19 Ekim 2022 Çarşamba
EMEKLİ TÜRKÇE ÖĞRETMENİ NECATİ BEY
Labels:
avlu,
bahçe,
hayat,
Osmanlı konutlarında avlu
Bulgaristan 1944 doğumlu Mehmet Akıncı;Anılarının yanı sıra, Modern bir Gezgin olarak Gezi yazıları ve tarihi mekanlar üzerine düşünceleriyle tanınan, emekli Fizik öğretmeni ve blog yazarıdır. Çağdaş Gezgin Akıncı944 bloğu başta olmak üzere, blog serileri aracılığıyla, seyahat tutkusunu tarihi keşiflerle birleştiriyor. Kayaköy kalıntıları ve İstanbul'daki Gülhane Parkı gibi, Türkiye'nin ve seyahat ettiği dış ülkelerin çeşitli yerlerinde ve ötesindeki deneyimlerini anlatıyor. Yazıları, kişisel hafıza ve tarihsel bağlamın kesişimini araştırıyor ve genellikle geçmiş uygarlıkların gizli hikayelerini hayata geçiriyor. Akıncı'nın Blokları; nostalji, tarihi yorumlar ve kişisel anekdotların bir karışımıdır ve okuyuculara bu yerlerin hem güzelliğini hem de karmaşıklığını takdir etmeleri için ilham vermek için tasarlanmıştır.
18 Ekim 2022 Salı
YENİ KONAKLAMA YERİMİZ BOR NİĞDE
6 Temmuz 1957 Cumartesi, Bor Niğde…
28 Haziran Cuma günü Mersin’den Bor’a taşınma kararı alınca, birkaç gün içinde eşyalarımızı topladık.
Zaten ne kadar eşyamız vardı ki?
Yatak yorgan, kap kacak, her birimizin bir iki parça giyim eşyası, hasır ve çaputtan dokuma yer kilimleri, saman doldurulmuş yastıklar, soba, simit tablalarımız ve halka tatlısı yaptığımız malzemelerle birkaç kitap…
Evimizin süt ihtiyacını sağlamanın yanı sıra sosyal bilgiler anlattığım keçimizden ayrılmak zor oldu. Ders anlattığım bir arkadaşım olmuştu süt vermenin yanı sıra. Otlatırken Tarih, Coğrafya ve Türkçe derslerini sesli okuyarak keçimize anlatmanın öğrenmemi kolaylaştırdığının farkına varmıştım.
Babam satmıştı, satmak zorunda kalmıştı onu…
Başta nenem olmak üzere, dayılarım ve yengelerimle vedalaştık.
Okul ve Göçmen Barakalarındaki arkadaşlarımızdan da ayrılmak daha da zor oldu.
Yine kara tren vagonları görünmüştü yolculuğumuz için…
3 Temmuz Çarşamba günü, Kerim ve Yusuf dayımın da yardımlarıyla, eşyalarımızı Mersin Tren Garındaki yük vagonuna yükledik. Saat 10,00 civarında Mersin’den ayrılan yük vagonunda ailemiz de yerini almıştı.
Yaklaşık 8 saatlik bir yolculuktan sonra, saat 16,00 civarında Bor Tren Garına ulaştık. İstasyon civarında bulunan bir atlı arabaya yüklenen eşyalarımızla babamın kiraladığı Rumlardan kalma evimize gittik…
Mahalle sakinlerinin Künkbaşı adıyla andıkları Sokubaşı Mahallesi’nin daracık sokaklarından birinde eski bir cumbalı evdi kiralanan.
Sokubaşı Mahallesi, Antik Bor’un ilk çekirdeği olan yerleşim birimiydi. Bütün tarih ve tarihi evler bu bölgede bulunmaktaydı.
Antik yerleşim bölgelerinin yerleşim alanı, surlarla sınırlanmış olduğundan, ev ve bina yapmak için yer darlığı vardı. Sokakların asgari bir genişliğin olması gerekirdi. Bu nedenle zemin katların duvarları sokağa taşmaz, sokağı daraltmazdı. Ferah evler için, zemin üstü katlar cumbalı olurdu.
