TÜRKİYE'YE GÖÇ KARARI

 

Bulgaristan’da yaşayan Müslüman Türkler, 93 Harbi olarak bilinen, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan itibaren baskı, zulüm ve göç ettirme politikaları ile karşı karşıya kalmışlardır. Farklı siyasal düşüncedeki iktidarlar prenslik, krallık ve diktatörlük dönemlerinde bu yaklaşımı değiştirmemiştir.

Dolayısıyla İkinci Dünya Savaşı sonrası Bulgaristan’da kurulan yeni sosyalist iktidar da bu tavrından uzak kalamamış; göreceli iyileştirmeler dışında Bulgaristan Türklerini asimile etmek, başaramazsa göç ettirmek yoluna gitmiştir

1950-1951 yıllarında Bulgaristan'da Türkler üzerinde uygulanan asimilasyon politikaları, Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbürosu'nun aldığı gizli kararlar doğrultusunda yürütülmüştür.

Bu dönemde, Bulgar hükümeti, ülkede yaşayan Türkleri iç bölgelere sürgün etmiş ve direnenleri Türkiye'ye göç etmeye zorlamıştır.

Bu asimilasyon politikalarının amacı, "tek milletli sosyalist bir toplum" yaratmaktı. Bu süreçte, Bulgaristan'daki Türkler üzerinde baskı, zulüm ve zorunlu göç politikaları uygulanmıştır. 1950-1951 yıllarında, yaklaşık 154.393 Türk, Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç etmek zorunda kalmıştır.

Bu dönemde yaşananlar, hem Türk toplumu hem de Bulgar ekonomisi üzerinde yıkıcı etkiler yaratmıştır.

19 Mart 1951, Karagözler Köyü…

Evimizdeki gözle görülür göç hazırlıkları üzerine dün akşam babama ‘’neden buradan göçmek zorundayız?’’ sorusunu sorma cesaretini buldum. Kızmamıştı…

Ailenin bütün bireylerini karşısına alarak 1 Mart 1951 günü pasaport ve vize işlemleri için yaptığı başvuruların sonuçlanmış, beş kişilik ailemiz için pasaport almıştı. 

Alınan pasaport ve Türkiye Konsolosluğu’nun verdiği vize ile 1951 yılının mart ayında başlamış oluyordu göç serüvenimiz.

Pasaport ve vize işlemleriyle ilgili bilgilerden sonra, ‘’Neden Türkiye’ye göçmemiz gerekiyor?’’ Sorusunu yanıtladı uzunca bir süre.

Anlattıklarından anladığım kadarıyla, bazı Türk ailelerin tarlaları kooperatifleştirme gerekçesiyle ellerinden alınmış, alınmaya da devam ediyordu. 

Bulgar yönetimi tarafından bir toprak reformu olarak nitelenen uygulamayla Türkler, kendi topraklarında ücretli isçiye dönüşmüştü. 

Yoğun olarak yürütülen din karşıtı propaganda, İslam uygulamalarının fiili olarak yasaklanmasıyla beraber gerçekleşmişti.

Okullarımız ve vakıflarımız devletleştirip eğitim haklarımız engellenmişti. Köyümüzde Türkçe eğitim yapan okullar kapatılmış olduğundan, okuma yazma bilen yok denecek kadar azdı. 

Amcam dışında Bulgarca bilen de yoktu. Babamın” Hayta” dediği Mustafa Amcam da Bulgaristan'ın büyük bir bölümünü gezdiği için öğrenmişti biraz Bulgarcayı.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi, Asimilasyon tehlikesiyle karşı karşıya kalan Karagözler Köyü yaşayanları kayıpları en aza indirgemek için, kendilerini saklama yöntemini benimsemişlerdi. Saklanmak, asimilasyona uğramış gibi görünmek…

Bağlı bulundukları il Şumnu ve İlçe Preslav ile de bağlantılarını kesmişlerdi neredeyse. Kapalı bir ekonomi sistemi oluşturmuşlardı. Sadece gaz ve tuz gibi üretemedikleri maddeleri almak için gider olmuşlardı şehirlere.

Kapalı bir ekonomi sistemi uygulayan Karagözler sakinleri koyunların yünlerinden giyeceklerini, derilerinden çarıklarını, sütlerinden peynir ve yoğurtlarını yapmışlardı. 

Şeker kamışı ve şeker pancarından şeker ve şeker ürünlerini, tarlalarından buğday, arpa ve mısır gibi ürünleri sağlamışlardı.

Yalnızlık duygularını yok etmek için maneviyata önem vermişler ve aralarındaki bağları kuvvetlendirmişlerdi. Kadınları kara çarşafa bürünmüştü görünmemek için. Aralarındaki anlaşmazlıkları yok saymışlardı.

Baskı giderek artıyordu. Din elden gidiyordu, Gelenek ve görenekler görmezden geliniyordu. İnanmış ve samimi bir dindar olan babam ve babam gibiler Bulgaristan’dan göçmenin kurtuluş olacağına inanmışlardı…

Gönüllü göç kararımız Bulgar makamlarınca ''Asimilasyona uğramadık'' beyanı olarak değerlendirilmiş ve pasaport almamız kolaylaşmıştı.

Babam ve babam gibiler için Dinleri ve inançları her şeyin üstündeydi. Dinlerini kurtarabilmek için, bedelsiz olarak mal varlıklarını bırakıp, beş parasız Serbest Göçmen olarak Türkiye’ye göç kararı almaktan çekinmemişlerdi. 

Serbest Göçmen olarak gideceğimiz Türkiye’nin bize bakma ve yer gösterme yükümlülüğü olmayacaktı. Zor bir karardı ama verilmişti bir kere. Gönüllü olarak gidecektik Anavatan Türkiye’ye…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

A.Ü. Fen Fakültesi Öğretim Kadrosu

ANKARA YÜKSEK ÖĞRETMEN OKULU DÖNEMİ

A.Ü. Fen Fakültesi Öğrencisi Olmak