ediyor ve beni teşvik etmenin yanı sıra diğer fen ve matematik öğretmenlerine de öğrenci öğretmenliğimi gururla anlatıyor.

Daha önceki anılarımda da anlattığım gibi Ülkü harika bir öğrenci. Derslerimi dört gözle beklediğini hissettiriyor. Bu durumdan, Meziyet Çağlayan'ın yanı sıra Naciye Teyze de çok memnun.

Naciye Teyze, nefeslenmek için ara verdiğimiz ders aralarında harika börek, çörek ve tatlılar sunuyor çaylarla beraber.

Dersimiz bittikten sonra da tatlı bir muhabbetimiz oluyor. Güncel yaşamdaki deneyimlerini anlatıyor sıkmadan, nereden çıktı dedirtmeden.

Sıkça ailemle ilgili soruları ve önerilerinin yanı sıra selamlarını iletmemi rica ediyor yazacağım mektuplarımda. Adeta ailemin bir parçası oldu Naciye teyze ve Ülkü.

Yarın Zeytinburnu'na, Mustafa Dayımlara gitmek istiyorum bir engel çıkmazsa. Ülkü'ye verdiğim Matematik ve Fen Bilgisi hazırlıklarımdan zaman bulup uğrayamadım neredeyse 4 aydır.

Geçen hafta çarşamba günü dayım aradı telefondan. Neden uğramadığımı sordu. Özel derslerimden ötürü zaman bulamadığımı söyleyince anlayışla karşıladı. Yarıyıl tatilinde bekliyoruz. Dedi.

Geçen yıl Tarihi Yarımada'yı, neredeyse adım adım gezmiş, zamanda 1600 yıl geriye giderek Bizans, Batı Roma, Doğu Roma'nın Konstantinopolisi'ini, 600 yıl hüküm süren Osmanlının İstanbul'unu tanımaya çalışmıştım.

Ne var ki yeterli param olmadığı için Boğaziçi Turlarından birine katılamamıştım.

Artık özel derslerimden biriktirdiğim param da var. Dayımlara uğrayıp birkaç gün kaldıktan sonra hayalimdeki Boğaziçi Turlarından birine katılmak istiyorum.

Ekonomik Özgürlük harika bir duygu.

Sadece benim için mi?

Elbette değil...

Özellikle kızlarımızn ve kadınlarımızın ekonomik özgürlükleri birincil öncelik olmalı.

Kadın öğretmenlerimizin yanı sıra Naciye Teyze de bunun örneklerinden biri.

Öğrencim Ülkü de ekonomik Özgürlüğünü kazanmak için Ortaokul Diplomasına ihtiyaç duyuyor.

Özellikle kadınlarımızın ekonomik özgürlükleri için, Ulu önderimiz Atatürk, ilk adımları 1930 yılında attı.

1930 yılından itibaren çıkarılan bir dizi yasa ile önce Belediye seçimlerine katılma, sonra köylerde muhtar olma ihtiyar meclislerine seçilme hakkı tanındı.

Kadınlarımızn milletvekili seçme ve seçilme hakları da 5 Aralık 1934'te, Anayasa ve Seçim Kanunu'nda yapılan yasa değişiklikleriyle ile tanındı.

*****

Bir an için anı defterinden kafamı kaldırıyorum. Karşımda oturan İbrahim Kazan işaret diliyle birşeyler anlatmaya çalışıyor.

Defterimi kapatıp kütüphaneden beraber çıkıyoruz.

İbrahim, biraz da utanıp sıkılarak, 10 Lira borç verip veremeyeceğimi soruyor.

Elbette verebilirim diyerek çıkarıp veriyorum.

İçimden de İbrahim borç istedi ama hediyem olsun. Diyorum.

Yetiştirme yurtlarından gelen arkadaşıma, bir nebze de olsa, katkım olur dugusuyla yatakhaneye çıkıyorum.

Yıllarca yardım almak zorunda kalan ben, yardım eder duruma geldiğimi görüyor ve kendimle gurur duyuyorum.



11 Temmuz 2023 Salı

NACİYE TEYZE VE ÖĞRENCİM ÜLKÜ

 

5 Kasım 1962 Pazar saat 19:30, Çapa İstanbul...

Az önce geldim Osmanbey'den. Notlarımı dolabıma koyup, elimi yüzümü yıkadıktan sonra yemeğe indim. Her an birlikte olmanın yolunu bulan Şekip ile Lütfiye yemeklerini bitirmişler, gidiyorlardı. Yanında yer bulunan İbrahim Kazan el sallıyordu yanıma gel diye.

Yemek esnasında İbrahim'le tatlı bir sohbetimiz oldu. Yemeğini bitirmiş olan ''iyi akşamlar'' diyerek yanımızdan geçti. İzzet Mehmet Nezahat ile tatlı bir sohbete dalmıştı.

Yemekten sonra İbrahimden izin isteyerek, sakin kafayla haftalık olayları yazmak için kütüphanemize iniyorum. Kütüphanenin sessizliğine bayılıyorum. Kütüphaneye inen her öğrenci bu sessizliğe saygı duyuyor olmalı ki bugüne kadar bozulduğunu görmedim.

Bir süre sessizliğini dinledikten sonra anı defterimi açıyor ve izlenimlerimi yazmaya başlıyorum tarihe tanıklık etmek için.

*****

Ülkü ile özel derse başlayalı iki aydan fazla oldu. Matematik ve Fen Bilgisi verdiğim Ülkü harika bir öğrenci. Beni mutlu ediyor.

