23 Ağustos
1952 Cumartesi, Misli (Konaklı)…
Öyle
ya da böyle, konaklamak zorunda kaldığım yeri ve yöreyi
tanıyarak bütünleşmek istemişimdir aklım erdiğinden beri.
Bir
zamanlar, yerüstünden çok yeraltında yaşandığı Niğde ve
merkez köylerini tanımak için her türlü yola başvurdum.
Bazı
bilgileri, yıllar sonra, Kapadokya bölgesini birkaç kez gezerek
edindim.
Kudüs
merkezli olarak ortaya çıkan Hristiyanlığın yayılmasında
Anadolu toprakları ve özellikle Kapadokya önemli bir yere sahipti.
Gördüm
ve anladım ki Kapadokya yöresini içine alan yerleşim yerlerinin,
neredeyse yüzde yüzü, paganist Roma İmparatorluğu’nun
zulmünden kaçan Hristiyanların yaşam alanları olmuştu.
Hristiyanlar,
özgürce ibadet etmek ve kendilerini herhangi bir saldırıdan
korumak için hayatlarını Kapadokya bölgesinde, yeraltı
şehirlerinde sürdürmüşlerdi.
Derinkuyu
Yeraltı Şehri’nde, 2. yüzyılda Roma zulmünden kaçıp
Mezopotamya üzerinden Kayseri’ye, oradan da Kapadokya’ya gelen
ilk Hristiyanların yaşadığı biliniyor.
1830’lara
kadar Kapadokya Derinkuyu bölgesinde yer üstünde bile yerleşim
yokmuş. Bu da bize, Kapadokya bölgesinin önemli yerleşim
yerlerinden biri olan Misli’ de neden bir tek ağacın
bulunmadığını da açıklamaktadır.
Derinkuyu
Yeraltı Şehri adını, 60-70 metre derinindeki 52 içme suyu
kuyusundan almış. Ziyaretçilere açık olan tünel ve odalardan
oluşan, 8 katlı dev Bizans dönemi yer altı şehridir Derinkuyu.
Ziyarete
açılan 8 katın derinliği 50 metreyi bulurken, tüm katlarının
temizlenmesi halinde derinliğin 85 metreyi bulacağı ve kat
sayısının 12-13’e ulaşacağı tahmin ediliyor.
Girişleri
kolay bulunmayan bulunsa da kolay girilemeyen bu gizli dünya, ilk
Hristiyanları Romalı askerlerden ve Arap akıncılardan korurken,
gizemli mimarisi gezginlerine de ‘acaba uzaylılar mı yaptı’
diye düşündürmüştü.
Mimaride
uzaylıları zan altında bırakan da, yaklaşık 50 bin insanın, bu
derinliklerde hiç dışarı çıkmadan uzun süre nasıl
yaşayabildiğidir.
Dördüncü
yüzyılda Hristiyanlığın merkezi haline gelen Kapadokya bölgesi,
Hristiyanlığın temel direklerini oluşturan doktrinlerin
belirlendiği birçok Konsil’e ev sahipliği yapmıştı.
Kapadokya;
coğrafi özelliklerin belirlediği Kayseri, Niğde ve Kırşehir
üçgeni olarak algılanmaktaysa da tarihsel süreç olarak günümüzde
bahsedilenden daha geniş bir coğrafyadır.
Hristiyanlarla
1000 yıllık bir tarihe sahip olan bölgede Niğde,
Kapadokya’nın giriş kapısı olarak da bilinmektedir.
Niğde,
birçok medeniyete ev sahipliği yapmanın yanı sıra, Hititler,
Romalılar, Selçuklu, Karamanoğlu Beyliği, Osmanlı gibi birçok
medeniyete ev sahipliği yapmıştı.
Kapadokya
sınırlarını tanımlayan ilk kişilerden biri Yunan coğrafyacı,
tarihçi ve filozof Strabon olmuştur.
Strabon,
Kapadokya şehirlerini; Malatya, Tufanbeyli, Niğde, Aksaray,
Koçhisar, Ereğli, Bafra, Samsun, Merzifon, Niksar olarak
göstermekteydi.
