24 Ekim 2022 Pazartesi

GÜNEY KAPADOKYA BAŞKENTİ TUANA

                         


                                                      11 Ağustos 1957 Pazar, Bor…

Öğleden sonra İl Halk Kütüphanesi’nde Bor’un tarihçesiyle ilgili kaynaklar bulmaya çalıştım. 

Bazı kaynaklar Güney Kapadokya’nın başkenti Tuvana olarak anlatmışlardı. Kaynakların büyük bölümü ise Tuvana ya da Tyana için, Bor’un yaklaşık 10 km güneyinde bulunan Kemerhisar’ın tarihi ismidir diyorlardı.

Kafam karışmıştı. Kütüphaneden ayrılarak Emekli Türkçe Öğretmeni Necati Bey’den yardım istedim.

Köy Enstitüsü kökenli bütün öğretmenlerde olduğu gibi Necati Bey de okuyan, araştıran, soran ve sorgulayan öğrencileri seviyordu. Beni de sevmişti. Yardımcı olmaktan büyük keyif aldığını anlamıştım. Öğrencilerini bulmuş gibiydi.

Beni yine güleryüzle karşıladı. Bu kez çalışma odasına aldı. İlk izlenimim, çalışma odası küçük çaplı bir kütüphaneydi. Elini öptüm, yardımcı olduğu için teşekkür ettim. 

-Tekrar bana geldiğine göre bazı konularda yardıma ihtiyacın var demektir. Anlat bakalım.

-Tarihi açıdan Bor İlçesi mi yoksa bu ilçeye bağlı Kemerhisar yerleşim yeri mi daha eski? Kütüphanede yaptığım araştırmada Tyana ya da Tuvana kavramları kafamı karıştırdı öğretmenim.

Biraz bekle diyerek kalktı, raflarda bir süre arandıktan sonra elinde  ‘’Kapadokya Bölgesi’’ adlı bir kitapla gelip bana uzattı.

Köy Enstitüsü kökenli öğretmenler çok yönlüydü. Sadece okuttukları derslerle ilgili olarak uzmanlaşmamışlardı. Eğitimi ve bilimi bir bütün olarak görüyorlardı.

Türkçe öğretmeni olmasına rağmen Niğde, Bor ve Kemerhisar’ın içinde bulunduğu Kapadokya bölgesinde araştırma yapmış ve basılı yayın haline getirmişti. Dediğim gibi alışma odası adeta küçük bir kütüphaneydi.

Bir süre verdiği kitabın ilk sayfasını okumakta olan beni süzdükten sonra,

-Nevşehir, Niğde, Aksaray üçgeni arasında kalan bölgeye Persler’ in verdiği ad “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelen Katpatukya, yani Kapadokya idi.

Diye başlayan Necati Bey öğretmenim devamla…

-Sınırları Aksaray’dan Malatya’ya kadar uzanan Kapadokya Bölgesi, Kızıl ırmağın bereketli suyu ile 8’i köklü medeniyet olmak üzere, 20’yi aşkın topluluk; Asur, Hitit, Friğ, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi uygarlıkları bağrında yaşatmış bir tarih merkezidir.

Niğde Kapadokya’nın giriş kapısıdır.  Haliyle, Niğde’nin  14 km güneybatısında bulunan Bor kasabası da giriş kapısının bir parçası olmalıdır.

Derinkuyu’dan başlayıp, Aksaray, Gülşehir, Avanos, Ürgüp ve Kırşehir gibi merkezlerde odaklanan, bilinen sayıları 200 ile ifade edilen yer altı şehirleri, bizlere bölgenin geçmişi ile ilgili önemli bilgiler vermektedir.

Elindeki kitabın bazı sayfalarını karıştıracak olursan, Bor İlçesi’nin şu anda bağlı bulunduğu Niğde’nin tarihinden daha eski tarihe sahip, daha zengin arkeolojik kazılara yataklık eden bir ilçe olduğunu göreceksin. Aslında bunun asıl nedeni ise Bor ilçe merkezine 8 km uzaklıkta bulunan Kemerhisar beldesidir. 

Yapılan bilimsel araştırmalar Kemerhisar bölgesinin Niğde ve Bor’dan önceki ilk yerleşim yeri olduğunu ve insan topluluklarının hayat mücadelesinin tarih öncesi devirlerde bu topraklarda verdiğini göstermektedir. Başlangıçta ana merkez Kemerhisar, yavruları da Niğde ve Bor yerleşim birimleriydi.