Frekanslarımız tuttuğu için, önce annesine sonra da bana karşı mahçup olmamak için, işlediğimiz konuları tekrarlamış ve işleyeceğimiz konuları da gözden geçirmiş olarak bekliyor beni. Mutlu oluyorum bu davranış ve çabasından.

Diğer bir mutluluk kaynağım da Ülkü'nün annesi Naciye Teyze...

Naciye Teyze beni adeta kanatları altına alan bir anne gibi davranıyor. Hal hatır sormanın yanı sıra ailemi de tanımaya başladı.

1 Mart 1951 tarihindeki, Bulgaristan yetkililerine pasaport başvurusuyla başlayan Türkiye’ye göç ve Türkiye’deki göç yıllarının hikayesini öğrendi Naciye Teyze.

Maraş Elbistan köyleri, Çukurova pamuk tarlalarındaki mevsimlik işçilik dönemi, Osmaniye Yeşilova, Miğde Misli Köyü, ilkokulu beş değişik il ve ilçede okuyarak bitirmiş olmak, ilkokul 3. sınıfa geçtiğimiz Mersin'de simitçilik, ayakkabı boyacılığı, yalınayak başladığımız ilkokul günlerini öğrenince de benim için ikinci bir anne oldu. Üzerime titremeye başladı.

Ben de ailenin bu ilgi ve şefkatini hak etmek için üzerime düşenden fazlasını yapmaya çalışıyorum. İki saat ders yapmak yerine, sınırlamayı kaldırarak, konular bütünüyle kavranıncaya kadar kalıyorum.

*****

Geçen yıl cumartesi pazar günleri, başta Bizans olmak üzere Doğu Roma'nın başkentliğinin yanı sıra, 600 yıl süreyle Osmanlı İmparatorluğu'nun da başkentliğini yapmış olan İstanbul ile önceki adıyla Konstantinopolis'i tanımak için Tarihi Yarımada-Suriçi'ni geziyordum adım adım.

Bu yıl ara vermek zorunda kaldım...

Okul dersleri ve ödevlerimi aksatmamanın yanı sıra özel ders konularını da hakkıyla hazırlayabilmek için cumartesi-pazar günlerim doldu.

Bu durumdan şikayet etmek bir tarafa, çok memnunum. Öğretmenliğe ilk adım olan özel derslerimden büyük keyif almamın yanı sıra ekonomik özgürlüğümü de kazanmış durumdayım.

Hayat güzel be ''Akıncı'' diyerek anı defterimi kapatıyorum.


EKONOMİK ÖZGÜRLÜK HARİKA BİR DUYGU

28 Ekim Pazar 1962, Çapa İstanbul...

Çapa Öğtermen Okulu'nun dillere destan Çinili Kütüphanesinde, bir süre sessizliğini dinledikten sonra, anı defterimi açtım Ekim ayı içinde, beni çok mutlu kılan olayları öncelikle yazmak istiyorum.

*****

Dört haftadır Cumartesi Pazar günleri, öğleden sonra, Osmanbey'deki öğrencim Ülkü'ye matematik ve Fen Bilgisi Dersleri veriyorum.

Naciye Teyze ve ders verdiğim kızı Ülkü ile tanıştıran ve ders vermemi sağlayan Meziyet Çağlayan geçtiğimiz perşembe günü beni çağırıp kutladı ve teşekkür etti yüzünü kara çıkarmadığım için.

Meziyet Çağlayan,

-Aferin Akıncı. Görüyorum ki harika bir öğretmen oldun. Naciye Hanım ve kızı Ülkü senden çok memnunlar. Devam et.

-Güveninizi boşa çıkarmadığım için ben de çok mutluyum öğretmenim. Ayrıca size teşekkür ederim beni ekonomik yönden rahatlatan özel ders öneriniz için. Babamdan para istemek zorunda kalmadım böylece.

Meziyet Çağlayan tekrar teşekkür ederek öğretmenler odasına gitmişti.

Bir süre anı defterimden başımı kaldırarak bir aylık özel ders durumumu değerlendirdim ve tekrar yazmaya başladım.

*****

Bugünkü Matematik dersimiz de çok verimli geçti.

Naciye Teyze durumdan öyle memnun kaldı ki, adeta beni evladı yerine koydu ve korumaya aldı.

Bugün verdiği ders ücretiyle birlikte ekim ayında 60 Lira para aldım.

Aldığım ücret oldukça iyi
. Babam aldığı 180 Lira maaşının 40 Lirasını bana, 40 Lirasını da kardeşim Mustafa'ya gönderiyordu. Kalan 100 Lira ile de kendilerini geçindiriyordu.

Babama yazdığım mektupta durumu açıkladım ve bana para göndermemesini istedim.

Biraz para biriktirebilirse, kendisine Mersin Göçmen Barakaları civarından, bir arsa almasını önereceğim yıl sonunda yanlarına gittiğimde.

Arsa başlangıç olur, ardından başlarını sokak bir evin yapılması aşamasına geçilir. Böylelikle, yerleşik düzebe geçilebilir. Hayallerimden biri de, anamla babamın başlarını sokacak bir ev sahibi olabilmeleri.

Ekonomik özgürlüğümü kazanmış olmamı aileme ekonomik katkı olarak yorumladım...