Cumbalar, zemin üstündeki katlardan, oda ya da sofanın bina ana bedeninden sokağa doğru dışarı doğru taşan kısmıydı. Bir bakıma günümüzün camlı balkonlarıydı.
Cumbalar sayesinde, odalarda zengin bir bakış açısı yaratılır, günün her saatinde gün ışığından yararlanma imkânı sağlanırdı.
Tokmaklı bir kapıdan girdiğimiz zemin katın oturmaya uygun olmadığını babamdan öğrenmiştik. Nemli ve yarı karanlık olmaları nedeniyle zemin katlar daha çok depo, ahır, kiler gibi ikincil önemdeki mekânlara ayrılmıştı.
Diğer taraftan İslam toplumundaki aile hayatının gizliliğine verilen öneme göre, mahremiyeti sağlama amacıyla ve iklimsel açıdan dış ortama oldukça kapalı tutuluyordu zemin katlar.
Sokağı daha iyi görebilme ve algılama açısından üst katlar cumbalarıyla sokağa taşmıştı. Böylelikle, asıl yaşama alanı olan oda ve sofaların boyutları daha çok büyütülebilmiş, ev bu cumbalar sayesinde kendini sokağa bağlayan bir yaşam biçimine kavuşmuştu.
Cumbanın bulunduğu üst kata çıktığımızda, cumbalı oda ile cumbanın bütün duvarlarını ‘’sedir’’ olarak adlandırdığımız ahşap oturma elemanlarının kapladığını gördük. Babam geçtiğimiz haftalarda kiraladığı evimize sedirler de almıştı.
Sedirlerin üzerine eski çaputlardan yapılmış kilimleri serip, duvar tarafına kanaviçe işlemeli kılıfları olan saman doldurulmuş yastıklar yerleştirildi. Sonra da kilimlerin üzerine seyyar minderler konuldu.
Cumbanın sedirlerine de artanlar konulduktan sonra mola verdik. Sevmiştim cumba ve cumbalı kiralık evimizi. Kollarımı yastığa dayayıp, rahatlıkla dışarıya bakabildiğimin farkına vardım. Bu durum daha da hoşuma gitti.
Cumbadan karşıya bakarken kelebekler gibi uçma taklidi yapan uzun saçlı sarışına çalan bizim yaşlarımızda bir kız dikkatimi çekti.
Bir süre sonra tanışacağımız bu kız Bor’daki 29 Ekim İlkokulu’nda arkadaşım olacak olan Filiz’di…
Daha sonraki yıllarda Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nda da arkadaşım olacak olan Filiz’in annesi Nazmiye Teyze ve kardeşi Hasan hala anılarım arasındadır.
Labels:
Antik Bor Kasabası,
Bor,
Bor Sokubaşı Mahallesi,
Bor Tren Garı,
kap kacak,
kara tren vagonları,
Niğde yeni konaklama yerimiz,
Yatak yorgan
Bulgaristan 1944 doğumlu Mehmet Akıncı;Anılarının yanı sıra, Modern bir Gezgin olarak Gezi yazıları ve tarihi mekanlar üzerine düşünceleriyle tanınan, emekli Fizik öğretmeni ve blog yazarıdır. Çağdaş Gezgin Akıncı944 bloğu başta olmak üzere, blog serileri aracılığıyla, seyahat tutkusunu tarihi keşiflerle birleştiriyor. Kayaköy kalıntıları ve İstanbul'daki Gülhane Parkı gibi, Türkiye'nin ve seyahat ettiği dış ülkelerin çeşitli yerlerinde ve ötesindeki deneyimlerini anlatıyor. Yazıları, kişisel hafıza ve tarihsel bağlamın kesişimini araştırıyor ve genellikle geçmiş uygarlıkların gizli hikayelerini hayata geçiriyor. Akıncı'nın Blokları; nostalji, tarihi yorumlar ve kişisel anekdotların bir karışımıdır ve okuyuculara bu yerlerin hem güzelliğini hem de karmaşıklığını takdir etmeleri için ilham vermek için tasarlanmıştır.
