Kayıtlar

Haziran, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KIRILAN KALBİMİ ONARMAM GEREKİYOR

Resim
30 Nisan 1962 Pazartesi, Çapa İstanbul… Okulumuzun ünlü çinili kütüphanesindeyim yine. Yemekten önceki etütte ödevlerimi bitirmiştim. Akşam yemeğinden sonra, az da olsa, sınıfın gürültüsünden kurtulabilmek için ikinci etüt süresini kütüphanede geçirmek istedim. Her gelişimde olduğu gibi, bir süre kütüphanenin sessizliğini dinledikten sonra anı defterimi açıp yazmaya başladım. ***** Kalbi kırık, yaşama sevinci biraz kaybolmuş biri olarak uyandım bu sabah... Gözlerimin içini güldüren, enerjime enerji katan, sürekli görme isteğiyle kalbimde tatlı bir çarpıntıya yol açan duyguydu Betül’ün kalbini çalma isteği. Yanlış bir hareketim, gönlünü çalma bir tarafa, arkadaşlığını da kaybetmeme neden olmuştu. Sabah kahvaltısında kendime gelir gibi oldum biraz. ‘’Ne oluyorsun Akıncı? Ne badireler atlattın, bunu da atlatırsın…’’ Diyerek bayrak merasimi için okul bandosunda yerimi aldım. İstiklal Marşı, Andımızın okunması sonrasında, okul müdürümüz Niyazi Akşit’in başarılı bir hafta geçirmemiz ...

İSTEMSİZ OLARAK SİGARAYA BAŞLIYORUM

Resim
28 Nisan 1962 Cumartesi, Çapa İstanbul… Bayrak merasiminden sonra, gözlerimin içini güldüren, enerjime enerji katan, sürekli görme isteğiyle kalbimde tatlı bir çarpıntıya yol açan Betül ile en iyi arkadaşım Gülay’a iyi tatiller diyecektim ki, Betül’ün Hukuk fakültesindeki arkadaşının geldiğini gördüm. İçim sıkıldı, yüreğim daraldı. Betül bir ‘’Hoşça kal’’ bile demeden arkadaşıyla Millet Caddesinin karşısına geçerek boynuzlu otobüslerden birini beklemeye başladılar. Gülay’ın uyarısına rağmen, ben de aynı otobüs durağına gidip beklemeye başladım. Betül’ün bir an bana baktığını gördüysem de görmemezliğe geldim. Derken Eminönü otobüslerden bir geldi. Onlar önden binerken ben arkadan otobüse bindim. Neden peşlerinden gidip, aynı otobüse bindim? Aradan bunca yıl geçmesine rağmen hala anlayabilmiş değilim. Doğru bir davranış biçimi değildi Betül ve arkadaşının peşinden gitmek. Bildiğim tek şey Betül’e olan tutkumun tavan yaptığıydı. Davranışımın hiçbir mantığı yoktu. Sadece on...

PERİ PADİŞAHI SARAYI ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU

Resim
9 Nisan 1962 Pazartesi, Çapa İstanbul… Öyle sanıyorum ki benim gibi birçoğunuz girmekte olduğunuz bazı binalara hayran hayran bakarken bulursunuz kendinizi. 1848 yılından bu yana dimdik ayakta duran İstanbul Çapa Öğretmen Okulu binası da bunlardan biriydi. Anıtsal bir yapı olan Çapı Öğretmen Okulu ile ilk karşılaştığım ve içine girdiğim andan itibaren kendimi adeta masallardaki peri padişahının sarayında hissetmeme neden olmuştu. Aradan 7 ay geçmesine rağmen, hala aynı duyguları taşıyordum. Çapa Öğretmen Okulu, benim için, masallardaki Peri Padişahının sarayı olmuş, olmaya da devam ediyordu. Bulgaristan'dan 1951'de gelen Muhaciri bir ailenin büyük oğlu olarak, feleğin çemberinden geçmiş, geçmek zorunda kalmış ve 7 yaşında düşünsel olarak büyümüştüm. Elbistan Alevi-Kürt köylerinden karahasanuşağı ile Hasanköy’de bir süre yaşamış, Çukurova pamuk tarlalarında mevsimlik işçi olarak çalışmış, yerfıstığı ambarı Osmaniye'de kabuklu fıstık ayıklamıştım. ilkokulu 5 deği...

