21 Mart 2022 Pazartesi

MARAŞ GÖKSÜN ARASINDA FELAKET YOLU

 


11 Mayıs 1951 Cuma , Elbistan…

Dün öğleden sonra muhacir kağıtlarımızla birlikte dağıtım yapıldığımız köyleri gösteren belgeler de verildi…

Elbistan köylerine, birer aile olarak, dağıtım yapılmıştı. Halil Kurtuldu ailesi Elbistan Karahasanuşağı Köyü’ne gönderiliyordu. Halil dedem, Fatma ninem, Cemile teyzem, dayılarım Hüseyin, Kerim, Yusuf ve Mustafa ile birlikte biz üç kardeşi de kattığımızda 10 kişilik bir aile olmuştuk.

İnce hastalık teşhisi konulan anam Edirne Göçmen Misafirhanesi hastanesine yatırılmış, babam da refakatçi olarak kalmıştı. Anamın iki ay sürecek bir tedavi dönemi olacaktı. Kardeşlerimden 2 yaşındaki Şaban bu ayrılığa nasıl dayanacak tı, dayanabilecek miydi?

Bu şekilde bir dağıtım hiç iyi olmamıştı. 600 yıllık topraklarımızdan koparıldığımız gibi şimdi de Karagözlüler birbirinden koparılıyordu. Bu şekildeki bir dağıtım bütün aileleri çaresiz ve perişan bırakmıştı. 

Yapılan itiraz ve yalvar yakarışları yetkililer, köylerin birbirine yakın olduğunu söyleyerek, geçiştirmişlerdi.

Çaresiz, umutsuz ve gurbetlik duygumuzun alabildiğine kabardığı bir gündü.  Ne var ki çıkmıştık bir kere Bulgaristan’dan…

Bugün, sabahın erken saatlerinde, bize tahsis edilen bir yük kamyonu ve külüstür bir otobüsle, Elbistan’a ulaştırılmak üzere yolcu edildik. Maraş’tan ayrılırken, Maraş Göksun arasındaki yol için uyarıldık ayrıca. İyi ki uyarıldık, sürprizlerle karşılaşmamış olduk.

Doğa koşullarının beklenmedik derecede zorlaştırdığı, aşılması oldukça güç derin vadiler, karşılıklı gelen iki aracın birbirini geçemeyeceği dar yollarda başladı yolculuğumuz. Maraş-Göksun arası şimdiye kadar sürücülerin karşılaştığı en zorlu yol olarak tanımlanmıştı.

Yol güzergâhı coğrafi yapı olarak çok kötüydü. Bu yüzden yöre köylüleri Maraş ile Göksun arasındaki bu sarp dağlara “Şeytan dağları”, bu dağlardaki yola da “Felâket yolu” adını vermişlerdi. Şeytan dağları dediklerinin, Amanoslar’ ın bir parçası olan Nurhak Dağları olduğunu öğrenecektim sonraki yıllarda

İki aracın yan yana geçemeyeceği darlıkta olan bu felaket yolunda iyi ki karşıdan gelen bir araçla karşılaşmadık. Bazı dönemeçleri tek seferde dönemeyen kaptanımız uzun süre manevra yapmak zorunda kalıyordu. En ufak bir hatada derin vadiye uçmanız işten bile değildi.

Böyle bir manevradan sonra eğimi oldukça büyük, dar ve yanları uçurum olan yola girdi. Zirveye tırmanırken, fazla zorlanmış olacak ki, birden motoru stop etti. Sürücü tekrar çalıştırıp harekete geçmek istediyse de kamyon ileri gitmek şöyle dursun, geriye doğru kaymaya başladı. Büyük bir panik havası yaşandı. Kamyonun yandaki uçuruma kayması an meselesiydi. Çok korkmuştuk…

Başta Halil dedem, birkaç yaşlı ve küçük çocuklar kamyon kasasında kaldı. Diğerleri ile birlikte ben de kamyondan aşağı atladım.

Harekete geçmekte zorlanan kamyonun kaymasını engellemek için arka tekerleklerin arkasına büyükçe taşlar koyduktan sonra hep birlikte ittik. İtme gücümüzle harekete geçen kamyon hızını arttırdı, kazandığı hızını kesmeden zirveye tırmandı ve gözden kayboldu. Kamyonun gözden kaybolması hepimizi telaşlandırdı. Paniğe kapılan sürücü bizi buralarda bırakmış olabilir miydi?

Bırakmamıştı… Yarım saatlik bir zorlu yürüyüşten sonra bizi beklemekte olan kamyonun üzerindeki yerimizi aldık.

Coğrafi olarak Maraş’ın 80 km kuzeyinde olmasına rağmen Amanos dağlarının geçit vermez yapısından ötürü Maraş Elbistan yolu 140 kilometrenin üzerine çıktı. Kâbus gibi 5 saatlik bir yolculuktan sonra, dağlar arasına sıkışmış, Elbistan’a ulaştık.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BİR YIL SONRA ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU MİSAFİRİYİM

15 Haziran 1964 Pazartesi, İstanbul... Bugün sabah kahvaltısından sonra birden, zamanda 2 yıl geriye, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'a git...