15 Ekim 2022 Cumartesi
NİĞDE İLÇESİ BOR KASABASINA TAŞINMA KARARI
29 Haziran 1957 Cumartesi, Mersin…
Dün gece doğru dürüst uyuyamadım. Adeta birer kâbus olan rüyalarımda kendimi Bulgaristan’daki köyümüz Karagözler ’de buluyor ve Kerim dayımla Sakar Balkan’a tırmanıyorduk…
Derken birden Maraş’tan Elbistan’a gitmek için, üstü açık bir kamyon kasasında, diğer göçmenlerle birlikte Gâvur Dağlarına tırmanmaya başlamıştık.
Üzerinde bulunduğumuz kamyon birden stop edip geri kaymaya başlayınca, kamyon kasasından hooop diye atladığımda kendimi Ceyhan pamuk tarlalarında mevsimlik işçi olarak buldum.
Bulut gibi çevremi sarıp beni apansız bırakan Akçasaz Bataklıklarının sivrisinekleriyle başa çıkmaya çalışıyordum…
Sarsılarak alaca karanlıkta uyandırıldım…
Bir an için nerede bulunduğumu anımsayamadım. Gözlerimi ovuşturarak şaşkınlıkla etrafıma bakınırken, başımda dikilmiş olan kardeşim Mustafa’yı gördüm. Mustafa,
-Kalk artık birader, simitçi fırınına geç kalacağız.
Dedi. Yorgun ve sersemlemiş olarak doğruldum. Gözlerimi ovuşturarak şaşkınlıkla,
-Sivrisinekler ne oldu Mustafa?
Dedim. Ayakta hayretle bana bakmakta olan Mustafa,
-Hangi sivrisinekler birader, onlar da nereden çıktı?
Dedi ve simit tablasını alarak dışarı çıktı. Birden ayıldım. Mersin Göçmen barakalarındaki sazlardan yapılmış evimizdeydik. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra, simit tablalarımı alarak ben de dışarı çıktım.
Simit fırınına doğru yürürken bir taraftan da karabasan haline gelmiş olan rüyalarımı anlattım Mustafa’ya…
Kendimi oldukça yorgun hissediyordum bütün gece beni uğraştıran karabasanlardan ötürü. Karabasanların nedeni de, dün akşam Niğde Misli Köyü’nden dönen babamın anlattıklarıydı.
İki gün önce babam Niğde Misli Köyüne gitmek zorunda kalmıştı aldığı bir haberden ötürü. Hazinenin bize sadece kullanım hakkını verdiği Misli ’deki mülkiyetsiz tarlalarla ilgi olduğunu söylemişti gitmeden önce. Biz de ‘’hayırdır inşallah’’ Demiştik.
Dün simitlerimizi sattıktan sonra eve döndüğümüzde babam evdeydi. Anamla sessiz ve çaresizce konuşuyorlardı. Elini öperek,
-Hoş geldin baba, hayır mı?
Dedik…
Hayırlı bir sonuçla dönmemişti…
1952 yılında iskân edildiğimiz Misli ’deki, sadece kullanım hakkı verilen mülkiyetsiz tarlaları, bize sunulan yasal süreç içinde kullanmadığımız, köye dönüp ekim dikim yapmadığımız takdirde kullanım haklarını kaybedeceğimiz bildirilmişti babama…
Mülkiyetsiz tarlalarımızın kullanım haklarını kurtarmak için Misli ’ye dönmemiz gerekecekti.
Misli ‘ye dönebilmek için, konaklayacağımız ev dışında, ekili dikili ve hasat edilmiş ürünlerimizin olması gerekiyordu.
Oysa evimiz dışında, yakacak saman ve tezeğimiz bile yoktu…
Evimiz diyordum ama Misli ’den ayrılalı üç yıl olmuştu.
Ev, ev olmaktan çıkmış da olabilirdi…
Babam beni doğruladı. Evin ve avlusunun yeniden yapılanması gerekiyordu. Evi biraz derleyip, toparlamış ve kapısına bir de kilit vurarak gelmişti.
Bu koşullarda köye dönemezdik…
Köye dönmemek için babam kendince bir çözüm üretmişti.
