Kayıtlar

Nisan, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SAKAR BALKAN DA MIYIM ÇUKUROVA DA MIYIM

Resim
28 Ağustos 1951 Salı, Ceyhan… Kerim dayımın sesini duydum sanki... Bulgaristan’daki köyümüz Karagözler'in aşağı mahallesinde yaşayan Halil dedemin 2 numaralı oğluydu Kerim Dayım. Sıkça uğrardı bize.  Kardeşim Mustafa ile beni oyalamasını çok iyi bilirdi. Şakacıydı, uydursa da güzel hikayeler anlatır ve dinletirdi de. Her gelişinde, anamı biraz rahatlatabilmek için beni Sakar Balkan eteklerine götür, bazen de tırmanırdık dağın zirvelerine... Dayımın sesini duyduğumda,  dağın eteklerindeydik. Önümde, 10-15 metre ileride tırmanıyordu dayım. Bir an için durdu, arkasına dönüp, nerede kaldın ha gayret yeğenim dercesine bana bakıyordu… Tekrar tırmanmaya başladığında ayağının altından kayan topraklardan bir kısmı gözüme kaçınca, dünyam karardı, etrafı göremez oldum. -Dayı gözlerime toz doldu, göremiyorum. Bana yardım et… Derken, nasıl olduysa anamın da sesini duydum. Anam da, -Meeehmeeet, Mustafaaa…Kalkın artık. Diye sesleniyordu. Anamın ne işi vardı Sakar Balkan...

RUMELİ TÜRKÜLERİ EŞLİĞİNDE BEYAZ ALTIN

Resim
27 Ağustos 1951 Pazartesi, Ceyhan… Rumeli Türkülerinden biriyle uyandım. Torosları aşarken güneşin bulutlardan yansıyan kırmızı, turuncu ve sarı renklerini göndermişti pamuk tarlaları ve çadırlarımızın üzerine. Sıcaklığını hissetmiştim. Rumeli Türkülerini gözüm kapalı dinledim bir süre uyuyor taklidi yaparak. Burnuma mis gibi tandır ekmeği kokusu gelince kalkmak istedim ama gözlerimi açamıyordum bir türlü.  Çapaklanmıştı yine, acıyordu ve etrafımı görmekte zorlanıyordum. Anlaşılan, pamuk tarlasındaki ikinci günümüze tatsız başlayacaktım.  Gözyaşı kanallarının tıkanıklığı nedeniyle ortaya çıkan gözdeki çapaklanma, sarımtırak ve yapışkan olan rahatsız edici bir iltihaplanmaydı.  Çapaklanmadan kurtulmalıydım. Anam silerdi gözümdeki çapaklanmayı. Yarı kör çıktım çadırdan. Anam yine bizi kaldırmaya kıyamamış, gün doğmadan pamuk toplamaya gitmişti babamla. Güneş Torosları aşıp, ortalığı kavurmaya başlayınca kahvaltı hazırlamak için çadıra dönmüş, çay demlemişti. Yer sofr...

MEVSİMLİK İŞÇİ DİYARI ÇUKUROVA

Resim
26 Ağustos 1951 Pazar, Ceyhan… Çadırımızın açık kalan yanlarından içeri giren Çukurova güneşinin gözlerimi yakıcı ve delici etkisi beni uyanmaya zorluyordu. Biraz daha uyumak istedim. Güneşten kurtulmak için bir taraftan diğer tarafıma döndüm. Gecemin önemli bir bölümünde Gavur Dağlarındaki felaket yolu üzerine kabusa dönen rüyalar görmüştüm. Bir tarafımızda uçurum, diğer tarafımızda aniden yükselen dağlar arasında oldukça virajlı yolda her an kamyonumuzun uçuruma yuvarlanacak kaygısı içindeydim. Nasıl olduysa uçurumlar ortadan kalkmış, bir sivrisinek bulutunun içine girmiştim sanki. Kan ter içinde uyandığımda kardeşim Mustafa yanımda yatıyordu. Derme çatma bir çadırın içinde, bembeyaz bir pamuk tarlasının içindeydik. Çevremizdeki bataklıklarda yuvalanmış olan sivrisinek ordusu bütün gece benim gibi diğer muhacirlerin de kanlarımızı emme yarışına girmişlerdi. İlk kez bu denli kalabalık ve can yakıcı bir sivrisinek ordusuyla karşılaşıyorduk. Dün sabah Elbistan Hasanköy’deydik....

