3 Ağustos 2024 Cumartesi

LİSE MEZUNU OLARAK İSTANBUL 1964

16 Haziran 1964 Salı, İstanbul...

Günün ışımasıyla birlikte gerinerek uyandım. Doğrularak çevreme baktım, yatakhanede benden başka uyanan yoktu.

Sessizce yataktan çıkıp aydınlık pencerelere doğru yürüdüm. Karşımda Millet Caddesi vardı. Birden zamanda geriye, 11 Eylül 1961 pazartesi gününe gittim. Güllerle sarılı kapıcı kulübesindeki görevliye kendimi tanıttıktan sonra bahçeye girip, anıtsal okulun giriş kapısına doğru yürümüştüm.

Çam ağaçlarının, güllerin, okulun kurucusu ile Atatürk büstünün bulunduğu önündeki bahçeden sonra mermer merdivenler, kocaman bir giriş kapısı ve sizi karşılayan kırmızı halılar ve büyük yaldızlı aynalar…

Millet Caddesi’nden geçenlerin de hayranlıkla baktığı anıtsal binanın kapısından girince kendimi Osmanlı dönemlerinden birindeki bir sarayda yaşıyormuş gibi hissetmiştim.

Bu anıtsal yapıda iki yıl müzik semineri öğrencisi olarak bulunma ayrıcalığını yaratmıştım. Kendimle gurur duydum. 

Bir süre daha Millet Caddesi'ni izledikten sonra, bavulumdan havlumun yanı sıra traş takımlarını da alarak tuvalete giderek, ihtiyaçlarımı giderip traş olduktan sonra, bavulumla yemekhaneye indim.

Kadir Karkın ile İbrahim Kazan kahvaltıda idiler. 

-Hayrola Akıncı, bavulunla birlikte inmişsin? 

-Kahvaltıdan sonra birkaç ziyaretten bulunup geceyi Zeytinburnu'ndaki dayımlarda geçireceğim arkadaşlar.

Kahvaltı için yanlarına oturduğumda sohbeti koyulaştırdık. Her ikisi de Müzik Öğretmeni olarak tayin olacakları yerleri bekliyorlardı. 

Şekip Oğuz İstanbul Tatbiki Güzel Sanatlar Fakültesi giriş sınavları için hazırlık yapıyormuş aynı fakültede Gülay Medetgil ile.

Kahvaltımızı yaparken, zamanda üç yıl geriye giderek, Peri Padişahının Sarayı olarak tanımladığımız bu anıtsal yapıya ilk girdiğimiz günleri andık. 

Birlikte olduğumuz iki yılı yeniden yaşadıktan sonra, bizden sonra kahvaltıya gelen arkadaşlarla da vedalaştıktan sonra okul müdürü Canip Akın'a teşekkür etmek istedim.

Yerindeydi Canip Akın. Hafifçe koltuğundan kalkarak 

-Günaydın evladım. Umarım rahat bir gece geçirmişsindir. Elinde bavulun olduğuna göre, vedalaşmak için geldin.

-Evet Müdür Bey. Hem vedalaşmak, hem de konukseverliğinize teşekkür etmek için uğradım.

-Otur bir çay söyleyeyim.

 -Teşekkürler Müdür Bey. Şimdi yemekhaneden çıktım. İzninizle, uğramam gereken birkaç yer daha var.

-Güle güle evladım. 

Diyen Canip Bey'in elini öperek okuldan ayrıldım.

Osmanbey'deki öğrencim Ülkü ile annesi Naciye Teyzeyi ziyaret etmem gerekiyordu. Birkaç aktarmadan sonra, saat 11.30 civarında ulaştım Naciye Teyzelere. 

Önce gözlerine inanamadılar, bir süre beni süzdüler, sonra sarmaş dolaş olduk. Her ikisinin de gözlerinden mutluluk akıyordu.

Liseyi iyi derece ile bitirdiğimi, 20-21 haziran tarihlerinde Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi giriş sınavlarına katılacağımı anlattım. 

Sözlerimi bitirdiğimde her ikisinin de yüzlerinde mutluluk izleri gördüm. Beni korumaya almış olan Naciye Teyzenin benimle gururlandığını sezdim yüzünden.

Aynı sonucu ve mutluluğu Ülkü için de tatmalıydı Naciye Teyze. Gülümseyerek Ülkü'nün sınav sonuçlarını sordum. 

 Ortaokul ikinci sınıf derslerini başarıyla tamamlamış, önümüzdeki yıl üçüncü sınıf derslerine hazırlık yapıyordu. Her iki taraf için de sonuçlar olumluydu.

Saat 13.00'e kadar anıları tazeledik. İzin isteyip ayrılırken, Naciye Teyze yine elime bir zarf tutuşturdu. Teşekkür ederek aldım. Her zaman beni korumuş, kanatları arasına almış olan Naciye Teyze, yine bana harçlık vermişti zarf içinde.

Naciye Teyzelerden ayrıldıktan sonra Maçka Teknik Üniversitesi öğrenci işlerinde çalışmakta olan Mustafa Dayıma uğradım. O da bana şaşkınlıkla baktı önce, sonra da sarılarak öptü, hal hatır sordu.

Eniştem ve halam iyilerdi. Kardeşi Fatma da ortaokul üçüncü sınıfa geçmişti. Mesai saatinin bitimine kadar yanında sessizce oturdum. Küheylanım dediği motorsikletiyle, 45 dakikada Zeytinburnu'ndaki evlerine ulaştık.

Şeker hastası olan eniştem biraz daha ihtiyarlamıştı. Her zaman olduğu gibi, halamın huysuzluğu üzerindeydi. Fatma heyecanla karşıladı. Önümüzdeki yıl Ankara Üniversitesi fen Fakültesi öğrencisi olacağımı duyunca gözleri ışıldadı.

Gece boyunca, 1951 yılı 24 nisan'da başlayan göç üzerinde konuşuldu. Karagözler köyü özlemi dile getirildi. Getirildi çünkü, göç sorası bütün Karagözlüler savrulup durmuşlar, yerleşik düzene geçmekte zorlanmışlardı.

Gecekondu da olsa halamların bir evi vardı. Akıncı Ailesinin henüz kendilerine ait bir evleri yoktu. Tarsus Turan Emeksiz Ağaçlama Sahası koruma memuru olarak çalışan babam, sahadaki lojmanda kalıyordu.

Gece geç saatlere kadar yapılan muhabbet arasında dayıma ''yarın Ankara'ya dönmem gerekiyor'' deyince ''merak etme Mehmet, yarın işe giderken seni Sirkeci'den kalkan otobüs terminallerine bırakırım'' deyince, gönül huzuruyla uyudum.

Uykumda, Karagözler'deki Sakar Balkana tırmanıyorduk yine Kerim Dayımla...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

AYÖO ÜNİVERSİTE HAZIRLIK KURSLARI

  17 Haziran 1964 Çarşamba, Ankara... İstanbul Zeytinburnu'nda, güneş ışınları yattığımız odanın perdeleri arasından sızarken uyandı...