KEMAN ÖĞRETMENİM EKREM ZEKİ ÜN
27
Eylül 1961 Çarşamba, Çapa…
Keman
Öğretmenimiz Ekrem Zeki Ün Çapa Öğretmen Okulu Müzik semineri
oluşumunu sağlayan kişiydi. Olağanüstü disiplinli olduğunu, en
ufak hataları affetmediğini öğrenmiştik eski öğrencilerinden.
Haftada
10 saat müzik dersinin 2 saati Resim Semineri öğrencileriyle ortak
yapılıyordu. Bugün yalnız Müzik Semineri öğrencilerine yönelik
4 saat dersimiz vardı.
Çok
yoğun bir çalışma temposu olduğundan, dersleri Çarşamba
sabahına toplanmıştı. İlk iki saat müzik teorisi ve kompozisyon
üzerine konuşma yaptığını öğrenmiştik üst
sınıflardan. Sonraki iki saat uygulamalı ders olup, keman
tutma, yay çekme ve parmakları kullanma üzerine çalışılacaktı.
Resim
Seminerindeki arkadaşlarımızın da Selahattin Taran ile 4 saat
dersleri vardı. Onların da ilk iki saati kuramsal olup, son iki
saati uygulamalıydı.
Müzik Seminerindeki 17 arkadaşımla birlikte, alt kattaki müzik odasına girdiğimizde, üzerinde bir keman bulunan piyanonun başına oturmuş bizi
bekliyordu Ekrem Zeki Ün.
Bir
süre bizi süzdükten sonra ''teori bilinmeden kompozisyon
yazamazsınız.'' Diye başladı konuşmasına.
İnsanlar
yaşadıkları çeşitli toplumsal olayları, acıları, sevinçleri,
duygu ve düşüncelerini birbiriyle uyumlu ses ve söz kalıplarıyla
ifade etme yolunu tercih etmiş ve bu yolla da olayları anlatmada en
etkili ifade yöntemini, müziği bulabilmiştir. İnsanlık tarihi
ne kadar eskiyse, müzik tarihi de o kadar eskidir. İnsanlık
geliştikçe, müzik de gelişmiştir.
İnsan
varoluşuyla birlikte, toplu olarak yaşamayı tercih etmiş, hayatın
tüm zorluklarında birbirine destek olmuştur. Bu toplu yaşama
içgüdüsünün sonucunda, müziksel faaliyetler de gruplar halinde
yapılmış, korolar ve fasıl grupları oluşturulmuştur.
Başlarda
haberleşme amacıyla kullanılan tahta ya da kemikten yapılmış
borular, giderek toplu icralarda kullanılan müzik aletleri haline
gelmiştir. Buna bağlı olarak, toplu icra tarihinin insanın
varoluş tarihi kadar eskilere dayandığı da açıkça
görülmektedir.
Müzik
Teorisi araştırmaya, çözümlemeye, yeni teoriler oluşturmaya ve
bunları bir sistematik içinde bilimsel metotlarla değerlendirmeye
dayalı bir alandır. Kompozisyon ise eldeki verilerden yola çıkar
ve yeni eserler üretir. Yeni eser üretiminde tarihsel ve güncel
teorik bilgi sahibi olmak, eldeki verileri yorumlamada ve yaratıcılık
sürecinde önemli bir rol oynamaktadır.
Anlattıklarını
can kulağı ile dinlediğimiz Ekrem Zeki Ün Çapa Öğretmen Okulu
Müzik semineri oluşumunu sağlayan kişiydi. 23 Kasım 1910
tarihinde İstanbul’da doğan Ekrem Zeki Ün İstiklal Marşımızın
bestecisi olan Osman Zeki Üngör’ün oğluydu.
Babası
Osman Zeki kültürel müzik alanında Batı uygarlığına yönelen
ilk kemancı ve Saray Orkestrası’nın şefiydi. Dedesi ise Osmanlı
Askeri Bandosu bünyesindeki Fasl-ı Cedît’in kurucusu, 1820-1895
yılları arasında yaşamış olan, Santurî Hilmi Beydi.
Müzisyen
bir ailede doğup büyüyen Ekrem Zeki Ün, dört yaşında ilk keman
derslerini babasından alarak müziğe başlamıştı.
