Kayıtlar

ANAVATAN TÜRKİYE

Resim
  26 Nisan 1951 Perşembe, Edirne… Geldik…Geldiiik…Nihayet Anavatandayız… Sözleriyle gözlerimi açtığımda trenimiz hız kesmiş, Edirne karaağaç Garı’na girmek üzereydi. Şumnu Edirne arasındaki yaklaşık 300 kilometrelik yolu 24 saatte tamamlayarak Anavatana giriş yapmıştık. Hem bizler hem de bizleri karşılayanlarla birlikte sevinç çığlıkları atılıyordu. Bayram çocuklarına dönmüştük aile büyüklerimizle birlikte… Başta babam ve Halil dedem olmak üzere, trenden inenler hemen yerlere kapanıp, toprağı öptüler. “Şükürler olsun vatanımız geldik, dinimiz kurtuldu, esaret sona erdi…” diyerek yüzlerini toprağa sürdüler uzun süre. Öncelikle yaşlılar, kadınlar ve küçük çocuklar kamyonlarla acilen Edirne Göçmen Misafirhanesine gönderildiler. Anamla en küçük kardeşimiz Şaban da gönderilenler arasındaydı. Yatak, yorgan ve kap kacaktan oluşan denklerimiz vagonlardan indirilip, gardaki depolara istiflendi. Ardından bizler de misafirhaneye götürüldük. Muhacirhanede kahvaltı yaptırıldıktan kısa b...

ŞUMNU TREN GARI

Resim
  24 Nisan 1951 Salı, Şumnu… Sabahın erken saatleri. Saat üç buçuk dört olmalı... Vagonların çarpışmasıyla ortaya çıkan sesler üzerine Karagözlülerde hareketlenme başladı. Dün saat 16’da gelmiştik Şumnu Tren Garı’na. Yaklaşık 8 saat bekledikten sonra bize tahsis edilen kara tren girmişti gara. Özgürlük oldukça pahalı bir edinim olmalıydı. Bedel ödenmeliydi… 8 saat bekletilme işkencenin şekil değiştirmiş biçimiydi. Ne çare ki düşmüştük yollara. Bekleme süresince anamla en küçük kardeşim Şaban’ın sürekli öksürükleri dikkatimi çekmişti. Özellikle anamın durumu kötüye gidiyor gibi geldi bana. Isınmalıydık... Özellikle kardeşlerim ve anam ısıtılmalıydı. Kadınlar ve çocuklar Gar bekleme salonunda koyunlar gibi birbirimize iyice sokularak ısınmaya çalıştık. Yetişkin erkekler ve aile reisleri de kendilerine uygun korunaklar bulmaya çalıştılar. Gar ışıklarının yanı sıra gökteki yıldızlardan da gelen ışıkların ve korkunç ayazın sürdüğü salı günü saat ikibuçuk üç sularında gelen ...

ELVEDA KARAGÖZLER

Resim
  23 Nisan 1951 Pazartesi, Karagözler Köyü… Dondurucu bir sabahın erken saatlerinde göç telaşı başlamıştı… Dışarıda şiddetli bir ayaz vardı. Karagözler’ den, atalarımın 600 yıldan fazla kaldığı bu bölgeden ayrılıyorduk... Anamın seslenmesine fırsat vermeden erkenden kalkmış, iç avludaki tuvalete gitmiş ve elimi yüzümü yıkamıştım. Kardeşlerim de tuvaletlerini yapıp sıkıca giyindikten sonra, Karagözler’ deki son kahvaltımızı yaptık. Babam akşamdan yaptığı denkleri dışarı çıkarmaya başlayınca ben de yardımına koştum. Denklerde yatak, yorgan, kilim, bazı ev eşyaları ve kap kacak  vardı. Büyük kasalı üstü açık bir kamyon, göç kararı almış ailelerin önünde sırasıyla durarak, denklerin yüklenmesini bekliyordu. Kamyon kasasına denkler yerleştirildikten sonra, ayazdan korunmak için, kilimlerden çadır konut gibi bir düzenleme yapıldı. Sıra köyde kalanlarla vedalaşmaya gelmişti… Karagözler ’de kalanlarla göç edenler gözyaşları içinde sarıldılar birbirlerine. Aileler parçalan...

HÜZÜNLÜ BİR KÖY DÜĞÜNÜ

Resim
  28 Mart 1951 Çarşamba, Karagözler… Göç hazırlıklarının sürdüğü bu günlerde köyde hem hüzünlü hem de tatlı bir telaş olduğunu hissediyorum. Babam çok konuşkan biri olmadığından, olup bitenleri daha çok anamdan öğreniyorum. Geleneklerimiz uyarınca büyüklerimize, özellikle babalarımıza her şey sorulamazdı. Daha çok analardan öğrenilirdi birçok şey. Komşu kadınlarla yaptıkları sohbetlerde, kulağınız delikse, istediğiniz her şeyi öğrenebilirdiniz. Köydeki hüzünlü telaşın nedeni Karagözler ’den bazı ailelerin Türkiye’ye göç kararı almış olmalarıydı. Bu karardan ötürü bazı aileler parçalanacaktı. Bir çözüm bulunmazsa parçalanacaklar arasında birbirine gönül vermiş iki genç de vardı. İki aile uzun süre düşünüp taşındıktan sonra bu iki gencin evlendirilmesine karar vermişti. Sevinçli telaşın nedeni bu iki gencin evlendirilecek olmasıydı. Anamın komşularıyla konuşmalarından bu sonucu çıkarmıştım. Düğünlerle ilgili adetler, gelenek ve görenekler daha çok Balkanlarda kök salmış ve s...

