Yüksek
Öğretmen Okulları, lise ve dengi okullara öğretmen yetiştiren
eğitim kurumlarıydı. İlklerden biri olan İstanbul Yüksek
Öğretmen Okulunun tarihi, Darülmuallimin ya da Öğretmenevi
adlı okulun açılış tarihi olan 16 Mart 1848’e kadar
uzanmaktadır. Demişti okul müdürümüz ve aynı zamanda tarih
öğretmenimiz Niyazi Akşit.
Benim
çatısı altında okuduğum 1961-1963 dönemlerinde, bu tarihi ve
anıtsal binamızda; İlköğretmen Okulu, Eğitim Enstitüsü ve
Yüksek Öğretmen okulu barınıyordu.
Yüksek
Öğretmen Okulu öğrencileri de bizim gibi yatılı olup, meslek
derslerini okul bünyesindeki sınıflarda, dönemin en ünlü
öğretmenlerinden alırken, kariyer derslerini İstanbul
Üniversitesinin Fen Edebiyat Fakültesinden görmekteydiler.
Eğitim
Enstitüsü öğrencileri de yatılı olup, bütün derslerini, okul
bünyesindeki sınıflarda ve devlet kitap yazarı olan
öğretmenlerden almaktaydılar.
Niyazi
Akşit öğretmenimize göre, 1839’da Tanzimat’la başlayan
batılılaşma hareketi en çok eğitime ihtiyaç gösteriyordu.
Çünkü Osmanlı coğrafyasında ve giderek kurulacak olan
Cumhuriyetin çeşitli alanlarında düşünülen köklü değişim
ve dönüşümler ancak eğitim yoluyla sağlanabilirdi.
16
Mart 1848’de açılan İstanbul Öğretmen Okulu bu amaçla
kurulmuştu. Başlangıçta Erkek Öğretmen Okulu olarak kurulmuş
olan yapı zamanla geliştirilerek bünyesinde ilk, orta ve liselere
öğretmen yetiştiren kurumları da içine alan Yüksek Öğretmen
Okulu adlı kuruma dönüşmüştü.
Türkiye’deki
Yüksek Öğretmen Okullarının asıl çekirdeği olan bu kurum,
Cumhuriyete kadar sıkça yapı değiştirmiş ve 1915 yılında da
yeni kurulan Cumhuriyete devrolunmuştu.
İstanbul
Yüksek Öğretmen Okulu
Henüz
Cumhuriyet İlan edilmeden, 15 Temmuz 1923 tarihinde, Birinci Bilim
Kurulu toplantısında okulun durumu ele alınarak, “Ecole Normale
Superieure” adlı Fransız Yüksek Öğretmen Okulu’nun model
olarak seçilmesi kabul edilmişti.
Bu
tarih okulun, Cumhuriyet dönemindeki kuruluşu kabul edilerek, 16
Ağustos 1934 tarihinde, Yüksek Öğretmen Okulu’nun onuncu
kuruluş yıl dönümü kutlanmış ve adındaki Arapça kökenli
sözcüklerden arındırılmıştı.
İstanbul
Yüksek Öğretmen Okulu 1930’lu yılların ortalarında, okulun
hedefi olan Fransız Yüksek Öğretmen Okulu niteliğindeki yapıya
çok yaklaşmıştı.
1930
ve 40’lı yıllarda, tıp fakülteleri dâhil, üniversitelerin pek
çok bölümüne sınavsız öğrenci alınırken, İstanbul Yüksek
Öğretmen Okulu, sınavla öğrenci alan bir-kaç okuldan biri
durumundaydı.
Yüksek
Öğretmen Okulu’nun altın dönemini yaşadığı bu yıllarda,
sonraki yılarda Türk Millî Eğitimine yön verecek mezunlar
vermişti.
Arif
Akçabay, Mesut Talaslıoğlu, Kamil Günel, Selman Erdem, Hasan Erk,
Behçet Necatigil, Orhan Dengiz, Nuri Kodamanoğlu ve Turan Birinci
bunlar arasında yer almaktaydı.
Ne
var ki, 12 Haziran 1946 tarihinde çıkarılan üniversiteler yasası,
öğretim üyelerinin dışarıda görev almasını yasaklamıştı.
Okulda eğitimin niteliğinin artmasında önemli rolü bulunan
müzakereci akademik kadronun bu yasa ile okulla ilişkisi
kesilmişti.
Bu
gelişmenin ardından okul bir öğrenci yurduna dönüşme sürecine
girmişti. Gelişen olumsuzluklar, 1949-1950 yılı başında okulun
kapatılmasına kadar uzanmıştı.
Kapalı
kaldığı iki yıl içinde önemli ölçüde saygınlık kaybetmiş
olan okul, 2 yıl sonra, 1 Mart 1951’de, tarihi ve görkemli bir
mekân olan Çapa’daki binada eğitime yeniden eğitime başlamıştı.
Lise
Öğretmeni yetiştiren tek kaynak durumundaki Yüksek Öğretmen
Okulu’nun verdiği mezun sayısındaki gerilemenin tersine, 1950’li
yıllarda, sanayileşmenin hız kazanması ve köyden kente göçün
başlaması nedeniyle lise ve lise öğrenci sayısında önemli bir
artış başlamıştı.
Bu
gelişme, dönemin eğitimcilerini, lise öğretmeni yetiştirmede
yeni bir öğrenci kaynağı aramaya yöneltmişti.
Köy
Enstitüleri’nin devamı niteliğindeki 52 öğretmen okulunda
eğitim gören üstün meslek motivasyonu kazandırılmış,
yetenekli, daha da önemlisi öğretmenlik mesleğinin erdemleri
küçük yaşlarda kavratılmış büyük, heyecanlı bu gür
kaynaklar vardı.
