29 Ekim 2022 Cumartesi
BEŞİNCİ SINIF YARIYIL TATİLİNDEYİZ
Bulgaristan 1944 doğumlu Mehmet Akıncı;Anılarının yanı sıra, Modern bir Gezgin olarak Gezi yazıları ve tarihi mekanlar üzerine düşünceleriyle tanınan, emekli Fizik öğretmeni ve blog yazarıdır. Çağdaş Gezgin Akıncı944 bloğu başta olmak üzere, blog serileri aracılığıyla, seyahat tutkusunu tarihi keşiflerle birleştiriyor. Kayaköy kalıntıları ve İstanbul'daki Gülhane Parkı gibi, Türkiye'nin ve seyahat ettiği dış ülkelerin çeşitli yerlerinde ve ötesindeki deneyimlerini anlatıyor. Yazıları, kişisel hafıza ve tarihsel bağlamın kesişimini araştırıyor ve genellikle geçmiş uygarlıkların gizli hikayelerini hayata geçiriyor. Akıncı'nın Blokları; nostalji, tarihi yorumlar ve kişisel anekdotların bir karışımıdır ve okuyuculara bu yerlerin hem güzelliğini hem de karmaşıklığını takdir etmeleri için ilham vermek için tasarlanmıştır.
KARAKIŞ 1957 MİSLİ NİĞDE
8 Aralık 1957 Pazar öğleden sonra, Misli…
Günlerdir yağmakta olan kar, dün öğleden sonra şiddetini arttırmıştı. Bütün gece uğuldayarak, ıslık çalarak, savrularak ve tipiye dönüşerek yağış sürdü.
Sabaha karşı tuvalet için dışarı çıktığımda bütün köyün beyaz bir yorganla kaplandığını gördüm. Üstelik hava da yumuşamıştı. Geri döndüğümde tekrar yattım.
Anamın ”Mehmet, Mustafa…Kalkın artık, kahvaltı hazır.” sesiyle uyandık. Elimizi yüzümüzü yıkayıp, giyindikten sonra yer sofrasına oturduk. Anam tarhana çorbası yapmıştı. yanında kara buğday ekmeği de vardı.
Kahvaltıdan sonraki öncelikli görevimiz ödevlerimizdi.
Ödevlerimiz bittikten sonra babamın üç yıl önce yaptığı tahta kızaklarımızı kaparak kardeşimle çıktık evden. Köyün çocukları çoktan çıkmış, çığlık çığlığa karda koşuyor, yuvarlanıyor, arkadaşlarına kartopu atıyor ve tepeye doğru sürüklüyordu kızaklarını.
Hüyük İstasyonu yolunun sağ tarafında, yukarı mahalle dediğimiz yerde, eğimi oldukça yeterli bir tepe vardı kaymak için. Başlangıç noktası seçilmişti kaymak isteyenler için.
Çocuklardan bazıları tahta kızaklar yerine plastik leğenleri, bazıları da çoklu binmeler için tahta merdivenleri kapıp gelmişlerdi. Küçük kardeşlerini yanlarında getiren arkadaşlarımız da vardı.
Kardeşlerini oyalamak için, düzlük bir meydanda kardan adam yapmaya başlamışlardı.
Ocaklardan getirilmiş olan kömürler burun, ağız ve gözler için kullanılmış sonra da kardan adamın eline bir süpürge tutuşturulmuştu. Simsiyah kömürlerden ötürü Melez olarak adlandırdıkları kardan adamlarının boynuna sarılıp kahkahalar atıyorlardı.
İşte o an dünyanın en saf ve en mutlu gülüşü ve gülümsemesi yayılıyordu kardeşlerinin yüzlerine. İster istemez ben de gülümsedim.
Kızak kaymanın sevinç ve coşkusunu yaşamak isteyenler biteviye tepeye çıkıyorlardı. Kardeşim Mustafa da hızla kayma noktasına çıkı. Ben bir süre daha kardan adam yapanların yanında oyalandım.
Kayanları bir süre izledikten sonra ben de şölene katılmak için kayma noktasına yollandım. Arkamdan gelen beş altı kişilik bir grup, çoklu kaymak için merdiven getirmişti.