ÖZEL ÖĞRENCİM ÜLKÜ İLE GÜNEŞ SİSTEMİ


6 Ekim 1962 Cumartesi, Çapa İstanbul...

Bugün Osmanbey'deki öğrencim Ülkü ile Fen bİlgisi konularına giriş yaptık.

İlk konu Güneş Sistemi ve gezegenlerdi. Ülkü de hazırlıklı olarak beni beklemişti.

-Güneş Sistemi hakkında neler bildiğini öğrenebilir miyim Ülkü?

-Enerji ve yaşam kaynağımız olan Güneşin çevresinde bulunan gezegenler, gezegenlerin uyduları, gök taşları ve kuyrulu yıldızlar Güneş Sistemini oluştururlar Mehmet Hocam.

-Harika Ülkü... Güneş Sistemi, Samanyolu Gökadası içinde yer alan milyarlarca yıldızdan ya da güneşten biri olup, gökadanın kıyısında yer alır.

-Mehmet Hocam, Güneş Sisteminin yaklaşık dört buçuk milyar yıl önce oluştuğunu öğrendim fen Bilgisi kitabından. Ayrıca, beş milyar yıllık ömrü kaldığını yazıyordu. Neden bir ömür biçilmiş Güneş ve Güneş Sistemi için? Kafam karıştı. Anlatırmısınız lütfen.

-Elbette...Sıcak Büyük Patlama olarak tanımlanan Evrenin Oluşum Modelinde sadece Hidrojen atomları vardı ortamda. Bir bakıma evrende Hidrojen İmparatorluğu vardı.

-Demek istiyorsunuz ki Güneş Sistemleri ve içinde bulundukları Gökadalar yoktu.

-Aynen dediğin gibi Ülkü. Yerçekimi olarak bildiğimiz Kütle Çekim Kuvvetleri devreye girerek, milyar kere milyar Hidrojen çekirdeklerini bir bölgede topladı. Ortaya çıkan milyonlarca derecelik sıcaklık ve basınç sonrasında sıcak füzyon olarak adlandırılan çekirdek kaynaşması başladı ve iki Hidrojen atomu kaynaşarak Helyum Atomunu oluşturdular.

-Dersimiz oldukça ilginç olmaya başladı Mehmet Öğretmenim.

-Elbette ilginç...Çekirdek kaynaşması Periyodik Tablo üzerindeki bütün elementlerin yanı sıra bizleri oluşturan yapı taşlarını da oluşturdu.

Gerçekten de Fen Bilgisi dersimiz oldukça ilginç hale gelmişti Ülkü açısından. Gözlerinin parlaması ve can kulağı ile beni dinlemesi ders anlatım tarzımı sevdiğini gösteriyordu.

İki saatlik dersin nasıl geçtiğini anlamamıştık.

Arada bir çay servisi yapan Naciye Teyze'nin de durumdan çok memnun kaldığını davranışlarından anlamıştım.

Ders bitiminde teşekkür eden Naciye Teyze bir zarf içinde 15 Lira vermişti Pazar günü yapacağım dersi de hesaba katarak.

Harikasın Akıncı...Dedim kendi kendime. Parasal sorunumu çözmüştüm. Ailemden harçlık almak zorunda kalmayacaktım.





10 Temmuz 2023 Pazartesi

ÜLKÜ'YE ÖZEL DERS VERMEYE BAŞLIYORUM

 
30 Eylül 1962 Pazar, Çapa İstanbul...

Birinci akşam etüdünde ödevlerimi tamamladım. İkinci akşam etütünün son dakikalarında anı defterimi açarak, önemli olayların özetini yazmaya başlıyorum.

Dün, ekonomik sorunumu kökünden çözebilecek önemli bir günün başlangıcı oldu.

Fizik Öğretmenim Meziyet Öğretmenim, ''Akıncı, sana bir öğrenci buldum.'' Demişti perşembe günü. Dün de beni ders vereceğim öğrenci ve annesiyle tanıştırmak üzere Osmanbey'e götürdü.

İlkokul Mezunu Ülkü ve annesi Naciye Teyze ile tanıştım.

Aile beni oldukça sıcak karşıladı, kendimi evimde hissetmemi sağladı ve ayrılırken bugün yapacağım dersin ücretini de verdi.

Dün Naciye Teyzelerden ayrıldıktan sonra Aksaray'daki kitapçılardan Ortaokul 1. sınıf Matematik ve Fen Bilgisi kitaplarını aldım ve bugünkü ders için hazırlık yaptım.

*****

Bugün öğle yemeğinden sonra, anlatacağım konuların notlarıyla birlikte, saat 13:30'da yola koyuldum.

Her ne kadar saat 15:00'de bekliyorlarsa da ben saat 14:30'da kapılarını çaldım.

Naciye Teyze, biraz da heyecanımı gidermek ve rahatlamamı sağlamak amacıyla olsa gerek, yanında peynirli börek ile çay ikram etti. Ardından da,

-Mehmet evladım. Vakit ayırabilecek misin bilmem? Pazar günü de gelmeni istiyoruz.

-Elbette zaman ayırabilirim Naciye Teyze. Meziyet Öğretmenim de söylemiştir. Oldıkça displinli biriyim. Cumartesi ve pazar günlerine ödev bırakmam.

-İyi o zaman. Cumartesi günleri Fen Bilgisi, pazar günleri Matematik yapabilir miyiz?

-Elbette yapabiliriz Naciye Teyze.

-Teşekkür ederim evladım...

