25 Mart 1962 Pazar, Çapa İstanbul...
Üç
İmparatorluğa başkentlik yapmış kadim kent İstanbul'u,
öğrencilik yıllarımdan sonra da, onlarca kez gezme fırsatı
bulacaktım.
Meydanlarında,
caddelerinde, sokaklarında, kasır ve köşklerinde ve saraylarında
dolaşacaktım.
Aşığı
olduğum Yedi tepeli İstanbul'u tanımanın Suriçi kavramından
geçtiğinin farkına varacaktım zamanla.
Zamanla
16 milyon ve üzerindeki bir nüfusu ile bir Mega kent olan
İstanbul’un içinde; Öteki Yaka Pera, Üsküdar, Beykoz, Kadıköy,
Eyüp ve diğerleri var ama asıl İstanbul, sadece Sur içinde yer
alan bir yarımada, yani Fatih İlçesi’dir.
Fatih
İlçesi’nin içinde bulunduğu Tarihi Yarımada İstanbul’dur…
Kuzeyinde
Haliç, doğusunda İstanbul Boğazı ve güneyinde Marmara Denizi
ile çevrili bölge, günümüzde “Tarihi Yarımada” olarak
anılmaktadır.
Bizans
döneminden kalma şehir surları yarımadanın batı sınırını
oluşturmaktadır.
Osmanlı
döneminden bu yana Tarihi Yarımada, Suriçi olarak da
adlandırılmaktadır. Suriçi, İstanbul kentinin ilk
kurulduğu ve geliştiği bölgeye verilen addır.
Mega
kent olan İstanbul'da binlerce tepe bulunmaktadır. Ancak İstanbul
adını duyan herkes, ''Yedi Tepeli İstanbul'' kavramını da
duymuştur.
Nerede
dir? Bu yedi tepe sorusunun yanıtı ise ''Suriçi'' dir. Suriçi,
Bizans İmparatoru Konstantin’in inşa ettirdiği asıl
İstanbul’dur.
M.S.395
yılında kurulan Doğu Roma İmparatorluğu, Bizans’ın 1 000 yıl
süre ile başkentliğini yapan İstanbul’un, Hipodrom olarak
düzenlenen Sultanahmet Meydanı da Suriçi kavramını destekler.
1453
yılındaki Fetihten sonra devletin merkezi Edirne'den Suriçi'ne
getirilmiştir. Böylece bir imparatorluk merkezi olarak
kurulan bu kent, yani Konstantinopolis, 20. yüzyılın ikinci
çeyreğine dek Osmanlı İmparatorluğunun başkenti olarak
varlığını sürdürmüştür.
1453
yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilinceye kadar,
yaklaşık 1 000 yıl süreyle, önce Bizans sonra da Doğu Roma
İmparatorluğu'na başkentlik yapmış olduğu için Antik Roma'nın
ikizidir diye düşünüyorum Suriçi’ndeki İstanbul'u...
İstanbul’da
olduğu gibi, Antik Roma’da da yaşam yedi tepe üzerine kurulmuş.
Neden tepeler tercih edilmiş sorusu akla geliyor elbette...
Bütün
Antik Yunan kentlerinin, Akropolis olarak adlandırılan, yüksek
tepelere kurulduğunu görüyoruz.
Korunaklı,
kartal yuvası gibi, çevresine hâkim bir konumda olan Akropolisler
sağlam surlarla çevrili olurdu.
Korunaklı
ve surlarla çevrili olan bu yerlerde, öncelikle, kentin koruyucusu
durumunda olan tanrıların tapınakları ve onların gölgesi
durumunda olan kralların konutları olurdu.
Bir
bakıma Akropolisler tanrılaşma, tanrının gölgesi olma, tanrıyı
temsil etme özellikleri katmaktaydı krallara, yöneticilere ve
muktedirlere.
Roma’nın
yedi tepesi, Tiber nehrinin Doğusunda ve şehrin merkezinde yer alan
tepeler topluluğudur.
Şimdilerde
oldukça meşhur olan Vatikan tepesi, Tiber Nehri’nin
kuzeybatısındadır ve Roma’nın yedi tepesinden birisi değildir.
Şu
anda Roma’nın yedi tepesinden beşi, anıtlar, binalar ve parklar
ile kaplıdır. Capitol’de Roma belediyesi bulunur, Palatine tepesi
ise arkeolojik alandır.
Oldukça
meşhur olan ve Öteki Yaka-Pera olarak bilinen Galata da İstanbul'un
yedi tepesinden biri değildir.
O
halde hangileridir? Suriçi’ndeki tepeler topluluğu...
Bir
bakalım hele...
*Topkapı
Sarayı ve Ayasofya birinci tepede,
*Çemberlitaş
ve Nur-u Osmaniye Camisi ikinci tepede,
*Bayezid
Camisi, Üniversite ve Süleymaniye Camisi üçüncü tepede,
*Fatih
Camisi ve külliyesi dördüncü tepede,
*Yavuz
Sultan Selim Camisi'nin bulunduğu çevre beşinci tepede,
*Edirnekapı,
Mihrişah Sultan Camisi altıncı tepede,
*Kocamustafapaşa
semtinin bulunduğu bölge de yedinci tepedir.
Byzantion
Akropolü de, kentin dinsel işlevli bir bölgesiydi. Bu Akropol ya
da sitede tapınaklar yükselmekteydi.
Bundan
1 500 yıl öncesine bir bakış atabilsek ilk göze çarpan, anıtsal
yapıların Zeus, Athena, Apollon, Posedion, Afrodit ve Artemis adına
yapıldıklarını görecektik.
Dünyanın
en etkileyici ve ilginç Saray Müzesi Topkapı ile Dünya mirası
listesinin en önemli anıtlarından biri olan Ayasofya yedi tepeden
birincisi üzerindedir.