21
Mart 1960 Pazartesi, İvriz…
Bugün Nevruz…
Baharın
ve yeni yılın ilk günü…
Yaşam
döngüsü yeniden başlıyor Kuzey Yarım Kürede…
Geçen
haftaki Tarih dersinde öğretmenimiz Hüseyin Seçmen baharın bu
ilk günü için ‘’İran kaynaklı bir inanışa göre Nevruz,
Tanrı’nın Evreni ve İnsanı yarattığı ilk gün olup, İnsanlık
tarihi boyunca özel ve dinsel anlamların yüklendiği çok özel
bir gün olarak biliniyor.’’ Demişti.
Öyleydi
çünkü oldukça zor geçmiş kış aylarının ardından gelen
bahar, Toprak Ananın uyanmasını sağlamaktaydı.
Toprak
Ananın sağlıklı uyanması ise bitkilerin ve tahılların
yeşillenmesi, çiçeklerin açması ve meyveye durması, sığırların,
koyunların yavrulaması, insanoğlu için büyük bir fırsat ve
bolluğun canlanması demekti.
Bir
başka deyişle İnsanoğlunun yaşam koşullarının sağlanması
demekti.
Nevruz
kutlamaları, yaşam döngüsünü yeniden başlatan Toprak Anaya
şükran duygularımızı sunmak için başlatılmıştı.
21
Mart Kuzey Yarımküre ‘de İlkbahar Ekinoksu olarak biliniyordu.
Gündüz ile gece eşitleniyordu. Bu nedenle Gün eşitliği olarak
da bilinen Ekinoks, Güneş ışınlarının Ekvator’a dik vurması
sonucunda her iki yarım kürede ışığın eşit alındığı andı.
Kuzey yarımküredeki yaşamın can suyuydu 21 Mart.
İlkbaharın
habercisi ve sıcakların artmasıydı Nevruz.
Güney
Yarım kürede de Nevruz 23 Eylül gününe denk geliyordu. Öyleydi
çünkü Güney Yarım küre için İlkbahar Ekinoksu idi 23 Eylül.
Nevruz
geleneğinin, Buzul Çağı’nın bitmesinden hemen önceki günlere,
yani 15.000 yıl öncesine kadar uzandığını söylemişti tarih
öğretmenimiz.
İnsan
topluluklarını toplayıcı ve avcılıktan yerleşik yaşama
geçişini temsil ediyordu. İnsanlık Tarım Devrimi’ne adım
atıyordu. Tarım Devrimi’ne adım atıldığı çağlarda
mevsimler ve tabiat döngüsü yaşamsal bir önem arz ediyordu.
Yaşamla
ilgili her şey dört mevsimle çok yakından ilgiliydi.
Dünyanın
mevsimsel döngüsü nedeniyle Nevruz, Dünya kültürünün ortak
özelliğiydi. Öyleydi çünkü mevsimsel döngüler Toprak Ana için
yaşamsal önemdeydi. Uzun sürecek bir kuraklık ya da buzul devri
toprak ananın ölümüne neden oluyordu.
Nevruz
demek, yaşam demekti…
3000
yıldan beri kutlanmakta olan, Pers kökenli, İnsanlığın bu ortak
kültürü 2010 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu
tarafından Dünya Nevruz Bayramı ilan edilecekti. Edildi de…
28
Eylül – 2 Ekim 2009 tarihleri arasında Abu Dabi’de hükumetler
arası toplanan Birleşmiş Milletler Manevi Kültür Mirası Koruma
Kurulu, Nevruzu Dünya Manevi Kültür Mirası Listesi ‘ne dâhil
edecekti. Öyle de olmuş, 2010 yılından başlayarak
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 21 Mart’ı “Dünya Nevruz
Bayramı” olarak kabul etmişti.
İvriz
İlköğretmen Okulu da öğretmenleri, öğrencileri, idarecileri ve
çalışanlarıyla baharın gelişini kutlayacaktık bu gün. Gezi ve
kutlama kollarındaki arkadaşlarımızla nöbetçi öğretmenin
denetiminde bir kutlama programı hazırlanmıştı.
Diğer
taraftan, yemekhane nöbetçileri ve görevlileri tarafından da
kumanyalarımız hazırlanmış ve sabah kahvaltısından sonra İvriz
Kaya Anıtı’na doğru yola çıkılmıştı. Koyun Çayırı
olarak bilinen mesire yerine gidilecekti. Henüz İvriz barajı
yapılmamıştı.
Tabiatla
iç içe, kucak kucağa yaşayan ve toprağı “Ana” olarak kabul
eden Atalarımızın da düşünce sisteminde “baharın gelişi”
önemli bir yere sahipti. Sadece Atalarımızın mı? Bütün
İnsanlık için yaşam döngüsüydü toprağın uyanışı.