Kemerhisar merkezli Tyana üzerinde 15 kadar devlet kurulmuştur. Hattileri, Luvileri, Hititleri, Firigleri, Asurluları, Kimmerleri, Taballari, Persleri, Helenleri, Romalıları, Abbasileri, Bizanslıları, Selçukluları, Karamanoğullarını, Osmanlıları ve Cumhuriyet’i görmüştür.

Tarihi geçmişini Bizans ve daha öncesinden alan Tyana gerçek bir tarihi hazinedir. Su Kemerleri ve Roma havuzuyla ünlenmiştir.

Antik Tyana, yani Kemerhisar,  güney Kapadokya’nın başkentiydi. 

Tyana ya da Tuana’nın merkezi Kemerhisar, tarihi boyunca bu sahaya yerleşmek isteyenler için, son derece cazip bir merkez olmuştu. Yol kavşağı konumuyla birlikte, tarım ve maden kaynakları bakımından da zengin bir sahaydı.

Bor Antik dönemde Tuvana ’ya bağlı bir yerleşim birimiydi. Yaklaşık 14 km güney batısındaki Melendiz Dağları’nın güney uzantısı olan yüksek bir tepenin güneydoğu yamaç ve eteklerine kurulmuştu. 5 belde, 21 köyün ve 18 mahallenin bağlı bulunduğu bir ilçe olmuştu Bor.

Güney Kapadokya’nın başkenti olan Kemerhisar zamanla ticari önemini yitirdi. Tarihi kalıntılarıyla öne çıktı.

Yeni bilgilerle donatmış, üstelik kaynak olabilecek bir kitap da vermişti Necati öğretmenim. Teşekkür edip, ellerini öptükten sonra yanından ayrıldım.

En kısa zamanda Kemerhisar’ı ziyaret etmenin bir yolunu bulmalıydım…

GEÇTİ BOR'UN PAZARI SÜR EŞEĞİNİ NİĞDE'YE

 


28 Temmuz 1957 Pazar, Bor…

Mersin’den Bor’a göç kararı aldığımızda, bir taraftan otlarken bir taraftan da okuduklarımı dinlemekte olan süt keçimizin satılmış olmasının yanı sıra nenem, dayılarım ve okul arkadaşlarımdan ayrılmak, ne ile karşılaşacağımızı bilememek beni çok üzmüştü.

Bor’daki ilk günlerimin gecelerinde, özellikle rüyalarımda, nerede olduğumu bilememek beni çok yoruyordu.  

Bulgaristan’daki köyümüz Karagözler ’de miydim, Ceyhan pamuk tarlalarında mıydım, Osmaniye Karaçay Deresi’ne bakan evde miydim, yoksa Mersin Göçmen barakalarında mıydım?

Çok bunalıyor, kan ter içinde uyanıyordum.

Bazı geceler Kerim dayımla Karagözler ‘deki Sakar Balkana tırmandığım olurdu. Bazı geceler de, okuduğum bilimkurgu kitapların etkisinde kalarak, denizin derinliklerine dalar ya da Ay’a seyahat ederdim.

Bor’a geldikten bir hafta sonra her şey yoluna girmeye başladı.

Emekli Türkçe Öğretmeni Necati Bey’i tanımak en büyük kazancımız oldu. Sayesinde Halil Nuri Bey İl Halk Kütüphanesi’ni öğrenmiş, boş zamanlarımızı verimli değerlendirme fırsatı yakalamıştım.

Kütüphanenin kurucusu Halil Nuri Yurdakul’un hayatını öğrendikten sonra Bor’un tarihçesini de öğrenmek istedim.  İstedim ama, Bor deyince ilk aklıma gelen ‘’Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye’’ dizeleri oluyordu.

Bir hiciv, bir yergi gibi algılamıştım. En iyi açıklamayı, basılı yayınları olan, Necati Bey’den öğrenebileceğimi düşündüm.

 İki gün önce uğrayıp elini öptükten sonra bana gülümseyerek sedirde yer gösterdi ve sordu.

-Bor İlçemize alışabildin mi, simit satışları iyi mi, asıl önemlisi de beşinci sınıf ön hazırlıkları nasıl gidiyor?