Niğde ili sınırları içinde olmamızın yeterli olacağını düşünmüş, köyümüzün yaklaşık 40 km güney-batısında ve Niğde’nin de 14 km güney-batısında olan Bor kazasında mevsimlik iş bularak, Sokubaşı (Künkbaşı) Mahallesinde Rumlardan kalma cumbalı bir ev kiralamıştı.
Bize yine göç görünmüştü…
Yeni bir mekân, yeni bir ev, okul, arkadaşlar ve tanımadığımız yeni öğretmenler…
Başka seçeneğimiz yoktu…
1957 yılı Temmuz ayı ortalarında Bor’a taşınma kararı aldık Akıncı Ailesi olarak…
Bakalım zaman neler gösterecekti, Bor’a taşınıp görecektik…
Labels:
Ceyhan Pamuk tarlaları,
Maraş Elbistan,
Niğde Bor,
Niğde Bor Kasabasına taşınma kararı,
Niğde Konaklı,
Niğde Misli Köyü
Bulgaristan 1944 doğumlu Mehmet Akıncı;Anılarının yanı sıra, Modern bir Gezgin olarak Gezi yazıları ve tarihi mekanlar üzerine düşünceleriyle tanınan, emekli Fizik öğretmeni ve blog yazarıdır. Çağdaş Gezgin Akıncı944 bloğu başta olmak üzere, blog serileri aracılığıyla, seyahat tutkusunu tarihi keşiflerle birleştiriyor. Kayaköy kalıntıları ve İstanbul'daki Gülhane Parkı gibi, Türkiye'nin ve seyahat ettiği dış ülkelerin çeşitli yerlerinde ve ötesindeki deneyimlerini anlatıyor. Yazıları, kişisel hafıza ve tarihsel bağlamın kesişimini araştırıyor ve genellikle geçmiş uygarlıkların gizli hikayelerini hayata geçiriyor. Akıncı'nın Blokları; nostalji, tarihi yorumlar ve kişisel anekdotların bir karışımıdır ve okuyuculara bu yerlerin hem güzelliğini hem de karmaşıklığını takdir etmeleri için ilham vermek için tasarlanmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
AYÖO ÜNİVERSİTE HAZIRLIK KURSLARI
17 Haziran 1964 Çarşamba, Ankara... İstanbul Zeytinburnu'nda, güneş ışınları yattığımız odanın perdeleri arasından sızarken uyandı...
-
Yaşamımda ve sosyalleşmemde önemli bir yeri olan Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi ve sonrasında eğitimimi sürdürdüğüm Ankara ...
-
15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...
-
ANILARIMA GİRİŞ Emine ve Ahmet Akıncı anısına… Muhacir diye küçümsenenler, tarihin yazdığı savaşlarda en geriye kalanlar, yani düşmanla son...
-
17 Eylül 1958 Çarşamba, İvriz… Sözlü sınavların başlayacağı önemli ve heyecanlı bir gün bugün… İvrizli olabilmek için biraz sonra başlayac...
-
22 Eylül 1963 Pazar, Ankara... Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Liselerinde ders başı yapalı bir hafta oldu. Bu süre içinde, kayıtlı b...
-
23 Şubat 1964 Pazar, 2. akşam etüdü... Maltepe Demirtepe'deki geçici binamızda, akşam ikinci etüdündeyiz. Yarınki derslerin ödevleri bi...
-
22 Eylül 1963 Pazar, Atatürk Lisesi... İkinci akşam etütündeyiz. Ödevlerim bitti. Anı defterimi açarak geçen haftanın izlenimlerini yazmaya...
-
12 Nisan 1964 Pazar, Ankara... Bu sabah kahvaltıdan sonra, Cezmi Bayram arkadaşımızın da yönlendirmesiyle, Üniversiteliler Kültür Derneğ...
-
11 Eylül 1961 Pazartesi, Haydarpaşa… İlk kez 1951 yılın Nisan ayının 26’sında, Bulgaristan'dan göç sırasında, Edirne’den Maraş Elbistan...
-
1941 yılında Köy Enstitüsü olarak kurulan ilk enstitülerden biriydi İvriz Öğretmen Okulu. Adını Enstitünün kurulduğu yerin 9 km. doğusund...