TÜRKİYE'YE GÖÇ KARARI

Resim
  Bulgaristan’da yaşayan Müslüman Türkler, 93 Harbi olarak bilinen, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan itibaren baskı, zulüm ve göç ettirme politikaları ile karşı karşıya kalmışlardır. Farklı siyasal düşüncedeki iktidarlar prenslik, krallık ve diktatörlük dönemlerinde bu yaklaşımı değiştirmemiştir. Dolayısıyla İkinci Dünya Savaşı sonrası Bulgaristan’da kurulan yeni sosyalist iktidar da bu tavrından uzak kalamamış; göreceli iyileştirmeler dışında Bulgaristan Türklerini asimile etmek, başaramazsa göç ettirmek yoluna gitmiştir 1950-1951 yıllarında Bulgaristan'da Türkler üzerinde uygulanan asimilasyon politikaları, Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbürosu'nun aldığı gizli kararlar doğrultusunda yürütülmüştür. Bu dönemde, Bulgar hükümeti, ülkede yaşayan Türkleri iç bölgelere sürgün etmiş ve direnenleri Türkiye'ye göç etmeye zorlamıştır. Bu asimilasyon politikalarının amacı, "tek milletli sosyalist bir toplum" yaratmaktı. Bu süreçte, Bulgaristan'dak...

DÖNDURUCU BİR MART SABAHI

Resim
5 Mart 1951 Pazartesi, Karagözler… Alaca karanlıkta gözümü araladığımda, anam evdeki sobayı çoktan yakmış, bir köşede babam sabah namazını kılıyordu.  Odun sobasının önündeki hava deliğinden  çıkan ateşin alevi beyaz badanalı duvara, duvardan da tavana yansıyarak odayı aydınlatıyordu. Kuzine sobasıydı yanan… Üzerine en az iki tencere sığan kuzine sobaların fırınları da vardı. Ekmek, börek, yemek pişirmenin yanı sıra mükemmel ısınma araçlarıydı kuzineler… Gerinerek yan döndüm. Biraz daha uyumak istiyordum. İstiyordum ama uykum bitmişti…Hiç tanıma fırsatı bulamadığım, vefat eden Durgud Dedemden kalma evimizdeki kuzineli odada yatıyorduk. Üç odalı bir evdi dedemden kalan. Sadece yattığımız  odada soba yanıyordu. Kışın hem oturma hem de yatak odası olarak kullandığımız kuzineli odaya   serilmiş  olan yataklarda üç kardeş yan yana yatıyorduk. Kardeşlerimden Mustafa 5 yaşında, Şaban  ise 2  yaşındaydı. Babam Ahmet ve anam...

AHMET MUSTAFA DURGUD AİLESİ

Resim
1944 yılında anam mısır çapalarken doğurmuştu beni. Sorduğumda öyle söylemişti.  Babam askerdeymiş.  Havaların kanal açmaya uygun olduğu yaz aylarında olmak üzere üç yıl askerlik yapmış. Bulgar yönetimi Türklere silahlı eğitim yaptırmak yerine, yaz aylarında kanal açma işçisi olarak çalıştırmanın daha iyi olacağını düşünmüş.   1945 yılının ikinci yarısında kardeşim Mustafa, 1949 yılında da diğer kardeşim Şaban doğdu. Böylece, 1949 yılı sonlarında 5 kişilik bir aile olduk. Babam Ahmet, soyadı olarak babası Mustafa Durgud adını kullanınca, Ahmet Mustafa Durgut olarak nüfus kütüğüne geçmişti. Soyadı kanunu olmadığından, erkekler soyadı olarak babalarının isimlerini kullanıyorlardı. Böylece Ahmet Mustafa Durgud Ailesi olmuştuk. Baba tarafından, nine dediğim babaannem ile dedemi hiç tanımadım. İkisi de bizler doğmadan vefat etmişlerdi. Babamın babası Mustafa Durgud dedem köyde varlıklı biriymiş. Soyağacımız ‘’Durgut” sülalesi olarak bilinirmiş.  Rahmetli anamın deyim...