Dedi. Etraflıca anlattım. Memnun oldu. Bir süre beni süzdükten sonra,

-Öyle sanıyorum ki bana bir şeyler sormaya geldin. Yanılıyor muyum?

-Hayır Öğretmenim. Bor İlçesi’nin tarihçesi deyince ilk aklıma gelen ‘’Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye’’ dizeleri oluyor. Kütüphanede yeterli bilgi bulamadım. Yardımcı olursunuz diye geldim.

-Elbette…Bana birkaç dakika izin…

Deyip çalışma odasına gitti ve elinde bir şiir kitabıyla geldi.

-Bak evladım. Elimdeki şiir kitabı Namdar Rahmi Karatay’a ait.

”Bir hiciv ustası olan Namdar Rahmi Karatay, halkın gündelik yaşamına girmiş deyimlerden hareketle, ülkenin gerçeklerini en yalın biçimde gözler önüne sermiş bir yergi ustasıdır. 

Yöneticiler tarafından pek sevilmeyen Karatay ile ilgili bilgi bulmak zordur. “Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye”  şiiriyle tanınmış olup, şiir aynı zamanda bir deyim ya da atasözü haline gelmiştir.

İş işten geçtikten sonra dizlerine vuranlara, vuracak olanlara oldukça güzel bir uyarıdır bu şiir.  

Senin ve senin yaşındakilerin de ders çıkaracağı bir şiirdir aynı zamanda. Dizlerinize vurmamak için hazırlıklı olarak derslere girmeli ve hayata hazırlanmalısınız…”

Anlatılanları kavrayıp kavramadığıma bakan Necati Bey, yüzümdeki memnuniyet ifadesini görünce devam etti.

-Rivayet bu ya… Bor önceki dönemlerde kurulan pazarları ile meşhur bir ilçeymiş. Pazarın olduğu günlerden birinde bir köylü yüklü eşeği ile Bor pazarına doğru ilerliyormuş. Kasabanın yakınlarındaki bir çeşmenin başındaki ağacın gölgesinde dinlenmek için mola vermiş. Köyünden çok erken saatlerde çıktığı için orada uykuya dalmış. Uyandığında güneşin iyice alçaldığını, batmak üzere olduğunu gören köylü, aceleyle pazara doğru yola koyulmuş, fakat pazar dağılmıştı. Satışlarını bitirip pazardan dönen diğer köylüler bu durumu görünce ‘’Geçti Bor’un Pazarı sür Eşeğini Niğde’ye’’ demişler.

Anlamıştım…

Hazırlıklı olarak fırsatla karşılaşırsanız, şansınızı kendiniz yaratırsınız. Biçiminde algılamıştım dizelerin anlatmak istediklerini. 

”Hazırlıklı olarak fırsatla karşılaşmak, şans dediğimiz kavramdır.”

Özdeyişi tüm yaşamım boyunca rehberim olacaktı. Öyle de oldu. En kötü koşullardan en iyi sonuçları çıkarmasını öğrendiğim gibi, kendi şansımı kendim yaratma becerisini de öğrendim.

Necati Bey’e teşekkür ederek ayrıldım. Şiirdeki yergi herkes için geçerliydi. Şansın olmadığını, hazırlıklı olarak fırsatla karşılaşmanın şans denen olguyla sonuçlandığını daha ilkokul çağında öğrenmiştim böylece. Kendi şansımı kendim yaratacaktım…


“Başta kavak yelleri estiği günler hani?
Beklediğin nişanlar, şerefler, ünler hani?
Aradığın sevgili, şanlı düğünler hani?
Selvi gibi ümitler döndü birer iğdeye
Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye!

Sende cevher var imiş bunu herkes ne bilsin!
Kimler böyle züğürdün huzurunda eğilsin?
Şöyle bir dairede müdür bile değilsin!
Ne çıkar öğrenmişsin mesahayı pi diye
Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye!

23 Ekim 2022 Pazar

HALİL NURİ YURDAKUL BOR HALK KÜTÜPHANESİ

 


17 Temmuz 1957 Çarşamba, Bor Niğde…

 Geçti Bor’un Pazarı, Sür eşeğini Niğde’ye…

Dizeleriyle tanıdığım bu şirin Anadolu kasabasını benimsemiş ve sevmiştim.

