23
Kasım 1952 Cuma, Niğde Misli…
Samimi
bir dindar olan babam, ki dinimizi kurtarmak için geldik Türkiye’ye
derdi her fırsatta, Cuma gününün en hayırlı günlerden biri
olduğuna inanırdı.
Dün
akşam yemeğinden sonra hepimiz karşısına alarak,
-Yarın,
günlerin en hayırlısı Cuma. Sabahın erken saatlerinde ilk
buğday tohumlarını tarlamızda buluşturmamız gerekiyor.
Dedi.
Hep birlikte dua ettik hayırlı bir hasat sonucu alalım diye.
Babam,
mülkiyeti hazineye ait olan 100 dönümlük tarlamızdan, kendince
buğday ekimine en uygun olan 50 dönüm tarlayı seçmiş ve ekim
için hazırlamıştı.
Dönüm
başına ortalama 16 kg buğday kullanılacağından, ekim için 800
kg buğday almıştı iki gün önce.
Buğdayın
alındığı günün akşamı anamla yaptıkları alçak sesli
konuşmalarından, araba ve öküzlerden sonra tohumluk buğdaya da
yaptığı ödemelerin akçe durumumuzu sarstığını anlattıktan sonra,
-Tarladan
yeterli verimi alamazsak tekrar Çukurova’ya dönmek zorunda
kalabiliriz.
Demişti.
Gün
ağarmaya başladığında hep birlikte tarlamıza gittik. Öküzlerin
çektiği arabada tarlaya giderken, birden zamanda geriye, 1950
yılının Kasım ayında buldum kendimi.
Henüz
6 yaşında, Karagözlerdeki tarlamızda babamla beraberdim.
Karagözler
köyündeki diğer çiftçiler gibi, beline bağladığı bir
torbanın içine koyduğu tahıl tohumlarını elle saçarak
ilerliyordu tarlada. Ben de hayranlıkla izliyordum babamı. Babamın,
-Hadi çocuklar işbaşına...
Sesiyle
zamanımıza geri döndüm, tarlamızdaydık.
Tohumluk
buğday çuvallarından biri indirildi. Babam, elinin rahat girip
çıkacağı bir torba bağladı beline. Torbaya tohumluk buğday
koymamızı bekliyordu.
Evden
getirdiğimiz bir tasla torbasını buğdayla doldurduk. ”Ya Allah,
Bismillah…” diyerek belindeki torbasında bulunan tohumluk
buğdayları eliyle saçarak ilerlemeye başladı.
Ben
de bir elimde tas ve yarısına kadar buğday doldurduğumuz
sırtımdaki çuvalla peşinden gidiyordum. Babamın torbasındaki
buğdaylar bittikçe takviye ediyordum. Öğleyi biraz geçe bütün
tohumluklar saçılmıştı. Tarlayı dikkatlice gözden geçiren
babam,
-Tarlaya
tapan çekmemiz gerekiyor çocuklar…
Dedi.
Tarlaya atılan tohumları örtmek ve toprağı düzlemek için
öküzlerin arkasına bağlanıp çekilerek gezdirilen ağaçtan
yapılmış, oldukça geniş bir tarım aracıydı tapan.
Tohumları
örtmenin yanı sıra toprağı fazla sıkıştırmadan, tümsekleri
düzeltme ve çukurları doldurmak için ideal bir tarım aracıydı.
Öğleden
sonra tarlanın tapanlanması da tamamlayarak eve döndük gönül
huzuruyla…
*****
Buğdayın
ekimi ve tapanlanmasından yaklaşık bir buçuk iki ay sonra kar
yağacak, toprak içinde kök salmaya başlayan buğday tanelerini
dondan koruyacaktı.
Ayrıca
Nisan Mayıs aylarında yeterli yağmur olursa, toprak yüzeyine
çıkmış olan buğday fideleri uygun boylara ulaşırken,
başaklarındaki daneler de irileşecekti. Beklentimiz böyleydi.
Karasal
iklimin hâkim olduğu Misli Ovası, kurak-yarı kurak Orta Anadolu
Bölgesinde yer almaktaydı. Yağışların düşük,
buharlaşma-terleme oranının yüksek olduğu bölgede etkin yağış
ortalaması ise toplam yağışın %20’sini aşmamaktaydı.
Üstelik
kumlu toprakların geçirgenliği oldukça yüksek olduğundan,
%20’lik yağış, buğday köklerinin gelişmesi ve buğday
saplarının büyümesi, danelerin irileşmesi için yeterli
olmayabilirdi.
Babamın
deyimiyle, bundan sonrası ‘’Allah’ın takdiri’’ ’ne
kalmıştı.
Bekleyip,
görecektik…
*****
Eski
Rum Köyü Misli, ki şimdilerde Konaklı Belediyesi, Ovasında
buğday ekimi için en uygun zaman Kasım ayı ortalarından sonraki
günlerdir. Demişlerdi köyün eski sakinleri.
Misli
Ovası patates ambarıydı bölgenin. Patates yüzlerce yıl
insanların en temel gıda maddelerinden biri olmuştu. Köy
sakinleri, özellikle kış aylarında, közün içinde pişmiş
patatesin tadına doyum olmaz demişlerdi.
Anavatanı
Güney Amerika olan patates, yer fıstığında olduğu gibi,
yumrulu bitkilerdendi. İlkbaharda, hava sıcaklığının 8-10
dereceyi bulduğunda dikimi yapılan patatesin Ekim ayı içinde
hasadı yapmaktaydı.
7000
yıllık bir geçmişi olmasına rağmen, patates bitkisini
bilmediğimiz gibi ekim zamanını da geçirmiştik. Bu yüzden
buğday ekmek zorunda kalmıştık.
Dünyada
ilk patates üreticileri de İnka çiftçileriydi. İlk kez And
dağlarında yabani türler olarak ortaya çıkmış olan patatesin
yumrularının kolay gelişebilmesi için gevşek, yani kumlu
topraklara ihtiyacı olduğunu İvriz İlköğretmen Okulu Tarım
derslerinde öğrenecektim yıllar sonra.
Öğrenecektim
ama Misli ’de çiftçiliğe soyunduğumuz 1952 yılında
bilmiyorduk.
Patates
yerine buğday ekmiştik...