18 Temmuz 2023 Salı

YERLEŞKEMİZ ANKARA ATATÜRK LİSESİ


 15 Eylül 1963 Pazar, Ankara...

Dün, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'nu ''Konuk Okul'' olarak bağrına basan Ankara Atatürk Lisesi öğrenci işlerinde, Hazırlık Lisesi Fen B öğrencisi olarak kaydım yapılıp yatakhaneye yerleştikten sonra, sınıflarımızın bulunduğu B Bloktaki kantine giderek, hazırlık lisesine gelen arkadaşlarla tanışmak istedim.

Lisenin B Bloktaki sınıflaara, kantine ve zemin kattaki yemekhaneye ana giriş holünden ulaşılabildiği gibi, tören alanından, sekizgen saçak ile vurgulanmış bağımsız bir girişten de ulaşılmaktaydı.

Hazırlık Lisesi öğrencileri bu girişten girip, çıkacaklardı.

Doğu-batı doğrultusunda uzanan B Blok koridorunun güneyinde, Tören Alanına bakan cephesinde, doğu uçtan başlayarak sırasıyla iki kollu merdiven, eş büyüklükte altı derslik, dersliklerden daha büyük olan bir büro ve kantin yer almaktaydı.

Girişten hemen sonraki kantinde üçer beşer kişilik gruplar koyu bir sohbete dalmışlardı. Aralarında tanıdık birileri ver mı? Diye dolaşırken tanıdık bir ses ''Akıncı, Akıncııı'' diye sesleniyordu.

Sesin geldiği tarafa yöneldiğimde şaşkına döndüm. Seslenen İvriz Öğretmen Okulu'ndan can dostum Yaşar Samyeli idi. Masaya yaklaştığımda şaşkınlığım biraz daha arttı.

Masada Ali Koçyiğit, Hidayet Durucan da vardı. Sarmaş dolaş olduktan sonra masaya oturduk. Yaşar'ın söylediği çaylardan sonra, zamanda geriye, 3 yıl öncesine giderek İvriz Anılarıyla koyu bir sohbete daldık.

İvriz anılarından sonraki sohbet konumuzu, konuk okul olarak bulunduğumuz, Ankara Atatürk Lisesi oluşturdu. Ankara'ya gelmeden önce bu konuda biraz araştırma yapmıştım.

1886 yılında, Yüksek İhtisas Hastahanesi'nin bulunduğu, Develik denilen boş alanda yapımına başlanan Taş Mektep içinde bulunduğumuz Atatürk Lisesi'nin ilk çekirdeği olmuştu.

Taş Mektep'ten Ankara Erkek Lisesi'ne ve nihayetende Ankara Atatürk Lisesi'ne dönüşmüştü konuk olduğumuz yerleşke...



17 Temmuz 2023 Pazartesi

ANKARA YÜKSEK ÖĞRETMEN OKULU KAYDIM FEN B SINIFINA

 


14 Eylül 1963 Cumartesi, Ankara...

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu öğrencilerinin konuk edildiği Atatürk Lisesi bahçesine Sezenler Sokak'tan giriş yapıyorum.

İçim içime sığmıyor...

Sığmıyor çünkü Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi ve sonrasında gireceğim Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi günlerim bütün geleceğimi belirleyecekti.

Elimdeki tahta bavulu yere bırakarak nefeslenirken, bir taraftan da karşımdaki üç bloktan oluşan 25 yıllık anıtsal bir yapıya bakıyorum.

Sağımdaki futbol sahasında oynayan öğrencileri bir süre seyrettikten sonra tahta bavulumu alarak hafif eğimli yolda ilerliyor ve tören alanına ulaşıyorum.

Tam karşımda, okulun bütün bölümleriyle bağlantılı, özellikle idari bölümlerin bulunduğu A Blok bulunuyor. Sağ tarafında A Blokla 90 derecelik açı yaparak uzanan B Blok, solunda da C Blok yer alıyordu.

Geniş bir saçakla örtülmüş, üç basamak yüksekliğindeki taş zemin üzerine oturan iki sıra sütunun arasından geçerek A Blok girişindeki kapılara ulaşıyorum.

Açık olan ana kapıdan geçtikten sonra yapının bütün bölümlerine ulaşımı sağlayan geniş ve aydınlık hol karşıma çıkıyor.

Giriş holünün zeminindeki farklı renkte dökme mozaikle oluşturulan kare yüzeyler beni içine çekiyor adeta. Giriş holü mermerle kuşatılarak, holü zenginleştirdiği gibi holü diğer mekanlardan ayıran bir görünüm de sağlamıştı.

Kapıdaki görevliye kendimi tanıttıktan sonra kaydımı yapacak görevlilere nasıl ulaşacağımı soruyorum. B Blok tarafını göstererek, birinci kattaki yönetim bürolarına yönlendiriliyorum.

Teşekkür ettikten sonra çevreme alıcı gözle bakıyorum. Giriş holünün sağında (kuzeyinde) iki kollu merdiven, batısında konferans salonu ve dersliklerin bulunduğu koridor yer alıyordu.

Sağımdaki merdivene doğru yürüyorum. Merdiven lisenin yönetim ve derslik katlarına ulaşımı sağlamanın yanı sıra B Blok geçisini de sağlıyor.

Merdivene ulaştığımda, derslikler ve yemekhanenin bulunduğu B Blok’a ulaşılan holün olduğunu görüyorum.

Merdivenleri tırmanarak birinci kata ulaşıyorum. Karşıma çıkan 2 koridordan biri B Blok tarafına, diğeri de C Blok tarafına yönelmişti. Yönetim büroları C Blok tarafındaydı.

C blok tarafına yöneliyorum. Koridora açılan yönetim büroları tören alanı tarafında sıralanırken, koridorun diğer tarafında konferans salonunun pencereleri görülmekteydi.

Koridorda karşılaştığım görevlilerin yönlendirmeleriyle Hazırlık Lisesi yönetiminin bulunduğu büroya giderek kendimi tanıtıyor ve gerekli evrakları müdür yardımcılarından birine veriyorum.

Kayıt işlemlerim yarım saatte tamamlanıyor, Hazırlık Lisesi Fen B sınıfı öğrencisi oluyorum.

Görevli bir öğrencinin nezaretinde C Blok zemin katta bulunan, askeri koğuş tipindeki, yatakhaneye gönderiliyorum. Boş ranzalardan birinin üst katını seçiyorum.

Yatağımın da belirlenmesinden sonra, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi Fen B sınıfı öğrencisi olarak, diğer arkadaşlarımla tanışmak üzere, B Blok'taki bize ayrılan dersliğe gidiyorum...



ANKARA YÜKSEK ÖĞRETMEN OKULU DÖNEMİ

 

Yaşamımda ve sosyalleşmemde önemli bir yeri olan Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi ve sonrasında eğitimimi sürdürdüğüm Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi'nin büyük bir yeri vardır.