Başlangıç noktasında merdivene arka arkaya oturup kaydılar. Kayarken, neşelerine neşe katıyorlardı. Büyük bir keyifti doğrusu. Ben de kaydım arkalarından.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Öğle vakti çoktan geçmişti. Havadaki sıcaklık da hızla düşmüştü. Birçok arkadaşımızın üzerinde kışın zorlu koşullarına uygun elbise de yoktu. Sürekli koşuşturmaca aşırı soğuğun etkisini yok etmişti sanki.
Kimsenin eve gitmek gibi bir niyeti yoktu. Hava kararıncaya kadar oynamak, kardan ve birbirlerinden ayrılmak istemiyorlardı. Tam bir şölen havası vardı.
Anadolu köylerinde kışın yapacak pek bir şey olmazdı. Analarımız evde yer sofrasını kaldırıp, evi süpürdükten sonra örgü gibi etkinliklerle zaman doldururken babalar dışarıda, kahvede zaman doldurmaya çalışırlardı.
Tahıl ve patates üretimi dışında bir etkinlik olmayınca aile reisleri kahvaltıdan sonra kahveye gidiyorlardı. Kahvedeki konuşmalar genellikle önümüzdeki hasat dönemi üzerine olurdu. Kâğıt oynayanların yanında saatlerce konuşmadan oturanlar da olurdu.
Karlı kış günleri çocuklarla birlikte büyüklere de hareket ve heyecan katardı. Kartopu ve kızakla kayma etkinliklerimize arkadaşlarımızın babaları da katılırdı bazen.
Babam Mersin’deydi. Sanki babamın yerini almış gibiydim yokluğunda. Kendimi aileden sorumlu hissediyordum. Anama her konuda yardım etmeye çalışıyordum.
Bir iki kez daha kaydıktan sonra eve döndüm. Hatice Teyze bizdeydi. Hatice Teyzenin bizde olması iyiydi anam için. Elini öpüp, ‘’Hoş geldiniz.’’ dedikten sonra Pazartesi günkü ders programına baktım.
Ödevlerimi yapmıştım zaten. İşlenecek konuları gözden geçirdim. Okula götürülecek olanları bezden çantamıza yerleştirdim.
Gönül rahatlığıyla okul kitaplığından aldığım kitabı okuyabilirdim artık…
Bulgaristan 1944 doğumlu Mehmet Akıncı;Anılarının yanı sıra, Modern bir Gezgin olarak Gezi yazıları ve tarihi mekanlar üzerine düşünceleriyle tanınan, emekli Fizik öğretmeni ve blog yazarıdır. Çağdaş Gezgin Akıncı944 bloğu başta olmak üzere, blog serileri aracılığıyla, seyahat tutkusunu tarihi keşiflerle birleştiriyor. Kayaköy kalıntıları ve İstanbul'daki Gülhane Parkı gibi, Türkiye'nin ve seyahat ettiği dış ülkelerin çeşitli yerlerinde ve ötesindeki deneyimlerini anlatıyor. Yazıları, kişisel hafıza ve tarihsel bağlamın kesişimini araştırıyor ve genellikle geçmiş uygarlıkların gizli hikayelerini hayata geçiriyor. Akıncı'nın Blokları; nostalji, tarihi yorumlar ve kişisel anekdotların bir karışımıdır ve okuyuculara bu yerlerin hem güzelliğini hem de karmaşıklığını takdir etmeleri için ilham vermek için tasarlanmıştır.
28 Ekim 2022 Cuma
ÜÇ YIL SONRA TEKRAR MİSLİ KÖYÜNDEYİZ
25 Kasım 1957 Pazartesi, Misli…
Dün, zorunluluktan ötürü, Bor’dan Misli Köyü’ne geldik. Mülkiyet hakkı devlete ait olmak üzere, 5 yıl ekim dikim yapma hakkının verildiği tarlaları kurtarmaktı amacımız.
İlk çiftçilik denemesi hüsranla sonuçlandığı için Çukurova’ya gitmek zorunda kalmıştık. Bana göre, devletin istediği koşulları yerine getirememiştik. Köye gelmemiz sonucu değiştirmeyecekti ama, babam denemeye değer demişti.
