Kayıtlar

Temmuz, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ANAM MERSİN DEVLET HASTAHANESİ'NDE

Resim
  6 Mayıs 1955 Cuma, Osmaniye… Aybaşından bu yana anamın hastalığı her geçen gün daha da ağırlaştı. Dün tekrar Osmaniye Hastanesi’ne götürdü babam. Doktorlar, anamın teşhis ve tedavinin Osmaniye sağlık kuruluşlarında yapılamayacağı kararı üzerine, hastane yönetimince Mersin Devlet Hastanesi’ne sevki yapılmıştı. Tedavi için başka seçenek kalmadığından, sevk ve sağlık raporlarıyla birlikte babam anamı dün öğleden sonra Mersin’e götürdü. Bugün okul dönüşü babamı evde bulduk. Anamı hastaneye yatırmıştı. Okulumuzun tatile girmesine daha bir aydan fazla zaman vardı. Babam hem iş peşinde koşacak hem de ara sıra Mersin’e anamı ziyarete gidecekti. Kardeşimle ben başımızın çaresine bakmak zorundaydık. Baktık da… Yeme içme konusunda ev sahibimiz Halil Amca ile eşi Ayşe Teyze bize çok yardımcı oldu. Kardeşimle beni adeta korumaya aldı. Dayanışmanın ve insan olmanın önemini yaşayarak öğreniyorduk ve öğrenecek çok şeyimiz vardı…

ANAMIN İNCE HASTALIĞI NÜKSEDİYOR

Resim
  14 Nisan 1955 Perşembe, Osmaniye… Anam bu sabah da kan tükürdü ve zor kalktı… Kahvaltıyı babamla birlikte hazırladık. Anamı kaldırdık, oldukça halsizdi, zorlukla kahvaltı yaptı. Anamın kuru öksürükleri Şubat ayının ilk haftasından beri aralıksız sürmekteydi. Üstüne üstlük sabahları  ateşi çıkmaya başlıyor, öğleden sonra yükseliyor ve gittikçe artıyordu.  İştahı azalmış, yemek yiyemez olmuş ve iyice zayıflamıştı. Nisan ayının son haftasında kan tükürdüğünü görmüştük. Bunun üzerine babam Osmaniye devlet Hastanesi’ne götürmüş, doktorlara geçmişte iki ay ince hastalık tedavi gördüğünü de anlatmıştı. Kahvaltıdan sonra kardeşimle ben okul hazırlıklarını yaparken babam, -Mehmet, Mustafa… Ben ananızı hastaneye götüreceğim. Okul dönüşü evde olmazsak merak etmeyin. Dedi. Okula giderken oldukça üzgündüm. Yine mi anasız kalacağız derken, birden zamanda geriye, 1951 yılı nisan ayının karlı ve oldukça soğuk  bir gününde buldum kendimi. Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç başl...

KARA KIŞI BAHARA ÇEVİREN ÇİÇEKLER

Resim
  26 Ocak 1955 salı Osmaniye… Çukurova’da kışı bahara çeviren nergis çiçekleri açmaya başlamıştı. Adana, Mersin, Osmaniye ve Kahramanmaraş gibi şehirlerde geçim kaynağıydı nergisler. Kardeşim 9, ben 11 yaşına girmiştik. Çapa sallayabildiğimize göre Karaçay kıyıları ve Torosların eteklerinde nergis toplayıp satarak aile bütçesine katkı sağlayabilirdik. Pazar günü sabah kahvaltısından sonra babam işe giderken Mustafa ile ben de nergis çiçeklerinden toplamak için Karaçay Deresi’nin karşı kıyısına, Torosların eteklerine gittik. Nergis, diğer bilinen adı ile Fulya, sıra dışı güzelliğin çiçeğidir. Demişti sınıf öğretmenimiz Osmaniye ile ilgili bilgi verirken. En az görüntüsü kadar güzel olan kokusu ile yanından geçenleri kendinden geçirirdi. Öyle ki, nergis’ in kokusunu duyan biraz mürekkep yalamışlar çiçeklerin dilini, Nergis derki ben nazlıyım Sap kayalarda gizliyim Mavi donlu gök gözlüyüm Benden ala çiçek var mı? Dizeleriyle dile getirmekteydiler. İkindiye kadar topladıklarımız...