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'ne başladığımda okulumuzun kendine ait bir yerleşkesi yoktu.Ankara Atatürk Lisesi bünyesinde konuk okul olarak bulunuyorduk.

Beşevler'deki yerleşkemiz kuruluncaya kadar, okulumuz ve öğrencilerini 2 yıl konuk eden Ankara Atatürk Lisesi yöneticilerine, vefa borcum gereği, teşekkürlerimle başlamak istedim.

Ankara'daki bir Taş Mektep'ten, önce Ankara Erkek Lisesi'ne sonra da konuk olduğumuz yere taşınan Ankara Atatürk Lisesinin 77 yıllık bir geçmişi vardı.

Ankara Atatürk Lisesi, Türkiye'nin seçkin okullarından biri olmasının yanı sıra, Türk Milli Eğitim çatısı altındaki liselere öğretmen, üniversitelere akademisyen yetiştiren Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'nun kuruluşunda önemli bir yer edinmişti.

1950’li yıllarda sanayileşmenin hız kazanması ve köyden kente hızlı bir göçün başlamasıyla lise ve lisedeki öğrenci sayısında önemli bir artış olmuştu. Bu nedenle Lise öğretmenlerine ihtiyaç vardı.

Temel kaynak olan İlköğretmen okullarından gelecek öğrencilerin liseyi bitirmeleri gerekiyordu. Öyleydi çünkü İlköğretmen Okulu mezunları Lise mezunu sayılmıyordu.

İstanbul Yüksek Öğretmen Okulunu 1945 yılında bitiren, 1950’li yılların ortalarından itibaren Millî Eğitim Bakanlığı’nda Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi olarak görev alan Nuri Kodamanoğlu adlı genç bir eğitimci soruna çare bulmuştu.

Yüksek Öğretmen Okulu bünyesinde lise bitirme kursları ve sonrasında da hazırlık liseleri açılacak, İlköğretmen okullarından gelen seçme öğrenciler bu liseleri bitirerek üniversitelere girmeye hak kazanacaklardı.

Dönemin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, kendisine açıklanan bu modelden etkilenmişti. Bakanın çabaları ile hükümet de projeyi benimsemişti.

Nuri Kodamanoğlu ve ekibi 1959 yılında yeni projeyi yürürlüğe koymayı kararlaştırmış, 03.07.1959 tarih ve 209 Sayılı Talim Terbiye Kurulu Kararı ile Ankara Yüksek Öğretmen Okulu fiilen açılmıştı.

Henüz bir mekânı bile bulunmayan okulun kurucu müdürlüğüne de eski yıllarda İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’ndan mezun olan Hasan Erk atanmıştı.

Lise bitirme sınavları için düzenlenecek kurslar 10 Ağustos 1959 ile 5 Ekim 1959 tarihleri arası düzenlenecekti.

Henüz kendine ait bir binası bile bulunmayan Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nun açılış töreni, 12 Ağustos 1959 günü eğitimin yapılacağı Atatürk Lisesi bahçesinde yapılır.

Törene, Millî Eğitim Bakanlığını vekâleten yürütmekte olan Tevfik İleri, Millî Eğitimin üst kademe yöneticileri ve İlköğretmen okulu müdürleri katılır.

Böylece Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nun doğumu gerçekleşir.

İlklerden biri olan İstanbul Yüksek Öğretmen Okulunun tarihi, Dârülmuallimîn ya da Öğretmenevi adıyla okulun açılış tarihi 16 Mart 1848’e kadar uzanmaktadır.

1964-65 yılında İzmir Yüksek Öğretmen Okulu’nun açılmasıyla birlikte sayı üçe çıkar.

Model tutmuştur...

Köylerden, kasabalardan seçilen zeki, yetenekli, kavrayışlı, sorgulayan, irdeleyen, eleştiren, birey-toplum çıkarlarında önceliği daima topluma verecek şekilde yetiştirilmiş idealist topluluk bu yeni modelle üniversite ortamına dâhil edilmişlerdir.

İşte bu olgu Yüksek Öğretmen Okulları gerçeğidir.

ELVEDA TARSUS VER ELİNİ ANKARA


 13 Eylül 1963 Cuma, Tarsus...

1963-64 Eğitim ve Öğretim yılının başlayacak olması nedeniyle, dün traktör şoför muavinliği görevimi sonlandırdım. Bugün öğleden önce, fidanlıktaki muhasebe şefi İsmet Ağabeye uğrayarak, hem vedalaştım hem de 12 günlük ücretimi aldım.

Turan Emeksiz Ağaçlandırma Sahasında görevli Orman Mühendisleri Muzaffer Bey ile Yaşar Beye de uğrayarak, kardeşimle bana gösterdikleri anlayış ve yardımlarından ötürü teşekkür ettim.

Öğleden sonra, halen sahada çalışmakta olan iş arkadaşlarımın yanı sıra Derviş Çavuş'a uğrayarak, hem teşekkür hem de veda ettim. Adem Usta ile Derviş Çavuş alnımdan öperek uğurladılar.

Her ne kadar başkent Ankara'yı tarih kitaplarının yanı sıra dergi, gazete ve diğer yayınlardan tanıyorsam da, fiziki olarak görmüşlüğüm yoktu. Kayıtlardan bir iki gün önce gitsem iyi olacaktı.

Babam dün Tarsus'a inerek Ankara otobüs biletimi almıştı. Bugün saat 21:00'de bineceğim otobüsle Cumartesi günü saat 07:00 saatlerinde Ankara'da olacağım inşallah.

Tahta bavulum hazırlandı. Babam ''aman oğlum yüklenme senedini unutma'' dedi. Yüklenme senedi ile dönem harçlığım olan 200 Lirayı güvenli bir yere yerleştirdim.

Sahadaki işçilerin paydos etmesiyle birlikte, anamla babamın hayır dualarını alıp, fidanlık servis aracıyla önce Karabucak sonra da Tarsus'a indim. Tam zamanında Ankara otobüsüne binerek Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Dönemini başlatmış oldum.

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'nde bir yıl okuyarak Lise mezunu olacaktım. Ardından Üniversite giriş sınavlarıyla birlikte, hayallerimden birini daha gerçekleştirmiş olacaktım.

Otobüsüm Tarsus'u terkederken zamanda geriye, 1951 yılına, Ceyhan pamuk tarlalarına gittim. Kantarda mevsimlik işçi olarak çalışan üniversiteli Muzafer Abiyi anımsadım. ''Üniversiteli olmak istiyorsan, her gittiğin yerde ilk uğrak yerin kütüphaneler olsun'' sözleri kulağımda yankılandı.