BEYAZ ALTIN PAMUK

Resim
  25 Ağustos 1951 Cumartesi, Ceyhan… Ceyhan'a yakın, bir dere kenarındaki pamuk tarlalarından birindeydik zorlu ve maceralı bir yolculuktan sonra. Güneşin olabildiğince geç battığı bir gündü… Sabahın erken saatlerinde Elbistan Hasanköy’den almıştı bizi Elçi’nin kamyonu. Sırasıyla diğer köylerdeki Karagözlüler de alındıktan sonra dağın öteki yüzüne, Çukurova'ya yolculuk başlamıştı. Nurhak dağlarındaki felaket yolunu aşmış, rahatlamış ve Maraş İli’ ni de geçmiştik. Bundan sonrası esenlikti… Adana-Şanlıurfa otoyolu üzerinden, yaklaşık 320 km yol almamız gerekiyordu Ceyhan pamuk tarlalarına ulaşabilmek için… Tuvalet molası dışında herhangi bir yerde durmayan kamyonumuz, 10 saatlik bir yolculuktan sonra, saat 17,00 civarında ulaştı Ceyhan Pamuk tarlalarına. Uçsuz bucaksız arazide, kaybolacağı ufka doğru ilerlemekte olan güneşin aydınlattığı tarlalara kamyon kasasından baktığımda, ‘’bembeyaz bir gelinlik’’ giymiş genç bir kız gibi göründü bana pamuk tarlaları. Bulgaristan’d...

ÇUKUROVA'DA MEVSİMLİK İŞÇİLİK

Resim
Çukurova Bölgesi’nde mevsimlik tarım işçiliği 1950’den beri süregelmekteydi. Hasat dönemlerinde başta Maraş ve Urfa olmak üzere çeşitli Güney-Doğu illerinden bölgeye mevsimlik tarım işçileri temin edilmekteydi. Bir türlü iskân edilememiş Bulgaristan muhacirleri de katılmak zorunda kalmıştı bu kervana. Sonra yoksul Güney-Doğu marabaları ve yarıcıları gelmeye başlamıştı. Şimdilerde de Suriyeli sığınmacıların Çukurova ve Ege Bölgesinde mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştıklarına tanık oluyoruz. Türkiye’nin ne kadar geliştiğinin bir göstergesi olan tarımda mevsimlik işçi olayını ayrıntılı yazma gereğini duydum. Yazma gereğini duydum çünkü ‘’Çukurova’da mevsimlik işçi olmak’’ olgusu unutulmazlarım arasında olup, ülkemizin kanayan bir yarasıdır. 1950-1951’li yıllar Türkiye’nin kırsal alanları için en önemli dönüm yıllarıydı. Tarımda makineleşme ile birlikte, daha fazla arazinin tarıma açılması, pamuk ve diğer tarım ürünlerinin hasadı için daha fazla işçiye ihtiyaç duyulmuştu. Bunun içi...