Öğrencim Ülkü şirin mi şirin, güler yüzlü bir kız. Çalışma masası üzerinde defter, kalem ve silgisini hazırlamış derse başlamamızı bekliyordu.

Öncelikle çarpım tablosu ile ilgili bilgilerini yokladım. Dört işlem için hayati önemdeydi çarpım tablosu.

Ülkü'nün çarpım tablosu ile ilgili sorunu yoktu.

Tam sayılarla başladık derse. Üslü ve köklü çokluklarla sürdürdüm dersimizi. Neden üslü ve köklü çokluklara gereksinmemiz vardır üzerinde konuştum bir süre.

Üslü sayılar ya da üslü çokluklar, bir sayının kendisiyle defalarca çarpımın kısa yazılışıydı. Matematikte önemli bir yeri vardı.

Tekrarlanan sayı taban olarak alındıktan sonra, tekrar sayısı tabanın sağ üstüne yazılıyordu.

Üssü reel ya da gerçek olan bir sayı kök içine alınarak yapılan işlem, üslü sayıların tam tersi bir uygulamaydı.

Ülkü'ye,

-64 hangi sayının karesi olabilir?

-8 sayısını karesidir öğretmenin. 8X8=64'tür. 8 üzeri 2 bize 64 sayısını verir.

-Harikasın Ülkü. Bu kadar basit. Üslü ve köklü sayıları birleştirerek açıkladın sorumu.

Ülkü ile yaptığım 2 saatlik dersin nasıl geçtiğini anlamadık. Kavrama gücü oldukça yüksekti Ülkü'nün.

Sonuçtan herkes memnundu. Kendimle gurur duydum...

İSTANBUL'DA İLK ÖZEL ÖĞRENCİM ÜLKÜ


 29 Eylül 1962 Cumartesi, Çapa İstanbul...

Hafta sonu olması nedeniyle zorunlu etüd yok. Yinede, gürültülü olsa da, sınıfta çalışanlar var. Sessizlik istediğimde okulun ünlü çinili kütüphanesine iniyorum.

Akşam yemeğinden sonra kütüphaneye inip, bir süre sessizliğini dinledikten sonra anı defterimi açarak yazmaya başlıyorum.

*****

Bugün ilk özel ders parası 7,5 Lira aldım. İçim içime sığmıyor bu nedenle.

Perşembe günü Meziyet Çağlayan öğretmenim ''Akıncı sana bir özel öğrenci buldum, cumartesi günü bayrak töreninden sonra seni Osmanbey'e götüreceğim. Demişti.

Bayrak merasiminden sonra, işareti üzerine, Meziyet Çağlayan'ın yanına gittim.

-Akıncı, öğle yemeğini ye, 45 dakika sonra seni çıkış kapısında bekliyorum.

-Tamam öğretmenim. Sizi bekletmem

Dedikten sonra yemekhaneye inerek, çabucak yemeğimi yedim. Çıkış kapısında beklemeye başladım.

Çok beklemedim. Okuldan çıkarak, Millet Caddesi'nin karşı tarafındaki otobüs durağına gittik. Gelen boynuzlu otobüslerden biriyle Sirkeci'ye ulaştıktan sonra Pangaltı otobüslerinden birine bindik.

Pangaltı'da indiğimiz otobüsten Mecidiyeköy yönünde yaklaşık 50 metre gittikten sonra, sağ koldaki Şafak Sokak üzerinde giriş altı bir daireye ulaştık.

Kapıyı orta yaşlı bir hanım açtı. Meziyet Öğretmenimle samimi bir tokalaşmadan sonra,

-Naciye Hanım...Sana sözünü ettiğim öğrencim Mehmet Akıncı'yı tanıtayım. Arkadaşlarına derslerinde yardımcı olan çalışkan bir öğrenci. Kızım Ülkü'ye yardımcı olacağımı sanıyorum.

-Hoşgeldin evladım. Geçin oturun lütfen.

Bu arada Naciye Hanımın kız Ülkü de geldi.

-Hoşgeldiniz Meziyet Teyze... Hoşgeldiniz Mehmet Hocam.

-Hoşbulduk kızım. Nasılsın?

-Teşekkür ederim Meziyet Teyze. Sınavlara hazırlanıyorum.

-Tanıtayım. Sana yardımcı olacak olan Öğretmenin Mehmet Akıncı...

-İçeri geç Akıncı. Göreyim seni...Ülkü benim de kızım sayılır...Bu arada, ben gideyim Naciye Hanım. Siz Mehmet'le konuşun. İstediklerinizi kendisine iletin. Yardımcı olacağına ve Ülkü'yü başarıya ulaştıracağına inancım tam. Bana müsaade.

Diyerek Meziyet Çağlayan ayrıldı.

Meziyet Hanım ayrıldıktan sonra, Naciye Hanım heyecanımı biraz olsun gidermek için okulu, ailemi ve derslerimi sorguladıktan sonra,

-Öncelikle bana Naciye Teyze demelisin. Anladığım kadarıyla ailenden oldukça uzaktasın.

-Ailemden uzaktayım ama yıllar sonra kavuştuğum Halam ve oğlu Mustafa Dayım Zeytinburnu'nda oturuyor. Fırsat buldukça yanlarına gidiyorum.

-Buna memnun oldum evladım. Meziyet öğretmenim söylemiştir. Kızım Ortaokul bitirmelere dışarıdan hazırlanıyor. Ben banka memuruyum. Kızımın da banka memuru olmasını istiyorum. Ortaokul diploması gerekiyor.