DOĞDUĞUM KÖY KARAGÖZLER

Resim
Karagözler Köyü göç hikayemizin başlangıç konumudur.  Anam, 1944 yılında mısır çapalarken doğurmuş beni. Sorduğumda öyle söylemişti. Babam askerdeymiş. Bulgar Hükümeti, Türklerin eline silah vermektense, yaz  aylarında kanal açmada görevlendiriyormuş üç yıl süreyle. İki yıl sonra kardeşim Mustafa, 4 yıl sonra da diğer kardeşim Şaban doğdu. Böylece 5 kişilik Ahmet Mustafa Durgud Ailesi olduk. Atalarımın doğup, büyüdüğü ve bu dünyadan göçtüğü Karagözler Köyü Bulgaristan’ın kuzeydoğusunda, bir bakıma Karadeniz Bölgesinde, Şumnu İlinin Preslav İlçesine bağlı en gelişmiş köylerden biri olarak bilinmektedir.  Deli Orman bölgesinde bulunan Şumnu, 1389 yılında Çandarlı Ali Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katılmış, Osmanlı döneminde askeri üs ve doğal kale görevi yapmıştı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, önemli bir askeri ve stratejik merkez olmuştu. Şehirde Osmanlı döneminden kalma birçok tarihi eser bulunmaktadır. Bunlar arasında 1741 yılında Şerif Halil Paşa tarafın...

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA BULGARİSTAN

Resim
İkinci Dünya Savaşı'nda Bulgaristan, Almanya'nın yanında yer alarak Mihver Devletleri'ne katıldı. Mihver Devletleri, II. Dünya Savaşı sırasında Müttefik Devletler bloğuna karşı savaşan ülkelerden oluşan bir ittifaktı. Bu ittifakın temel üyeleri Almanya, İtalya ve Japonya idi. Mihver Devletleri'nin diğer üyeleri arasında Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Finlandiya, Bağımsız Hırvatistan Devleti, Vichy Fransası, Arnavutluk, Habeşistan, Mançukuo, Tayland, Burma ve Irak bulunmaktaydı. 1941 yılında Almanya, Bulgaristan'ı işgal etmeden önce Bulgaristan, Mihver Devletleri'ne katılmayı kabul etti. Bulgaristan, savaş boyunca Almanya'nın müttefiki olarak hareket etti ve Yugoslavya ile Yunanistan'ın bazı bölgelerini işgal etti. 1944 yılında, Almanya'nın savaşı kaybetmesiyle birlikte Rus Orduları 8 Eylül 1944 tarihinde Bulgaristan'a girdi ve Bulgaristan'daki Alman yanlısı hükümet görevden uzaklaştırıldı.  Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) iktidara geld...

93 HARBİ-BALKANLARDA TERSİNE SÜRGÜN

Resim
Daha çok 93 Harbi olarak bilinen, 1877–1878 Osmanlı Rus Harbi yaklaşık bir yıl sürmüş,  Rus orduları önemli bir dirençle karşılaşmadan Yeşilköy’e kadar ilerlemiş, Osmanlı Devleti Ayastefanos Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştı. Rusya bu antlaşma ile Bulgaristan Krallığı'nın kurulmasının yanı sıra Ardahan, Artvin, Kars, Doğubeyazıt, Eleşkirt ve Batum Rusya'ya bırakılacak, Boğazlar barış ve savaş zamanlarında bütün gemilere açık olacak ve Osmanlı Rusya'ya savaş tazminatı olarak 245 milyon Osmanlı Altını ödeyecekti. Rusya, Balkanlarda Panslavizm politikasını uyguladı ve bölgede Osmanlı'ya karşı Balkan uluslarını isyanlar çıkarılmasını sağladı. Batı Avrupa ülkelerinin bu antlaşmanın koşullarından hoşnut kalmamaları nedeniyle antlaşma geçerliliğini yitirdi ve Berlin Antlaşması imzalandı.  Berlin Antlaşmasıyla Osmanlının Tuna Vilayeti ’nin Sofya, Vidin, Rusçuk, Tırnova ve Varna Sancakları üzerinde küçük bir Bulgar Prensliği kuruldu. Avrupalı devletlerle birlikte Rusy...

BALKANLARDA BULGARİSTAN TÜRKLERİ

Resim
  Oğuzların ve Kıpçakların soyundan gelen Bulgaristan Türkleri bin yıldır Balkanlarda yaşamaktadır. Oğuz Türkleri, Anadolu üzerinden Osmanlının gelişme döneminde, gönüllü ya da zorla, bölgeye gönderilen Türklerdir. Kıpçak Türkleri bölgeye Proto-Bulgarlar olarak bilinmektedir. Kuraklık nedeniyle çöle dönen Orta Asyadan batıya göçmeye başlayan Kıpçaklar, 11. yüzyılda Rus beyliklerine karşı kazandıkları bir dizi savaştan sonra, Karpatlar’a, Balkanlar’a kadar ilerlemişlerdir.  Balkanların önemli bir parçası olan Türkler, Bulgaristan’ı geçici bir yerleşim yeri olarak görmemişler aksine kendilerine yurt edinmişlerdir. 16.yüzyılda Bulgaristan nüfusunun büyük bir kısmını Müslüman Türkler oluşturmuştu. Bulgaristan Türkleri, Tuna Nehri ile Balkan sıra dağları arasında kalan topraklarda yaşayan Türkler olarak da bilinmektedir. Ne var ki,  ‘’93 Harbi’’ olarak da bilinen, 1877–1878 Osmanlı-Rus Harbi sonrasında her şey Balkan Türklerinin aleyhine dönmüştür.   Bul...