İlk
ve orta öğretimini İstanbul’da tamamlayan sanatçı, 1924
yılında 14 yaşındayken Milli Eğitim Bakanlığı tarafından
yurt dışı müzik öğrenimi için açılan sınavı birincilikle
kazanarak Fransa’ya gönderilmişti. Altı yıl boyunca kaldığı
Paris’te Ecole Normale de Musique’de keman eğitimi görmüştü.
Öğrencilik
yıllarında özellikle izlenimci ressamların tablolarına ilgi
duymuş ve resim ile müzik arasındaki ilişkiyi incelemişti. İlk
beste çalışmalarına başladığı bu dönemde, doğadaki
unsurların kişide oluşturduğu izlenimleri yansıtmayı amaçlayan
izlenimciliğin etkilerini yansıtan eserler yazmıştı.
1930
yılında yurda dönen Ün, babasının müdürlük yaptığı Musiki
Öğretmen Okulu’na öğretmen olmuştu. 1936 yılında devlet
Konservatuvarı olan Ankara Mamak’taki bu okul 1924 te Atatürk'ün
önerisiyle, müzik öğretmeni yetiştirmek amacıyla kurulmuştu.
Tiyatro, müzik ve opera bölümleri bulunan okul bünyesine 1950’de
bale bölümü de eklenmişti.
1934
yılında İstanbul’a yerleşerek öğretmenliğini sürdürmüştü.
1938 yılında ünlü piyanist Verda Ün ile evlenmişti. 1945
yılında İstanbul Belediye Konservatuarı’nda keman
öğretmenliğine getirilmiş ve konservatuar öğrenci orkestrasını
yönetmeye başlamıştı. Ayrıca İstanbul Şehir Orkestrası konuk
şef olarak yöneten Ekrem Zeki Ün, Cemal Reşit Rey’in
çalışmalarına destek olmuştu.
Hayatını
çalışmaya ve üretmeye adamış, yaratıcı ve besteci, eğitimci
ve yorumcu, öncü bir sanat adamıydı Ekrem Zeki Ün. Yapıtlarını
sürekli bir arayışın ürünleri olarak veren Ün, bestelediği
her yeni yapıtında kendini yenilemeyi öngörerek önceki
yaratılarını beğenmediğini açıklamış, özeleştirel
yaklaşımdan güç almıştı.
Ekrem
Zeki Ün kendini; düşünen, entelektüel öğrenciler yetiştirmeye
adamış Türkiye'nin en önemli keman üstatlarından ve
kompozitörlerinden biriydi. Onun amacı sadece kemancı yetiştirmek
değildi. Kemanın yanı sıra zihni ve kişiliği aydın güçlü
bir kişilik yetiştirmekti. Tam da Atatürk’ün istediği gibi…
Bir
eser üzerinde çalışırken eseri sadece teknik kapasitesi ya da ne
kadar zor olduğuyla değerlendiremezsiniz. Sadece o eseri ya da
notaları çalmanız onu yorumlamaya yetmez. Demişti daha sonraki
kuramsal derslerinde. Donanımınız mükemmel olmalı. Bir eseri
yorumlayabilmemiz için onun yazıldığı koşulları bilmelisiniz.
Sosyolojik
ve politik açılardan o devirde neler olduğunu, bestecinin
hayatını, besteleme tarzını ve hatta aynı devirde yasayan diğer
bestecilerin eserlerini, giyim-kuşam, edebiyat vd. gibi konularda
tam bilgiye sahip olmalısınız. Bütün bu bilgileri sentezleme
biçiminiz, yeteneğinizle de birleşince bir yorumcu olarak sizi
üstat yapar.
Bitmek
tükenmek bilmeyen çalışma azmi, yorumcu, eğitimci, besteci,
araştırmacı ve yenilikçi kimliği, Türk müziğine hizmet
tutkusu ile müzik kültürü ve tarihimize eşsiz katkılarda
bulunmuştu.