Dediğini yapmış, koşullarım ne olursa olsun, bulunduğum her yerde ilk uğrak noktalarım kütüphaneler olmuştu. Karşıma çıkan bütün fırsatlara hazırlıklı olduğum için, kendi şansımı yine kendim yaratmıştım. Yaratmayı da sürdürecektim.

Öyleydi çünkü '' hazırlıklı olarak fırsatla karşılaşmak şans denen'' olguyu sağlıyordu...


TRAKTÖR ŞOFÖR MUAVİNLİĞİNİ SEVDİM

 1 Temmuz 1963 Pazartesi, Turan Emeksiz...

İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'na, fiziksel olarak, elveda diyeli bir ay oldu olmasına da, duygusal olarak elveda diyememiştim.

İçimde bir yerlerde, hep istanbul'dayım. Sıkça zamanda geri giderek, iki yıl beni konuk eden sırça köşkümün, Çapa Öğretmen Okulu'nun koridorları, sınıflarında dolaşıyor ve sessizliğini dinlemek için kütüphanesine iniyorum.

Diğer taraftan, zamanda günümüze dönerek, ağaçlama sahasındaki görevime dönüyor ve odaklanıyorum. Mesai bitiminde, traktör şoförü Adem Ustanın yardımcısı olarak, traktörün hareketli parçalarına gres yağı basarken aklıma ısı ve sıcaklık kavramları geliyor.

Hareketli parçalara gres yağı basılmadığında, ortaya çıkan sürtünme, hareket enerjisinin ısıya dönüşmesine neden olacak ki verim düşecek. Haliyle bu durum Fizik Öğretmenim Meziyet Çağlayan'ı çağrıştırıyor.

Meziyet Çağlayan ile birlikte özel öğrencim Ülkü ile annesi Naciye Teyzeyi anımsamama neden oluyor. Naciye Teyzenin, vedalaşıp ayrılırken, elime tutuşturduğu zarftaki para bir aylık ders ücretime karşılık geliyordu. Bu tür anılar yaşama sevincimi arttırıyordu.

Hareketli parçalara gres yağı basarken, Traktör şoför muavinliğini sevdiğimi hissettim. Beni tırpan ve çapa kullanmaktan kurtarmıştı. İlk kez ellerim su toplamadı ve nasırlaşmadı.

Diğer taraftan, Adem Usta da kafa dengi bir ağabey oldu benim için. Her konuda yardımcı olmanın yanı sıra deneyimlerini de aktardı.

Sahanın ağaçlandırılmasında çalışanlar arasında, Mersin Kuvayi Milliye ilkokulu'ndan arkadaşlarım da vardı. İlkokuldan sonra okuma olanaklarından yoksun kalmışlardı ailelerine ekonomik katkıda bulunabilmek için.

Aklıma Misli İlkokulu Başöğretmeni Beyazıt Tuna geliyor sıkça. Sayesinde İvriz Öğretmen Okulu'na hazırlanmış ve sınavlarına girerek İvrizli olmuştum. Minetle andım kendisini.

Misli'de ilkokul arkadaşım Osman ile anası Hatice Teyzeyi de anımsadım bu arada. Osmanımın 10 Liralık pantolon parası Niğde'deki sınavlara katılmamızı sağlamıştı.

Zamanda geriye gidip, bir süre gezinti yaptıktan sonra kardeşim Mustafa'nın ünlemesiyle kendime geldim.

Mevsimlik işçiler ücretlerini alma günü nedeniyle bir günlük mola verilmişti. Karabucak Orman Fidanlığı Muhasebesine gidip ücretlerimizi almamız gerekiyordu. Ücretlerimizi aldıktan sonra, koşullar uygun olursa, Tarsus yazlık sinemalarından birine de gidebilirdik.

Geçen yıl 6 Lira olan günlük ücret bu yıl 7 Lira olmuş. Benim 25 günlük 175 Lira, kardeşim Mustafa'nın 20 günlük 140 Lira olmak üzere 315 Lira haketmişiz iki kardeş.

Babamın bisikletine binmiş olan Mustafa ''hadi brader, bin artık arkama da gidelim artık'' deyince bindim...


16 Temmuz 2023 Pazar

TRAKTÖR ŞOFÖR MUAVİNİ OLDUM

 

7 Haziran 1963 Cuma, Turan Emeksiz...

2 Haziran Pazar günü İstanbul Haydarpaşa'dan, Meram Ekspresi ile başlayan yolculuğum, aktarmalardaki gecikmeler nedeniyle, beklediğimden uzun sürdü. Salı günü akşamüzeri ailemin yanında olabildim.

Çarşamba günü hem dinlendim hem de mevsimlik işçilerin amiri durumundaki Derviş Çavuşla görüştüm.

Daha önceki paylaşımlarımda da anlattığım gibi, ilkokul mezunu Derviş çavuş filozof gibi bir kişi. Yıllardır Çavuş olarak yaptığı görevlerinde, ülkenin her yöresinden yüzlerce çalışanını ilgi ve sabırla dinlemiş, bilgi yönünden zenginleşmişti.

Özellikle okumakta olan benim gibi öğrencilere, hayranlık derecesinde saygı duyan birisiydi Derviş Çavuş.

Yanına vardığımda, okumuş bir dostla karşılaşmış gibi karşıladı beni. Hal hatır, okul, eğitim durumları ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na seçilmiş olmam çok sevindirdi Derviş Çavuşu.

Uzun bir sobbetten sonra bana nasıl bir iş vereceği konusuna geldik.

Ağaçlama sahasında görevlendirilmiş olan şoförlerden Adem Ustanın kullandığı traktörün bakımı ve korunması görevini kabul eder misin sorusuna olumlu yanıt verdim. Perşembe günü de traktör şoför muavini olarak göreve başladım.

Traktörün sürücüsü ve sorumlusu Adem Usta, yapacaklarım konusunda, çok yardımcı oldu. Derviş Çavuş gibi Adem Usta da okullulara saygı duyanlardan biriydi.

Traktörü kullanmamı öğretttiği gibi bakımın nasıl yapılacağını da öğretti. Ardından, fidan dikilecek sahalar sürüldü, yabani otlardan temizlendi.

Adem Usta mesai bitiminde servis arabalarıyla Karabucak Okaliptüs Ormanı Fidanlık Müdürlüğü'ndeki konutuna döndü.

Ben de, sahada işi biten traktörün baştan aşağı temizliğini yaptıktan sonra, hareketli eklemlerine gres yağı pompaladım. Gres yağı paslanmayı önlediği gibi, hareketli parçalar arasındaki sürtünmeleri de önlüyordu.

Sürtünmelerin ortadan kalkması sıcaklık artışını önlediği gibi, hareketli parçaların çalışmasını kolaylaştırarak yakıt tasarrufu da sağlıyordu.