CUMHURİYET İLKOKULU YARIYIL TATİLİ

Resim
  23 Ocak 1955 Cumartesi, Osmaniye… Bulgaristan’dan gönüllü olarak ayrılıp, serbest göçmen olarak geldiğimiz Anavatan’da dördüncü yılımızdı. Oldukça zorlu geçen 4 yıl… Yine de mutlu sayılırdık. Sayılırdık çünkü kardeşimle ben, yalınayak başıkabak da olsak, okuma olanağına kavuşmuştuk. Üstelik başarılı öğrenciler olmuştuk. İlkokul ikinci sınıfa başladığımız Osmaniye Cumhuriyet İlkokulu’nda birinci yarıyıl sona ermiş, dün karnelerimizi almıştık. Kardeşimle ben sınıfın en iyi öğrencileri olmuştuk. Olmuştuk, olmak zorundaydık hayata tutunabilmek ve Anavatan'da kök salabilmek için. Sevgisini pek belli etmeyen ve kendisine göre oldukça katı kuralları olan babam, karnelerimizi gördükten sonra, belki de ilk kez ikimizi de öperek kutlamıştı. Arkasından da ‘’Hep böyle olun. Olun ki ben taş taşır, tırpan sallar, odun kırarken başarılarınızı düşünerek güçleneyim.’’ Demişti. Sınıftaki başarılı sonuçlarımız ve fukaralığımız öğretmenlerimizden bazılarını da etkilemişti. Kitap kırtasiye...

OSMANİYE CUMHURİYET İLKOKULU

Resim
  26 Eylül 1954 Pazar, Osmaniye… İlkokul ikinci sınıfa başlayalı bir hafta oldu. 17 Eylül Cuma günü, kiralık evimize en yakın okul olan Osmaniye Cumhuriyet İlkokulu’na kaydımız yapıldı, 20 Eylül Pazartesi günü de 1954-55 Eğitim ve Öğretim yılı başladı. Bu kez kayıt sırasında babamız da yanımızdaydı. Misli’ de, kuraklık nedeniyle, buğday hasadında hüsrana uğrayınca aç kalma tehlikesi belirmişti. Bu nedenle, Misli de başlayan ilkokul birinci sınıfın devamı burada gerçekleşecekti. Babam boynunu bükerek okulun başöğretmenine durumumuzu anlattı. Zorluk çıkarılmadan kaydımız yapıldı. Ne var ki, dersler başladığında, ayaklarımızda babamın Misli ’de bir önceki yıl yaptığı, oldukça yıpranmış çarıklarımız vardı. Eğitim ve Öğretimin başladığı gün çarıklarımızla gittik okula. Önlüklerimiz de yoktu. Üstelik arkadaşımız da yoktu. Yoktu çünkü birinci sınıfı Misli’de okumuş, arkadaşlarımız orada kalmıştı.  Çarıklarımız sınıf arkadaşlarımız tarafından ilgiyle karşılandığı gibi, ba...