Müzik
sanatı ve eğitimimizi şekillendirmiş en önemli sanatçılardan
biri olan Ekrem Zeki Ün, ardında çok sayıda eser, izinde
ilerleyen yetiştirdiği pek çok sanatçı ve eğitimci bırakarak
24 Mart 1987’de Dublin’de, 77 yaşında hayata veda etmişti.
27 Eylül 1961 Çarşamba, Çapa…
Keman Öğretmenimiz Ekrem Zeki Ün Çapa Öğretmen Okulu Müzik semineri oluşumunu sağlayan kişiydi. Olağanüstü disiplinli olduğunu, en ufak hataları affetmediğini öğrenmiştik eski öğrencilerinden.
Haftada 10 saat müzik dersinin 2 saati Resim Semineri öğrencileriyle ortak yapılıyordu. Bugün yalnız Müzik Semineri öğrencilerine yönelik 4 saat dersimiz vardı.
Çok yoğun bir çalışma temposu olduğundan, dersleri Çarşamba sabahına toplanmıştı. İlk iki saat müzik teorisi ve kompozisyon üzerine konuşma yaptığını öğrenmiştik üst sınıflardan. Sonraki iki saat uygulamalı ders olup, keman tutma, yay çekme ve parmakları kullanma üzerine çalışılacaktı.
Resim Seminerindeki arkadaşlarımızın da Selahattin Taran ile 4 saat dersleri vardı. Onların da ilk iki saati kuramsal olup, son iki saati uygulamalıydı.
Müzik Seminerindeki 17 arkadaşımla birlikte, alt kattaki müzik odasına girdiğimizde, üzerinde bir keman bulunan piyanonun başına oturmuş bizi bekliyordu Ekrem Zeki Ün.
Bir süre bizi süzdükten sonra ''teori bilinmeden kompozisyon yazamazsınız.'' Diye başladı konuşmasına.
İnsanlar yaşadıkları çeşitli toplumsal olayları, acıları, sevinçleri, duygu ve düşüncelerini birbiriyle uyumlu ses ve söz kalıplarıyla ifade etme yolunu tercih etmiş ve bu yolla da olayları anlatmada en etkili ifade yöntemini, müziği bulabilmiştir. İnsanlık tarihi ne kadar eskiyse, müzik tarihi de o kadar eskidir. İnsanlık geliştikçe, müzik de gelişmiştir.
İnsan varoluşuyla birlikte, toplu olarak yaşamayı tercih etmiş, hayatın tüm zorluklarında birbirine destek olmuştur. Bu toplu yaşama içgüdüsünün sonucunda, müziksel faaliyetler de gruplar halinde yapılmış, korolar ve fasıl grupları oluşturulmuştur.
Başlarda haberleşme amacıyla kullanılan tahta ya da kemikten yapılmış borular, giderek toplu icralarda kullanılan müzik aletleri haline gelmiştir. Buna bağlı olarak, toplu icra tarihinin insanın varoluş tarihi kadar eskilere dayandığı da açıkça görülmektedir.
Müzik Teorisi araştırmaya, çözümlemeye, yeni teoriler oluşturmaya ve bunları bir sistematik içinde bilimsel metotlarla değerlendirmeye dayalı bir alandır. Kompozisyon ise eldeki verilerden yola çıkar ve yeni eserler üretir. Yeni eser üretiminde tarihsel ve güncel teorik bilgi sahibi olmak, eldeki verileri yorumlamada ve yaratıcılık sürecinde önemli bir rol oynamaktadır.
Anlattıklarını can kulağı ile dinlediğimiz Ekrem Zeki Ün Çapa Öğretmen Okulu Müzik semineri oluşumunu sağlayan kişiydi. 23 Kasım 1910 tarihinde İstanbul’da doğan Ekrem Zeki Ün İstiklal Marşımızın bestecisi olan Osman Zeki Üngör’ün oğluydu.
Babası Osman Zeki kültürel müzik alanında Batı uygarlığına yönelen ilk kemancı ve Saray Orkestrası’nın şefiydi. Dedesi ise Osmanlı Askeri Bandosu bünyesindeki Fasl-ı Cedît’in kurucusu, 1820-1895 yılları arasında yaşamış olan, Santurî Hilmi Beydi.
Müzisyen bir ailede doğup büyüyen Ekrem Zeki Ün, dört yaşında ilk keman derslerini babasından alarak müziğe başlamıştı.