ÇUKUROVA YOLLARINDA

Resim
5 Ağustos 1951 Cumartesi, Hasanköy… Eşyalarımızı kamyona yüklemiş olan kan ter içindeki babam etrafına bakındıktan sonra; ‘’Geç kalıyoruz, ananız nerede Mehmet?’’ Dedi. ‘’Buralardaydı baba…’’ Dedim ama anam yoktu ortalıkta. Saat de 9 olmuştu. Alınan karar gereğince Çukurova’ya mevsimlik işçi olarak gitme zamanı gelmişti. Diğer Karagözlüleri Çukurova’ya götürecek olan Elçi’nin kamyonu gelmiş, kamyona binmemizi bekliyordu. Ama anam yoktu ortalıkta. Nereye gitmiş olabilir di? Aklıma mezarlık geldi ama dün en küçük kardeşimizin mezarını hep birlikte ziyaret etmiş, dualarımızı okumuş ve vedalaşmıştık. Büyük bir telaşla aramaya başladık. ‘’Anamı gördünüz mü?’’ Diye sorduğumuz köylülerden biri ‘’ananız mezarlıkta’’ Dedi. Anlaşılmıştı… Anam bir ay önce toprağa verdiğimiz kardeşimiz Şaban’ın mezarına gitmişti. Babamla birlikte biz de mezarlığa gittik. Kardeşimizin mezarı başında ağıtlar yakan anamın gözyaşları sel olmuştu. ‘’Yavruuum… Şabanıııım… Seni buralarda bırakıp, nasıl gideceğiz? Gi...

KURTULUŞUMUZ ÇUKUROVA OLUR MU

Resim
  16 Ağustos 1951 Perşembe, Hasanköy… Ailemizin üç numarası Şaban’ımızı 20 gün önce toprağa vermiştik. Bu süre içinde Karahasanuşağı Köyü’nden gelmiş olan Halil dedemler birkaç gün kaldıktan sonra, Cemile teyzemle Kerim dayımı bırakarak, köylerine döndüler. Cemile teyzem ile Kerim dayım anamın acısını olabildiğince azaltmaya çalıştılar. Ne var ki pek fayda etmedi. Anamın acısı bir türlü geçmiyor, ‘’Şaban’ım da Şaban’ım’’ deyip, sürekli gözyaşı döküyordu. Bunda gurbetlik duygusunun da büyük payı vardı. Sen kalk, atalarının yüzyıllarca yaşamış olduğu karagözler Köyünden ayrıl; dilini, dinini, gelenek ve göreneklerini bilmediğin Alevi Kürt Köylerinden birinde bir hayvan ağılından bozma bir yerde yaşamaya çalış. Bağ yok, bahçe yok, tarla yok, ekim dikim yok, ailemizi geçindirecek gelir yok… Üstelik köyde cami de yok. Oysa biz dinimizi kurtarmaya gelmiştik! Babam köy muhtarı ile yaptığı bir söyleşide ‘’geçim derdi’’ üzerinde durmuş. Bağ, bahçe ve tarım arazisinin olmadığı bu köyde ...

ŞABAN HASANKÖY'DE TOPRAĞA VERİLDİ

Resim
26 Temmuz 1951, Hasanköy… Yürek burkan acı bir çığlıkla uyandım… Anam, kucağında iki yaşındaki kardeşim Şaban ile odada dolanıp, deliler gibi dövünüp duruyordu. -Yaavruum… Şaabanıııım… Doyamadığım Şaaabanıııım…  Diye feryat ediyordu.  Anama neler oluyor? Diyerek kalktım. -Ne oldu ana, neden dövünüp duruyorsun? -Kardeşinizi, Şaban’ımı kaybettik oğul…Ben dövünmeyeyim de kim dövünsün. -Dur bakalım ana…Yanlış görmeyesin. Derken, dışarıda odun kırmakta olan babam da anamın ağıtlarını duymuş, ne oluyor? Diye odaya girmişti. Dövünmekte olan anamın kucağından Şaban’ı aldı. Kucağında kolları ve bacakları sarkmış olan kardeşimizi yere yatırdı. Cebinden çıkardığı küçük bir aynayı ağzına yaklaştırarak nefesini yokladı. -Nefes almıyor Mehmet…Kaybetmişiz oğlumuzu. Dedi. Gerçekten de kaybetmiştik kardeşimi… Bulgaristan göçü sonrasının sefaletine, iki ay anasız babasız kalmasına, yetersiz beslenmesine ve bakımsızlığa dayanamamıştı. Babam dini bütün, tevekkül sahibi biriydi. -Allah’...