TOPRAKKALE DE GÜNÜBİRLİK İŞÇİLİK

Resim
  19 Ağustos 1954 Perşembe, Osmaniye… Osmaniye, ilçeleriyle birlikte, yer fıstığı üretiminin yanı sıra domates, biber, turp, karpuz kavun da üreten bir şehirdi. Osmaniye’nin yaklaşık 30 km kuzeydoğusunda Düziçi, 15 km batısında Toprakkale ve 45 km kuzeyindeki Kadirli mevsimlik işçi yatağı olduğu gibi, hasat dönemlerinde günübirlik işçiye de ihtiyacı olan ilçelerdi.  Özellikle Ağustos aylarının ikinci yarısıyla Eylül ayı içerisinde günlük tarım işçisine ihtiyaç fazlasıyla aranırdı. Babam sormuş, soruşturmuş, 15 km batıdaki Toprakkale’ de çalışmamızın iyi olacağına kanaat getirmişti. Günübirlik işçi pazar yerleri olurdu. Babamın anlaştığı Elçi-Çavuş bizi sabah 06:30’da alacak, akşam 19:00’da aynı yerde bırakacaktı. Geceleri evimizde olacaktık. Günübirlik işçi olarak çalışacağımız Toprakkale adını kendi sınırları içerisinde bulunan kaleden almıştı. M.Ö. 2000 yılına tarihlenen kale,  ovaya göre 75 metre yükseğe konuşlandırılmış olup Osmaniye, Adana ve İskenderun yollarının ke...

OSMANİYE KARAÇAY MAHALLESİ

Resim
  17 Ağustos 1954 Salı, Osmaniye… Osmaniye’nin Karaçay Mahallesi; Karaçay Deresi kıyısında kendi halindeki insanların huzur içinde yaşadığı, komşusuna güvenip evinin kapılarını açık bıraktığı, dayanışmanın öneminin bizlere aktarıldığı yoksul fakat yoksun olmayan bir mahalleydi. Ev sahibimiz Halil amca gönlü zengin insanlardan biriydi. Alınmayalım ve ezilmeyelim diye ayda 15 Lira ev kirası almıştı babamdan. Unutulmazlarım arasına girecekti Halil amca ve ve ailesi. Diğer taraftan pamuk tarlalarında toprağa verdiğimiz Halil dedemi anımsatıyordu bana. Rahmetli Dedem gibi kültürlü birisiydi. 1951 yılının Mart ayında Bulgaristan’ın Karagözler Köyünden başlayan göç maceramızı da öğrenince bize daha bir sevecen davranmış, korunması gereken bir aile muamelesi yaptı Halil Amca ve eşi Ayşe Teyze. Ayşe Teyze, bahçesinde yetiştirdiği sebzelerden domates, biber, salatalık veriyordu bize. Verdikleri sebzelerden biri de ilk kez gördüğümüz mor renkli Patlıcandı. Anam patlıcanları dilimler ...

YERLEŞKEMİZ OSMANİYE KARAÇAY MAHALLESİ

Resim
  8 Ağustos 1954 Pazar, Osmaniye... Niğde Misli Köyü’nden Osmaniye’ye geleli bir hafta oldu. İkinci kez Osmaniye kasabasındaydılk. İlk gelişimiz ya da tanışmamız, Çukurova’da Mevsimlik İşçilik dönemi olan 1951 yılının ekim ayında olmuştu. Pamuk tarlalarındaki hasat sonrasında, Osmaniye kasabasının dışındaki yer fıstığı ambarlarından birinin çevresinde çadırlar kurmuştuk. İki ay sonra, fıstık hasadının da sona ermesiyle, Düziçi Yeşilova Köyünde kışı geçirdikten sonra Misli’ye gitmiştik. Döndük dolaştık yine Osmaniye’ye gelmek zorunda kaldık. Babam, Karaçay Mahallesi’nde, Karaçay Nehri kıyısında, iki katlı bir ahşap evin arkasından ahşap merdivenle çıkılan üst katı kiralamıştı. Ev sahibimiz Halil Amca bizi güler yüzle karşılamış, ikinci sınıfa geçmiş öğrenciler olduğumuzu öğrenince de adeta sahiplenmişti. Cana yakın, güler yüzlü gönlü zengin olan ev sahibimizi sevmiştim. İki odası olan kiralak evimizin zemini tahtaydı. Gezindikçe gıcırdayan tahtalar üzerinde, alt katta otu...