Diğer taraftan, babamın gelir getiren bir işi vardı Anamın sağlık sorunları bir ölçüde giderilmiş, kardeşimle birlikte simit satarak ailemizin bütçesine katkı sağlamaya başlamıştık.

Mutluydum, karabasanlar halindeki rüyalar görmez olmuştum. Dün gece rahat bir uyku çekmiş, sabahın erken saatlerinde de Mustafa ile simit fırınından simitlerimizi almıştık.

Simitlerimizi satıp, babama da yardım ettikten sonra Halil Nuri Yurdakul Bor Halk Kütüphanesine gittim.

İlk aradığım kitaplar kütüphanenin kuruluş tarihçesiyle ilgiliydi. Kütüphanede görevli bir abi oldukça yardımcı oldu. Hem anlattı hem de Halil Nuri Yurdakul eserlerinden bazı kitapları da önüme koydu. Ödünç olarak eve de verebileceğini söyledi.

Kütüphanenin kurucusu Halil Nuri Yurdakul öğretmendi…

Kütüphanenin tarihçesinden anladığım kadarıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularının askeri kimliklerinin yanı sıra derin bir kültür kimlikleri de vardı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, ‘’ekonomide, sağlıkta, sanatta, sporda nerede bir problem varsa onun temelinde eğitim eksikliği yatmaktadır.’’

Eğitim eksikliğini giderecek olanlarsa öğretmenlerdir.

Halil Nuri Yurdakul onlardan biriydi…

1932 yılında Halil Nuri Yurdakul’un topladığı kitaplarla faaliyete geçen İl Halk Kütüphanesi daha sonra Millî Eğitim Bakanlığı’na bağışlanmış ve kütüphaneye onun adı verilmişti.

Kütüphanede yazma eserlerin yanı sıra macera romanları, bilimkurgu ve fantastik, polisiye romanlar bulunmaktaydı.

Benim ilgimi çekenler, başta bilimkurgu olmak üzere macera ve fantastik romanlardı.

1898 yılında Niğde İli Bor ilçesinde doğan Halil Nuri Yurdakul, İlköğrenimini Bor’da tamamlamıştı. Mesleki eğitimini Bursa Askeri Orta Okulu, Kuleli Askerî Lisesi ve Pendik İhtiyat Zabit Namzetleri Okulunda gerçekleştirmişti.

Pendik İhtiyat Namzetleri Okulunu bitirdikten sonra aynı okulda öğretmen olarak kalmıştı…

Kurtuluş Savaşında büyük kahramanlıklar gösteren Yurdakul; Pazarcık, Bozüyük ve İnegöl bölgelerinde oluşturduğu gönüllü askerlerle emperyalist güçlere karşı koymuştu.

Bursa cephesinin kurulmasında da büyük yararlar sağlamıştı.

Atatürk ve Ali Fuat Cebesoy’dan emir alarak topladığı milli kuvvetlerle düşman seli karşısına çıkmıştı…

Kurtuluş Savaşında üç kez yaralanan Yurdakul, I. Ve II. İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz Savaşlarına da katılmıştı.

1940 yılında dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak tarafından para ödülü ile Maarif Vekili Hasan Ali Yücel tarafından teşekkür belgesi ile ödüllendirilmişti

Yurdakul başarılı çalışmalarından dolayı Atatürk’ ün övgüsünü de kazanmış biriydi. Eğitime katkısı büyüktü ve kurduğu kütüphaneyle devam ediyordu.

Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, ‘’ekonomide, sağlıkta, sanatta, sporda nerede bir problem varsa onun temelinde eğitim eksikliği yatmaktadır.’’ Eğitim eksikliğini giderecek olanlarsa öğretmenlerdir.

‘’Öğretmenler; yeni nesli Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakârlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir… Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır.’’ Demişti Başöğretmen Atatürk…

Başta Başöğretmen Atatürk olmak üzere, Yurdakul ve Yurdakul gibilerini saygı ve minnetle anmamız gerekiyordu.

Bu gerekçeyle kütüphanesini ve kendisini yazma gereğini duydum. Yıldızlar yoldaşı olsun Halil Nuri Yurdakul öğretmenimizin…

AYÖO ÜNİVERSİTE HAZIRLIK KURSLARI

  17 Haziran 1964 Çarşamba, Ankara... İstanbul Zeytinburnu'nda, güneş ışınları yattığımız odanın perdeleri arasından sızarken uyandı...