24 Ekim 2022 Pazartesi

GEÇTİ BOR'UN PAZARI SÜR EŞEĞİNİ NİĞDE'YE

 


28 Temmuz 1957 Pazar, Bor…

Mersin’den Bor’a göç kararı aldığımızda, bir taraftan otlarken bir taraftan da okuduklarımı dinlemekte olan süt keçimizin satılmış olmasının yanı sıra nenem, dayılarım ve okul arkadaşlarımdan ayrılmak, ne ile karşılaşacağımızı bilememek beni çok üzmüştü.

Bor’daki ilk günlerimin gecelerinde, özellikle rüyalarımda, nerede olduğumu bilememek beni çok yoruyordu.  

Bulgaristan’daki köyümüz Karagözler ’de miydim, Ceyhan pamuk tarlalarında mıydım, Osmaniye Karaçay Deresi’ne bakan evde miydim, yoksa Mersin Göçmen barakalarında mıydım?

Çok bunalıyor, kan ter içinde uyanıyordum.

Bazı geceler Kerim dayımla Karagözler ‘deki Sakar Balkana tırmandığım olurdu. Bazı geceler de, okuduğum bilimkurgu kitapların etkisinde kalarak, denizin derinliklerine dalar ya da Ay’a seyahat ederdim.

Bor’a geldikten bir hafta sonra her şey yoluna girmeye başladı.

Emekli Türkçe Öğretmeni Necati Bey’i tanımak en büyük kazancımız oldu. Sayesinde Halil Nuri Bey İl Halk Kütüphanesi’ni öğrenmiş, boş zamanlarımızı verimli değerlendirme fırsatı yakalamıştım.

Kütüphanenin kurucusu Halil Nuri Yurdakul’un hayatını öğrendikten sonra Bor’un tarihçesini de öğrenmek istedim.  İstedim ama, Bor deyince ilk aklıma gelen ‘’Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye’’ dizeleri oluyordu.

Bir hiciv, bir yergi gibi algılamıştım. En iyi açıklamayı, basılı yayınları olan, Necati Bey’den öğrenebileceğimi düşündüm.

 İki gün önce uğrayıp elini öptükten sonra bana gülümseyerek sedirde yer gösterdi ve sordu.

-Bor İlçemize alışabildin mi, simit satışları iyi mi, asıl önemlisi de beşinci sınıf ön hazırlıkları nasıl gidiyor?

Dedi. Etraflıca anlattım. Memnun oldu. Bir süre beni süzdükten sonra,

-Öyle sanıyorum ki bana bir şeyler sormaya geldin. Yanılıyor muyum?

-Hayır Öğretmenim. Bor İlçesi’nin tarihçesi deyince ilk aklıma gelen ‘’Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye’’ dizeleri oluyor. Kütüphanede yeterli bilgi bulamadım. Yardımcı olursunuz diye geldim.

-Elbette…Bana birkaç dakika izin…

Deyip çalışma odasına gitti ve elinde bir şiir kitabıyla geldi.

-Bak evladım. Elimdeki şiir kitabı Namdar Rahmi Karatay’a ait.

”Bir hiciv ustası olan Namdar Rahmi Karatay, halkın gündelik yaşamına girmiş deyimlerden hareketle, ülkenin gerçeklerini en yalın biçimde gözler önüne sermiş bir yergi ustasıdır. 

Yöneticiler tarafından pek sevilmeyen Karatay ile ilgili bilgi bulmak zordur. “Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye”  şiiriyle tanınmış olup, şiir aynı zamanda bir deyim ya da atasözü haline gelmiştir.

İş işten geçtikten sonra dizlerine vuranlara, vuracak olanlara oldukça güzel bir uyarıdır bu şiir.  

Senin ve senin yaşındakilerin de ders çıkaracağı bir şiirdir aynı zamanda. Dizlerinize vurmamak için hazırlıklı olarak derslere girmeli ve hayata hazırlanmalısınız…”

Anlatılanları kavrayıp kavramadığıma bakan Necati Bey, yüzümdeki memnuniyet ifadesini görünce devam etti.

-Rivayet bu ya… Bor önceki dönemlerde kurulan pazarları ile meşhur bir ilçeymiş. Pazarın olduğu günlerden birinde bir köylü yüklü eşeği ile Bor pazarına doğru ilerliyormuş. Kasabanın yakınlarındaki bir çeşmenin başındaki ağacın gölgesinde dinlenmek için mola vermiş. Köyünden çok erken saatlerde çıktığı için orada uykuya dalmış. Uyandığında güneşin iyice alçaldığını, batmak üzere olduğunu gören köylü, aceleyle pazara doğru yola koyulmuş, fakat pazar dağılmıştı. Satışlarını bitirip pazardan dönen diğer köylüler bu durumu görünce ‘’Geçti Bor’un Pazarı sür Eşeğini Niğde’ye’’ demişler.

Anlamıştım…

Hazırlıklı olarak fırsatla karşılaşırsanız, şansınızı kendiniz yaratırsınız. Biçiminde algılamıştım dizelerin anlatmak istediklerini. 