YUKARI ÇUKUROVA KASABASI OSMANİYE

Resim
  6 Ağustos 1954 Cuma, Osmaniye… Her gittiğim yerle bütünleşmek isteyen biri olarak, öncelikle Halk Kütüphanelerini bulmaya çalışırım ki bilgi edinebileyim. İş, aş ve yeni bir yaşam kurmak için ikinci kez geldiğimiz Osmaniye'de öyle oldu. Henüz İl olmamıştı, Adana’nın kazasıydı. Milattan önce 3 000 yılından başlayarak onlarca beylik ve devletin egemenliğine girmiş olan Osmaniye, Yukarı Çukurova’nın Ceyhan Havzası içinde yer alır. Osmaniye yöresi 19. yüzyılın sonlarında Adana İlinin Cebelibereket Sancağına bağlı bir kasaba olarak yönetildi. Osmaniye 23 Aralık 1918’de Fransızlar tarafından işgal edildi. Gösterdiği şanlı direniş ve Ankara hükümetinin bastırmasıyla, 20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması’nın ardından, 29 Aralık 1921’de Osmaniye’yi terk ettiler. 7 Ocak 1921 de bütünüyle işgalcilerden kurtuldu. Osmaniye’nin resmî kurtuluş tarihi 7 Ocak olarak belirlendi. Cumhuriyet’in kuruluşunun ilk yıllarında sancaklar vilâyet haline dönüştürülürken Cebelibereket sancağı da İl yapıldı....

MİSLİ'DEN OSMANİYE KAZASINA GÖÇ KARARI

Resim
  31 Temmuz 1954 Cuma, Misli… Okul tatile gireli bir buçuk aydan fazla olmuştu. Hepimizi bir baba gibi kucaklayan öğretmenimizin önerilerinden ilkini, okul kütüphanesindeki çocuk kitaplarından en az 5 tanesini okuma önerisini yerine getirme telaşındaydım. İlk kitabım ‘’Kaplumbağa ile Tavşan’’ olmuştu. Kitabı bitirdiğimde ‘’kararlılık ve azmin’’ önemini kavramış, önümüze çıkabilecek bütün engelleri ‘’kararlılık ve azimle’’ yenebileceğimi anlamıştım. Tavşandaki aşırı güvenin kendisine engel koyduğunun farkına varmıştım. Aşırı güven zararlıydı. Kaplumbağa gibi karalılık ve azimle, yılmadan yolumuza devam etmeliydik. Okudukça okuma hızım arttığı gibi hayal gücüm gelişiyor ve öğreniyordum. Öğrendikçe, hayal gücüm geliştikçe de önüme çıkacak olan fırsatlara hazırlıklı hissediyordum kendimi. Hazırlıklı olarak fırsatlarla karşılaşmak istiyordum. Bir yerden duymuş ya da okumuş olmalıydım. Şans denilen bir şey yoktu. Hazırlıklı olarak fırsatla karşılaşmak şansı yaratıyordu...

1953-54 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI SONU

Resim
  12 Haziran 1954 Cumartesi, Misli… Bir tarafımdan diğer tarafıma döndükten sonra  yorganı biraz daha üzerime çektim. Karne heyecanıyla gece uyuyamamıştım. Biraz daha uyumak istiyordum… Tam dalmak üzereydim ki anamın, -Mehmeeet… Mustafaaa… Hadi, kalkın artık, okula geç kalacaksınız. Sesiyle gözlerimi ovuşturarak kalktım… Bugün 1953-54 Eğitim ve Öğretim yılının sonuydu. İlkokul birinci sınıfı bitirmiştik. Karnelerimizi alacaktık Kardeşimle birbirimize ibrikten döktüğümüz sular ile elimizi yüzümüzü yıkayıp, kurulandıktan sonra, yer bezinin üzerine konulmuş sininin çevresinde yerlerimizi aldık. Anam tarhana çorbası yapmış, yanına da karabuğday ekmeği koymuştu. Ekmekten büyükçe bir parça kopardıktan sonra tarhana çorbasını kaşıklamaya başladım. Yan gözle baktığım kardeşim Mustafa da hızla kahvaltısını bitirmeye çalışıyordu. Bir an önce okula gidip, karnelerimizi almak istiyorduk. Kahvaltıdan sonra, anamın ellerini öpüp hayır dualarını alıp büyük bir hızla okulun yolu...