1964 yaz tatilinde parsel taşları yazılacak
2 Temmuz 1964 Perşembe, Tarsus...
Salı günü Ankara'dan başlayan, yaklaşık 12 saatlik bir yolculuktan sonra, Grup vakti, güneş Akdeniz'e gömülmek üzereyken Turan Emeksiz Ağaçlama Sahasında yaşayan ailemin yanına ulaşmıştım servis sürücüsü Mahmut Abi sayesinde.
Dün mevsimlik işçilerin çalıştığı parsellerden birine gittim. Çalışanlar içinde, Mersin Kuvayi Milliye İlkokulu'nda 2 yıl birlikte okuduğum, bir kaç arkadaşım da vardı. Beni görenlerden bazıları el sallayınca yanlarına giderek kolaylıklar diledim.
İlkokul mezunu bir filozof olarak tanımladığım Derviş Çavuş geldi bu arada. Birbirimize sarıldık, ellerini öptüm. Hal hatır sordu. Lise mezunu olduğumu, önümüzdeki yıl Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi öğrencisi olabileceğimi söyleyince alnımdan öptü bir baba gibi.
Ankara'dan, okullardan, nerede ve nasıl kalacağım konularından sonra ''Bana verebileceğin bir iş var mı?'' soruma ''Sana ve kardeşine her zaman verebileceğim bir iş vardır. Sahada (400X400) boyutlarında 85 parsel ve herbirinin köşelerinde 4 parsel taşı var. Bu taşlara parsel numaralarının yazılması gerekiyor. Tam senlik bir iş diye düşünüyorum. Ne dersin?''
Derviş Çavuşun önerisini sevinerek kabul ettim. Yarın gerekli olan fırça ve boyalar gelirse başlayabileceğimi söyledim.
Teşekkür edip ayrılacağım sırada ''Mehmet, baban bizlerle yalnızlığını gideriyor. Anan nasıl, alışabildi mi bu ıssız yere. İki laf edebileceği kimse yok yanında. Anana yardım etmenin yanı sıra biraz da özel zaman ayır.'' Dedi. Boşuna dememiştim filozof gibidir Derviş Çavuş Diye.
Eve giderken anamı düşündüm.
En yakın köy Kulaksız'ın bile 5 km uzaklıkta olduğu bir yere, Berdan Nehri kollarından birinin Akdenize döküldüğü nehirden yaklaşık 50 metre uzaklıktaki kumulların üzerine seyyar sayılabilecek bir ev kondurulmuştu 1960 yılı sonlarında.
Kumulların tarım alanlarını yutmakta olan bu bölgede, Tarsus Turan Emeksiz Ağaçlama Sahası adı altında ağaçlandırılma çalışmaları başladığında, kumulların çevresine de üstü kapalı bir alan ayrılarak, ağaçlandırmada çalışacak mevsimlik işçiler için gerekli alet edevatlar konulunca muhafaza memuruna ihtiyaç duyulmuştu.
Ağaçlama Sahasına Muhafaza Memuru alınacak duyurularına hiçbir istekli çıkmayınca, akıllarına Karabucak Okaliptüs Fidanlığı'nda çalışmakta olan babam Ahmet Akıncı gelmişti.
Bulgaristan'dan göç ettiği 1951 yılından bu yana geçen 13 yıl oradan oraya savrulan babam yapılan teklife olumlu bakmıştı. Ne var ki doğru dürüst okuma yazması olmadığı gibi, devlet memuru olabilmesi için ilkokul diplomasına ihtiyaç vardı.
Karabucak Okaliptüs Ormanı bünyesinde çalışan Orman Mühendislerinin yanı sıra diğer yetkililerin de devreye girmesiyle, usulen ilkokul bitirme sınavlarına sokulan Ahmet Akıncı ilkokul mezunu yapılmıştı. 1961 yılı Ocak ayında muhafaza memuru olarak göreve başlamıştı.
Boşuna atom karınca adını takmamıştım babama. Geçen 3 yıllık sürede, biçtiği sazlarla rüzgar ve kum fırtınalarından koruma duvarları oluşturan babam çevreyi olabildiğince yeşillendirerek domates, biber yetiştirmiş, hatta küçük bir karpuz tarlası bile oluşturmuştu. Bunlara ek olarak satın aldığı inek yavrulayınca süt ve peynir ihtiyacını gidermiş, oluşturduğu birkaç arı kovanıyla bal ihtiyacını da gidermişti.
Zorunlu diğer ihtiyaçlarını Tarsus'tan giderebilmek için de bir mobilet satın almıştı, ki ondan önce de Tarsus'a gidip geldiği bisikleti vardı.
Ağaçlama sahasına gelip giden işçiler, Derviş Çavuş, orman mühendisleri ve diğer yetkililerle sürekli ilişkilerinin yanı sıra Tarsus'a gidip gelmeleri yalnız duygusunu yok etmişti.
Ne var ki aynı durum anam için geçerli değildi. İki laf edip yalnızlığını giderek kimseler yoktu. Anlattığına göre, babam Tarsus ya da Karabucak Fidanlığı'na indiğinde, saatlerce yola gözlerini dikerek beklerdi. Yalnızlıktan bunalmış, adeta yabancılaşmıştı.
Eve ulaştığımda bir başka gözle baktım anama. Tatil günlerinden birinde Mersin'e, kardeşlerinin yanına götürmeliyim diye düşündüm.
Yorumlar
Yorum Gönder