-Benden istediğniz nedir Naciye Teyze?

-Matematik ve Fen Bilgisi derslerini sen vereceksin. Diğer dersler için de bir başkasından yardım alacağız.

-Olur Naciye Teyze. Hazırlıklı gelmek istiyorum. Yarın başlasak olur mu?

-Olur evladım.

Bir süre daha konuştuktan sonra izin istedim. Kapıdan çıkmadan önce Naciye Teyze bana bir zarfın içinde para verdi. Almak istemediysem de,

-Yarınki dersin parası. Buna ihtiyacın olacak. Öğleden sonra saat 15:00'te bekliyorum.

Diyerek beni uğurladı kızı Ülkü ile.

Evden ayrıldıktan sonra zarftaki paraya baktığımda, yedi buçuk lira olduğunu gördüm. Oldukça cömert davranmıştı Naciye Teyze.

Tarsus Ağaçlama Sahası'ndaki ailemden ayrılırken babam bir dönem harçlığı olarak 100 lira vermişti.

Ayda 4 hafta, cumartesi günleri, gelsem Naciye Teyze'den 30 lira alacaktım. İyi paraydı.

Meziyet Çağlayan Öğretmenimin güvenini boşa çıkarmamalıydım. Öncelikle Orta 1 Matematik ve Fen Bilgisi kitaplarını edinmeliydim...



MÜNEVVER BAÇ İLE CANLILARIN YAPITAŞLARI

27 Eylül 1962 Perşembe, Çapa İstanbul...

Bugün ilk iki dersimiz Kimya, ardından iki saat Fizik dersimiz var.

Öğrenci ziliyle birlikte, öğrenci arkadaşlarım yerlerine oturduktan sonra yoklama yapıp, günlük dersleri yazıyordum ki öğretmen zili çaldı.

Zille birlikte içeri giren öğretmen Münevver Baç idi...

''Geçen yıl ilk dersinde, elindeki periyodik tabloyu tahtaya astıktan sonra,

-Günaydın Çocuklar, bugün sizlerle evreni oluşturan maddenin, galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin ve doğal olarak yaşamın oluşumunun şifreleri üzerinde konuşmak istiyorum.''

Diyen öğretmenimizdi. Ayağa kalkarak Münevver Baç'ı karşılayan sınıfımızdaki bütün arkadaşlarımın yüzü aydınlandı Münevver Baç'ı görünce. Geçen yıl çok sevmiştik kendisini.

Öğrencilerindeki aydınlık yüzleri görünce Münevver Baç'ın da yüzü aydınlandı. Sanki çocuklarına kavuşmuş bir ananın hali vardı üzerinde.

Yanında getirdiği periyodik cetveli yine tahtaya astıktan sonra,

-Oturun çocuklar. Sizleri karşımda görmekten çok mutluyum. Deslerimi yine evrenin şifreleriyle sürdüreceğim. Bu şifrelerin farkına varabilir ve öğrenebilirsek insanlığın ihtiyacı olan her türlü maddeyi üretebilecek hale gelebiliriz.

Dedikten sonra,

-Şimdi dikkatinizi periyodik tablonun sol üst köşesindeki, atom numarası 1 olan Hidrojen atomuna verin. Verdiniz mi? Tamam.

Evrende, sıcak büyük patlama ile oluşumunda ortamda, sadece Hidrojen atomu vardı. Bir başka deyişle, Hirojen imparatorluğu vardı.

Şimdi diyeceksiniz ki ''diğer elementler nereden çıktı?''

Güzel bir soru diye düşünüyorum. Tam da bu noktada yerçekimi olarak bildiğimiz kütle çekimi devreye girdi

Kütle çekimi nedeniyle milyar kere milyar adet Hidrojen çekirdeği bir araya geldi ki, bu da milyonlarca atmosferlik basınç ve sıcaklık oluşumunu sağladı.

Bu ortamda ''sıcak füzyon^^ olarak bilinen çekirdek kaynaşması gerçekleşerek, tablodaki 2 numaralı element Helyum ortaya çıktı

Sıcak füzyon, zamanla, tablodaki elementlerin büyük bölümünün oluşumunu gerçekleştirdi ki Karbon (C), Hidrojen (H), Oksijen (O), Nitrojen (N), Fosfor (P) ve Sülfür (S) elementlerinin belirli oranlarda birleşerek organik molekülleri oluşturdular.

Oluşan organik moleküller canlının yapı taşlarıdır.

Gördüğünüz gibi, insanların yanı sıra diğer bütün canlıları yaratan periyodik tablodaki organik elementlerdir.

Dedi ve bir süre bizleri izledi Münevver Baç öğretmenimiz.

Hepimiz şaşkındık. Periyodik Tablo ve elementlerinin önemini kavramaya başlamıştık.

Demek ki bizim yapı taşlarımız karşımızdaki periyodik tabloda duruyordu.

Münevver Baç elindeki sopasıyla Helyum elementini gösterirken sınıf kapısı bir hayli şiddetli çaldıktan sonra açılarak Meziyet Çağlayan göründü. Geçen yıl da böyle olmuştu.

-Münevver Öğretmenim, izin verirseniz çocuklarla biraz da Fizik Dersi yapalım.

Deyince Münevver Baç özür dileyerek sınıftan ayrıldı.