Sevdim traktör şoför muavinliğini. Sevdim çünkü, fizik derslerinde öğrendiklerimizin bir bölümü uygulamalı olarak karşıma çıkmıştı.

15 Temmuz 2023 Cumartesi

ELVEDA İSTANBUL VER ELİNİ TARSUS

2 Haziran 1963 Pazar, Çapa İstanbul...

İki gün öce, Haydarpaşa-Konya arasında çalışan Meram Ekspresi'nden bugün saat 19:40 için bilet almıştım.

Sabah kahvaltısına bavulumla birlikte indim. Zeytinburnu Gecekondularında yaşamakta olan Mustafa dayımlara gideceğim. Dayım beni, küheylanım dediği motorsikletiyle Eminönü-Kadıköy Şehir hatlarına zamanında yetiştirir.

Kahvaltı sonrasında, halen okuldan ayrılmamış olan arkadaşlarımla vedalaşarak Millet Caddesi'ne çıktım. Kısa bir süre sonra Zeytinburnu dolmuşlarından birne binerek, saat 10:30'da dayımların evine ulaştım.

Kahvaltıdan yeni kalkmışlardı. Dayım ''kahvaltı etmiş miydin yeğenim'' dedi. Etmiştim. Bavulumu uygun bir yere koyduktan sonra, sunulan çayı içerken sohbeti koyulaştırdık.

Saat 19:40'ta kalkacak olan Meram Ekspresi ile önce Konya'ya, aktarma yaparak Ulukışla üzerinden, Adana-Mersin arasındaki Yenice Garına ulaşacaktım.

Adana-Mersin arasında çalışan banliyo trenlerinden biriyle de Tarsus'ta inecek, rastlarsam servis araçlarından biriyle Tarsus Karabucak Fidanlığı'na oradan da Turan Emeksiz Ağaçlama Sahası'ndaki ailemin yanına ulaşmaya çalışacaktım.

Mustafa dayım,

-Amma uzun ve aktarmalarla dolu bir yolculuk yapmak zorunda kalıyorsun Mehmet.

-Öyle dayı. Bu nedenle birinci yarıyıl tatilerinde gitmedim ailemin yanına.

Pür dikat ve hayranlıkla dinleyen Uslu Ailesinin en küçük bireyi Fatma,

-Önümüzdeki yıl nerede okuyacaksın dayı?

-Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi öğrencisi olarak seçildim Öğretmenler Kurul kararıyla. Bu nedenle, önümüzdeki yıl ve sonrasında 4 yıl daha Ankara'da okuma şansımı yarattım.

-Neden sonrasında 4 yıl daha dedin dayı, orasını anlamadım.

-Öğretmen Okullarını bitirenler lise mezunu sayılmıyorlar. Hazırlık lisesinde başarılı oursam lise mezunu olacağım ki Üniversite sınavlarına katılma hakkım olacak.

-Hangi üniversiteye girmek istiyorsun Mehmet?

Dedi Mustafa dayım.

-Çapa Öğretmen Okılundaki Fen ve Matematik öğretmenlerim, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi'nin benim için uygun olacağını söylediler.

-Anlaşıldı Mehmet...Yine zoru seçmişsin. Başaracağına inanıyorum. Haydi, küheylanıma binip Londra asfaltında birkaç tur yapalım.

-Olur Dayı.

Dedikten sonra çıktık. Londra Asfaltında yapılan hız denemesinden sonra Marmara Denizi sahiline indik. Bir süre sonra da Sarayburnu'nda, Marmara Denizi ve Boğaziçi'ni birlikte gören bir kafedeydik.

Bir süre sessizce muhteşem manzarayı seyrettikten sonra, servis yapan görevliden simit ve çay istedik. Aklıma Mersin'de simit sattığım günler geldi. Dayıma da anlattım simitçilik hikayemizi. İlgiyle dinledi.

Saat 16:00'da eve geri döndük. Saat 18:00'de aile bireyleriyleriyle vedalaştım. Dayım, Emiönü-Kadıköy Şehir Hatları iskelesinde zamanında bırakınca, Meram Ekspresine zamanında bindim. Yaklaşık 36 saat sürecek yolculuğum başlamış oldu.


NACİYE TEYZE VE ÜLKÜ'YE VEDA ZAMANI


 1 Haziran 1963 Cumartesi, Çapa İstanbul...

Son kez indiğim çinili kütüphanemizin sessizliğini uzun süre dinledim. Özleyecektim bu sessizliği...

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'ne öğrenci olarak seçildiğimden, ''elveda İstanbul ver elini Ankara'' demem gerekiyor...

Saatime bakıyorum 20:30...

Bir süre düşündükten sonra anı defterimi açarak, günün özetini yazmaya başlıyorum.

*****

Sabah kahvaltısına indiğimde, arkadaşlarımın bir bölümü yoktu. Ailelerinin yanlarına gitmişlerdi.

Kalanlarla vedalaştım. Ne de olsa önümüzdeki yıl Çapa Öğretmen Okulu'nda olmayacaktım. Duygulananlar oldu. Yetiştirme yurdundan gelmiş olan İbrahim Kazan sarıldı bir süre. Ayrılmak zor oldu.

Kahvaltıdan sonra yatakhaneye çıkarak yol hazırlıklarımı tamamladım. Ardından, söz verdiğim gibi, dert ortağım Gülay Medetgillerin evine gittim.

Gülay'la birlikte annesi Mehtap Teyze coşku ile karşıladılar beni. Dün akşam Gülay annesine, benim ziyaretimden ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na seçilmemden söz etmiş.

Mehtap Teyze beni alnımdan öpüp, tebrik ettikten sonra sofraya davet etti. Adeta bir şölen hazırlamış benim için...

Hazırlanan demli çaylara eşlik eden değişik kurabiyeleri atıştırırken, tatlı bir sohbet oldu aramızda. Bu arada platonik aşkım Betül'den de söz edildi.

Mehtap Teyze ve Gülay'a teşekkür ettikten sonra Naciye Teyzelere gittim. Evlerine girmeden önce, bir süre, ayaklarım geri geri gitti. Önümüzdeki yıl birlikte olamayacağımızı anlatmak, özellikle Ülkü'ye, zor olacaktı.

Her zamanki gibi coşku ile karşılandım Naciye Teyze ve Ülkü tarafından.

Hoşbeşten sonra, daha önceleri kısaca sözettiğim, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hzırlık Lisesi'ne öğrenci olarak seçildiğimi, liseyi bitirdikten sonra da üniversite sınavlarına girme hakkı kazanacağımı anlattım.

Naciye Teyzenin gözleri ışıldadı. Oğlu yerine koyduğu benim başarımı coşku ile karşıladı. Ülkü mahzunlaştı ama tebrik etmekten de geri durmadı.

Dışarıdan katıldığı Ortaokul birinci sınıf sınavlarını başarıyla tamamlamış olan Ülkü üzgündü Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na gidecek olmamdan.