”Hazırlıklı olarak fırsatla karşılaşmak, şans dediğimiz kavramdır.”

Özdeyişi tüm yaşamım boyunca rehberim olacaktı. Öyle de oldu. En kötü koşullardan en iyi sonuçları çıkarmasını öğrendiğim gibi, kendi şansımı kendim yaratma becerisini de öğrendim.

Necati Bey’e teşekkür ederek ayrıldım. Şiirdeki yergi herkes için geçerliydi. Şansın olmadığını, hazırlıklı olarak fırsatla karşılaşmanın şans denen olguyla sonuçlandığını daha ilkokul çağında öğrenmiştim böylece. Kendi şansımı kendim yaratacaktım…


“Başta kavak yelleri estiği günler hani?
Beklediğin nişanlar, şerefler, ünler hani?
Aradığın sevgili, şanlı düğünler hani?
Selvi gibi ümitler döndü birer iğdeye
Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye!

Sende cevher var imiş bunu herkes ne bilsin!
Kimler böyle züğürdün huzurunda eğilsin?
Şöyle bir dairede müdür bile değilsin!
Ne çıkar öğrenmişsin mesahayı pi diye
Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye!

23 Ekim 2022 Pazar

HALİL NURİ YURDAKUL BOR HALK KÜTÜPHANESİ

 


17 Temmuz 1957 Çarşamba, Bor Niğde…

 Geçti Bor’un Pazarı, Sür eşeğini Niğde’ye…

Dizeleriyle tanıdığım bu şirin Anadolu kasabasını benimsemiş ve sevmiştim.

Diğer taraftan, babamın gelir getiren bir işi vardı Anamın sağlık sorunları bir ölçüde giderilmiş, kardeşimle birlikte simit satarak ailemizin bütçesine katkı sağlamaya başlamıştık.

Mutluydum, karabasanlar halindeki rüyalar görmez olmuştum. Dün gece rahat bir uyku çekmiş, sabahın erken saatlerinde de Mustafa ile simit fırınından simitlerimizi almıştık.

Simitlerimizi satıp, babama da yardım ettikten sonra Halil Nuri Yurdakul Bor Halk Kütüphanesine gittim.

İlk aradığım kitaplar kütüphanenin kuruluş tarihçesiyle ilgiliydi. Kütüphanede görevli bir abi oldukça yardımcı oldu. Hem anlattı hem de Halil Nuri Yurdakul eserlerinden bazı kitapları da önüme koydu. Ödünç olarak eve de verebileceğini söyledi.

Kütüphanenin kurucusu Halil Nuri Yurdakul öğretmendi…

Kütüphanenin tarihçesinden anladığım kadarıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularının askeri kimliklerinin yanı sıra derin bir kültür kimlikleri de vardı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, ‘’ekonomide, sağlıkta, sanatta, sporda nerede bir problem varsa onun temelinde eğitim eksikliği yatmaktadır.’’

Eğitim eksikliğini giderecek olanlarsa öğretmenlerdir.

Halil Nuri Yurdakul onlardan biriydi…

1932 yılında Halil Nuri Yurdakul’un topladığı kitaplarla faaliyete geçen İl Halk Kütüphanesi daha sonra Millî Eğitim Bakanlığı’na bağışlanmış ve kütüphaneye onun adı verilmişti.

Kütüphanede yazma eserlerin yanı sıra macera romanları, bilimkurgu ve fantastik, polisiye romanlar bulunmaktaydı.

Benim ilgimi çekenler, başta bilimkurgu olmak üzere macera ve fantastik romanlardı.

1898 yılında Niğde İli Bor ilçesinde doğan Halil Nuri Yurdakul, İlköğrenimini Bor’da tamamlamıştı. Mesleki eğitimini Bursa Askeri Orta Okulu, Kuleli Askerî Lisesi ve Pendik İhtiyat Zabit Namzetleri Okulunda gerçekleştirmişti.

Pendik İhtiyat Namzetleri Okulunu bitirdikten sonra aynı okulda öğretmen olarak kalmıştı…

Kurtuluş Savaşında büyük kahramanlıklar gösteren Yurdakul; Pazarcık, Bozüyük ve İnegöl bölgelerinde oluşturduğu gönüllü askerlerle emperyalist güçlere karşı koymuştu.

Bursa cephesinin kurulmasında da büyük yararlar sağlamıştı.

Atatürk ve Ali Fuat Cebesoy’dan emir alarak topladığı milli kuvvetlerle düşman seli karşısına çıkmıştı…

Kurtuluş Savaşında üç kez yaralanan Yurdakul, I. Ve II. İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz Savaşlarına da katılmıştı.

1940 yılında dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak tarafından para ödülü ile Maarif Vekili Hasan Ali Yücel tarafından teşekkür belgesi ile ödüllendirilmişti

Yurdakul başarılı çalışmalarından dolayı Atatürk’ ün övgüsünü de kazanmış biriydi. Eğitime katkısı büyüktü ve kurduğu kütüphaneyle devam ediyordu.

Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, ‘’ekonomide, sağlıkta, sanatta, sporda nerede bir problem varsa onun temelinde eğitim eksikliği yatmaktadır.’’ Eğitim eksikliğini giderecek olanlarsa öğretmenlerdir.

‘’Öğretmenler; yeni nesli Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakârlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir… Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır.’’ Demişti Başöğretmen Atatürk…

Başta Başöğretmen Atatürk olmak üzere, Yurdakul ve Yurdakul gibilerini saygı ve minnetle anmamız gerekiyordu.

Bu gerekçeyle kütüphanesini ve kendisini yazma gereğini duydum. Yıldızlar yoldaşı olsun Halil Nuri Yurdakul öğretmenimizin…

21 Ekim 2022 Cuma

MANEVİ DEĞER YÜKLEDİĞİM SİMİTLER

 


14 Temmuz 1957 Pazar, Bor…

Bor’a geleli bir haftadan fazla oldu…

Küçük bir Anadolu kasabası olduğundan, çabucak tanıdık bu şirin kasabayı.

Yaklaşık iki ay sonra 1957-58 Eğitim ve Öğretim yılı başlayacaktı…

Her ne kadar babam Necati Bey’in bahçesinde çalışıyorsa da hasat bitiminde işi sona erecekti. Bor Çukurova gibi işçi yatağı değildi.

Çiftçilikten başka mesleği olmayan babam ve babam gibilerin İç Anadolu’da iş bulmaları olanaksızdı. Hasat sonuna kadar para biriktirmemiz gerekiyordu. Bu nedenle aile bütçesine katkımız olmalıydı…

İlkokul üçüncü ve dördüncü sınıfı okuduğumuz iki yıl boyunca Mersin’de simit satmış ve aile bütçesine katkıda bulunmuştuk kardeşimle.

Özellikle yaz tatillerinde, simit satma konusunda uzmanlaşmıştık. Hem ailemizin ekonomisine katkıda bulunuyor hem de kendi harçlığımızı çıkararak özgürleşiyorduk.

Bor’daki simit fırınlarını öğrendik, tanıştık ve belli bir kar üzerinden simit satmaya başladık…

Şanslı sayılırdık. Bor sokaklarında simit satan bizden başka çocuk yoktu neredeyse…

Sabahın erken saatlerinde Bor sokaklarında,

‘’Medine’nin unundan, Borun Okçu suyundan Simiiiit… Sıcak simiiit.’’

Diye bağırarak satıyorduk simitlerimizi.

‘’Medine’nin unundan, Bor’un Okçu suyundan’’ sloganımız önemliydi…

Önemliydi çünkü Ahmet Kuddusi Caddesi ile Alpaslan Türkeş Caddesi’nin birleştiği noktada türbesi bulunuyordu.

Bor’un manevi koruyucusu olan Ahmet Kuddusi Hazretlerinin Bor’u Medine’nin bir mahallesi olarak gördüğünü herkes bilirdi…

Sattığımız simitlere manevi değerler yüklüyorduk…

Diğer taraftan, 1880’li yıllarda Okçu Dağının eteklerindeki Balıkçıl, Dumlu ve Kayalı pınarlarından doğan meşhur Okçu suyu künk borularla uzun uğraş ve masraflarla Bor çeşmelerine getirilmişti.

Sundurmalı çeşmeler vardı Bor’un bilinen yol kavşaklarında…

Diğer taraftan, içenlerin tadına doyamadıkları, emsali bulunmayan Okçu suyu kullanılmıştı sattığımız simitlerin yapımında…

Medine’nin unu ve Bor’un Okçu suyu simit satışlarımızı kolaylaştırmıştı.

Simitlerimizi sattıktan sonra, genellikle babamın çalıştığı elma bahçesine gidiyorduk. Hem babama yardım ediyor hem de dalından meyve yeme olanağı buluyorduk…

Yeterli miktarda meyve ve sebze ile eve gidip, öğle yemeğimizi yedikten sonra Halil Nuri Bey İlçe Halk Kütüphanesine gider olduk, daha doğrusu ben gider oldum. Kardeşim Mustafa benim kadar hevesli değildi.

Kütüphane ile bizi buluşturan babamın patronu emekli Türkçe Öğretmeni Necati Bey olmuştu.

Kütüphanede Necati Bey’in de basılı eserlerinden bazıları vardı.

Simit satmaya başladıktan üç gün sonra, sattığımız simitlerden kardeşimle birlikte günde 3 Lira kazanmaya başlamıştık. Ayda ortalama 100 Lira kazanacağımız sonucu ortaya çıkmıştı.

Sonuçtan ailecek mutlu olmuştuk…

Sevmiştik Niğde’nin bu şirin kasabası Bor’u.

Önümüzdeki öğrenim yılı giderlerimizi karşılayacak paranın önemli bir bölümünü kazanacağımız inancı Akıncı Ailesini mutlu etmişti…

AYÖO ÜNİVERSİTE HAZIRLIK KURSLARI

  17 Haziran 1964 Çarşamba, Ankara... İstanbul Zeytinburnu'nda, güneş ışınları yattığımız odanın perdeleri arasından sızarken uyandı...