Meziyet Çağlayan ders defterini imzaladıktan sonra bana dönerek,

-Akıncı, anladığım kadarıyla, tenefüse çıkmadan Münevver Baç öğretmenimi dinlediniz.Çok mu ilginç buldunuz anlattıklarını?

-Evet öğretmenim...Periyodik Tablo üzerindeki elementleri tanımanın evren ve oluşum şifrelerini öğrenmek olduğunu anlattı önce. Sonra da sıcak füzyon kavramı ile canlıların oluşumu arasında bağlantı kurdu. Bizim için çok yeni ve olağanüstü olan bu bilgileri ağzımız açık olarak dinledik nefes almadan.

-Anlaşıldı. Münevver Hocam önemli bir konu ile ilginizi çekmek istemiş ve başarmış.

-Öğretmenim, sıcak füzyonu biraz da siz anlatabilir misiniz? Çok ilgimizi çekmenin yanı sıra aklımızı da karıştırdı.

-Elbette anlatırım çocuklar. Yeter ki siz istekli olun...

Kütlesel çekim ile birlikte ortaya çıkan milyonlarca atmosferlik basınç ve sıcaklık ilişkisi, ortaya çıkan çekirdek kaynaşması üzerinde iki saat konuşuldu.

Ders bitiminde,

-Akıncı öğle yemeğinden sonra bana uğra. Konuşacaklarım var seninle.

-Olur öğretmenim.

Dedikten sonra yemeğe gittim. Yemek boyunca Maziyet Çağlayan benimle ne konuşacak? Sorusuna yanıt aradım, durdum.

27 Eylül 1962 Perşembe, öğleden sonra...

Öğle yemeğinden sonra Meziyet Çağlayan'ı öğretmenler odasındaa buldum.

-Öğretmenim benimle konuşmak istemiştiniz?

-Dışarıda bekle Akıncı. Birkaç dakika sonra geliyorum.

Öğretmenler odasından çıkarak heyecanla beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra yanıma geldi.

-Akıncı, sana bir öğrenci vereceğim. Cumartesi pazar günleri onu çalıştıracaksın.

-Öğretmenim, öğrenci olan benim. Nasıl yaparım bilemiyorum.

-Yaparsın. Yaparsın...Arkadaşlarını çalıştırdığını biliyorum. Sözünü ettiğim öğrenci ilkokul mezunu olup, annesi bir yakınım. Ortaokul bitirmelere dışarıdan hazırlanacak. Cumartesi bayrak merasiminden sonra seni alıp, Osmanbey'de oturmakta oldukları eve götürüp, annesiyle tanıştıracağım. Ona göre kendini ayarla.

Dedi ve gitti Meziyet Öğretmenim.

Oldukça şaşırmıştm ama Meziyet öğretmenim haklıydı. Başta dert ortağım Gülay Medetgil olmak üzere, birçok arkadaşımı çalıştırmış ve başarılı olmalarını sağlamıştım.

Okul dışında bir öğrenci neden olmasındı?


9 Temmuz 2023 Pazar

HAYATIMIN ÖTEKİ YÜZÜ ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU


 17 Eylül 1962 Pazartesi, İstanbul Çapa...

Akşam, yemek sonrası etüdündeyiz. Bazı arkadaşlar yaz anılarını anlatırken bazı arkadaşlarım da sevgilileriyle hasret gideriyorlar.

Geçen haftaki olayları özetlemek için anı defterimi açıyorum . Ama ne mümkün. Sınıf sanki arı kovanı...

Ünlü çinili kütüphaneye iniyorum. Sessizliğini özlemişim. Geçen yılda olduğu gibi, sessizliğini dinliyorum bir süre. Tekrar defterimi açıyor ve yazmaya başlıyorum.

*****

Bu sabah gerçekleştirdiğimiz bayrak merasimi ile birlikte, 1962-63 Eğitim ve Öğretim yılına başlangıç yaptık.

Bayrak merasiminde platonik aşkım Betül'ü aradı gözlerim, yoktu. Belki ilk derse yetişir diye geçirdim içimden.

Bayrak merasiminden sonra, henüz yeni sınıf başkanı seçilmediğinden, geçen yılki sınıf başkanı olarak idareden sınıf defterini aldım.

İlk derste de yoktu Betül. Öğrenci zili çaldıktan bir süre sonra dert ortağım Gülay Medetgil ''Günaydın arkadaşlar'' diyerek sınıfa girdi ve en arka sıralardan birine oturdu 185 cm boyu engel olmasın diye.

Henüz öğretmen zili çalmadığından, günlük dersleri deftere yazdıktan sonra Gülay'ın yanına gittim.

Hoş beşten sonra Betül'ü sordum. Sınıfta kaldığını ve kaydını Çapa'dan aldığını söyledi. Üzüldüm.

Gülay yaz tatilinin nasıl geçtiğini sordu. Tarsus Turan Emeksiz Ağaçlama Sahası'nda fidan diktiğimi, özetleyerek, anlattım. Ellerime baktı, nasırlaşmış olduğunu görünce, ''keman öğrencisi olarak kötü olmuş Akıncı''. Dedi.

Matematik öğretmenimiz Tevfik Aras'ın ilk dersinde yine sınıf başkanı seçildim. Benden başka talip te yoktu zaten. Diğer arkadaşlar sınıf başkanlığını angarya olarak görürken, ben avantaj olarak değerlendiriyordum.

Anı defterimden başımı kaldırıp tekrar kütüphanenin sessizliğini bir süre dinledikten sonra tekrar yazmaya başladım.