Ülkü'yü anlayışla karşıladım. Beni ve ders anlatım tarzımı sevmişti. En azından, bana karşı mahcup olmamak için var gücüyle çalışmış ve başarılı olmuştu.

Teselli ettim. Ankara'da olsam da, mektupla Matematik ve Fen Derslerini takviye edeceğimi söyleyerek gönlünü aldım.

Önümüzdeki yıl mektupla öğrenim dönemi başlayacaktı verdiğim sözlere göre. Oldukça uzun bir sohbet sırasında, önümüzdeki yıl neler yapabileceğimizi karalaştırdık.

Ardından veda zamanı geldi, duygulu anlar yaşandı. Gözleri nemlenmiş olan Ülkü ağlamamak için kendini zor tuttu. Naciye Teyzenin ellerinden öperken o da beni alnımdan öptü. Ülkü'ye, hem öğrencim hem de çok sevdiğim bir kız kardeşim gibi sarılıp, alnından öptüm.

Tam kapıdan çıkmak üzereyken Naciye Teyze cebime bir zarf koydu önümüzdeki yılın ilk dersi ücreti diyerek...



14 Temmuz 2023 Cuma

ANKARA YÜKSEK ÖĞRETMEN OKULU'NA SEÇİLDİM


31 Mayıs 1963 Cuma, Çapa İstanbul...

Sevincimden yere göğe sığamıyorum. Sığamıyorum çünkü Ankara Yüksek Öğretmen Okulu vizesi onaylandı.

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu hayalimin gerçekleşmesi için, başlangıçta karşı çıkan Ekrem Zeki Ün, her dersinden önce konuyu açtığımdan ve sonraki yıl içinde de başının etini yiyeceğim anlaşıldığından vize vermek zorunda kaldı.

Bugün saat 10:00'da Öğretmenler Kurulu Toplandı. Ben de heyecanla kuruldan çıkacak kararı bekliyorum kurul odasının önlerinde. Zaman bir türlü geçmek bilmiyor.

*****

Nihayet saat 12:00'de Matematik Öğretmenim Tevfik Aras kapıda göründü. Adeta uçarak yanına ulaştım.

-Kutlarım Akıncı. Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na gönderilme kararın oybirliği ile gerçekleşti.

-Teşekkür ederim öğretmenim. Sayenizde gerçekleşti.

-Ekrem Zeki Üngör'ü nasıl razı ettin ki bugün gitmen konusunda olumlu oy kullandı.

-Bıktı benim ısrarlarımdan. Önümüzdeki yıl başına bela olacağımın farkına vardığı için olumlu oy kullanmıştır. Başlangıçta karşı çıkan resim öğretmenim Selahattin Taran ile piyano öğretmenim Halil Bedii Yönetken'i de ikna etmek hiç kolay olmadı biliyorsunuz.

-Her neyse...Tekrar kutlarım Akıncı. Hayırlı olsun. Başta Matematik olmak üzere, Fen bilimlerinde çok başarılı olacağına inanıyorum.

Dedi ve tekrar Öğretmenler Kurul odasına geri dödü.

Böylelikle ülkemizin başkenti Ankara'da 5 yıl okuma şansımı yarattım.

Vazgeçerseniz kaybedersiniz...

Demişlerdi hayallerine ulaşanlar. Vazgeçmedim ve kazandım...

Hazırlıklı olarak fırsatla karşılaşmak ''şans'' denilen olgudur. Deyimini hiç unutmadım.

Tüm yaşamım boyunca, hayallerimin gerçekleşmesi için, karşıma çıkan fırsatlara hep hazırlıklıydım. Bu nedenle, kendi şansımı kendim yarattım her zaman.

En olumsuz koşullardan en ölumlu sonuçları çıkarmayı öğrenmiştim İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'na gelinceye kadar.

Ankara Yüksek Öğretmen Okulu vizesi alınca, haliyle, Çapa Öğretmen Okulu Dönemi sona erdi.

Ermesine erdi ama, öyle sanıyorum ki, Sırça Saray olarak adlandırdığım Çapa Öğretmen Okulu, geçmiş iki yılıma damgasını vurmanın yanı sıra gelecek yıllara da damgasını vuracaktı.

Adeta kanatlanarak sınıfımıza döndüğümde, sınıftaki arkadaşlarım başarılarımdan ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na seçilmiş olmamdan ötürü tebrik ettiler.

Bu sonuca en çok sevinenlerden biri de dert ortağım Gülay Medetgil oldu.

-Tebrikler Akıncı. Annem de çok sevinecektir. Lütfen, okuldan ayrılmadan bize uğra...

-Olur Gülay...Sana ve ailene, bana desteklerinizden ötürü, vefa borcum var zaten. Yarın uğrasam olur mu?

-Olur Akıncı...

31 Mayıs 1963 Cuma öğleden sonra...

Saat 13:00'de Öğretmenler Kurul Toplantısı bitti. Başta, bana Ankara Vizesi müjdesini beren Matematik Öğretmenim Tevfik Aras olmak üzere, bütün öğretmenler Öğretmenler Odasına geçtiler.

Kapıyı tıklatarak, ''gelebilir miyim?'' Dedim.

Tam karşımda bulunan Meziyet Çağlayan,

-Gel bakalım Akıncı...Öncelikle kutluyorum seni Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na oybirliği ile seçildiğin için.

-Teşekkür ederim öğretmenim. Tevfik Aras Öğretmenim aklıma sokmuştu Ankara olayını.

Araya giren Tevfik Aras,

-Akıncı, okulumuzun en iyi öğrencilerinden biri olmanın yanı sıra, Meziyet Öğretmenimizin de anlattığı gibi, şimdiden iyi bir öğretmen olduğunu görüyoruz.

-Teşekkür ederim Öğretmenim. Sizleri örnek alıyor ve başarmaya çalışıyorum. Özel ders verdiğim öğrencim Ülkü, dışarıdan girdiği Ortaokul birinci sınıf derslerinin hepsinden başarılı oldu.

Dedikten sonra,

-Pazartesi günü ailemin yanına, Tarsus Turan Emeksiz Ağaçlama Sahası'na gidiyorum. İzniniz olursa, hepinize emekleriniz için ellerinizi öperek teşekkür etmek istiyorum.

Öğretmenlerimin alkışları eşliğinde ellerini öperek vedalaştım.

İyi ki, ellerini öperek, teşekkür ettiğim öğretmenlerimin öğrencisi olma ayrıcalığına erişmiştim.

Davranışları, nezaketlerı, rol model oluşlarıyla geleceğimin rotasını çizmemde etkili oldular.

Öğretmenler odasından ayrıldıktan sonra okul müdürü Niyazi Akşit'e uğradım. Her zamanki centilmen ve örnek davranışıyla koltuğundan kalkarak karşıladı. Beni alnımdan öptükten sonra kutladı ve başarılar diledi...