23 Kasım Cumartesi günü 29 Ekim İlkokulu’ndaki Bayrak Merasiminden sonra öğretmenlerimiz ve sınıf arkadaşlarımıza vedalaştık Öğretmenlerimiz yardımcı olamamanın üzüntüsü içindeydiler. Duygu yüklü bir vedalaşma oldu.
Ardından bütün yaz boyunca kardeşimle beni beşinci sınıfa hazırlayan, kitaplar veren emekli Türkçe Öğretmeni Necati Bey öğretmenimize uğradık. Yardımları ve göstermiş olduğu yakın ilgiye teşekkür ettik. Necati Bey de babama iş bulamadığı üzülmüştü. Ellerini öperek yanından ayrıldık.
Akşam yemeğinden sora eşyalarımızı toplayıp, denk haline getirdik. Zaten ne kadar eşyamız vardı ki. Denk haline getirdiğimiz eşyalarımızı Pazar günü istasyondaki kara trene yükledik. Akşam üzeri de Misli’ nin yaklaşık 6 km güney-batısındaki Hüyük İstasyonuna, babamın bulduğu bir at arabasıyla da Misli Köyü’ndeki evimize ulaştık.
Eşyalarımızı indirdiğimizde ilk gözüme çarpan, taş duvarlar kaybolmuş, avlumuz neredeyse yok olmuştu. Hüzünlendim…
Üç yıl kapalı kalmış olmasına rağmen evimiz pek fazla zarar görmemişti. kapı pencere yerindeydi ama yine de esaslı bir bakım gerekiyordu. Köylerde askeri nöbet kulübesine benzetilen kenef adını verdiğimiz tuvalet ise yok olmuştu. İşimiz çoktu.
Bir taraftan evi temizlemeye diğer taraftan eşyalarımızı yerleştirmeye çalışırken birinci sınıftan arkadaşımız olan Osman ile annesi Hatice Teyze geldiler.
Hoş beşten sonra, yerleşmemize yardımcı oldular. Bir ara ortalıktan kaybolan Hatice Teyze akşam yemeği için bir şeyler getirdi. Hem karnımız doymuş hem de eski dostlarımıza kavuşmuştuk.
Osman ve annesi candan ve samimi bir insanlardı. Bizleri unutmamışlardı. Yalnızlık duygumuz bir ölçüde giderilmişti.
Sabah kahvaltımızdan sonra babam önde, kardeşimle ben arkasında okula gittik.
Henüz ders zili çalmamıştı. Öğrenciler bahçede oynuyorlardı. Bizi gören Osman koşarak yanımıza geldi, babamın elini öptükten sonra,
-Okul Başöğretmeni Bayezid Tuna’dır. Sizi odasına götüreyim.
Dedi. Birlikte Bayezid Başöğretmene gittik. Babam öğrenim durumumuzla ilgili belgeleri verdikten sonra,
-Çocuklarım 1953 yılında burada birinci sınıfa başlamışlardı. Zorunluluktan Çukurova’ya gittik. İkinci sınıfı Osmaniye’de, üçüncü ve dördüncü sınıfı Mersin’de okudular. Beşinci sınıfı Bor’da okumaya başlamışlardı. Devlet istediğinden köye döndük.
Dedi. Önce babamı sonra da bizleri süzen Bayezid Başöğretmen
-Amma çok okul değiştirmiş çocuklarınız. Neyse… Hoş geldiniz. Ben hemen kayıtların yapayım.
Dedi. Kaydımızı yaptıktan sonra kapıda beklemekte olan Osman’a,
-Arkadaşlarını sınıfınıza götür.
Dedi. Sınıfa birlikte gittik. 4 yıl önce birinci sınıfa başladığımız okulda pek fazla bir şey değişmemişti. Dördüncü ve beşinci sınıflar aynı derslikte okutuluyordu.
Birlikte başladığımız bazı arkadaşlar yoktu artık. Kalanlar gülerek ve sempati ile karşıladılar kardeşimle beni.