Bu
tanım sonraki dönemlerde oldukça daralmıştı.
Bizans
İmparatorluğu döneminde “Kapadokya theması” adı altında
teşkilatlanan bölge Adana, Aksaray, Niğde, Kayseri ve Konya ile
sınırlandırılmıştı.
Roma
İmparatorluğu 300 yıl boyunca Hristiyanların yayılmasını
engellemeye çalışmış, Paganist olmayanları kazığa geçirip
yakmış, Hz. İsa da olduğu gibi kollarından ve bacaklarından
çivileyerek çarmıha germişti.
Ancak,
313 yılında, bu dine uygulanan baskının, ülkeyi huzursuzluğa
götürmesi ve parçalanma aşamasına gelmesi üzerine Milano
Fermanını ilan etmişti.
Bu
fermanla herkese din özgürlüğü tanınmıştı. Fermanın
ardından çok tanrılı pagan inancı terk edilerek Hristiyanlığa
geçiş süreci başlamıştı.
Doğu
Roma İmparatorluğu’nu kurarak başkentini Konstantinopolis olarak
kabul eden Konstantin, parçalanmanın önüne geçebilmek ve Batı
Roma'nın Hristiyanlık üzerindeki tekelini kırmak için,
Hristiyanlığı Doğu Roma’nın resmi dini olarak ilan etmişti.
Dini
özgürlükler ilan edilmeden önce Kapadokya’nın giriş kapısı
Niğde genelinde; 80 civarında tarihi cami, ayakta kalabilmiş 30’a
yakın kilise, kervansaraylar, çeşmeler, tarihi yer altı
şehirleriyle Niğde bir açık hava müzesidir.
Niğde’nin
10 km kuzeydoğusunda bulunan Gümüşler Manastırı, Gümüşler
kasabasında büyük bir tüf kaya kitlesinin içine oyulmuştur.
Orta
çağdan kalma ve Kapadokya’nın en iyi korunmuş, en büyük
manastırlardan birisidir. Bünyesindeki Gümüşler Kilisesi, Gülen
Meryem Ana freskiyle de ön plana çıkmıştır.
1928
yılındaki kaynaklarda Andaval olarak geçen yerleşim yeri Aktaş,
Niğde’nin 12 km kuzeydoğusunda bulunan merkez beldelerinden biri
olup, barındırdığı Andaval Kilisesi de Roma İmparatoru
Konstantin’in annesi Helena adına yaptırılmıştı. İstanbul’daki
Ayasofya ile yaşıt olan kilise, inanç turizmi açısında son
derece önemliydi.
Niğde’nin
30 km kuzeyinde bulunan Hasanköy ile 35 km kuzeydoğusunda bulunan
Konaklı (Misli) merkez köylerdi…
Misli’
deki Aziz Vlasios Rum Kilisesi, Ayasofya’dan sonra Türkiye’nin
en büyük ikinci kilisesiydi. Misli’ deki kilisenin içi
çok büyük ve Hasanköy Azize Makrina kilisesine göre daha
korunmuş durumdaydı…. Duvar resimleri, aziz ve melek tasvirleri
belirgindi…
Andaval’
daki Manastır, Hasanköy’ deki Azize Makrina Kilisesi ve
Misli (Konaklı) Rum Kilisesi’ni birbirine bağlayan yer altı
şehirleri ve koridorları vardı.
Tarihsel
süreçte, bölgenin en büyük kilisesine sahip Misli’ de yaşayan
üç bin nüfusun tamamını Ortodokslar oluşturmuştu. Misli’
nin erkekleri, Kapadokya’nın diğer bölgelerinin aksine,
çalışmak için Torosların öteki tarafına gitmemişti.
Yorgancılıkla
uğraşan küçük bir kesim, yakın bölgelerde çalışmış, Köyde
kalan çoğunluk ise geçimini tarımla sağlamıştı.
İçine
kapalı bir köy olan Misti’ nin sakinleri, kılık-kıyafet
ve yaşam tarzı açısından yüzyıllar öncesindeki hallerini
muhafaza etmişlerdi. Anadilleri Rumca olmakla birlikte, zamanla,
Türkçeyi değişik bir lehçe ile kullanmışlardı.