ROMA'NIN İKİZİ 7 TEPELİ İSTANBUL

Resim
  25 Mart 1962 Pazar, Çapa İstanbul... Üç İmparatorluğa başkentlik yapmış kadim kent İstanbul'u, öğrencilik yıllarımdan sonra da, onlarca kez gezme fırsatı bulacaktım. Meydanlarında, caddelerinde, sokaklarında, kasır ve köşklerinde ve saraylarında dolaşacaktım. Aşığı olduğum Yedi tepeli İstanbul'u tanımanın Suriçi kavramından geçtiğinin farkına varacaktım zamanla. Zamanla 16 milyon ve üzerindeki bir nüfusu ile bir Mega kent olan İstanbul’un içinde; Öteki Yaka Pera, Üsküdar, Beykoz, Kadıköy, Eyüp ve diğerleri var ama asıl İstanbul, sadece Sur içinde yer alan bir yarımada, yani Fatih İlçesi’dir. Fatih İlçesi’nin içinde bulunduğu Tarihi Yarımada İstanbul’dur… Kuzeyinde Haliç, doğusunda İstanbul Boğazı ve güneyinde Marmara Denizi ile çevrili bölge, günümüzde “Tarihi Yarımada” olarak anılmaktadır. Bizans döneminden kalma şehir surları yarımadanın batı sınırını oluşturmaktadır. Osmanlı döneminden bu yana Tarihi Yarımada, Suriçi olarak da adlandırılmaktadır.  Suriçi, İ...

EGNATYA KONSTANTİNOPOLİS ALTIN KAPI

Resim
24 Mart 1962 Cumartesi, İstanbul… Yollar, Antik Roma’nın yükselişinin temel taşları olmuştu. Roma İmparatorluğu’nun ana ve kılcal damarlarını oluşturan yollar içinde birinci sırayı Egnatia almaktaydı. Roma’daki ‘’Sıfır’’ noktası olan Milyon Taşından başlayıp, Bizans surlarındaki Altın Kapı’ya kadar uzanmaktaydı Egnatya Yoluydu. Egnatya Yolu ya da Via Egnatia M.Ö. 2. Yüzyılda Roma Cumhuriyeti   tarafından inşa edilen 1120 km uzunluğundaki yoldu.  Roma İmparatorluğu hâkimiyeti altındaki tüm topraklara Egnatya yolu ve bağlantılarıyla, kolayca ulaşabilmekteydi.  Uyguladığı sistemli yönetimi, politik ve askeri stratejilerle tecrübelenmiş ve gücünün zirvesine ulaşmıştı. Yeni Roma’yı kuran Konstantin ‘’Sıfır’’ noktasını, Roma'nın ikizi olarak kurduğu Konstantinopolis’e taşımıştı. Arnavutluk’un Dıraç ilinden başlayarak Selanik’e kadar uzanan Egnatia, Trakya Bölgesi’nden geçerek surlardaki Altın Kapı’dan Tarihi Yarımada’ya girer ve Milyon Taşı’nda son bulur...

KÜLTÜRLER VE TİCARET ARASINDAKİ BAĞ EGNATİA

Resim
                                                                                                        24 Mart 1962 Cumartesi, İstanbul... Küresel bir kent olan İstanbul, üç imparatorluğa başkentlik yapmış olması nedeniyle, tarihi zenginliklerle doluydu. Derya içinde derya adeta... Gerek tarih derslerinden gerekse çinileriyle ünlü okul kütüphanesindeki kitaplardan edindiğim bilgiler ışığında, istanbul'la bütünleşmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorum. Bulvarlar, Caddeler, kentler ve Uluslararası yollar dünyanın can damarlarıdır. Bunlardan en önemlisi de Egnatya ya da Via Egnatia'dır. M.Ö. 2. Yüzyılda Roma Cumhuriyeti   tarafından inşa edilen 1120 km uzunluğundaki Eğnatya, ticaretin ve sosyal yaşamın can dama...

DÜNYANIN SIFIR NOKTASI KONSTANTİNOPOLİS'TE

Resim
24 Mart 1962 Cumartesi, İstanbul… Tarih öğretmenimiz Niyazi Akşit, Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis'e ulaşan tüm Antik Roma yollarının başlangıç noktasını dünyanın ''Sıfır Noktası'' olarak tanımlamıştı. Dünyadaki bütün şehirlerin, Konstantinopolis'e olan uzaklığının hesaplanmasında kullanılan yer ''Sıfır Noktası'' idi.  İtalya'nın başkenti Roma'da bulunan bir diğer anıt ''Milliarium Aureum''  aynı işlevi görmekteydi. Doğu Roma'nın yeniden inşası ve başkent kimliğini kazanması sürecinde yapılan birçok görkemli anıt gibi, şehre adını veren İmparator I. Konstantin tarafından 4. yüzyılda yerleştirildiği varsayılıyor. Anıtsal Milyon Taşı dikildiğinde, dört yöne bakan bir kapı ve bu noktada kesişen yolların üzerine yükselen, dört sütun üzerine oturmuş bir kubbeden oluşmaktaydı.  Bu tür anıtsal yapılar Roma kültürünün önemli öğelerinden biriydi. 16. yüzyılda, İstanbul'a su taşıyan kemerler...