Üç yıl sonra tekrar Niğde Misli’ ye dönmek… Demek yeni bir arkadaş çevresi, yeni öğretmenler ve uyum sorunları… Demekti.
Yakıtsız, odunsuz bir kış geçirmek… Demekti.
İlk gün derslerimizi yapıp eve geldiğimizde babam avlu duvarıyla birlikte kenefi de onarmıştı. Anam da Hatice Teyzenin yardımıyla evimizi oldukça yaşanacak ve barınacak hale getirilmişti…
Ev barınacak hale gelmişti ama babam yine işsizdi. Bor’da iş bulamadığı gibi burada da iş bulma olanağı yoktu.
İş bulmak umuduyla Mersin’e gidecekti birkaç gün sonra…
Labels:
Adana,
Çukurova,
Hüyük İstasyonu,
Okul Başöğretmeni Bayezid Tuna,
Osmaniye,
Üç yıl sonra Misli,
yerfıstığı
Bulgaristan 1944 doğumlu Mehmet Akıncı;Anılarının yanı sıra, Modern bir Gezgin olarak Gezi yazıları ve tarihi mekanlar üzerine düşünceleriyle tanınan, emekli Fizik öğretmeni ve blog yazarıdır. Çağdaş Gezgin Akıncı944 bloğu başta olmak üzere, blog serileri aracılığıyla, seyahat tutkusunu tarihi keşiflerle birleştiriyor. Kayaköy kalıntıları ve İstanbul'daki Gülhane Parkı gibi, Türkiye'nin ve seyahat ettiği dış ülkelerin çeşitli yerlerinde ve ötesindeki deneyimlerini anlatıyor. Yazıları, kişisel hafıza ve tarihsel bağlamın kesişimini araştırıyor ve genellikle geçmiş uygarlıkların gizli hikayelerini hayata geçiriyor. Akıncı'nın Blokları; nostalji, tarihi yorumlar ve kişisel anekdotların bir karışımıdır ve okuyuculara bu yerlerin hem güzelliğini hem de karmaşıklığını takdir etmeleri için ilham vermek için tasarlanmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
AYÖO ÜNİVERSİTE HAZIRLIK KURSLARI
17 Haziran 1964 Çarşamba, Ankara... İstanbul Zeytinburnu'nda, güneş ışınları yattığımız odanın perdeleri arasından sızarken uyandı...
-
Yaşamımda ve sosyalleşmemde önemli bir yeri olan Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi ve sonrasında eğitimimi sürdürdüğüm Ankara ...
-
15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...
-
ANILARIMA GİRİŞ Emine ve Ahmet Akıncı anısına… Muhacir diye küçümsenenler, tarihin yazdığı savaşlarda en geriye kalanlar, yani düşmanla son...
-
17 Eylül 1958 Çarşamba, İvriz… Sözlü sınavların başlayacağı önemli ve heyecanlı bir gün bugün… İvrizli olabilmek için biraz sonra başlayac...
-
22 Eylül 1963 Pazar, Ankara... Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Liselerinde ders başı yapalı bir hafta oldu. Bu süre içinde, kayıtlı b...
-
23 Şubat 1964 Pazar, 2. akşam etüdü... Maltepe Demirtepe'deki geçici binamızda, akşam ikinci etüdündeyiz. Yarınki derslerin ödevleri bi...
-
22 Eylül 1963 Pazar, Atatürk Lisesi... İkinci akşam etütündeyiz. Ödevlerim bitti. Anı defterimi açarak geçen haftanın izlenimlerini yazmaya...
-
12 Nisan 1964 Pazar, Ankara... Bu sabah kahvaltıdan sonra, Cezmi Bayram arkadaşımızın da yönlendirmesiyle, Üniversiteliler Kültür Derneğ...
-
11 Eylül 1961 Pazartesi, Haydarpaşa… İlk kez 1951 yılın Nisan ayının 26’sında, Bulgaristan'dan göç sırasında, Edirne’den Maraş Elbistan...
-
1941 yılında Köy Enstitüsü olarak kurulan ilk enstitülerden biriydi İvriz Öğretmen Okulu. Adını Enstitünün kurulduğu yerin 9 km. doğusund...