   *****

14 Eylül Cuma günü Tarsus'tan bindiğimiz trenle, iki aktarmadan sonra Konya'ya ulaştık kardeşim Mustafa ile. Mustafa Konya Maarif Koleji öğrencisi olarak kalırken ben Meram Ekspresi ile İstanbul yolculuğumu sürdürdüm.

Toplam 24 saate yakın bir yolculuktan sonra, bir masal ülkesinde imişim duygusu veren Çapa Öğretmen Okulu'na geldim.

Okula bahçesine giriş yapmadan, Millet Caddesi üzerinden bir süre baktım anıtsal okulumuza. Okul bahçesine giriş yapınca da, bir yıl önceki duygularımı yeniden yaşadım.

Göz alıcı Çinileri ve anıtsal görünüşü ile, önündeki Millet Caddesi’nden geçen herkesin “bu heybetli bina hangi kuruluşun köşkü acaba?” diye mırıldanmalarına neden olan bu anıtsal yapıya tekrar gelmek harika bir duyguydu.

Çam ağaçlarının, güllerin, okulun kurucusu ile Atatürk büstünün bulunduğu bir bahçeden sonra mermer merdivenler, kocaman bir giriş kapısı ve sizi karşılayan kırmızı halılar ve büyük yaldızlı aynalar…

Anıtsal binanın kapısından girince kendimi Osmanlı dönemlerinden birindeki bir sarayda yaşıyormuş gibi hissettim tekrar.

İlkokuldan bu yana,son 4 yıldır, hayatımın iki yüzünü de gördüm.

Okul dönemi sanki dağın beriki yüzü. Hem İvriz'de hem de Çapa Öğretmen Okulu'nda; Bolluk, bereket, parlak bir gelecek.

Dağın öteki yüzüne gelince, tatillere girdiğimiz yaz ayları da sanki yokluk, yoksulluk, çaresizlikti. Bu nedenle yaz tatillerini sevmiyordum, sevemedim hiç.

''Kendi şansını kendin yarattın Akıncı. Yaratmaya da devam edeceksin''

Diye yazdıktan sonra anı defterimi kapatıyorum.

ELVEDA TARSUS VER ELİNİ İSTANBUL


13 Eylül 1962 Perşembe, Tarsus...

Tarsus Turan Emeksiz Ağaçlama Sahası'ndaki mevsimlik işçilik dönemimizi, ağaç diplerini son bir kez daha çapalandıktan sonra, bugün sonlandırdık.

Çapayı Tarsuslu Derviş Çavuş'a teslim ettikten sonra ellerime baktım...

Nasırlaşan ellerimin yanında parmaklarım da kütleşmişti. İstanbul Çapa Müzik Semineri'ne döndüğümde kemana uyum sağlamak oldukça zor ve zaman alacaktı.

Ekrem Zeki Ün'ün azarlarına hedef olacağım kesindi. Parmaklarımı korumam konusunda mazeret kabul etmezdi. Etmezdi çünkü benim koşullarımda yetişmemişti. Her neyse, bir çözüm üreteceğim okula ulaşınca.

Yaklaşık 3 aydan biraz fazla amirim durumundaki ilkokul mezunu Derviş Çavuş alnımızdan öperek uğurladı beni ve kardeşimi.

Daha önce de yazdığım gibi, bizim gibi hem okuyup hem de mevsimlik işçilik yapanlara, hayranlığa varan bir saygısı vardı Tarsuslu Derviş Çavuş'un. Filozof gibi bir adamdı. Öğle tatillerindeki sohbetlerini severdim.

Babam dün mobileti ile Tarsus'a inerek tren biletlerimizi aldı. Mustafa Konya, ben İstanbul yolcusuyum. Konya'ya kadar beraber gideceğiz.

Yarın, hem son 13 günlük ücretlerimizi alacak hem de Tarsus'tan ayrılacağız.

Geçtiğimiz üç ayda, toplamda yaklaşık 500'er lira ücret aldık kardeşimle.

Babam 13'er günlük ücretlerimize ek olarak 100'er lira koydu ceplerimize. Ayrıca, her ay 40'ar lira harçlık göndereceğini söyledi.

Geçen 3 aylık sürede Turan Emeksiz Ağaçlama Sahası kumulları yeşermeye başladı. Yaklaşık 60 mevsimlik işçinin diktiğ fidanların yüzde 80'i de tuttu.

Sanıyorum önümüzdeki yıl geldiğimizde daha yeşil bir kumul sahası bulacağız.

Atom karınca olarak gördüğüm babam, her zaman olduğu gibi, ''sizler yeterki okuyun. Ben gece gündüz çalışır, sizi desteklerim.'' Dedi. ''Sıkça mektup yazın.'' Demeyi de unutmadı.

Mustafa ile ben tahta bavullarımızı hazırlarken anam da yolluk hazırlıyordu.

İlkokul döneminde sürekli hastanelerde olan anama Turan Emeksiz Ağaçlama Sahası ve deniz havası iyi gelmişti. Sağlık yönünden oldukça iyi görünüyordu.

Babamla birlikte oluşturdukları kavun, karpuz, domates, salatalık, biber ve patlıcan tarlasından kışlık da hazırlamaya başlamıştı.

Ağaçlama sahasına birkaç arı kovanı da yerleştirmiş olan babam tatlı sorununu çözdüğü gibi biraz bal da satarak ekonomik gücünü arttırmaya çalışıyordu bizlere yardımcı olabilmek için. Anam da ineğin sütünden peynir yapmayı da ihmal etmemişti.

