DOĞDUĞUM KÖY KARAGÖZLER


Karagözler Köyü göç hikayemizin başlangıç konumudur. Anam, 1944 yılında mısır çapalarken doğurmuş beni. Sorduğumda öyle söylemişti. Babam askerdeymiş. Bulgar Hükümeti, Türklerin eline silah vermektense, yaz  aylarında kanal açmada görevlendiriyormuş üç yıl süreyle.

İki yıl sonra kardeşim Mustafa, 4 yıl sonra da diğer kardeşim Şaban doğdu. Böylece 5 kişilik Ahmet Mustafa Durgud Ailesi olduk.

Atalarımın doğup, büyüdüğü ve bu dünyadan göçtüğü Karagözler Köyü Bulgaristan’ın kuzeydoğusunda, bir bakıma Karadeniz Bölgesinde, Şumnu İlinin Preslav İlçesine bağlı en gelişmiş köylerden biri olarak bilinmektedir. 

Deli Orman bölgesinde bulunan Şumnu, 1389 yılında Çandarlı Ali Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katılmış, Osmanlı döneminde askeri üs ve doğal kale görevi yapmıştı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, önemli bir askeri ve stratejik merkez olmuştu.

Şehirde Osmanlı döneminden kalma birçok tarihi eser bulunmaktadır. Bunlar arasında 1741 yılında Şerif Halil Paşa tarafından yaptırılan Tombul Camii ve medresesi öne çıkmaktadır.

Şumnu, Osmanlı döneminde inşa edilen birçok cami, köprü ve diğer mimari eserlerle zengin bir kültürel mirasa sahiptir. Şehirdeki tarihi eserler, Osmanlı döneminin izlerini taşımaktadır.

Deliorman Bölgesi, adını eskiçağlardan beri sahip olduğu sık ve gizemli ormanlardan almaktadır. En eski sakinleri Traklar olan bölgenin önemli ve Türklerin yoğun olarak yaşadığı şehirleri Varna, Rusçuk, Şumnu, Razgrad ve Filibe’dir.

Deliorman bölgesi, coğrafi konum olarak, Balkan Dağları ve Tuna nehri arasında kalan geniş, düz ve verimli bir ovadır. Bölgede yaşayan Türkler çoğunlukla kırsal kesimlerde yaşamakta ve tarımla geçimlerini sağlamaktadır.

Bölgenin en gelişmiş köylerinden biri olan Karagözler Köyü de Deli Orman Bölgesinde bulunan Sakar Balkan eteklerinde kurulmuştu. 

Karagözler, Karadeniz’e kıyısı olan Varna'ya 90 km, Şumnu'ya 50 km uzaklıktadır. 

Bağlı bulunduğu ilçe Varbitsa yaklaşık 10 km doğusunda olup, Ekonomisi çoğunlukla tarım ve hayvancılığa dayanır. Sonbahar aylarında gerçekleştirilen Vırbitsa Panayırı az da olsa ekonomiye katkı yapar. Bulgar nüfusla birlikte Türkler çoğunluktadır.

Çarlar Şehri Preslav ise köyümüzün 40 km kuzey-doğusundadır. Preslav ya da Veliki Preslav Bulgar Krallığının ikinci başkentiydi. 893 yılında ana şehir olarak ilan edildikten sonra Bulgaristan’ın önemli önemli kültür ve edebiyat ocağı olarak gelişmişti. Karagözler de bu gelişmeye bağlı olarak Bulgaristan’ın en gelişmiş köylerinden biri olacaktı.

Vırbitsa kasabası ile bağlı 21 köyün bulunduğu Gerlova, alçak düzlükleri ve tarıma elverişli toprakları kapsıyordu. Dağların ortasında, nispeten küçük bir yüksek ovaydı.

Gerlova alçağından geçen Kamçı Suyu, kuzeydeki Preslav Pass olarak bilinen Derbent Boğazını aşıp, eski Başkent Preslav harabeleri yanından geçtikten ve 191 km doğuya aktıktan sonra Karadeniz’e dökülürdü.