Niyazi Akşit'e teşekkür ettikten sonra, okuldan ayrılma hazırlıklarına başlamak üzere yatakhaneye giderken, ''yarın Zeytinburnu gecekondularına, Mustafa dayımlara gitmeliyim...''dedim kendi kendime.



AYÖO HAYALİM GERÇEKLEŞMEK ÜZERE

 

31 Mart 1963 Pazar, Çapa İstanbul...

Ülkü'ye verdiğim Özel dersten yeni geldim.

Huzur bulduğum çinileriyle ünlü kütüphanemize iniyorum. Önce, beni hem rahatlatacak hem de bilgilendirecek bir kitap arıyorum.

Amerikalı yazar Herman Melville'in dünyaca ünlü romanı Moby Dick (Beyaz Balina) gözüme çarpıyor. Geçtiğimiz aylarda, Enver Naci Gökşen'in bu kitap hakkında konuştuğunu anımsıyorum.

Moby Dick, hem edebiyat tarihi açısından, hem de verdiği okuma keyfiyle gözden kaçırılmaması gereken bir romandır.

Demişti Enver Naci Gökşen...

Kitabı okumayı sonraya bırakarak anı defterimi açıyor ve geçmiş günlerin özetini yapmaya başlıyorum.

*****

Öncelikle vurgulamak istediğim olgu, ''Ankara Yüksek Öğretmen Okulu hayalim'' gerçekleşmek üzere.

Piyano Öğretmenim Halil Bedii Yönetken ile Resim Öğretmenim Selahattin Taran'dan Ankara Yüksek Öğretmen Okulu vizesini aldım.

Kolay olmadı...

Her iki öğretmenimin derslerinden önce, bıkmadan usanmadan üç aydır, Matematik ve Fen bilimlerinde başarılı olacağımı, resim ve müzikten kopmayacağımı anlattım durdum. Sonunda da benden kurtulmak için Öğretmenler Kurulunda olur vereceklerini söylediler.

Keman Öğretmenim Ekrem Zeki direniyor. Öğretmenler Kururlu'nda seçileceğim garanti olduysa da, direncini kırarak, Ekrem Zeki'nin de onayını almak istiyorum.

Yaz tatiline girinceye kadar, dersi olduğu her gün, bana kızacağını ve beni tersleyeceğini bilsem de, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu vizesi için ısrarcı olacağım.

''Vazgeçerseniz kaybedersiniz.'' Özdeyişi her zaman rehberim oldu.

Vazgeçmeyeceğim.

Böylelikle, şansımı kendim yaratmış olacağım.

*****

Az daha unutuyordum, öğrencim Ülkü olağanüstü bir çaba ile hem beni hem de annesini şaşırtmaya devam ediyor.

Ödevlerini aksatmadan yaptığı gibi işleyeceğimiz konuları da gözden geçirmiş olarak karşıma çıkıyor. Haliyle yaptığım yazılı sınavlardan da tam not alıyor.

Naciye Teyze kızının bu olağanüstü başarısını bana bağlıyor ve beni neredeyse oğlu yerine koyuyor. Böylece İstanbul'da, okulum dışında, ikinci bir yuvaya kavuşmuş oldum.

Naciye Teyze müşfik bir anne gibi davranmanın yanı sıra, her hafta sonunda, bir zarf içinde 15 Lira veriyor. Bu demektir ki ayda 60 Lira gelirim oluyor.

Aileme de Naciye Teyze'den söz etmiş ve babama da artık para göndermemesini, Mersin'den bir arsa alabilmek için birikim yapmasını yazmıştım.

Okul dışı sıcak yuvalarımdan birincisi, hem arkadaşım hem de dert ortağım, Gülay Medetgil'in Aksaray'daki evleri.

Hafta sonunda Osmanbey'e, Ülkü'ye ders vermeye giderken, hafta içinde de bazı akşam etüdlerinden ya da etüdlerden sonra okuldan kaçarak Gülay'ın derslerine yardımcı olmak için gidiyorum.

Gülay'ın annesi Mehtap Teyze de beni oğlu yerine koymaya başladı uzun süredir.

Her iki aileye de minnet borcum var.

13 Temmuz 2023 Perşembe

EKREM ZEKİ ÜN AYÖO VİZESİ VERMİYOR

 

7 Şubat 1963 Perşembe, Çapa İstanbul...

Bugün ilk dersimiz Ekrem Zeki Ün'ün keman dersiydi. Ders bitiminde sınıftan ayrılmıştı ki arkasından yetişerek,

-Ekrem Öğretmenim, birkaç dakikanızı bana ayırabilir misiniz?

-Akıncı biliyorsun, çok meşgulüm. Çabuk söyle ne istediğini.

-Öğretmenim, belki farkına varmadınız. Piyano öğretmenim Halil Bedii ben de müzik kulağı olmadığını söyledi. Mırıldandığı bir melodiyi piyanoda çalmamı istediğinde başarısız oldum. Ayrıca Matematik Öğretmenim Tevfik Aras, Öğretmenler Kurulu Kararı ile beni Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na göndermek istiyor.

-Tevfik Bey yanlış yapıyor. Yüksek Öğretmen Okulu'na, buraya gelmeden önce bulunduğun öğretmen okulundan da gidebilirdin. Çapa'ya gelerek, senden daha yetenekli olabilecek birinin yerini aldın, önünü kestin. Benim onayım yoktur.

Dedi ve gitti Ekrem Zeki Ün. Ardından bakakaldım. Bir an moralim bozulur gibi olduysa da kendimi çabuk toparladım.

Vazgeçemezdim.

Vazgeçerseniz kaybedersiniz. Özdeyişini tekrar anımsadım.

Vazgeçmediğim içindir ki; Elbistan Alevi Kürt Köylerinde başlayan göç hikayemiz, Çukurova pamuk tarlalarında mevsimlik işçilikle devam etmiş, ilkokul 3. sınıfa geçtiğimde ayakkabı boyaclığı yaparak, simit ve halak tatlısı satarak sürmüş ve kendimi İvriz Öğretmen Okulu'nda bulmuştum.

Müzik kulağımın olmadığını bilerek, sırf İstanbul'da okuma şansını yakalamak için Vivaldi'nin Dört Mevsim Parçasının İlkbahar bölümünü hazırlayarak, kendi şansımı yaratmış ve Çapa Öğretmen Okulu öğrencisi olmuştum.

Şimdi de vazgeçmeyerek, kendi şansımı yaratmalı ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi olmalıydım...



ANKARA YÜKSEK ÖĞRETMEN OKULU HAYALİ

 

4 Şubat 1963 Pazartesi, Çapa İstanbul...