Yüksek
Öğretmen Okullarına yeni bir öğrenci kaynağı olabilirler
miydi?
Olabilecekleri
düşünüldü. Ne var ki İlköğretmen Okulu öğrencilerinin
Yüksek Öğretmen Okuluna gönderilebilmeleri, dolayısıyla
üniversiteye girebilmeleri için önemli bir engel bulunmaktaydı. O
dönemde İlköğretmen Okulu öğrencileri lise mezunu
sayılmadıkları için üniversite sınavlarına girememekteydi.
Tüm
bu olumsuzluklara rağmen, lise öğretmeni yetiştirmede bu dinamik
kaynak göz ardı edilemezdi, edilmedi de. 1950’li yılların
ortalarında, Millî Eğitim Bakanlığının üst kademelerinde
İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’ndan mezun olmuş ve bu kaynağı
çok iyi bilen eğitimciler bulunmaktaydı.
Ankara
Yüksek Öğretmen Okulu
İstanbul
Yüksek Öğretmen Okulunu 1945 yılında bitiren, 1950’li yılların
ortalarından itibaren Millî Eğitim Bakanlığı’nda Talim ve
Terbiye Kurulu Üyesi olarak görev alan Nuri Kodamanoğlu adlı genç
bir eğitimci soruna çare bulmuştu.
Yüksek
Öğretmen Okulu bünyesinde lise bitirme kursları ve sonrasında da
hazırlık liseleri açılacak, İlköğretmen okullarından gelen
seçme öğrenciler bu liseleri bitirerek üniversitelere girmeye hak
kazanacaklardı.
Dönemin
Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, kendisine açıklanan bu
modelden etkilenmişti. Bakanın çabaları ile hükümet de projeyi
benimsemişti.
Nuri
Kodamanoğlu ve ekibi 1959 yılında yeni projeyi yürürlüğe
koymayı kararlaştırmış, 03.07.1959 tarih ve 209 Sayılı Talim
Terbiye Kurulu Kararı ile Ankara Yüksek Öğretmen Okulu fiilen
açılmıştı.
Henüz
bir mekânı bile bulunmayan okulun kurucu müdürlüğüne de eski
yıllarda İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’ndan mezun olan Hasan
Erk atanmıştı.
Lise
bitirme sınavları için düzenlenecek kurslar 10 Ağustos 1959 ile
5 Ekim 1959 tarihleri arası düzenlenecekti.
Henüz
kendine ait bir binası bile bulunmayan Ankara Yüksek Öğretmen
Okulu’nun açılış töreni, 12 Ağustos 1959 günü eğitimin
yapılacağı Atatürk Lisesi bahçesinde yapılmıştı.
Törene,
Millî Eğitim Bakanlığını vekâleten yürütmekte olan Tevfik
İleri, Millî Eğitimin üst kademe yöneticileri ve İlköğretmen
okulu müdürleri katılmıştı. Böylece Ankara Yüksek Öğretmen
Okulu’nun doğumu gerçekleşmişti.
1964-65
yılında İzmir Yüksek Öğretmen Okulu’nun açılmasıyla
birlikte sayı üçe çıkmıştı.
Model
tutmuştu. Köylerden, kasabalardan seçilen zeki, yetenekli,
kavrayışlı, sorgulayan, irdeleyen, eleştiren, birey-toplum
çıkarlarında önceliği daima topluma verecek şekilde
yetiştirilmiş idealist topluluk bu yeni modelle üniversite
ortamına dâhil edilmişlerdi.
Yeni
model ile ilgili bunca olumlu gelişmeye rağmen durumdan hoşnut
olmayan birileri de bulunmaktadır. Bunlar, Amerikalı eğitim
danışmanlarıdır. Danışmanlar, yeni modelle başarılı köy
çocuklarının Yüksek Öğretmen Okulları kanalı ile lise
öğretmeni yapılmasından her nedense pek mutlu olmazlar.
Ankara
Yüksek Öğretmen Okulu’na bina yapılması için 1960 yılında
28 milyon lira yardım yapmayı kararlaştıran Amerika’nın Eğitim
Müşavirleri tarafından Bakanlığa muhtıra gibi bir yazı
verilir.
Bu
yazıda özetle şu can alıcı cümleler yer alır: “Ankara’da
açılmış bulunan Yüksek Öğretmen Okulu, şimdiye kadar öğretmen
yetiştirmede yetersiz kalmış bulunan İstanbul’daki Yüksek
Öğretmen Okulu’nun tamamen bir benzerini açmaktan ibaret
kalmıştır. Yüksek Öğretmen Okulu bu statüde devam ettiği
takdirde, biz Amerikalılar olarak bütün yardımları keseceğimizi
üzülerek bildiririz. Ancak bu yoldan dönüldüğü takdirde,
yardımların kesilmesi sözkonusu değildir.”
Dönemin
Millî Eğitim Bakanı Hilmi İncesulu, bu yazıya şu yanıtı
verir: “Ben bağımsız bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin
bir Bakanıyım. Görevlerimin ne olduğu, neyi yapmam gerektiği
hakkında başkalarından emir alacak değilim. Bu memleket, bir
Yüksek Öğretmen Okulu binası yapmaktan aciz değildir. Biz
İstiklâl Savaşlarından çıktıktan sonra bile neler yaptırdık.
Bunu da yaptırırız. Amerikalılar yardımlarını kessin”
Bu
kararlı tutum, danışmanları susturmaya yeter ve model gelişmesini
sürdürür.
İşte
bu Yüksek Öğretmen Okulları gerçeğidir.