Ağaçlama sahasından gönlüm rahat olarak ayrılacaktım...


ÜRETMEK VE PARA KAZANMAK HARİKA BİR DUYGU

 

2 Temmuz 1962 Pazartesi, Tarsus...

Dün Haziran ayı ücretlerimizi almak için, bütün mevsimlik işçiler için, bir günlük tatil verildi.

Ücretlerimizi almak için Karabucak Ormanı Fidanlığı'na gittik babamın bisikletiyle. Mevsimlik işçilerin günlük ücretleri 6 Lira.

Muhasebe şefi İsmet Bey güleryüzle karşıladı, al hatır sordu ve çay ısmarladı. Ardından bana 22 günlük ücret karşılığı 132 Lira, kardeşim Mustafa'ya da 15 günlük ücret karşılığı 90 lira ödedi.

İsmet Beye teşekkür ettikten sonra, ağaçlama sahasından sorumlu Orman Mühendisi Yaşar Bey'e uğradık. Okullarımız ve derslerimizle ilgili sorularına aldığı yanıtlardan memnun olmuştu. Ayrıca, Tarsuslu Derviş Çavuştan ''hakkınızda oldukça sevineceğiniz sözler duydum, memnun oldum. Böyle çalışmayı sürdürün lütfen'' dedi.

Ücretlerimizi aldıktan sonra bisikletle Tarsus'a indik. Marcus Antonius-Cleopatra aşkını betimleyen, tarihin en romantik kapısı, Cleopatra Kapısı'nın bulunduğu meydanda mola verdik.

Bizans Dönemi’nde inşa edilen kent surlarının Dağ Kapısı, Adana Kapısı ve Deniz Kapısı bulunuyordu. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Tarsus’u anlatırken bu kapı için İskele Kapısı ismini kullanmıştı. Yapımında Horasan harcı kullanılmış olan kapının kenarı at nalı şeklinde, yerden yüksekliği 6,17 metre derinliği ise 6,18 metreydi.

Tarsus’un, 18.’nci yüzyıl sonlarına kadar oldukça sağlam üç kapılı surları, 1835 yılında Mısır Hidivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından yıktırılmış ve sadece iki ayak üzerinde tek kemerli Deniz Kapısı kalmış, günümüze Cleopatra Kapısı adıyla ulaşmıştı.

Kapının tarihçesini kardeşim Mustafa'ya anlatarak çevresinde dolanırken, birden seyyar satıcılardan biri dikkatimi çekti. ''Karsambaç'' satıyordu. Aklıma Mersin Göçmen Barakaları önünde yaz aylarında yediğimiz günler geldi. Seyyar satıcıSının tezgahını bir süre süzdükten sonra, Kendimizi ödüllendirmek için, birer porsiyon aldık.

Karsambaç ya da karlamaç, rendelenmiş buz veya temiz karın üzerine tatlı bir şurup konularak hazırlanan bu tatlı Türkiye'nin güney illerinde, özellikle Mersin ve Adana'da, çokça tüketilir.

Kendimizi ödüllendirmiş olmanın huzuruyla, bisikletimizi alarak, Turan Emeksiz Ağaçlama Sahasının yolunu tuttuk.

Dönüş yolunda, meltem rüzgarı Akdeniz'den Tarsus'a doğru estiğinden bir hayli zorlandık. Zoru kolaylamak için, 9 haziran'dan günümüze kadar geçen olayların muhasebesini yapmaya karar verdik.

Geçen süre içinde ellerimiz nasırlaşmış, parmaklarımız kütleşmişti. Mustafa için sorun yoktu, benim için vardı. Müzik Semineri öğrencisi olarak, okula döndüğümde, keman çalmakta zorlanacaktım.

Özel Bahşiş Köyü'nden geçerken, zamanda geriye, 1955 yılına gittik. Anamın Mersin Devlet Hastanesine sevki nedeniyle, ilkokul ikinci sınıfı okuduğumuz Osmaniye'den Mersin'e gelmiştik.

Mersin Kuvayi Milliye İlkokulu'na kaydımız yapılmış, üçüncü ve dördüncü sınıfları Mersin'de okumuştuk.

Başta İsmail Tunalı olmak üzere birçok arkadaşımız olmuştu. Bu arkadaşlarımızdan bir çoğunun aileleri Özel Bahşiş Köyü'nü yurt edinmişlerdi.

Bu nedenle, Kuvayi Milliye İlkokulu arkadaşlarımızdan bazıları da Turan Emeksiz Ağaçlama Sahasında mevsimlik işçiydi.

Hem Tarsuslu Derviş Çavuş hemde Kuvayi Milliye İlkokulu arkadaşlarımız sayesinde, ortama uyum sağlamak kolaylaştığı gibi, çalışmaktan keyif almaya başlamıştık.

Zamanda geriye, 1955-157 yıllarına giderek, ilk simitleri sattığımız günlerin yanı sıra halka tatlısına nasıl geçiş yaptığımızı, Mersin açık hava sinemalarından aldığımız keyifleri konuşurken, Turan Emeksiz Ağaçlama Sahasına giriş yapmıştık bile farkına bile varmadan.

Çalışmak, üretmek ve para kazanmak harika bir duyguydu. Özgüvenimizi arttırıyordu, her koşulda başımızın çaresine bakabileceğimiz duygusu güçleniyordu...



BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...