Yarıyıl tatili bitti. Bayrak merasiminin sona ermesiyle birlikte ikinci yarıyıl dersleri başladı. Sevgilisine kavuşmuş gibi hissettim kendimi...

İlk günün gevşekliği vardı hem öğrencilerde hem de öğretmenlerde. Fazla zorlanmadık uyum için.

İkinci akşam etüdündeyiz... Sınıfta hafiften konuşmalar, tatil anıları ve aşıkların özlem gidermeleri var.

Anı defterimi açarak ilk günün özetini yazacağım ama, mırıltılardan kafamı toparlayamıyorum. Nöbetçi öğretmen de sınıfları dolaşıp gittiğine göre, En iyisi kütüphaneye inmek.

Kütüphanede benden başka kimse yok. Eğitim Enstitüsü ve Yüksek Öğretmen Okulu öğrencileri henüz tatilden dönmemişler. Anı defterimi açıyor ve yarıyıl tatilinin özetini yazmaya başlıyorum.

                                                   *****

Okulun ikinci döneminin başladığı bu ilk günde, Matematik Öğretmenim Tevfik Aras'ın sürpriz sayılabilecek bir teklifiyle karşılaştım.

Öğleden sonraki ilk ders Tevfik Aras'ındı. İdareye ders defterini almaya gittiğimde oradaydı. Hal hatır sorduktan sonra,

-Akıncı, Matematik ve Fen Bilimlerinde çok başarılı olduğunu görüyorum. Ancak, Resim ve Müzik derslerinde biraz zorlandığını duydum.

-Haklısınız öğretmenim. Sıkı ve disiplinli çalışmamın ürünü, nota bilgimin iyi olmasının yanı sıra kemanda yay çekmede de çok başarılıyım. Ne var ki müzik kulağı yok bende.

-Tahmin etmiştim Akıncı. En iyisi seni önümüzdeki yıl, Öğretmenler Kurulu kararıyla, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi'ne gönderelim. Ne dersin?

-Ne diyebilirim öğretmenim. Hayallerimden biri daha gerçekleşmiş olur. Lise mezunu olmak ve üniversiteye girmek vardı hayallerimde. Üstelik ülkemizin başkenti Ankara'da 5 yıl okuma ayrıcalığı var. Ama!..

-Aması ne Akıncı?

-Aması şu ki öğretmenim...Ekrem Zeki Ün, Halil Bedii Yönetken ve Selahattin Taran buna karşı çıkarlar.

-Sen Ekrem Zeki Ün'ü ikna etmeye bak. Diğerleri fazla zorluk çıkarmazlar.

-Teşekkür ederim öğretmenim...

Tevfik Aras'ın yanından ayrıldım ayrılalı yeni bir hayal dünyasında yaşamaya başladım.

Öğleden sonraki derslerde bile aklım Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'ndaydı.

Tevfik Bey'in dediği gibi Resim Öğretmenim Selahattin Taran'ı ikna etmek kolaydı. Zaten kendisi de benden ressam olamayacağı izlenimini edinmişti.

Selahattin Taran'a göre iy bir öğretmen olurdum. Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'nü kazanma şansım zaten yoktu. Bu nedenle Ankara Yüksek Öğretmen Okulu vizesini verirdi.

Piyano Öğretmenim Halil Bedi Yönetken de, iyi bir müzisyen olamayacağımı hissettirmişti bana. Disiplinli çalışmamı seviyor ancak, mırıldandığı bir melodiyi piyanoda çalmamı istediğinde başarısız oluyordum Ankara Yüksek Öğretmen Okulu vizesini o da verirdi.

Ekrem Zeki Öğretmenimden vize almak zordu. Zordu çünkü benimle ilgili izlenimleri olumlu gibiydi. Şimdiye kadar, mırıldandığı bir melodiyi kemanda çalmamı istememişti. Önüne konulan notaları pürüssüz yay çekerek rahatlıkla çalıyordum.

Bir süre ''ne yapmalı da Ekrem Zeki öğretmenimi ikna etmeliyim.'' Diye düşündükten sonra, bugüne kadar olan kazanımlarımı nasıl sağladığım aklıam geldi.

Her zaman kendi şansımı kendim yaratmıştım. Bu kez de öyle olmalıydı. Birden, ''vazgeçerseniz kaybedersiniz...'' Özdeyişi aklıma geldi.

Ekrem Zeki Öğretmenimi her gördüğümde ısrarla, ''bende müzik kulağı olmadığını ancak iyi bir dinleyici olmanın yanı sıra, Matematik ve Fen Bilimlerinde başarılı biri olarak, klasik müziği bütün öğrencilerime sevdireceğimi'' söyleyebilirdim.

Bu karara varmıştım ki etüdün bittiğini bildiren zil çaldı.

Sahi ben yarıyıl tatilinin özetini yapacaktım...



12 Temmuz 2023 Çarşamba

TAKDİRNAME ALARAK TATİLE GİRMEK

 20 Ocak 1963 Pazar, Çapa, İstanbul...

Akşam yemeğinden sonra, huzur bulduğum ve unutulmazlarım arasına giren çinili kütüphanemize inerek anı defterimi açıp, geçmiş günlerin özetini yazmaya başlıyorum.

*****

Dün öğleden sonra birinci yarıyıl tatiline girdik. Yine takdirname aldım.

Özel ders verdiğim Ülkü için hazırlanırken, bir ölçüde, okuldaki Fizik, Kimya ve Biyoloji derslerini de pekiştirmiş oldum.

Demem o ki Ülkü'yü yetiştirirken kendimi de yetiştirmiş oldum.

Meziyet Çağlayan özel derslerimi yakından takip ediyor ve beni teşvik etmenin yanı sıra diğer fen ve matematik öğretmenlerine de öğrenci öğretmenliğimi gururla anlatıyor.

Daha önceki anılarımda da anlattığım gibi Ülkü harika bir öğrenci. Derslerimi dört gözle beklediğini hissettiriyor. Bu durumdan, Meziyet Çağlayan'ın yanı sıra Naciye Teyze de çok memnun.

Naciye Teyze, nefeslenmek için ara verdiğimiz ders aralarında harika börek, çörek ve tatlılar sunuyor çaylarla beraber.

Dersimiz bittikten sonra da tatlı bir muhabbetimiz oluyor. Güncel yaşamdaki deneyimlerini anlatıyor sıkmadan, nereden çıktı dedirtmeden.

Sıkça ailemle ilgili soruları ve önerilerinin yanı sıra selamlarını iletmemi rica ediyor yazacağım mektuplarımda. Adeta ailemin bir parçası oldu Naciye teyze ve Ülkü.

Yarın Zeytinburnu'na, Mustafa Dayımlara gitmek istiyorum bir engel çıkmazsa. Ülkü'ye verdiğim Matematik ve Fen Bilgisi hazırlıklarımdan zaman bulup uğrayamadım neredeyse 4 aydır.

