21 Nisan 2022 Perşembe

SAKAR BALKAN DA MIYIM ÇUKUROVA DA MIYIM

28 Ağustos 1951 Salı, Ceyhan…

Kerim dayımın sesini duydum sanki...

Bulgaristan’daki köyümüz Karagözler'in aşağı mahallesinde yaşayan Halil dedemin 2 numaralı oğluydu Kerim Dayım. Sıkça uğrardı bize. 

Kardeşim Mustafa ile beni oyalamasını çok iyi bilirdi. Şakacıydı, uydursa da güzel hikayeler anlatır ve dinletirdi de.

Her gelişinde, anamı biraz rahatlatabilmek için beni Sakar Balkan eteklerine götür, bazen de tırmanırdık dağın zirvelerine...

Dayımın sesini duyduğumda,  dağın eteklerindeydik. Önümde, 10-15 metre ileride tırmanıyordu dayım.

Bir an için durdu, arkasına dönüp, nerede kaldın ha gayret yeğenim dercesine bana bakıyordu…

Tekrar tırmanmaya başladığında ayağının altından kayan topraklardan bir kısmı gözüme kaçınca, dünyam karardı, etrafı göremez oldum.

-Dayı gözlerime toz doldu, göremiyorum. Bana yardım et…

Derken, nasıl olduysa anamın da sesini duydum. Anam da,

-Meeehmeeet, Mustafaaa…Kalkın artık.

Diye sesleniyordu. Anamın ne işi vardı Sakar Balkan eteklerinde!

Gözlerimi biraz aralamaya çalıştım, sanki ortam karanlıktı. Bana mı öyle gelmişti? Üstelik Sakar Balkan eteklerinde değil, yataktaydım. Yanımda da kardeşim Mustafa yatıyordu. Neredeydim ben, neredeydik biz?

-Ana, Sakar Balkan eteklerine nasıl geldin sen?

-Evladım...Sakar Balkan da nereden çıktı?

-Ana, neredeyiz biz? Üstelik gözümü zor açıyor ve göremiyorum da.

-Evladım, Ceyhan pamuk tarlalarından birindeyiz. Üstelik güneş doğdu doğacak, hadi kalkın.

Tekrar gözlerimi açmaya çalıştım, aralandı ama acıyordu ve görmekte zorlanıyordum…

-Anacığım, gözlerim acıyor, göz kapaklarımı açmakta zorlanıyorum.

-Dur hele Mehmet…Göz kapaklarına  bakayım önce… 

Senin gözlerin yine çapaklanmış. Temizlemem gerekiyor. Kıpırdama, pamukla siliyorum gözlerini… 

Tamam, çapaklar temizlendi… 

Babanız pamuk toplamaya çoktan gitti. Biraz sonra ben de gideceğim. Mustafa’yı kaldır, yıkanıp ihtiyaçlarınızı giderdikten sonra siz de gelin.

Anam, beline doladığı çuvalıyla uzaklaşırken ben de, göz kapaklarımı açıp kapayarak görme açımı genişlettim.

Bu arada, Rumeli Türküleri de söylenmeye başlamıştı genç kızlarımız ve onlara eşlik eden analarımız tarafından…

Yeni bir gün, yeni bir umuttu bizler için…

 Mustafa’yı kaldırdım.

-Ben elimi yüzümü yıkamaya gidiyorum, arkamdan gel.

Deyip, adeta koşar adım dere kenarına yürüdüm. Arkamdan, bana yetişmeye çalışarak koşar adım gelen 5 yaşındaki kardeşim Mustafa ile  çabucak elimizi yüzümüzü yıkayıp, tuvalet ihtiyaçlarımızı da giderdik. 

Yıkandıktan sonra iyice açılmış olan gözlerimle Torosların zirvesine baktım.

Torosların ardından, üzerindeki kümelenmiş bazı bulutlara gönderdiği ışığı pamuk tarlaları üzerine kırmızı, turuncu, sarı olarak yansıyacaktı bir süre sonra.

Pamuğunu toplamakta olduğumuz tarlanın üstüne gelmeden, torbalarımızı bellerimize dolayarak, girdik ”Beyaz Altın” olarak bilinen pamuk tarlasına.

Ardımdan gelen Mustafa adeta kaybolmuştu fazla uzamış pamuk bitkileri arasında. Beni bekle abi diye sesleniyordu arkamdan.

Elbistan köylerinde tökezlemiş, umudumuzu yitirmiş, yıkılmış ve delirmenin eşiğine gelmiştik adeta.

Çukurova’da  umutlarımız yeniden yeşermeye başlamıştı. Para biriktirmenin, yeşeren umutları canlandırmanın ve şaha kalkmanın zamanıydı.

Vız gelirdi gözlerimdeki çapaklanma… 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...