Ana
merkezleri Karaman olmak üzere; Mersin’in Tarsus ve Anamur
İlçeleri, Konya’nın Sille, Ermenek, Maden Şehri, Ereğli,
Aksaray’ın Güzelyurt İlçesi, Niğde merkez ve köyleri, Bor,
Kemerhisar, Ihlara, Derinkuyu, Ürgüp, Yozgat ve ilçeleri,
Kırıkkale, Keskin ve Kayseri’de yaşayan Ortodoks Türklere
Karamanlılar adı verilmekteydi.
Karamanlıların
Ortodoks mezhebine bağlılıkları ve cemaat başının Rum Patriği
olması sebebiyle Rum olarak nitelendirilmektedirler.
Diğer
taraftan Karamanlılar, Osmanlı İmparatorluğu içinde Ortodoks
Türkler olmalarıyla Müslümanlardan ve diğer Hristiyanlardan
ayrıca Anadolulu oldukları için de Yunanlılardan farklıdırlar.
Karamanlılar
farklılıklarından dolayı kendilerini Rum olarak değil, Anadolu
Ortodoks Hristiyan’ı olarak adlandırarak farklılıklarını
ortaya koymuşlardır.
Anadolu’nun
diğer yörelerinde yaşayan Ortodokslara Rum denmesine rağmen
literatürde Türkçe konuşan Ortodokslara diğer Rumlardan ayrı
olarak Karamanlı adının verilmesi onları diğerlerinden
farklılaştırmaktadır.
1923
tarihli Lozan Antlaşması hükümlerince Türkiye’de yaşayan
yaklaşık 193.000 Karamanlı Türk Ortodoks, Rum sayılarak zorunlu
nüfus değişimine tabi tutuldular ve 1924 yılında göç yoluna
koyuldular.
Atlarla,
arabalarla ve genelde yürüyerek Ereğli’ye, oradan da trenlerle
Mersin Limanına götürüldüler.
Mersin
limanından vapurlarla gönderildikleri Yunan dillerini
bilmiyorlardı. Dil bakımından sağır ve dilsiz duruma
düşmüşlerdi.
Yunanistan
Hükümeti bu insanların Türkçe konuşmalarını yasakladığı
gibi saz çalmalarını, türkü söylemelerini, zeybek oynamalarını
da yasakladı.
Karamanlılar
Türkiye’de Rum olarak adlandırılıp mübadeleye tabi tutulurken,
Yunanistan’da da “Türk tohumu” “Yunan adına lâyık olmayan
… yarım Hristiyan … Kara dinli …Karamanlılar” Diye
aşağılanarak Yunanlı olarak kabul edilmemişlerdi.
Gittikleri
Batı Trakya’da, biraz da Anadolu’yu hatırlamak için olsa
gerek, “Karaman” adını verdikleri bir yerleşim birimi
kurmuşlardı.
Oluşturdukları
yerleşim yerlerini Türkiye’deki yaşam alanlarına benzetmişlerdi
hasret gidermek için.
Yunanistan’da
hangi şehrin önünde ”Nea” sözcüğü varsa, bilinmelidir ki
Türkiye’de yaşadıkları köy ve kasabanın bir benzerinin
kurulduğu anlamındaydı.
Nea
Smirna, yeni İzmir anlamındaydı.
Yunanistan’daki
Yeni Kayaköy, Nea Makri olarak kurulmuştu.
Nea
Makri demek, aynı zamanda deniz ve dağ demekti. Fethiye Ölüdeniz’e
komşu Kayaköy’den 1922 mübadelesinde gelenler kurmuşlardı.
Büyük
bir bölümü hiç Rumca bilmeyen Karamanlılar, Yunanistan’daki
yaşama kültürel uyum sağlamakta ciddi zorluklarla karşılaştılar.
Gittikleri
yerde yıllarca gözyaşı döken Semendireli, Mislili, Kurdunuslu,
Çarıklılı, Andavanlı Ortodoks Türkler hep Niğde özlemi ile
yaşamışlardı.