Geçen hafta çarşamba günü dayım aradı telefondan. Neden uğramadığımı sordu. Özel derslerimden ötürü zaman bulamadığımı söyleyince anlayışla karşıladı. Yarıyıl tatilinde bekliyoruz. Dedi.

Geçen yıl Tarihi Yarımada'yı, neredeyse adım adım gezmiş, zamanda 1600 yıl geriye giderek Bizans, Batı Roma, Doğu Roma'nın Konstantinopolisi'ini, 600 yıl hüküm süren Osmanlının İstanbul'unu tanımaya çalışmıştım.

Ne var ki yeterli param olmadığı için Boğaziçi Turlarından birine katılamamıştım.

Artık özel derslerimden biriktirdiğim param da var. Dayımlara uğrayıp birkaç gün kaldıktan sonra hayalimdeki Boğaziçi Turlarından birine katılmak istiyorum.

Ekonomik Özgürlük harika bir duygu.

Sadece benim için mi?

Elbette değil...

Özellikle kızlarımızn ve kadınlarımızın ekonomik özgürlükleri birincil öncelik olmalı.

Kadın öğretmenlerimizin yanı sıra Naciye Teyze de bunun örneklerinden biri.

Öğrencim Ülkü de ekonomik Özgürlüğünü kazanmak için Ortaokul Diplomasına ihtiyaç duyuyor.

Özellikle kadınlarımızın ekonomik özgürlükleri için, Ulu önderimiz Atatürk, ilk adımları 1930 yılında attı.

1930 yılından itibaren çıkarılan bir dizi yasa ile önce Belediye seçimlerine katılma, sonra köylerde muhtar olma ihtiyar meclislerine seçilme hakkı tanındı.

Kadınlarımızn milletvekili seçme ve seçilme hakları da 5 Aralık 1934'te, Anayasa ve Seçim Kanunu'nda yapılan yasa değişiklikleriyle ile tanındı.

*****

Bir an için anı defterinden kafamı kaldırıyorum. Karşımda oturan İbrahim Kazan işaret diliyle birşeyler anlatmaya çalışıyor.

Defterimi kapatıp kütüphaneden beraber çıkıyoruz.

İbrahim, biraz da utanıp sıkılarak, 10 Lira borç verip veremeyeceğimi soruyor.

Elbette verebilirim diyerek çıkarıp veriyorum.

İçimden de İbrahim borç istedi ama hediyem olsun. Diyorum.

Yetiştirme yurtlarından gelen arkadaşıma, bir nebze de olsa, katkım olur dugusuyla yatakhaneye çıkıyorum.

Yıllarca yardım almak zorunda kalan ben, yardım eder duruma geldiğimi görüyor ve kendimle gurur duyuyorum.



11 Temmuz 2023 Salı

NACİYE TEYZE VE ÖĞRENCİM ÜLKÜ

 

5 Kasım 1962 Pazar saat 19:30, Çapa İstanbul...

Az önce geldim Osmanbey'den. Notlarımı dolabıma koyup, elimi yüzümü yıkadıktan sonra yemeğe indim. Her an birlikte olmanın yolunu bulan Şekip ile Lütfiye yemeklerini bitirmişler, gidiyorlardı. Yanında yer bulunan İbrahim Kazan el sallıyordu yanıma gel diye.

Yemek esnasında İbrahim'le tatlı bir sohbetimiz oldu. Yemeğini bitirmiş olan ''iyi akşamlar'' diyerek yanımızdan geçti. İzzet Mehmet Nezahat ile tatlı bir sohbete dalmıştı.

Yemekten sonra İbrahimden izin isteyerek, sakin kafayla haftalık olayları yazmak için kütüphanemize iniyorum. Kütüphanenin sessizliğine bayılıyorum. Kütüphaneye inen her öğrenci bu sessizliğe saygı duyuyor olmalı ki bugüne kadar bozulduğunu görmedim.

Bir süre sessizliğini dinledikten sonra anı defterimi açıyor ve izlenimlerimi yazmaya başlıyorum tarihe tanıklık etmek için.

*****

Ülkü ile özel derse başlayalı iki aydan fazla oldu. Matematik ve Fen Bilgisi verdiğim Ülkü harika bir öğrenci. Beni mutlu ediyor.

Frekanslarımız tuttuğu için, önce annesine sonra da bana karşı mahçup olmamak için, işlediğimiz konuları tekrarlamış ve işleyeceğimiz konuları da gözden geçirmiş olarak bekliyor beni. Mutlu oluyorum bu davranış ve çabasından.

Diğer bir mutluluk kaynağım da Ülkü'nün annesi Naciye Teyze...

Naciye Teyze beni adeta kanatları altına alan bir anne gibi davranıyor. Hal hatır sormanın yanı sıra ailemi de tanımaya başladı.

1 Mart 1951 tarihindeki, Bulgaristan yetkililerine pasaport başvurusuyla başlayan Türkiye’ye göç ve Türkiye’deki göç yıllarının hikayesini öğrendi Naciye Teyze.

Maraş Elbistan köyleri, Çukurova pamuk tarlalarındaki mevsimlik işçilik dönemi, Osmaniye Yeşilova, Miğde Misli Köyü, ilkokulu beş değişik il ve ilçede okuyarak bitirmiş olmak, ilkokul 3. sınıfa geçtiğimiz Mersin'de simitçilik, ayakkabı boyacılığı, yalınayak başladığımız ilkokul günlerini öğrenince de benim için ikinci bir anne oldu. Üzerime titremeye başladı.

Ben de ailenin bu ilgi ve şefkatini hak etmek için üzerime düşenden fazlasını yapmaya çalışıyorum. İki saat ders yapmak yerine, sınırlamayı kaldırarak, konular bütünüyle kavranıncaya kadar kalıyorum.

*****

Geçen yıl cumartesi pazar günleri, başta Bizans olmak üzere Doğu Roma'nın başkentliğinin yanı sıra, 600 yıl süreyle Osmanlı İmparatorluğu'nun da başkentliğini yapmış olan İstanbul ile önceki adıyla Konstantinopolis'i tanımak için Tarihi Yarımada-Suriçi'ni geziyordum adım adım.

Bu yıl ara vermek zorunda kaldım...

Okul dersleri ve ödevlerimi aksatmamanın yanı sıra özel ders konularını da hakkıyla hazırlayabilmek için cumartesi-pazar günlerim doldu.

Bu durumdan şikayet etmek bir tarafa, çok memnunum. Öğretmenliğe ilk adım olan özel derslerimden büyük keyif almamın yanı sıra ekonomik özgürlüğümü de kazanmış durumdayım.

Hayat güzel be ''Akıncı'' diyerek anı defterimi kapatıyorum.


BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...