Özbekistan’dan
Türkmenistan’a, Kırgızistan’dan Tataristan’a; Kazakistan’dan
Türkiye’ye ve Azerbaycan’a kadar Türklerin olduğu tüm
topraklarda kutlanan ve tarihte bilinen en eski bayramdı Nevruz.
Efsanelere göre de; Türklerin hapsoldukları Ergenekon’dan,
dağları eriterek çıktığı günün bayramıydı.
Kürt
ve İran mitolojisindeki Demirci Kawa Efsanesi de Zerdüştlük ve
Bahailer için kutsal bir gün idi Nevruz. Kutsal bir tatil günü
olarak kutlanmaktaydı. Neredeyse bütün toplumlarda birliğin ve
dayanışmanın sembolü olarak görülüyordu.
Nevruz
Bayramı’nı okulca kutlamak istediğimiz Koyun Çayırı Toros
Dağları’nın kuzey eteklerinden çıkan Delimahmutlu ve İvriz
çayları arasında yer almakta olup, yeraltı sularının bolluğu
ile bilinirdi.
Ortamda
baharın gelmekte olduğunu müjdeleyen bir yeşillik vardı. Boşuna
Yeşil Ereğli adını almamıştı Konya Ereğlisi.
Bu
bölgede söğüt, kavak, çeşitli doğal bitkilerle birlikte İvriz
Çayı çevresinde kirazlarıyla ünlü meyve bahçeleri de
bulunmaktaydı. Özellikle beyaz kirazı ile ünlenmişti. Ayrıca
Napolyon kirazı, vişne ve elma olmak üzere diğer çeşitli meyve
ağaçları bulunmaktaydı.
İvriz
İlköğretmen Okulu Ailesi olarak, merkezde idareci ve öğretmenler
olmak üzere, Koyun Çayırı’nda bir daire oluşturacak şekilde
yerleştik.
Merkezde
büyük bir ateş yakılmalı ve üzerinden atlamalıydık.
Atlamalıydık çünkü Atalarımızın 400 yıl süreyle hapsolduğu
“Ergenekon” adlı bölgeden, efsaneye göre, demirden bir dağı
ateşle eriterek 21 Mart’ta çıkmayı başarmışlardı.
Her
yıl merkezde yakılmakta olan ateşin üzerinden atlamak kurtuluşu
simgelemekteydi.
Türk
Bey’leri, her yılın 21 Mart günü ateş yakıp demir döverek
kutlamışlardı. Bu kutlamalar, sonradan tüm Türki illerde Milli
Bayram havasında yaşatılarak günümüze kadar ulaştırılmıştı.
Halen
de tüm Türk Ülkelerinde coşkulu bir havada kutlanılmaktadır.
Öyle ki, birçok Türki ülkelerde 21 Mart tatil kabul edilmektedir.
Koyun
Çayırı’ndaki yerleşim düzenimizin merkezine istenilen
büyüklükte bir ateş oluşturacak odunlar yığıldıktan sonra
sıra okul bandosu ve milli oyun ekiplerinin gösterisine gelmişti.
Mehmet
Karaman’ın yönetiminde milli oyun ekibi yerini aldıktan sonra,
davulcu Rahmi Ayazın tokmağını davuluna vurmasıyla birlikte,
Pamukçu Bengisiyle, şenlik başladı.
Balıkesir
yöresinde ünlü olan oyunlardan biriydi Pamukçu Bengisi. Daire
biçiminde, soldan sağa, saat ibrelerinin tersi yönünde hareket
ederek oynanıyordu.
“Sonsuza
kadar, Ebedi” anlamlarını taşıyan oyun Pamukçu Köyü ile
özdeşleşmişti. Oyunun kaynağında, Ergenekon’dan çıkan
atalarımızın anısına, cengâverlik unsuru bulunmaktaydı.
Benginin
kendine has bir çıkış havası vardı.
Bengi
8-10-12-15 kişi ile oynandığı gibi, daha fazla kişilerle de
oynanıyordu. 30 İvriz linin oynadığı Bengi’de beş figür
vardı. Figür aralarındaki hareketler ise oyunun anlamını
belirliyordu.
Pamukçu
Bengisi’nden sonra Arpazlı ve Dağlı zeybekleri
başladı. Havalanan beyaz gömlekli, lacivert asker kumaşı
pantolonlu kızlı-erkekli İvrizli arkadaşlarımız bizleri de
kendi ritmine ve sesine ortak etti.
Ezgilerin
sesi ve zeybeklerin ritmiyle bütünleşmiş olarak ‘’İvriiiz,
İvriiiz’’…
Diye
bağırdık. Milli oyunlardan sonra meydandaki odunlar ateşe
verilmiş ve büyük bir coşku ile üzerinden atlandı.
Ardından,
yenilen kumanyalarımızdan sonra, sınıflar kendine özel
oyunlarıyla şenlik havasını sürdürdüler.
1960
yılının 21 Mart günü, İvriz Koyun çayırındaki Nevruz
kutlaması unutulmazlarım arasına girecekti…