İlk ve orta öğretimini İstanbul’da tamamlayan sanatçı, 1924 yılında 14 yaşındayken Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yurt dışı müzik öğrenimi için açılan sınavı birincilikle kazanarak Fransa’ya gönderilmişti. Altı yıl boyunca kaldığı Paris’te Ecole Normale de Musique’de keman eğitimi görmüştü.
Öğrencilik yıllarında özellikle izlenimci ressamların tablolarına ilgi duymuş ve resim ile müzik arasındaki ilişkiyi incelemişti. İlk beste çalışmalarına başladığı bu dönemde, doğadaki unsurların kişide oluşturduğu izlenimleri yansıtmayı amaçlayan izlenimciliğin etkilerini yansıtan eserler yazmıştı.
1930 yılında yurda dönen Ün, babasının müdürlük yaptığı Musiki Öğretmen Okulu’na öğretmen olmuştu. 1936 yılında devlet Konservatuvarı olan Ankara Mamak’taki bu okul 1924 te Atatürk'ün önerisiyle, müzik öğretmeni yetiştirmek amacıyla kurulmuştu. Tiyatro, müzik ve opera bölümleri bulunan okul bünyesine 1950’de bale bölümü de eklenmişti.
1934 yılında İstanbul’a yerleşerek öğretmenliğini sürdürmüştü. 1938 yılında ünlü piyanist Verda Ün ile evlenmişti. 1945 yılında İstanbul Belediye Konservatuarı’nda keman öğretmenliğine getirilmiş ve konservatuar öğrenci orkestrasını yönetmeye başlamıştı. Ayrıca İstanbul Şehir Orkestrası konuk şef olarak yöneten Ekrem Zeki Ün, Cemal Reşit Rey’in çalışmalarına destek olmuştu.
Hayatını çalışmaya ve üretmeye adamış, yaratıcı ve besteci, eğitimci ve yorumcu, öncü bir sanat adamıydı Ekrem Zeki Ün. Yapıtlarını sürekli bir arayışın ürünleri olarak veren Ün, bestelediği her yeni yapıtında kendini yenilemeyi öngörerek önceki yaratılarını beğenmediğini açıklamış, özeleştirel yaklaşımdan güç almıştı.
Ekrem Zeki Ün kendini; düşünen, entelektüel öğrenciler yetiştirmeye adamış Türkiye'nin en önemli keman üstatlarından ve kompozitörlerinden biriydi. Onun amacı sadece kemancı yetiştirmek değildi. Kemanın yanı sıra zihni ve kişiliği aydın güçlü bir kişilik yetiştirmekti. Tam da Atatürk’ün istediği gibi…
Bir eser üzerinde çalışırken eseri sadece teknik kapasitesi ya da ne kadar zor olduğuyla değerlendiremezsiniz. Sadece o eseri ya da notaları çalmanız onu yorumlamaya yetmez. Demişti daha sonraki kuramsal derslerinde. Donanımınız mükemmel olmalı. Bir eseri yorumlayabilmemiz için onun yazıldığı koşulları bilmelisiniz.
Sosyolojik ve politik açılardan o devirde neler olduğunu, bestecinin hayatını, besteleme tarzını ve hatta aynı devirde yasayan diğer bestecilerin eserlerini, giyim-kuşam, edebiyat vd. gibi konularda tam bilgiye sahip olmalısınız. Bütün bu bilgileri sentezleme biçiminiz, yeteneğinizle de birleşince bir yorumcu olarak sizi üstat yapar.
Bitmek tükenmek bilmeyen çalışma azmi, yorumcu, eğitimci, besteci, araştırmacı ve yenilikçi kimliği, Türk müziğine hizmet tutkusu ile müzik kültürü ve tarihimize eşsiz katkılarda bulunmuştu.
Müzik sanatı ve eğitimimizi şekillendirmiş en önemli sanatçılardan biri olan Ekrem Zeki Ün, ardında çok sayıda eser, izinde ilerleyen yetiştirdiği pek çok sanatçı ve eğitimci bırakarak 24 Mart 1987’de Dublin’de, 77 yaşında hayata veda etmişti.
Yorumlar
Yorum Gönder