Günümüzde kasaba statüsünde olan Vırbitsa, dağ sırtının “geri” tarafındaki, kuzey yamacında yer aldığı için ovaya hâkim konumda olunca, bu düzlüğe “Geri-ova, Geril-ova” denmiş, sonradan Gerlova olmuştur. Geniş anlamda “Gerlova bölgesi” ise, Vırbitsa’dan 60 km kadar kuzeye devam eden ovaları kapsar ve Deliorman sınırlarıyla bütünleşir.

Verimli topraklar üzerindeydi Karagözler Köyü. Evimizin penceresinden görülen, sık ormanlarla kaplı ve heybetli dağın Sakar Balkan olduğunu öğrenmiştim Kerim dayımdan.

Sakar Balkanın içinde görülmeye değer mağaralar olduğu gibi, çıplak tepe denen zirvesine çıkıldığında, Gerlova Alçağı denen bütün ovayı rahatlıkla görebileceğimizi anlatmıştı.

Dağ florası olarak bilinen bitki çeşitliliği Sakar Balkanın bilim adamları ve çevreciler tarafından ilgi odağı olduğunu öğrenmiştim sonraki yıllarda. Sakar Balkanı benimsemiş, bize ait duygusuyla yaşamıştım.

Tipik Balkan ikliminin özelliklerini taşımakta olan köyümüzde kış ayları sert ve yoğun kar yağışlı, yazları ise sıcaktı. Köyün geçim kaynağı hayvancılık ve tarımın yanında odun işçiliğiydi. Sakar Balkan’dan elde edilen odunlar geçim kaynaklarından biriydi.  Tarım olarak buğday ve arpanın yanında daha çok tütün ve çilek üretimi yapılmaktaydı.

Bölge kurşun, çinko, krom, manganez ve altın gibi madenler bakımından zengindi. Ülkeyi neredeyse baştanbaşa gezen sorumsuz ve haylaz amcamın anlattıklarına göre, Tuna ve Meriç nehirleri Bulgaristan’ın en önemli iki akarsuyuydu. Meriç nehri havzası Bulgaristan’ın neredeyse üçte birini kaplamaktaydı. 

Sakar Balkan eteklerindeki köyde, evimizin yanından geçen bir dere ve dereden sonra yaklaşık 600 metre uzakta da ‘’Aşağı Mahalle’’ bulunuyordu. 

Köydeki derenin bizden ayırdığı ”Aşağı Mahalle” olarak bilinen yerleşim biriminde nenem Fatma, dedem Halil, dayılarım Hüseyin, Kerim, Yusuf ve Mustafa ile teyzem Cemile kalabalık bir aile oluşturuyordu.

Rahmetli babamın askere alındığı yaz aylarında kardeşlerim ve benimle Yusuf dayımla rahmetli Kerim dayım ilgilendiğini anımsıyorum. Kerim dayım çok şakacı biriydi, beni ve kardeşlerimi eğlendirir, oyalardı. Böylelikle anamın yükü azalır, tarlada çalışma fırsatı bulurmuş.

Kerim Dayım, 6 yaşını aştığım zamanlarda, Sakar Balkan eteklerine götürürdü. 1950 yılı ilkbaharında, güneşli bir günde, sakar balkan zievesine kadar çıkarak Gerlova Ovasını izletmişti bana. Öyle yorulmuştum ki ertesi gün yataktan zor kalkmıştım.



Yorumlar

  1. Paylaşımlarınızı büyük bir zevkle okudum. Kitap olarak yayımlanacağı günü sabırsızlıkla bekliyorum ama biraz acele edin.
    Kutlarım...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

A.Ü. Fen Fakültesi Öğretim Kadrosu

ANKARA YÜKSEK ÖĞRETMEN OKULU DÖNEMİ

A.Ü. Fen Fakültesi Öğrencisi Olmak