İSTANBUL ARKADYOS FORUMU VE HÜRREM SULTAN

Resim
24 Mart 1962 Cumartesi, İstanbul… Bugün, zamanda 1500 yıl geriye giderek, Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis'in forumlarından birini tanımak için okul bahçesinden çıktıktan sonra geriye dönüp, okuluma baktım. Göz alıcı çinileri, mermer merdivenleri, devasa boyutlardaki giriş kapısı, yüksek tavanları, bu yüksekliğe uyum sağlayan Venedik aynaları ve kırmızı halılarıyla bir saray yavrusundan farksız tarihi Çapa Öğretmen Okulu… Eylül 1961’de mermer merdivenlerini tırmandıktan sonra, çinileriyle ünlü devasa kapısından, okul idaresine kaydımı yaptırmak için girmiştim. Sımsıcak yuvamız olmuş, hayatımıza mutluluk katmıştı. Bu mutlu yuvada altı aydan daha fazla bir zaman geçirmiştim. Mutlu ve başarılı altı ay… Zaman ne kadar da hızlı geçmişti? Gözlerimi okulumuzdan ayırarak, Millet Caddesi’nden Aksaray’a doğru yürümeye başladım. Fındıkzade’yi geçip Haseki’ye ulaştığımda aklıma Kanuni Sultan Süleyman’ın gözdesi Haseki Hürrem Sultan geldi. Avrat Taşı olarak ...

ATATÜRK VE MANASTIR TÜRKÜSÜ

Resim
  21 Mart 1962 Çarşamba, Çapa… Bugün Müzik Semineri arkadaşlarımla birlikte, Harbiye’deki İstanbul Radyosu’nda, Atatürk’ün çok sevdiği Rumeli Türküsü ‘’Manastır’’ seslendirilecek. Hepimiz heyecanlıyız. Yaklaşık bir aydır Müzik Semineri öğrencileri çok sesli korosu olarak Manastır Türküsü ‘nü hazırladık. Çok sesli koro için 1959 yılında Müzik Öğretmenimiz Ekrem Zeki Ün tarafından bestelenmişti Manastır Türküsü. Ekrem Zeki öğretmenimiz, şubat ayının ikinci haftasında, Manastır Türküsü ve çok sesli müzik konusunda bizleri aydınlatma yolunu seçti. Neden çok sesli Müzik? Sorusunu iyi anlamamız gerekir ki demokrasi kavramını da anlayabilelim. Diyen öğretmenimiz açıklamalarını sürdürmüştü. Batı müziğinin en belirgin niteliği çok sesliliktir çünkü, Batı Toplumu da çok seslidir. Değişik insan sesleri, değişik enstrümanlar, bir orkestranın bünyesinde bütünleşir. Farklılık ve çeşitlilik zenginliktir. Değişik enstrümanlar dan gelen sesler ve çok sesli müziğin birimleri, gen...

1961-62 İKİNCİ YARIYIL DERSLERİ BAŞLADI

Resim
5 Şubat 1962 Pazartesi, Çapa… Mavi çinileri, Venedik aynaları ve yüksek tavanlarıyla bir sarayı andıran anıtsal binanın önündeki alanda yatılı öğrenciler bayrak merasimi için eksiksiz yerlerini almışlardı. Devasa giriş kapısının önünde, mermer merdivenlerin üstünde okul bandosu da yerini almıştı. Trombon çalıyordum. İvriz’deki okul bandosunda akordeon çalmıştım. Az sayıdaki gündüzlü öğrenciler, genellikle, bayrak merasiminden sonra gelirlerdi. Ben yine de Betül ile Gülay’ı aradım merasim alanında. Gelmemişlerdi… Merasimin sona ermesiyle birlikte yarıyıl tatili de sona erdi. Dersin başlamasına yarım saat vardı. Bandodaki arkadaşlarımla birlikte enstrümanları müzik odasına bıraktık. Sınıf defterini almak üzere idareye gittiğimde okul müdürümüz hafifçe koltuğundan kalktı. Hâl hatır sordu. Karne notlarımın 8 ve üzerinde olduğunu öğrenince de yüzü aydınlandı. Ders zili çaldığında yoklama defterine o günkü dersleri yazdıktan sonra yoklama yapıyordum kapıdan ki Gülay’la Betül girdi...